16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Tiraje Dikmen anılıyor 2 Geçen yıl 1 Eylül’de hayatını kaybeden ressam Tiraje Dikmen, ölümünün birinci yıldönümünde çok sevdiği Büyükada’da bir toplantıyla anılacak. “Zamanların Hafızası” başlığı altında düzenlenecek etkinlik saat 14.0017.30 arası Splendid Palas’ta gerçekleştirilecek. Toplantıya Necmi Sönmez, Ali Artun, Levent Yılmaz konuşmacı olarak katılacak. Toplantıda katılımcıların Tiraje Dikmen’le hatıralarını paylaşacakları bir bölüm de olacak. Toplantı sonrası ise Hakan Şensoy ve Cihat Aşkın bir resital verecekler. Pazar 30 Ağustos 2015 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Geçen hafta, Kocaeli’nin Körfez ilçesinde Cumhuriyet Savcısı, uzun yıllardır şiddet gördüğü kocasını öldüren bir kadını, meşru müdafaa hakkını kullandığı gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Bu karar, benzer nedenlerle eşlerini öldürmekten başka çare bırakılmamış cezaevlerindeki çok sayıda kadını akla getirdi. ‘Modanisa’dan giyin, ‘Kiralık Aşk’la gevşe! ütün diziler aynı hızla ergenleşiyordu; birinciliği Kiralık Aşk’a verdiler!.. STAR’ın yaz dizisi, ekranlardaki ergen iktidarının şahikası durumunda. Artık sezonluk yapımların görmekte zorlandığı 10üzeri reytingi yaz döneminde yakaladı. Konu üzerinde durmaya çok gerek yok. Bilindik bir fakir kız, zengin oğlan hikâyesi. Varlıklı ailenin genç yaşta şirket patronluğuna da yükselmiş çocuğu Ömer (Barış Arduç), birtakım aileiçi entrikalarla da bağlantılı olarak fakir kız Defne (Elçin Sangu) ile oyun olarak başlayan ama giderek sahicileşen bir aşk kovalamacasına giriyor. Dizi, televizüel seyrin akışına resmi müdahalelerle dayatılmış muhafazakârlık “norm”una aykırı rahatözgür sahneleri ile dikkat çekmekte. Özellikle de homofobik dinbazları öfkeden kudurtacak kültürel temsilleri yüreklice ön plana çıkarıyor olmasıyla... Kiralık Aşk böyle olduğu halde çok izleniyor. Ve öncelikle 1219 yaş kuşağının, bu kuşak içinde ezici çoğunlukla kızların izlediği di ‘Modanisa’ reklamı zi, belli ki muhafazakâr kesimden de rağbet görüyor. Neden acaba?.. Cevabı son bölümü izlerken reklam aralarında buldum! Dizideki “dişil” temaşa, hareketlilik ve “aura” ile bütünleşik mahiyette karşıma çıkan “modanisa.com”un insanın kanını kaynatan, kıpır kıpır, hayat dolu tesettür giysi reklamında... Tesettürün bir dini norm olmaktan “ticari nimet” olmaya evrildiğine, onun endüstriyel üretim süreci içerisinde giderek bir güzellik aksesuarı, bir “meta” haline geldiğine defalarca, nice yazıyla değindim. İslâmi örtünme adına mahremiyetten çok teşhirin, buna bağlı olarak da cazibe, arzu ve “tutku”nun bilinçlibilinçsiz, isteyerek ya da istemeyerek öne çıkartıldığından uzun uzun dem vurdum. İtiraf edeyim ki bu düşüncelerimi temellendirirken yöneldiğim örneklerin hiçbiri “modanisa.com”un 2015 reklam filmleri kadar uç noktada “verimli” veri sunmamıştı. Modanisa.com, dindarmuhafazakâr kadınlara yönelik bir online alışveriş sitesi. Onun Kiralık Aşk’ın reklam aralarında tekrar tekrar karşımıza gelen filminde Füsun Önal’ın unutulmaz şarkısı “Senden Başka”nın sözleri değiştirilmiş müziği eşliğinde genç kızlar şenşakrak, hoplayazıplaya, edalıişveli şekilde birbirinden çekici tesettür giysilerini tanıtıyorlar. Sözler şöyle: ‘Kiralık Aşk’ “Bulunmazdı yaz ayı gelince/ Uzun kollu tunikler/Düğün nişan abiye ararken/Hep o meşhur panikler//Moda nisa nokta kom’da/Bulurum ben her bir şeyi/Moda nisa Moda nisa/Giymem artık hep aynı şeyi...” Reklamı izlerken Füsun Önal şarkısının orijinal sözlerinin hafızamıza en çok kazınmış kısımlarını hatırlamamak da mümkün mü? “Daha mutlu olamam ömrümde/Beni öpüşün var ya... Aklımdan çıkmaz bütün ömrümce/O çapkın gülüşün var ya... Yaktı bir ateş gibi inan ki/O kor dudakların var ya...” Reklamın sözleri farklı olsa da bu “orijinal” sözlere çağrışımsal etkiyi engellemiyor. Belki engellemesi de istenmiyor ve bilakis genç kuşak muhafazakârlar açısından “satış”ı teşvik edecek bir etkisi olduğu düşünülüyor! Çünkü slogan belli: En “popüler” muhafazakâr moda sitesi... Açık ki “popüler kültür”e oynanıyor. Böylece bir dini pratiğe teşvik yolunda ilahiler, “salât u selâm” veya “na’tı şerif”ler yerine, katımutaassıp dindarları rahatsız etmesi kuvvetle muhtemel eski bir “dekolte” pop şarkısı işlerliğe sokuluyor. Dahası bu, kızların eteklerinin bırakın dizüstünü, neredeyse “baldırüstü” olduğu bir “popüler” dizinin içerisinden yapılıyor. Kıssadan hisse ne söylenebilir?.. Belki şunlar: Türkiye’de “sekülerleşme”, tüm siyasi dinbazlık ameliyelerine rağmen, üstelik dindarmuhafazakâr kesimleri, özellikle de bu kesimin genç kuşaklarını peşinden sürükleyerek doludizgin yol almaya devam ediyor. İktidardaki “yaşlı” İslâmcımutaassıplık ise ha bire çırpınıyor ülkeye muhafazakârlık adı altında bir “deli gömleği” giydirmek için... En çok da eski siyasi ezilmişliklerin rövanşını ama yolunda girişiyorlar bu çağla uyarsız, “pastoral” dinbazlıklara, ama kendi çocuklarıtorunlarından bile artık pek karşılık göremiyor, hatta onları dahi muzdarip ediyorlar. Söz gelimi yıllarca siyasi gerekçelerle bu memlekette imamhatip okulları sınırlandığıengellendiği için şimdi intikam alırcasına ülkeyi imamhatiplere boğsalar da görülüyor ki en büyük kontenjan açığı o okullarda oluyor. Aynı şekilde son yıllarda ekranları da dinbaz cendereye sokup muhafazakâr yapımlara, din dozu yüksek programlara boğmak istediler ama dindarı da dahil tüm toplum, özellikle de gençler, geçen yaz (hem de ramazanda) Güzel Köylü’yü “doya doya” izledi. Bu sene de Kiralık Aşk’ı tatlı tatlı seyretmeye devam ediyor. Bunları düşündüm “modanisa.com” reklamını, “Düğün nişan abiye ararken, hep o meşhur panikler” sözleri eşliğinde izlerken... Sonra reklam bitti, diziye döndük ve Ömer’in Defne’yi tam da “Yaktı bir ateş gibi inan ki, o kor dudakların var ya” dedirtmek üzere öpecek gibi olduğu yerde 11’inci bölümün seyrini noktaladık. B ‘Araf’taki kadınlar EMEL ARMUTÇU u ülkede eşlerini öldüren erkekler, genellikle hep çok konuşuyorlar. Çekiyorlar takım elbiseyi, kravatı sıkıştırdıkları boyunlarını yana eğiyor ve doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanamayacak benzer hikâyelerle, toplumun çarpık ezberlerine yaslanıyorlar: “Karım beni aldattı” diyorlar, “Sen de erkek misin, dedi”, “çocuğumun başkasından olduğunu söyledi.” Kocalarını öldüren kadınlar ise kendi benzer hikâyelerini çok az konuşarak anlatıyor, “Yıllardır eziyet ediyordu, bütün kapılar yüzüme kapandı, artık dayanacak gücüm kalmamıştı” diyorlar. Yine genellikle, eş katili erkeklerin her iddiasını titizlikle biriktirerek tahrik ya da ceza indirimine yol yapan mahkemeler, eş katili kadınları öldürmeye götüren uzun şiddet geçmişine aynı titizliği göstermiyor. Kadın katillerinin cezaları kuşa çevrilirken, kocalarını öldürmekten başka çare bırakılmayan kadınlara taş gibi ağırlaştırılmış müebbet reva görülüyor. Ancak geçen hafta, ender rastlanan bir karara tanık olduk. Kocaeli’de kocasını bıçaklayarak öldüren Damla K., polisteki ifadesinde yıllardır olduğu gibi o gün de kocasının ağır şiddetine maruz kaldığını, öldürmekle tehdit edildiğini söyledikten sonra çıkarıldığı savcılıkta, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Evlendirildiği 14 yaşından bu yana eşi Fikret K.’den sistematik bir şekilde şiddet gören iki çocuk annesi Damla K.’nin bir avukatı yoktu. Kocaeli Barosu’nun savunması için görevlendirdiği avukat Habib Yahşi, kendisiyle görüşmeye gittiğinde, her yanı çürük içinde, yüzü tanınmaz haldeydi. Birçok darp raporu vardı, komşuları ve çocukları yıllardır yaşadıklarının şahidiydi. O gün de babalarına “annemizi dövme” diye yalvarmalarına rağmen, saçlarından sürüklemiş, piknik tüpüyle vurmuş, bıçağı almak için çekmeceye uzanmış ama Damla K. boğuşarak bunu engellemişti. Tekrar olacağından emin, yatarken yanına o tüpü almıştı Damla K. Gece üzerine doğru geldiğini görünce, kendini korumak için üzerine savurmuş, sonra da o dönüşsüz noktaya gelmişti, hatırlayamadığı kadar bıçakladı kocasını. Avukat Habib Yahşi, bu şiddeti her gün, üstelik birkaç kez gören 29 yaşındaki Damla K.’nin meşru müdafaa hakkını kullandığını, kullanmasa belki de öldürüleceğini belirterek, serbest bırakılması gerektiğini savundu. Yüzü, gözü, anlattıkları ortadaydı, savcı da aynı görüşü paylaştı. Damla K., tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Şimdi hastanede tedavi görüyor. Mahkemenin de kendisini savunma kastıyla cinayet işlediğine kanaat getirip getirmeyeceğini, ceza alıp almayacağını zaman gösterecek. Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi de eşini ütü kablosuyla boğarak öldürdüğü iddiasıyla yargılanan henüz 23 yaşındaki Gülfidan K.’ye ‘cinayeti meşru müdafaa sınırları içerisinde işlediği’ gerekçesiyle ceza vermemişti. Çünkü eşi Gülfidan’a evliliklerinin üçüncü ayından itibaren baskı yapmaya başlamış, pencereden bakmasını bile yasaklamıştı. Olay günü sabah birlikte film izlerken, “filmdeki çıplak erkeğe baktın” diyerek dövmüş, akşam ise elbiselerini çıkararak soba demiriyle defalarca vurmuştu. Bu kararlar, “Gerek kendisine ve ge B SAVUNMA MI, İNTİKAM MI? evaplanması gereken sorulardan biri, sudan bahanelerle kadınları öldüren erkeklere “her türlü kolaylığı sağlayan” yargının, koruma ve güçlendirme mekanizmaları işletilmediği için “öldürülmek ya da öldürmek arafı”nda kalan kadınların meşru savunma hakkını neden görmediği. Tam öldürülmek üzereyken can havliyle öldüren kadınları bazen anlayanlar, öldürme ey C lemi mesela ertesi gün, henüz şiddet yaşanmamışken gerçekleştiyse, bunu kabul etmek istemiyor. “Kaçsaydı, polise gitseydi, dava açsaydı” gibi gerekçelerle, bunun ‘intikam’ olduğunu savunuyorlar. Oysa gazetelerin üçüncü sayfaları, kaçarken, boşanma davası açmışken, polise şikâyet ettiği için, hatta Adliye’de davasına geldiğinde öldürülen kadınların haberleriyle dolu. Kadın ve erkek cinayetleri arasındaki farklar... •Erkekler kadınları daha çok planlı bir şekilde öldürüyor. Hatta önceden internette tahrik/iyi hal indirimlerini hesaplayanlar var. Şiddete, eziyete uzun süre katlanan kadınlar ise artık dayanamadıkları noktada plansız cinayetler işliyorlar. •Araştırmalara göre erkekler silah ve bedensel güçlerini, kadınlar ise daha çok çaresiz kaldıkları anda ellerine geçirdikleri, ütü kablosu, piknik tüpü, ekmek bıçağı gibi ev aletlerini kullanıyor. rek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde defetmek zorunluluğuyla işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” diyen Türk Ceza Yasası’nın 25. maddesine göre alınıyor. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Adem Sözüer, “Uzun süreli şiddet, işkencenin bir türü olan eziyet veya nitelikli yaralama suçlarına maruz kalan kadının kendini savunmak için şiddet uygulayan eşi öldürmesi durumunda, meşru savunma gündeme gelir. Şayet meşru savunmanın koşulları oluşursa ceza verilmez” diyor. Kişinin vücut dokunulmazlığına veya yaşamına yö•Erkekler, yüzde 45–60 oranında tanıdıkları kişileri öldürürken kadınlarda bu oran yüzde 75 –85’e çıkıyor. Araştırmalar bunların, yakınlarına karşı meşru müdafaa amaçlı cinayetler olduğunu ortaya koyuyor. •Erkekler yemeğin tuzu, eteğin kısalığı, telefonda çok konuşma, cinnet gibi bahanelerle çok kolay cinayet işleyebilirken kadınlar şiddetten kurtulmak için tüm yolları denedikten sonra, genellikle hayatta kalabilmek için öldürüyor. nelik saldırıya karşı kendini savunma hakkının hemen tüm ülkelerde kabul edildiğini belirtiyor, “Ancak saldırıya karşı yapılan meşru savunmanın orantılı olması, yani savunmada sınırın aşılmaması gerekir.Şayet, kişi korku, heyecan ve panik içinde sınırı aşarsa, bu durumda da ceza verilmez” diye devam ediyor. Hatta “O gün fiilen bir şiddet olmasa, yani saldırı fiilen başlamasa dahi geçmişteki sürekli şiddet nedeniyle, saldırının başlayacağı muhakkak sayılıp, meşru savunma kabul edilir. Yargıtay’ın böyle hallerde, meşru savunmayı kabul ettiği kararlar var” diye de ekliyor. Ekliyor da yargı tarihinde tam tersi örnekler oldukça fazla. Kendisine tehditle tecavüz et meye devam eden kişiyi öldürerek, başını dedikodusunu yapan köy meydanına atan Nevin Yıldırım, hiçbir indirimden yararlandırılmadan müebbet hapis cezasına çarptırıldı mesela. “23 yıl boyunca sürekli dayak yedim, aldatılıyordum. Oğluma cinsel tacizde bulunuyordu. Ruh ve sinir hastası oldum sayesinde” diyen Fatma K.’nin müebbet hapis cezası ancak 18 yıl 4 aya düşürüldü. Şiddet gördüğü kocasını, kendisini ve çocuğunu boğmaya çalıştığı sırada öldüren Yasemin Ç., yine de tutuklandı, avukatları meşru müdafaa hükmünü uygulatmaya çalışıyor. Evlendikten 28 gün sonra hastalandığı için kocasından dayak yiyen, ormanlık alanda, sokak ortasında saçından sürüklenerek tekmelenen, hamileyken, hatta doğum yapmak üzereyken hastanede bile dövülen ve fuhuş yapmaya zorlanan Çilem Karabulut da tutuklandı. Karabulut’un “Hep mi kadınlar ölecek? Biraz da erkekler ölsün” sözleri medyada yaşadıklarından daha fazla ilgi uyandırdı. ‘Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor’ raporu stanbul Feminist Kolektif grubunun “Kadınlar Hayatlarına Sahip Çıkıyor” adlı raporuna göre, (Ki sadece gazete haberlerinden toparlandı, medyaya yansımayanlar düşünülünce gerçek rakamlar daha fazla) bu yılın ilk altı ayında 171 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, buna karşılık 14 kadın, artık şiddetine tahammül edemediği erkekleri, hayatta kalabilmek için öldürdü. İ Aynı süre içinde kadınların yargılandığı 15 davada karar verildi; 8’i kendini savunma amacıyla öldürme, biri de yaralamaya ilişkindi. Bu 9 davadan 5’inde haksız tahrik, yalnızca birinde tahrikin yanı sıra iyi hal indirimi uygulandı. Üçünde hiçbir indirime gerek görülmedi. Meşru müdafaa nedeniyle beraat kararı verilen davaların sayısı ise yalnızca iki. Velhasıl, Türkiye’de cezaevleri, uzun yıllar şiddet gördükleri eşlerini, sevgililerini öldüren kadınların dolduramadığı çilelerle dolu. Bu konuda yapılan ulusal ve uluslararası araştırmalar, partnerini öldüren kadınların çoğunluğunun geçmişinde ağır aile içi şiddet olduğunu gösteriyor. Gazeteci Sibel Hürtaş’ın, kocalarını öldürmekten mahkum kadınlarla cezaevlerinde yaptığı görüşmeleri aktardığı “Canına Tak Eden Kadınlar” adlı kitabında da bu gerçek var, “Kadınlar Neden Adam Öldürür: Suça Götüren 9 Sebep” başlıklı araştırmada... Hürtaş’ın Canına Tak Eden Kadınlar’ının hemen hepsi, şiddet görmüş, tecavüze uğramış, çaldıkları kapılar yüzlerine kapanmış, sosyal ve ekonomik anlamda yalnız bırakılmış kadınlar. Hayat, aileleri ve devlet onlara sadece iki seçenek sunmuş: Öldürülmek ya da öldürmek! Çünkü Türkiye’de bu şiddeti yaşayan kadınlar, öldürmezlerse öldürülüyorlar. Bunu söyleyebilmek için, kadın cinayetleriyle, kadınların işlediği cinayetler arasındaki uçuruma bakmak yeterli. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden Doç. Elif Gökçearslan Çifçi ve Araştırma Görevlisi Rümeysa Akgün’ün Eskişehir Çifteler Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan kadınlarla derinlemesine görüşerek gerçekleştirdiği “Kadınlar Neden Adam Öldürür” araştırması, kadınların kocalarını öldürmeden önce defalarca polise şikâyet ettiğini ancak sonuç alamadığını, son çare olarak şiddete başvurduğunu ortaya koyuyor. Araştırma için görüşülen 2243 yaş arası kadınlardan biri, “Evlendiğimiz ilk gün annemleri yolcu etmek için görmek istedim. Bana anneni görecektin madem neden evlendin, diyerek vurdu, telefonumu aldı. 4 yıldır da şiddet uyguluyordu” diyor. Bir diğeri, şiddet olmasaydı şu an cezaevinde olmayacağını söylüyor. Araştırma, son yıllarda bu cinayetlerin, kadına yönelik şiddetin artmasıyla doğru orantılı olarak arttığını ifade ediyor. Dolayısıyla, kadına yönelik şiddet ortadan kaldırılsa bu suçlarda da azalma olacağını tahmin etmek zor değil. Ama o zamana kadar, bu tür davalarda teraziyi eşitlemeye, meşru müdafaa ilkesinin unutulmamasına ihtiyaç var. Canına tak edenler C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle