23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 19 Ağustos 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 6 ‘Anadilim Kürtçe ne yapayım?’ alıştıkları fındık bahçesi bitip ertesi gün yenisine geçeceklerinden o gün bir saat erken döndü kampa Nevzat, şükrediyordu. Ordu, Fatsa’daki Saraytepe toplanma alanındaki işçilerin çoğu gibi o da Adıyamanlı. Tamamı Kürt, KürtRoman bu kampta kalanların. “Her şey kaleme bakar” diyor, “Ben şimdi adımı doğru yazamam ama çobanlığı iyi yaparım, tarlada çalışırım. Neden bana bu kalmış? Kürtler hep geride bırakılmış bu ülkede. Kürt fakirle, Türk fakir arasında da fark var.” 50 yaşındaki Sait Gözek “Anadilim Kürtçedir, yalan yok, ne yapayım? Ama biz de bu ülkenin vatandaşıyız, biz de askere gidiyoruz. Devlet bize neden bakmıyor” diye soruyor. Hayata Destek Derneği’nin 2014 tarihli Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği araştırma raporuna göre, mevsimlik işçilerin üçte ikisinin anadili Kürtçe. Bu ağır çalışma ve yaşam koşullarına mahkum edilenlerin etnik yapısı, yoksulluğu ve yoksulluğun kimlikleşmesini anlamayı gerektiriyor öncelikle. Neden Nevzat’a bu iş kalmış hakikaten, neden başka ihtimal yok hayatında? Milliyetçi tabiatıyla da bilinen bir coğrafya olarak Karadeniz ve Kürtler yan yana geldiğinde ateşle barut muamelesi görüyor. Milliyetçi kesim, ülkenin her tarafında Kürtlere karşı “hassasiyetlerini”, onları nerede bulacaklarını bildiği yerlerde, şantiyelerde, tarlalarda gösteriyor. Karadeniz’de de yakın ve uzak geçmiş bu yakıştırmanın sağlamasını yapacak, “gerginlik” diye anılan saldırı, linç hikâyeleriyle dolu. Şehre alınmayışları, kamptan çıkmalarına asla izin verilmeyişi vaki. Biriki hafta önce Sakarya’da yine fındıkta çalışan Kürt bir işçinin tamirciye bıraktığı telefondaki fotoğraflar böyle bir “gerginliğe” vesile olmuştu. Espiye’den benzer bir haber geldi. Çatışmasızlık sürecinin sona erişi, fındık hasadına denk düştüğünden, bu mevzu açıldığında Kürt işçiler daha dikkatli konuşuyor. Kimse Kürtçe ismini söylemiyor örneğin. Kimliksiz asla kamp dışına çıkmıyorlar. Bazı boncuk bileklikler ya da Adıyaman tütünü tabakalarındaki kakmalar cezaevi işi. Soruyorum, geçiştiriyorlar. Akrabaları mı, dostları mı? Bir tabakada Kürtçe “Yeter anne” yazıyor; “Bese le daye”. “Hepimiz Havva’dan, Âdem’den gelmedik mi? İnsan çeşit çeşit. Kimi Kürt görünce 10 metre öteye koşar, kimi gelir sofrasına oturur” diyor Sait Gözek. 60’larındaki Kürt Lütfiye Hanım’ın iki elinde geleneksel dövmeler var, soldaki ayyıldız... “Kürtler kızıyor bana ama istedim yaptım” diyor gülerek. Kırışmış teninde o yeşilimsi ayyıldız, vücudunun en görünen yerine bu dövmeyi yapma ihtiyacı, anlaşılmaya muhtaç, öylece duruyor. Ç Mevsimlik gezici işçilerin üçte ikisi Kürt. Karadeniz ve Kürtler zaten ateşle barut muamelesi görürken çatışmasızlığın bitişi fındık hasadına denk geldi. Kürtler tedirgin... VEDAT ARIK Mine Höyük’te yerleşen kadınlar akşam pidelerini hazırlıyor. 8 gün 8 gece yağmur altında atma Çiçek de aramızdaydı.. “Dur hele” dedi.. “Buracağını ben anadayım..” “Biz sekiz kadın idik. Erlerimiz yağmur ile boğuşur. Ağa ile boğuşur. Şaştık kaldık. Bunun için mi göçüp gelmiştik a oğul?.. Varacağımız yer karşıda.. Köylülerin çoğu geçmiş Gâvırın gölünü.. Çadırlar kurulmuş. Gece oldu mu alev alev görülür... Şu yamçıyı görüyon mu? İşte bu yamçının altına sığındık sekiz kadın.. Bebeleri, sübyanları aldık anaç tavuk giFikret Otya 9 bi altımıza. Bre Allah’ın irahm meti, dur bi yol, dur. Durma“Yedi iklim dö rt köşeyi doland dı efendi.. İnadına indi üstümüım Meğer dünya her tarafta bir ze. Yamçı kurşun gibi ağırlaştı. imiş Altına direk mürek koduksa da Dadaloğlu” nafile, faydasız!.. Sekiz gün sekiz gece kaldık bu yamçının al yu çamur, diz boyu.. Çadırdan tında. Biz biliriz o günleri.. Biz dışarı çıkamaz olduk. Herkes iyi biliriz.. Biz çektik o günleununu, bulgurunu, biberini böri a oğul..” lüşür.. Bölüşür a, adam başına Ve o günlerde bazı Ankara ve beş lokma yufka epmeği. Fazla İstanbul gazeteleri birinci sayok. Ne olacağımız belli mi ki? hifelerine şu haberi yayınlıyor Heç belli değil. Salt vermişiz lardı: kendimizi... Maraş (Hususi) Bir süreO da bitti denberi kurutulmuş bulunan Oğul, can, dost.. O da bitti. Gâvur gölü topraksız köylüleKimisi dayanamadı binlerce inrin istilasına uğramış, civar il, san çekildiler. Alayçikler söilçe ve köylerden gelen aşiretlerin yanı sıra buraya bir gece küldü, çadırlar dürüldü herkes geldiği yere sökün etti, boyde çadırlarını diken iki bin kişilik bir çingene obası da idare nu bükük.. Jandarmalar der ki varın gidin buradan ordu genin başına dert olmuştur. liyor, tümen tümen asker geMaraş ve Gaziantep idareciliyor varın kaçın.. Kaçan kaçleri alınacak tedbirleri görüşmüşler, buraya konan sekiz bi tı oğul, kaçan kaçtı... Biz yüz yüz elli çadır kaldık Mine Höne yakın insanın temsilcileriyüğün dibinde... Derken ne un ne, bu gölün topraklarının dakaldı, ne tuz, ne biber, ne de ha önce dağıtıldığını burada dağıtılacak boş toprak kalmadı bılgır... İlk gün aç yattık... Sonraki gece de açtık. Ondan sonğını, geldikleri yerlere dönmeraki gece de aç yattık. Bir gelerinin en hayırlı iş olacağını ce daha yattık, sonra yatamaanlatmışlardır. dık... Bebeler var kundakta beBütün bu uyarmalara rağşikte... Anaları süt verir oğul.... men, Gâvur gölüne konan seAnaların sütleri tümcek kesildi kiz bin insana laf geçirmek bi damla, ilaç için bi damla süt imkânı olmamış, toplananlar kalmadı! Çocukların vivakla“Açız.. Topraksızız, hükümet ması arşı alaya çıkar... Gecelebize de toprak versin” diye bari çakallar ulur, bizim bebeler ğırmışlardır. ulur. Erlerimiz toplandı, oğul, Ertesi günler ise gazetelerin can. Erlerimiz toplandı... Birisi yine birinci sahifelerinde şu ben dedi, geceleyin köye varır haber yayınlanıyordu: Maraş (Özel) Maraş’a 28 ki bi torba un satın alırım. Herkes cebindeki parayı kosun orlometre mesafede bulunan Gataya... Koduk. Gözlerimiz yolvur gölüne gelen ve burada çada bekliyok. Bi gün.. Bi gece... dırlarını kurup toprak isteyen İkinci gün, ikinci gece... Yok... sekiz bin kişi, toprağın terkeYok!.. Haber geldi ki devriyedilmesi emrine rağmen buraler yakalayıp atmışlar karakodan gitmemekte ısrar ettiklela... Una el komuşlar... Ağalar ri için etraf jandarma birlikleyakalatmış a can! O ağalar tutriyle çevrilmiş içeri giriş çıkış menedilmiştir. Bu yüzden köy turmuş bi torba unla kurtarıcımızı. Pancar yaprakları körlüler ile jandarmalar arasında peydi. Vurduk pancar yaprağıbazı müessif hadiseler olmuşna... Günlerce ot, kendir, pantur. Durum Ankara’ya bildirilcar yaprağı yedik. miştir.” “Etraftan yardım istedik oğul, yardım istedik... Nolur dedik bize de verin geçelim şu Gâvurun gölünü.. İrezil olduk çoluk çocuk.. Tüm sefil olduk.. Hiç mi din iman yok sizde? Aydınlı aşiretinin ağaları ‘olmaz’ dediler. Bi adım atamazsınız göle. Hokümat da bizden yana. Kırışkal ağaları da aynı lafı dediler... Baktık olacak gibi.. Sabahı bekledik, eşyalarımızı bağladık sırtımıza, gün doğmadan daldık Gâvurun gölüne. Karşıya geçişimiz akşamı buldu. Mine höyüğün yamacına vardık, kurduk pırtı çadırlarımızı... Baktık ki jandarmalar kol geziyor. Adama kavuştuk ya, kalabalıklaştık ya, şükür bu günleri gösterenlere.. Sonra a can, sonra... Koca Gâvurun gölü diz bo F Ateşle barut Mesai sonrası Fatsa’daki kampta görüştüğümüz işçiler, ‘Kürt fakirle, Türk fakir arasında da fark var’ diyor... Giresun’da Kürt işçilere yönelik saldırıları sorduğum Karadenizli genç bir erkek şöyle demişti: “Şehitler var ya abla, ondandır.” Bu kadar normaldi. Tarlada 11 saat fındık toplayanların Kürt olması bu bağı kurmaya yeterliydi. Her bir üstgeçide, hatta aile sağlığı merkezlerine “şehit” isimleri verilen bu kentlerde, diri tutulmak istenen bir bağ bu zaten. Tek tük Kürt gelinleri sayıp Cumhurbaşkanlığı seçiminde geri kalan Demirtaş oylarını kim verdi diye sorulan köyler mevzubahis. Giresun’da bir fındık bahçesi sahibi, 1980’lerde oralara ilk gelen Kürt dayıbaşını hatırlıyor, Mardinli Fahrettin. “Kürtler için atıp tutarlar ama hasat zamanı Kürt işçiler için yarışırlar. Zaten kapitalizm de budur” dedi. İflas edip “Beni PKK soydu” diye borçlarını ödemeyenlerden, oradaki esnaf iş yapmasın diye “Yaylada terörist var” söylentisi çıkaran merkez esnafından söz ediyorlar. Kimi linç ve saldırı hikâyeleri için “istihbaratın oyunu”, “özellikle yaratılmış provokasyon” tanımlamalarını kullananlar var. Gerilim için zemin tetikte, daha iki gün önce Altınordu’da bir ‘gerginlik’ yaşandı. Emek gücü ihtiyacı ayrımcılığı unutturabilen, hatta iyi niyetli yorumla törpüleyebilen karşılıklı bir muhtaçlık ilişkisi kurmuş. Fakat açık ki bu “düşmanlığa” ihtiyacı olanlar da mevcut. Göç, topraksızlık, yoksulluk gibi var eden nedenlerle, pratikteki gerilimler ve bunların kullanılış biçimleriyle mevsimlik gezici işçiliği şöyle bir silkelediğinizde, Kürt meselesi denilenin özü de düşüyor zaten ağaçtan. ‘PKK soydu’ yalanı İsimler değişiyor sadece Gürcistan’dan gelenler, çoğunlukla Kürt işçi çalıştırmamak için tercih ediliyorlar. on yıllarda fındık hasadında sayıları gittikçe artan Gürcistanlı işçileri tercih sebeplerinden biri gayet aleni zikrediliyor: Kürt işçi çalıştırmamak. Görüştüğümüz bahçe sahipleri arasında Gürcülerin daha temiz, düzenli olduğunu söyleyen var. Kürt işçilerse Gürcülerin usul bilmedikleri, düzgün çalışmadıkları görüşünde. “Sırf Kürtlere para vermemek için razı geliyorlar” diye yakınıyorlar. İşin tuhaf yanı, çalışma izinleri olmayan, vizesiz geçişle 2030 gün bu tarafa gelen Gürcüleri çalıştırmak yasal değil. Fakat bu üzerine konuşulmayan bir konu olduğu gibi, örneğin yerel basında bir kaymakamın “Gürcistan uyruklu işçiler” diye normal bir şekilde söz ettiğini görebiliyorsunuz. Gürcü işçilerin sırtında da başka yoksulluk hikâyeleri var. İsimler Natiya’ya, İlia’ya, Daro’ya, Rezo’ya dönüyor sadece. Gürcistan’da kamuda maaşların düşük olması, ekonomik kriz, burada bir ayda kazanacakları parayı elzem kılıyor onlar için. Giresun’da görüştüğümüz işçile S rin çoğu fındık dışında işler de yapıyorlardı. Kadınlarda bakıcılık en yaygını, manikürcü olan, masaj yapan var. Erkeklerin kimi polismiş eskiden, kimi oto yıkayıcı. Tarım işçiliği dışında inşaatlar da bir iş sahası. Yasal kalış süresi dolan çıkıp sonra tekrar geliyor. Fındıkta çoğunlukla bahçe sahibinin gösterdiği yerde kalıyorlar. Kimi ortak evlerden de söz ediliyor. Ayyıldızlı dövme Suriyeli sayısı az Savaştan kaçan Suriyelilerin mağduriyetleri sanayide, tarımda, birçok sektörde ucuz emek olarak kullanılmalarına neden oldu. Kürt işçiler yoksulluklarından yakınırken devletin Suriyelilere yardımlarından şikâyet edebiliyorlar, kimi Karadenizliler için de Suriyeliler dilenciler sadece. İsimleri anılıyorsa da fındıkta çalışan Suriyeli sayısının çok az olduğu söyleniyor. Etnik ayrım yevmiyelere de yansıyabiliyor. Sansüre karşı dayanışma ağı Gazeteciler ve sivil toplum örgütleri erişim engelleme kararları üzerine bir araya gelerek dayanışma için internet sitesi oluşturma kararı aldı elekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın Özgür Gündem ve Sendika.Org başta olmak üzere 90’ın üzerinde internet sitesine erişim engellemesi üzerine, dün gazeteciler ve sivil toplum örgütleri “sansüre ve yasaklara karşı” TMMOB’de forum düzenledi. Forumda okunan metinde gazetecilerle dayanışma ağları oluşturmak için çağrı yapıldı. Forumda internet sitelerine erişi YARIN: Fındıkta dayıbaşı sistemi, “akraba gibi” olunan istisnai örnekler... Şikâyetler başlıyor T Celal Başlangıç min engellenmesinin hukuki boyutu ile birlikte bu engelin nasıl aşılabileceği tartışıldı. Gazeteci Celal Başlangıç, “Dayanışma ağları çok önemli. Bir internet sitesi oluşturup, baskıyı, sansürü, ifade ve düşünce özgürlüğünü engelleyen haberleri o siteye koymalı ve bunları da ayda bir rapor haline getirerek uluslararası kuruluşlara ve medyaya açmalıyız” dedi. Alternatif Medya Derneği sansü rü aşmak için kurdukları “engellenemez.com” internet sitesinden bahsederken Özgür Gündem gazetesi editörü Sedat Yılmaz, “Yasaklar ve sansür Kürt sorunu ile paralel. Kürt gazeteciler doğuda yalnız bırakılıyor” diye konuştu. Forum sonunda dayanışma için internet sitesi ve yeniden toplanarak bir koordinasyon sistemi oluşturma kararı alındı. l UMUR YEDİKARDEŞ / İSTANBUL Anaların sütü kesildi oğul, otlan bebe, yavrı mı beslenir. Beslenmez ya... Beslenmez biz biliriz. Muhasaradaydık candarmanın. Ne içeri ne dışarı... Derken a can, a dost üç bebe vınlaya vınlaya can verdi... İbo Gök’ün bebesi, İbrahim Kurt’un bebesi, Ali Şahindal’ın bebesi... Üçü de ölüverdi açlıktan, sütsüzlükten... Mine höyüğe, en ucuna gömdük bebeleri... Deraba berha mıraba La memlekete halke memine... Kalk kuzum kalk İlin memleketinde gurbette kalma... Ama hepiciği nafile... Kaldılar... Kaldılar da artık burayı kendi memleketimiz saydık... Üç kurban daha YARIN: Muhasara kalkıyor C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle