18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 29 Eylül 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ haber 15 Baba morgda bekliyor: ojava’da IŞİD’e karşı sürdürülen direnişe destek olmak amacıyla sınırı geçip, Birleşik Özgürlük Güçleri’ne DAMLA YUR katılan ve mayına basarak yaşamını yitiren Aziz Güler’in cenazesi 7 gündür Türkiye’ye alınmıyor. Güler’in ailesi ve avukatları, cenazenin geçişine izin verilmesi için dün ikinci kez başvuruda bulundu. Güler’in ağabeyi Ersin Umut Güler ile 8 avukat, CHP ve HDP’li milletvekilleriyle birlikte Suruç Kaymakamı’na dilekçelerini iletip, görüşme gerçekleştirdi. Güler ailesinin avukatı Sinan Varlık yaptıkları görüşmede kaymakam ile aralarında geçen diyaloğu Cumhuriyet’le paylaştı: “Dilekçemizi okuyan kaymakam taleplerimizi haklı buldu. Söz edilen Bakanlar Kurulu kararı gibi bir karar olmadığını kendisi açıkça söyledi. Hiçbir yasal dayanağın olmadığını kararın tamamen siyasi olduğunu söyledi. Cenazelerin alınmayacağının yazılı değil, telefon ile Ankara’dan alındığını belirtti. ‘Bana kalsa, hemen şimdi izin veririm. Ancak Ankara izin vermiyor’ diyerek bizimle aynı görüşü paylaştığını, insani değer AlMADAn GElMEM Rojava’da mayına basarak hayatını kaybeden Aziz Güler’in cenazesi 7 gündür Türkiye’ye alınmıyor. Ailesi ve avukatları dün ikinci kez başvuruda bulundu Güvenlik deyince... vrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Başkan Yardımcılığı’na seçilen Işıl Karakaş, Türkiye’nin mahkeme katındaki görünümüne değinirken şu saptamayı yapıyor: “İşkence yapan ülke imajının yerini, basın ve ifade özgürlüğü korunmayan ülke imajı aldı.” Türkiye’nin AKP iktidarı döneminde geldiğini noktayı özetleyen gerçeklerden biri budur. İlk bakışta, bardağın bir kısmının dolu olduğu söylenebilir, “en azından işkence yapan ülke imajımızı silmişiz” denebilir. Ancak bu gerçekçi değil. Tam tersine daha vahim bir tabloyu gözler önüne seriyor. Keyfi uygulamaları ayırırsak; işkence çoğunlukla, kişiyi suçu işlediğini kabul ettirmeye yöneliktir. Bugün böyle bir zorunluluk yok! Neden mi? Artık savcılar kişiyi suçlamak için suçu kabul edip etmediğine bakmıyorlar. “Biz suçu işlediğini iddia edelim, o mahkemede işlemediğini kanıtlasın” diyorlar. Bu, hukuk biliminin yüzlerce yıllık birikimini yok sayan bir uygulama. Zira, iddia makamının yani savcının ana işlevi, kişinin suçu işlediğini kanıtlamaktır. Türkiye’de tam tersi, savcı “işledin” deyip, “işlemediğini kanıtla” diyor. HHH Yukarıda aktardığımız gerçek, Türkiye’de hukuk güvenliğinin kalmadığını ortaya koymaktadır. “Güvenlik” deyince akla ilk, can ve mal güvenliği gelir, güvenli bir ortamda yaşamak gelir. Örneğin, Dil Derneği’nin sözlüğünde “güvenlik” sözcüğünün karşılığı şu: “Toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan tehlikeye düşmeden yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu.” Güvenlik bağlantılı deyimlerse şöyle sıralanmış: Güvenlik borusu, güvenlik güçleri, güvenlik konseyi, güvenlik sistemi, güvenlik tertibatı, güvenlik vanası... Oysa AKP iktidarında güvenlik deyince hukuk güvenliğinin yanı sıra şunlar da akla gelmeye başladı: Seçim güvenliği, sandık güvenliği, sınav güvenliği, resmi belge güvenliği... Seçime gidiyoruz; pek çok kişide şu endişe var: Verdiğimiz oylar yerini bulacak mı? Bu seçim adil yapılacak mı? Sandıklar gerçekten korunacak mı? Bu taşımalı sistem nedir? Devlet sandığı koruyamıyorsa içindeki oyu nasıl koruyacak? İnsanlar sınava giriyor; pek çok kişide şu endişe var: Biz çalıştık çabaladık, yapabildiğimiz kadar soru yaptık ama, acaba sorular çalındı mı? Özel olarak korunup tüm soruları yapan kişiler önümüze geçti mi? İnsanlar tapu dairesinde iş yaptırıyor; pek çok kişide şu endişe var: Bize verilen belge gerçek mi? Başka bir yapının belgesiyle karıştı mı? (Son günlerde bu tür mağduriyetlere ilişkin yakınmalar almaya başladık.) İnsanlar mahkemeye gidiyor; pek çok kişide şu endişe var: Acaba hukuka uyulacak mı? Mahkeme avukatımızı dinleyecek mi? HHH Bütün bunların devamında Karakaş’ın altını çizdiği gibi insanlar ifade özgürlüğünün güvence altında olmadığını düşünüyor. Medyanın böylesine hedef haline getirildiği bir ülkede basın ve ifade özgürlüğünden nasıl söz edilebilir? Can ve mal güvenliğinizi bir şekilde garanti altına alabilirsiniz. Günlük hayattan çekilip, kendinizi izole edebilirsiniz. Ancak hukukta şöyle bir deyim vardır: Bir insan ömür boyu hiç suç işlemeyeceğine dair söz verebilir ve bu sözü tutabilir. Ne var ki, hiç yargılanmayacağına dair bir söz veremez. Tamamen kendi iradesi dışında gelişen bir durum nedeniyle kendisini hâkim karşısında bulabilir. İşte bu an, insana hukuk güvenliği gerekli. AKP iktidarının güvenlik deyince anladığın tek şey var: İktidar güvenliği! En büyük korkusu da bu güvenliği kaybetmek. Bu anlamda en büyük korku içindeki kişi, iktidarın tepesindeki... A R lere ilişkin sözlerimizi desteklediğini söyledi.” Hukuki anlamda tüm yollara başvuracaklarını belirten avukat Varlık şunları da ekledi: “Anayasa Mahkemesi’ne de bir başvuru yapacağız. Ancak buradan da bir sonuç geleceğini sanmıyoruz. Acil bir durum olduğu için de sonuç gelmeden konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacağız. Avukat arkadaşlarca inceledik şu ana kadar Türkiye’deki cenaze krizlerine ilişkin hiçbir durum AİHM’ye taşınmamış. Bu bir ilk olacak.” Baba Mehmet Güler, ağabey Ersin Umut Güler ile birlikte geçen günlerde Suriye’ye geçmişti. Aziz’i morgda gören baba ve ağabey Suriye’de kalmaya devam ediyordu. Suriye’den Cumhuriyet’e konuşan ağabey Güler “Defnedebilme mücadelesinden kardeşimin acısını yaşayamıyoruz. Bırakın acımızı yaşayalım” sözleri ile isyanını dile getirmişti. Ağabey Güler işlemler için Türkiye’ye dönerken, baba Güler’in hâlâ Suriye’de çocuğunun cenazesinin morgunun bulunduğu hastanenin bahçesinde nöbet tuttuğu, “Cenazeyi almadan gelmem” dediği öğrenildi. Aziz Güler İzmir’de eylem Biber gazı, cop, ters kelepçe A ziz Güler’in cenazesinin Türkiye’ye getirilmesine izin verilmemesi dün Mersin’de GençSen üyeleri tarafından protesto edildi. İstiklal Caddesi üzerinde eylem yapan GençSen üyelerine polisin müdahalesi sert oldu. 10 kişilik gruba biber gazı ve copla müdahale eden polis, kaçan protestocuları cadde boyunca kovaladı. Polis, 7 genci yere yatırıp ters kelepçe takarak gözaltına aldı. lABİDİN YAĞMUR/ MERSİN Öğrenci Gençlik Sendikası (GENÇSEN) Aziz Güler için dün İstanbul’da basın açıklaması yaptı. DİSK binasında düzenlenen toplantıya CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Mehmet Aslan, HDP İstanbul milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Sezai Temelli, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’la birlikte Aziz’in arkadaşları da katıldı. Açıklamada “Aziz Güler’i istiyoruz! Ve almak için elimizden geleni yapacağız” denildi. lİSTANBUL Çağrılara, İzmir’deki demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Aralarında DİSK, KESK, Halkevleri’nin de bulunduğu 70’i aşkın parti, sendika, demokratik kitle örgütü temsilcilerinin imzaladığı çağrı metninde, “Cenazelerin ailelere verilmesinin engellenmesi en temel insan hakları metinlerine bile aykırıdır” denildi. lİZMİR Türkali’den mesaj 96 yaşındaki yazar Vedat Türkali Aziz Güler’in cenazesinin verilmesi için bir mesaj yayımladı. Türkali mesajında “Şimdi de cenazemizi çalıp şantaj yapıyorlar. Bu alçaklıktır. Cenazemizi bir an önce verin” dedi. ‘Siyasi gerekçelerle alınmıyor’ AYŞE SAYIN Aziz Güler’in cenazesinin verilmemesine “Bakanlar Kurulu kararı”nın gerekçe gösterilmesi tartışma yarattı. Çünkü, gerek Suruç kaymakamlığı ve gerekse diğer yetkililer, sözkonusu Bakanlar Kurulu kararının içeriği, tarihi konularında aileye bilgi vermedi. Güler’in cenazesinin getirilmesi için devreye giren CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, mevzuata göre cenazelerin Türkiye’ye getiril mesine dönük herhangi bir engel olmadığını, olamayacağına dikkat çekti. Nüfus Hizmetleri Yasası’na göre yurtdışında bulunanların her türlü nüfus işlemleri yurtdışı temsilcilikler aracılığıyla yapılabildiğine dikkat çeken Tanrıkulu, şu görüşleri dile getirdi: “Bulunulan ülke temsilciliğinden ölüm yazısı alınıp, cenazenin getirilmesi gerekir. Ancak şu anda Suriye’de bu ortam yok, temsilcilik yok. Ama, şu yapılabilir; Güler’in cenazesi sınırda ailesi tarafından teşhis edilir ve ondan gerekli iş lemler yapılır ve Türkiye’ye getirilebilir. Buna engel hiçbir durum yok. Ama bölgede yaşananlar nedeniyle tamamen siyasi gerekçelerle cenazenin gelişine izin verilmiyor. ” Cenazenin sınırdan alınmamasının “insani, vicdani ve dini” açıdan kabul edilemez olduğunu belirten Tanrıkulu, “Çünkü insanların matem hakkı vardır. Bunun önlenmesi dini, vicdani insani açıdan doğru değildir” dedi. l ANKARA Yasa ne diyor? Sezgin Tanrıkulu Nüfus Hizmetleri Yasası’nda yurtdışında yaşayan veya yaşamını yitiren yurttaşların bütün nüfus işlemlerinin yurtdışı temsilcilikler aracılığıyla yapılacağı hükme bağlanıyor. Yasa’nın “ölüm ve gaiplik”le ilgili bölümünün “Bildirim süresi ve yükümlü olanlar” maddesinde, “Adlî olaylarda ve kazalarda ilgili Cumhuriyet savcılıkları, olayın meydana geldiği tarihten itibaren, dış temsilcilikler ise olaydan haberdar oldukları tarihten itibaren on gün içerisinde bildirimde bulunmalı” deniyor. ethullah Gülen’in onursal başkanlığını yürüttüğü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, bir grup Britanyalı avukata AKP hükümetinin Gülen hareketine yönelik girişimlerine dair rapor hazırlattı. Guardian’ın haberleştirdiği rapor Yüksek Mahkeme Kraliyet Dairesi eski başkanı Lord Woolf, Muhalif Parti milletvekili ve eski başsavcı Edward Garnier, Jeffrey Jowell ve Sarah Palin’in imzalarını taşıyor. Mahkeme gözlemleri ya da tanıklarla görüşmelere değil, yazılı belgelere dayandırıldığı belirtilen 95 sayfalık raporda Türk hükümetinin yargı, emniyet ve medyaya yönelik “sistematik insan hakları ihlallerinde” bulunduğu vurgusu yer alıyor. Hükümetin pasif mahkemeler yarattığı, interneti sansürlediği, ifade özgürlüğünü kısıtladığı, yolsuzluk soruşturmalarını örtbas ettiği ve gözaltındakilere kötü muamele ettiği savunuluyor. 40 bin polis, hâkim ve savcının görevden alındığı, Gülen yanlısı medya mensuplarının hapse atıldığı belirtiliyor. Garnier, “Son umut Anayasa Mahkemesi ancak o da davalara boğulmuş durumda. Mağdurların doğrudan AİHM’ye gidebileceğini düşünüyoruz” diyor. l Dış Haberler Gülen Gülen rapor hazırlattı F İngiliz hukukçular çalıştı Taş atan grupta değildi iyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık Köyü’nde 28 Haziran 2013’te kalekol protestosu sırasında 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın vurularak öldürülmesine ilişkin soruşturmayı tamamlayan savcılık, er Adem Çiftçi hakkında “Haksız tahrik altında olası kastla adam öldürme” suçundan 18 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı. İddianamede kalekol inşaatını protesto eden grubun Lice’de Medeni Yıldırım’ı öldüren askere 18 yıl hapis istemi D Yıldırım olay günü “Savaş değil barış istiyoruz” pankartı ile karakol önünde toplandığı ve slogan attığı belirtildi. Olaylar sırasında bir aske rin nöbet kulübesinden kamera ile yaptığı kayıtta, yüzleri kapalı 25 30 kişilik grubun karakol önüne geldiği ve geçişi kapatacak şekilde demir parçaları getirdiğini kaydetti. Karakol Komutanı’nın grubun yanına giderek basın açıklaması yapabileceklerini, ancak taşkınlık yapmamaları uyarısında bulunduğunu vurgulayan savcı, bir süre sonra bazı kişilerin taş, el yapımı patlayıcı ve molotof gibi maddeleri karakolun içine at tığını belirtti. Yıldırım’ın taş atan grubun arkasında olayları izlediğini kaydeden savcı, olayda bir kepçe ve karakol önündeki çadırların yakıldığını belirtti. Kamera kaydında bir süre sonra karakol içinden seri silah sesi geldiğini belirten savcı, bu sırada Medeni Yıldırım’ın sağ eliyle sol omzunu tutarak düştüğünu ifade etti. İddianamede Yıldırım’ın otopsi raporunun hatalı olduğu da ortaya çıktı. l DİYARBAKIR/ DHA DÜZElTME VE CEVAP METnİ Cumhuriyet Gazetesi’nin 03/07/2015 tarihli nüshasının 15. sayfasında yayımlanan “İptal kararı veren hâkime sürgün mü?” başlıklı haberde öne sürülen İstanbul 8. İdare Mahkemesi Üyesi Serkan MANGAL’ın 12/06/2015 tarihli HSYK Kararnamesi ile Danıştay tetkik hakimliğine atanmasının, İstanbul 3. Boğaz Köprüsü bağlantı yolları imar planlarına dair bir davada verdikleri iptal kararı nedeniyle “terfien sürgün” olabileceği iddiası tamamen gerçek dışıdır. Anılan hakimin ataması, Danıştayın tetkik hakimi ihtiyacının karşılanması kapsamında hizmet gereği yapılmış olup, haberde bahsedilen kararla hiçbir ilgisi bulunmadığı gibi idari yargıda nihai karar mercii olan Danıştaya yapılan atamaların “sürgün” olarak yorumlanması son derece yanlıştır. Bahsedilen kararın oybirliğiyle verildiği ve kararda imzası olan Mahkeme başkanı ve diğer hakimin kararname kapsamında yer almadığı dikkate alındığında, bu İddianın gerçeği yansıtmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 11/08/2015 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Vekili Av. Ömer COŞKUN Alevilerden 12 fidan bir orman lk uygarlıkların 11 bin 700 yıl önce ortaya çıkmasından bu yana yeryüzündeki ağaç sayısı, yüzde 46 oranında azaldı. Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy’un çağrısıyla harakete geçen Alevi araştırmacılar, doğanın korunması için “12 fidandan bir ulu ormana” adlı bir proje hazırladı. DoğAcAK hER çocUK İçİn 12 fİdAn dİKİLMESİ İSTEnİYoR İ Alevilikteki 12 imam temasından hareketle doğacak her çocuk için 12 fidan dikilmesi öngörülüyor. Projenin tanıtımı için hazırlanan çalışmada, “Belki tam bir çözüm olmayabilir ama en azından elimizde geldiği kadarıyla fidan dikimi yapmalıyız” denildi. Ulusoy Alevlikte ağacın yaşamı, yenilenmeyi, bolluğu, ululuğu ve koruyuculuğu simgelediği vurgulanarak, “Biz istiyoruz ki yeni doğan çocukların beşiği yeşil dallar dan ve yapraklardan yapılsın; geleceği ve hayatı temiz bir doğa ve çevrede, ağaç ve fidanların içinde, tahrip ve talan edilmemiş bir coğrafyanın mekânında geçsin. Bu davadan kendi yakamızı kurtarma adına değil de geleceğimiz ve doğadan ödünç aldıklarımıza karşın bir borç ve ödev olarak bundan böyle gözlerini dünyaya açan her çocuk için en az 12 fidan dikilmesini istiyoruz” denildi. l Yurt Haberleri C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle