16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 21 Ağustos 2015 KULTUR sane dizi ‘Behzat Ç.’nin yeni bölümlerinin senaryosunun hazır olduğunu ancak diziyi yayımlama cesareti gösterecek bir kanal olmadığını söyledi. için her şeyi yapıyorlar. Çocuklar ölüyor. Milliyetçi muhafazakâr insanlara, cenazelere öfkelenen insanlara seslenmek istiyorum. PKK böyle canavar bir örgüttü, neden senelerdir cenaze gelmiyordu? Çocuklar ölmüyordu! Niçin 7 Haziran’dan sonra başladı. Kan, gözyaşı isteyenler kaybedecek. Bu ülkede başkanlık hayali kuranların kâbusu olacağım.” “Türkiye’de maalesef edebiyat, edebiyata ‘edebiyat piyasası’ diyen alçakların egemenliğine gidiyor. Bunların içinde zincir kitapçılar, medya patronları, AVM’ler var. Onların istediği piyasa yazarı olmayacağım.” Alevilere kalan müzik... Son yıllarda hazırlanan en kapsamlı AleviBektaşi müziği derleme albümü olma özelliğini taşıyan Aleviler’e Kalan serisinin 2. albümü çıktı. “Aleviler’e Kalan 2” albümü uzun yıllardır bu topraklarda söylenen deyişlere Erkan Oğur, ErEDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: ZARİFE SELÇUK dal Erzincan, Ahmet Aslan, Cengiz Özkan, Grup Yorum, Şevval Sam, Tolga Sağ, Kıvırcık Ali, İsmail Hakkı Demircioğlu gibi isimlerin sesleriyle yer veriyor. Bu isimlerin yanı sıra genç kuşak müzisyenler de albüme katkı sundu. ‘Başkanlık hayali kuranların kâbusu olacağım’ N EMRAH’TA AR l ş U R U V SERBES ısa bir süre önce her gün çocukların öldürüldüğü bir ülkede yazarlık yapamayacağını açıklayıp iki yıl boyunca sadece boksla ilgileneceğini belirten yazar Emrah Serbes, önceki gece, Kanaltürk televizyonunda, Posta gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık’ın programına konuk oldu. Yazarlığı tepki olarak bıraktığını ama yazmayı bırakmadığını söyleyen Serbes, programda, ‘Gezi Ruhu’nun halen İstanbul Armutlu’da varolduğunu gerekirse de dayanışma adına Silvan ve Diyarbakır’a da gideceğini anlattı. Bağımsız yayıncılara da kucak açan ve otosansüre dikkat çeken yazar ve senarist, ef 17 Kısa bir süre önce yazarlığı bırakan Emrah Serbes, Behzat Ç.’nin yeni bölümlerinin senaryosunun hazır olduğunu açıkladı. Serbes, diziyi yayımlama cesareti gösterecek kanal olmadığını söyledi K Viggo Mortensen’in başrolünü üstlendiği ‘İnsanlıktan Uzakta’ filminin müziklerinde Warren Ellis ve Nick Cave’in imzaları var. Kanaldan engel Öte yandan, programda Serbes’in kimi kurum ve isimlerini söylemesi üzerine, Işık kendisini uyarınca program, verilen reklam arasının ardından öngörülenden daha kısa sürede tamamlandı. Bu durum sosyal medyada tepkiyle karşılandı. Serbes’in çarpıcı açıklamalarından kimi satırbaşları ise şöyle: “Soma’da 301 kişi hayatını kaybetti. Sen diyorsun ki patron olarak ‘Biz bunun neden olduğunu anlayamadık’. Sonra da biz bu madeni yeniden açacağız diyorsun. Paranoyak mısınız? Psikopat mısınız? Sosyopat mısınız? Bu ülkenin yoksullarını, emekçilerini öldürmekten zevk mi alıyorsunuz?” Türkiye’de edebiyat Soma faciası Başkanlık sistemi Emrah Serbes “Muktedir çevre Türkiye’yi başkanlık sistemine zorluyor. Başkanlık sistemini getirme için, tek adam için, üç beş kişinin diktası “Mesela D&R. Deliduman çıktıktan sonra benim kitabımı bütün o mağazalarda 600 tane bulunduruyor ama kendi çalışanlarını sigortasız çalıştırıyor. Sendika haklarını engelliyorlar. Benim üzerimden sigortasız, sendikasız işçi çalıştıran ne kadar zincir kitapçı, AVM varsa net söylüyorum: Buna son verecekler. Eğer son vermezlerse gidip oralardan kitaplarımı tek tek toplayacağım. O mağazalar yerine kitaplarımı korsandan alın. Aydın Doğan taleplerimi kabul edecek.” l Kültür Servisi Doğan’a çağrı Köy öğretmeninin uzun yürüyüşü 954’te Cezayir’de, dağların arasında, ücra ve çorak bir arazideki gecekondumsu bir ilkokulda tek başına yaşarken Arap çocuklarına da hocalık eden, o yörede doğmuş, büyümüş ve Fransız ordusunda binbaşılığa kadar yükselmiş, karısını da 10 yıl önce kaybetmiş, Endülüs asıllı, Fransız köy öğretmeni Daru’ye (Viggo Mortensen), buğdayını çalmış kuzenini öldürmekle suçlanan Muhammed’i (Reda Kateb) mahkemeye çıkarılacağı Tinguit kasabasına götürmek gibi, kabullenmekte zorlandığı bir görev verilir. Hem sömürgeci Fransızlarca hem de özgürlük mücadelesine girişmiş Cezayirlilerce yabancı sayılarak dışlanan, idealist Daru’yle asi Muhammed’in, engebeli Atlas Dağları’ndaki ölüm FİlMERN ST DA E W DIN TA Temelini Fransız filozof Albert Camus’nün ‘Sürgün ve Krallık’ kitabındaki ‘Misafir’ hikâyesinden alan film ‘Başka Sinema’ salonlarında 1 ünyada sanatla en iç içe yaşayan, festivalleriyle en çok bütünleşmiş kent hangisi deseler, yanıtım kuşkusuz Salzburg olur. Avusturya’nın bu minik kasabası yılda beş kez festivallerle dolup taşıyor. En popüler olanı ve kentin yaşamını sağlayan ise 1920’de bu yana süregelen Salzburg Yaz Festivali. Bu festivalin önemli 3 özelliği daha var: Çok geniş alana yayılması (Müzik, opera, tiyatro)... Niteliğin hep çok yüksek tutulması.. Yeniliklere açık olması, risk almaktan korkmaması... Geçen hafta dört günlük Salzburg seferime sayısız olay sığdırdım: İçlerinde en tartışmalı ama en etkileyici olanı, ilk gecesinde kâh yuhalanan kah alkışlarla taçlandırılan “Fidelio” operasıydı. Salzburg Festivali 1: Aşk ve Özgürlük D leri koymuş...(Diyaloglar gereksiz olsaydı, Beethoven de koymazdı diye düşünüyor insan.) Leonore’ya ve özgürlük savaşçısını hapse atan komutana gölgeler vermiş. Sahneye işaret diliyle dermanını anlatmaya çalışan bir ikinci sessiz Leonore katmış. (Söylenmeyeni anlatma çabası... Ama çok zorlama). Kostüm ve dekorları tasarlayan Christian Schmitdt soyutlamayı seçmiş: Bembeyaz bir oda (Freud laboratuvarı) ve or Fidelio: İçimizdeki hapishane Beethoven’in çok uzun yıllar üzerinde çalıştığı ve “Doğumu benim için en sancılı olan eserim” dediği tek operası “Fidelio” ... Özetle: Özgürlük savaşçısı Florestan’ı, tutuklu bulunduğu hapishaneden kurtarmak için karısı Leonore, erkek kılığına girip (Fidelio adını alıp) hapishaneye gardiyan yardımcısı olur.... Bu romantik opera, mutlu son ve zafer, özgürlük, sevinç kutlamalarıyla sona erer. Son yılların gözde Alman rejisörü Claus Guth sahneye koymuştu eseri. (Onun ormanda geçen “Don Giovanni”sine hayran kalmıştım 2 yıl önce.) Bu kez radikal çıkışlar ve uygulamalar getirmiş. Operadan tüm diyalogları çıkarıp, yerine sanayi, trafik ya da derin nefes ses Jonas Kaufmann. tasında kapkara dev bir küp (Kâbe benzeri ya da içimizdeki hapishane.) Oyun o kara kütlenin çevresinde oynanıyor. Yukarıda sahnelemeye ilişkin söylediklerim sizi yanıltmasın: Gölgeler, el işaretleri, soyutlamalara karşın birbirinden güzel sesler ve nitelikli oyunculuklar Jonas Kaufmann mucizesi arasında özellikle Kanadalı soprano Adrianne Pieczonka (Leonore), Ukraynalı soprano Olgas Bezsmertna (Marzelline) Polonyalı Basbariton Thomas Konieczny ve Alman Hans Perter König o muhteşem müziğin peşine takılmış ilgiyle izliyordum ki nihayet o göründü sahnede. O, yani Jonas Kaufmann. Bence son yılların operadaki müzice sesi... İki yılı, aç susuz hapiste geçirmiş özgürlük savaşçısı Florestan rolünde sadece sesiyle değil, oyunculuğuyla da öyle bir dramatik, tutkulu, içten ve derinlemesine etkileyici bir performans çıkardı ki, nerdeyse tüm algılarımı değiştirdi. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bile karısına sarılamaması, kendi kendiyle mücadelesi, milletin sevincini (koro’nun zafer şarkılarını yönetmen sahne gerisine gizlemişti) bile hayal sanması, özgürlüğüne inanamaması adeta gerçeklikle delilik arasında gidip gelmesi... Jonas Kaufmann’ın yorumu bir anda bana 12 Eylül döneminde hapisten çıkan nice arkadaşımın, onlar için her fedakârlığı yapan sevgili karılarıyla bir türlü buluşamamalarını çağrıştırdı. Ve o zaman yönetmene haksızlık mı ediyorum acaba diye düşünmeye başladım... Bu romantik, mutlu aydınlık zaferle sonuçlanan aşk ve özgürlük eseri, Salzburg’da karamsar ve karanlık, acılı, soğuk bir buluşamamaya dönüşmüştü ama yine de nefes kesiciydi. En büyük alkışı alan ise Franz Welser Möst yçnetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrası ve Viyana Opera Korosu’ydu. cül çatışmaların arasından geçtikleri, yağmur ve kum fırtınalarına yakalandıkları zorlu ve zoraki kaçış yolculuğunu konu ediniyor, bugün gösterime giren 2014 Fransa yapımı “Loin des Hommesİnsanlıktan Uzakta”. Yönetmen David Oelhoffen’in, unutulmaz “Yabancı”nın yazarı, Cezayir Oran doğumlu Albert Camus’nün “Sürgün ve Krallık” kitabındaki “Misafir” öyküsünden uyarlayarak senaryosunu bizzat yazıp çektiği, geçen yıl yarıştığı Venedik festivalinde de genelde beğenilmiş “İnsanlıktan Uzakta”, yer yer kuzey Afrika coğrafyasında geçen bir Western filmi izlenimi de veriyor. Sevdiğimiz Danimarkalı aktör Viggo Mortensen’e ayak uydurmuş Cezayirli Reda Kateb’in sivrildiği oyuncu kadrosunun çabaları kadar klasik anlatı yapısı ve hümanist özüyle de belli bir düzeyi tutturan filmin müzikleri de, Nick CaveWarren Ellis’e ait. Seksenler ve pikseller ‘Manglehorn’da, ‘Hayallerimdeki Kadın’ Dokunaklı bir yaşlılık halleri çeşitlemesi a bire hayallerini süsleyen (oysa mektuplarını da hep iade etmiş) Clara’yla diyalog halindeki, anahtar yutmuş kedisi Fannie’yle 40 yıldır aynı evde yaşayan, hep gergin, endişeli haldeki yalnız, ihtiyar çilingir Angelo Manglehorn’un (Al Pacino) kahramanı olduğu “Manglehorn” da, “Hayallerimdeki Kadın” adıyla gösterimde. Baştan sona Al Pacino’nun ilgisiz kalınamayacak oyunculuk gösterisi halinde seyreden, dokunaklı bir yaşlılık halleri çeşitlemesi “Manglehorn Hayallerimdeki Kadın”. Paul Logan’ın senaryo Video oyunlarının yaygınlaştığı 1980’lerde bu oyunlarda ustalaşmış çocuklardan Sam (Adam Sandler), günümüzde evlere video kurucusu olarak çalışırken hilebaz cüce rakibi Eddie (Peter Dinklage) şampiyon olmuş, trombik Will’se (Kevin James) ABD başkanlığına yükselmiştir. Donkey Kong gibi klasik video oyunlarını tehdit olarak algılayan uzaylıların, karakterlerden pikselli savaşçılar üretip dünyaya göndermeleri üzerine kahramanlarımız onlarla mücadeleye katılırlar. İlk 2 Harry Potter filmini de çekmiş yönetmen Chris Columbus bu kez abuk sabuk bir uzaylı istilası hikâyesi çeşitlemesi niteliğindeki yeni filmi “Pixels Pikseller”le eski gişe başarılarının peşinde 1980’lere selam sarkıtıyor ama heyhat! Birtakım sözlü esprilergöndermelerle aksiyonun harmanlandığı, bir de Adam Sandler ile sarışın fıstık Michelle Monaghan arasında çok klişe bir aşka da yer veren bu film, yer yer güldürse de biter bitmez unutuluveren, 1980’lerin “Hayalet Avcıları” tarzında, zırvamsı bir komedi. H sundan, Amerikan sinemasının gelecek vaateden yönetmenlerinden David Gordon Green’in çektiği film, yanlış kadın tercihi yaptığı takıntısıyla ‘hayatının aşkı’ anılarına gömülmüş, yalancı yetişkin oğlundan bıkkın, hoşlandığı banka memuresi Dawn’la (Holly Hunter) başlattığı romantik ilişkisini de sürdüremeyen, yıllardır birikmiş bütün evrakı metrukesini tıktığı arşiv odasını dağıtıp, teknesini elden çıkararak finalde de yaşamının yeni bir dönemine giren, ancak torunuyla mutlu, sevecen dede yaşlı çilingirin değişimini hikâye ediyor. Haftanın öteki filmleri.. Alexander Bach’ın yönetmenliğinde beyazperdeye taşınan “Hitman: Agent 47Hitman Ajan 47”, gösterişli aksiyon sahneleriyle dikkati çekiyor. Daniel Stamm’ın yönettiği “13 Sins13 Günah” kendi halindeki sıradan bir adamın azılı bir suçluya dönüştüğü, orta karar bir gerilimkorku yapımı. 2012 yapımı “SinisterLanet”in devam filmi olan, Ciaran Foy’un yönettiği “Sinister 2Lanet 2” de, yine aile bütünlüğünün tehdit edildiği bir başka korku filmi. “Gus: Petit Oiseau, Qrand VoyageMinik Kuş”sa FransaBelçika ortak yapımı, sevimli bir animasyon. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle