10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 27 Temmuz 2015 haber EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 6 Sloven filozof Slavoj Zizek, İstanbul Modern’in ‘Heykel Bahçesi’nde buluşan yüzlerce felsefe meraklısına iki saati aşan bir konuşma yaptı ‘Sokağa çıktın, ya sonra?’ Zizek, konuşmasında “1 milyon insanı sokağa dökmesi kolay. Bu tür yürüyüşler ve toplantılardan yoruldum ben. Beni daha çok, böylesi günlerin hemen ertesindeki günde neler yaşandığı cezbediyor. Sosyal değişimin asıl ölçütü, bizlerin kendinden geçtiği o aşkın zaman diliminde değil, değişimin norEVRİM mal olana nasıl dahil olduğuyla ilişkilidir. Gezi’deki gibi, ayALTUĞ nı durumu son seçimlerinizde de yaşadınız. Sosyal demokrat ve Kemalist partinin başarısı ya da Kürtlerin başarısı söz konusu. Neticede geride, eskisi gibi olmayan bir şey bıraktınız” dedi. aptığı bir açıklama ile haziran ayı başında Can Dündar’ın yanında olduğunu ilan eden Sloven düşünür Slavoj Zizek, Encore Yayınları’nca basılan ve kendisinin ironiyle ‘İncil’e karşı tek rakibim’ diyerek bin sayfayı aşan ‘Hiçten Az: Hegel ve Diyalektik Materyalizmin Gölgesi’ kitabının tanıtımı vesilesiyle, önceki akşam yaklaşık bin kişilik bir dinleyici kitlesiyle buluştu. Zizek, her inanç, yaş ve milliyetten insanı İstanbul Modern’in ‘Heykel Bahçesi’nde, Sarkis’in 2013 tarihli neon ‘Gökkuşak’ı altında bir araya getiren ‘Gezi’ ruhlu etkinlikte, IŞİD’den olası bir Kürt devletine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duruşundan cinselliğe ve komünizmin Çin’de geldiği noktaya değin birçok detayı aktardı. Zizek’in incilerinden biri de şuydu: “Demokrasinin sadece bazı insanlar için mümkün olabileceği ırkçı fikirden hiç hoşlanmıyorum.” Y bu zengin emirlikler, varlıklarını kölelikten elde ediyorlar. Ancak öyle ki, böylesi bir durumdan neredeyse haberdar bile olmuyorsunuz. Etrafta Batılı yöneticilere rastlıyorsunuz, ardından dikkatinizi orta sınıf göçmenler çekiyor. Bu eğitimli Arap veya yabancı uyruklu kimselere ya otellerde, ya da AVM’lerde rastlıyorsunuz. Ancak bunun da dışında kalanlar var ki, onları ‘görmeye çalışmasanız’ asla göremeyebilirsiniz. Bunun gibi, Afrika’nın da çok büyük bir kesiminde, bilhassa madencilik alanında, ‘de facto’ (fiili) kölelik hüküm sürmekte. Zorunlu işçi ki anladığımız devlet fikriyle çalışmıyor. Ulus devlet / ulusal etnisite kavramları şu an küresel kapitalizmle çok daha iyi anlaşıyor. Sanki en büyük başarı hikâyesi buymuş gibi, ulus devlet modeline doğru ilerliyoruz, fakat ancak ‘çokulusluluk’la, ‘kimlik’e dair bir fikrimiz olabilir. 4Bugünkü Çin’de Komünist Parti’nin yasal bağlamda mevcut olmadığını biliyor musunuz? Ama böyle! Orada yaşayan bir dostum, ‘Çin’de Komünist Parti var mı? Yok!’ ‘Göçmenin günahı süper güçlerin boynuna’ 4Avrupa’da şu günlerde Afrika’dan gelen göçmenlerin ne yapılacağı konusunda iki temel görüş üzerinden tartışma yapılmakta. Muhafazakâr kesimler, popülist bir yaklaşımla bu insanları yaşam tarzları için birer tehdit olarak nitelerken, liberal solcu kesim, bu insanların sınırlardan geri çevrilmek suretiyle Akdeniz’de ölüme terk edilemeyeceğine dönük sözler sarf etmekteler. Bana kalırsa her iki pozisyon da derinden yanlışlık içinde. Üstelik, birbirlerinin de benzeri vaziyetteler. Resme biraz daha yakından bakın: Bu konuda en büyük sorumluluk, Batılı süper güçlere aittir. 4 IŞİD’i örnek verir surun İslam inancı sek, bu unyl mi bulunmaktadır? a bir ilgisi Ha bizlerin postmoder yır! IŞİD, n ve küresel kapitalist toplumun un Şunun farkında olm ürünüdür. türden dinsel kökt alıyız ki, bu en ik olan hiçbir şey bu cilikte, arkadır. Bilhassa da sö lunmamaktazd lere’ dönüş fikrine e ‘kayıp kökyönelik tavırlar sergilediğinde bunu bilebilmelidir. Konuya di nl rinden yaklaşacak er tarihi üzeol dernizasyonlar üzer ursak, moğin Bask bölgesinde inden, örne‘öze dönüş’ten söz bu türden bir edilebilir. Filozof, konferan s okurlar için kitap sonrasında imzaladı. IŞİD, Postmodernizm v e küresel kapitalizm ü rünü 4Dubai’de bir taksiciyle kahvemi içip beni görünmez yerlere götürmesini istedikten sonra, emekçilerin büyük sıkıntılar içindeki yaşam alanlarını gördüm. Pasaport sorunları dahi vardı; zira hareket özgürlükleri bile kısıtlanmıştı. Tüm ‘Körfez’deki ‘kölelik düzeni’ne dikkat!’ liği sırf buralarda değil, Gulag’larda, Çin ve öteki yerlerde de görmekteyiz. Kapitalizm, artık kendi demokratik kurallarıyla dahi işleyebilecek durumda değildir. Batı ekseriyetle, sizde de durum böyle mi bilemiyorum ama, mevcut sosyal yapısıyla bireylerden sürekli olarak sistemi dönüştürücü yeni seçimler yapmalarının önünü açan bir düzene sahiptir. Ancak son dönemde bunun da önünün yavaş yavaş kapandığını fark etmekteyim. 4Küresel kapitalizm artık es Tienanmen Olayları nedeniyle yetkililere dava açmaya kalkıştı ve bunun ihbarı için ‘Komünist Parti’ üzerinden hareket etmeye çabaladı, ne oldu biliyor musunuz ? İki ay sonra devletten bir mektup geldi. Mektupta, ‘Suçlamanızı işleme koyamıyoruz, üzgünüz, çünkü mevcut yapılanmamızda ‘Komünist Çin’ manasına hiçbir oluşum bulunmamaktadır,’ yazılıydı. Çok iyi hazırlanmış bir şeydi bu. Asla var olmayan, ama hemen her şeyi kontrol edebilen bir mekanizma. Devletin gücü. ‘Emeğin’ gücü. ‘S ‘Kürtlerin bağımsızlığı gerekli mi?’ iz de oldukça iyi biliyorsunuz ki, Ortadoğu’da yaşayan 40 milyon Kürt, bir topluluk olarak dünyanın en ezilen halkıdır, Marksist bir yaklaşımla bakarsak bağımsız olmalılar mıdır’ sorusunun ardından Zizek, Osmanlı İmparatorluğu’nun çokulusluluğa karşı toleransından ve Jön Türkler’in milli kimlik arayışı konusunda Batı’yı taklit etmesinden söz etti ve bazı durumlarda ulusal bağımsızlık arayışının işleri kötüleştirebileceğini söyleyerek şöyle konuştu: “Türk arkadaşlarımdan özür dilemeliyim, yıllar önce burada Marx üzerine konuşurken Osmanlı Devleti’nin ileri görüşlü yanlarından bahsetmiştim ve bana ‘sen deli misin’ demişlerdi. Sloven filozofu dinlemeye gelen yüzlerce felsefe meraklısı İstanbul Modern’in girişinde uzun kuyruklar oluşturdu. (...) Kürtlere karşı tavır almanın, uzun vadede sadece Türk milliyetçiliğinin gelişimine zarar vereceğini biliyorsunuz. Vatanseverlik de pek alâ samimi olabilir. Ancak asıl, neoliberalizm değerleri bitirmiştir, artık haysiyeti konuşmayı ‘düşman’a bırakmayın. Bizim artık, haysiyet tartışmalarına bir son vermemiz lazım.” ^ ^ İktidarını hiç bırakmamak TE’nin seçimden sonra kilitlendiği tek konudur bu: İktidarı hiç bırakmamak... Haziran sonu yazdığım yazılar buna odaklıydı(*). Seçimden bu yana attığı tüm adımların, yaptığı tüm konuşmaların hedefinde bu vardı. Şeklen, anayasa gereği koalisyonu başlattı. Ama erken seçim için olağanüstü koşulların ortaya çıkması gerekiyordu, yazdığımız gibi, ancak olağanüstü koşullar seçmenin oyunda bir değişime yol açabilir ve erken seçimden yeni bir umut çıkarma denemesi yapılabilirdi. Şimdi bu olağanüstü koşul gerçekleşiyor. Dün belirttiğim gibi, büyük manevranın odağında, ABD ile aylardır süren üsler görüşmelerinde aniden anlaşma sağlamak vardı. İlginç bir şekilde, olaylar bu kadar “mükemmel”, üstü üste ve zincirleme gerçekleşemezdi: Üstelik “koalisyon görüşmeleri”nde umut vaat eden ilerlemeler olurken. Yani Davutoğlu ciddi adımlar atarken... PKK’nin silahlı mücadele kararı, infazlara girişmesi, IŞİD’in Suruç katliamı... Sanki tek elden, tek darbe ile erken seçime gidiliyor. Komplo teorilerine inanacak olsam, PKK’yi eylemlere sürükleyen, IŞİD’e Suruç katliamını yaptırtan “tek merkez” diyeceğim. Ama PKK’nin çeşitli liderlerinin savaş açıklamaları çok net. Suruç’ta o robota katliamı yaptırtan “devlet kontrolü” mü? Öyle olsa IŞİD’den merkezi bir açıklama gelirdi. HHH ABD ile yapılan büyük anlaşma ile PKK de yanızlaştırıldı ve arkasındaki destek zayıflatıldı. ABD için, Türkiye’nin IŞİD’e karşı cepheye kazandırılmasından daha önemli bir şey yok şu aşamada. PKK’nin savaş kararları, ABD’ye bile bahane üretti. İşte Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü A. Baskey: “PKK’nin terör saldırılarına karşı NATO müttefikimiz Türkiye’nin kendini savunma hakkına tamamen saygı duyuyoruz...” Büyük anlaşmalar her zaman küçük zımni anlaşmaları, birliktelikleri geçersiz kılar, ezer geçer. Ankara için en önemli konu, “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e uzanması, Güneydoğu sınırının tamamen PKK/PYD’nin eline geçmesi ve burada bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Bu durumda Ankara, Güneydoğu bölgesini “kayıp” olarak görmektedir. IŞİD’i destekleme gerekçelerinden biri de budur. IŞİD’i “Akdeniz Koridoru”nun gerçekleşmesine karşı bir kalkan görmesi (ideolojik, sünni R ‘Sahi, ‘proleter’ dediğiniz de kim?’ yakınlaşma vb. bir yana)... Fakat sanmayın ki bu salt RTE’nin politikasıdır. TSK de bu düşüncededir. CHP de iktidarda olsaydı, bundan gerçekten kaçınması mümkün değildi. Nitekim CHP, savaş kararı alan PKK’nin kamplarının vurulmasına karşı söz söylemedi. Seçmen kamuoyunda hızla dışlanması ve iktidarın CHP’ye karşı büyük siyasi saldırıları gündeme gelirdi... Üstelik erken seçime doğru hızla yol alınırken (CHP seçim hazırlığını 1. derecede alarm düzeyine çıkardı mı?!) ^ ^ 4Bugünün en büyük problemlerinden biri de, proletaryanın kim olduğu sorusu. Proletarya, bugünkü çalışan kesim midir? İşsizler midir? Dışarıda bırakılanlar, sözgelimi Kongo yurttaşları mıdır? Her şeyi yeniden düşünmeli. Marx’ın söylediklerini teslim etmekle beraber; bugün Hegel’den şunu öğrenmelidir: İdeoloji, bizim, ötekilerle kurduğumuz etkileşimden doğan kendi hakikatimizdir. Bizim kendi sosyal hakikatimiz dahi, kendi içinde bir illüzyon gibi, yapısal olabilir. ‘1 milyon adamla sokağa çıktık. Ee, sonra?’ 4Yunanistan’ı ele alın: 1 milyon insanı sokağa dökmesi kolay. Bu tür yürüyüşler ve toplantılardan yoruldum ben. Beni daha çok, böylesi günlerin hemen ertesindeki günde neler yaşandığı cezbediyor. Sosyal değişimin asıl ölçütü, bizlerin kendinden geçtiği o aşkın zaman diliminde değil, değişimin normal olana nasıl dahil olduğuyla ilişkilidir. Burada sizlerin Gezi başlıklı gösterilerinizi alaya almaya da çalışmıyorum. Bu gösteriler gibi, aynı durumu son seçimlerinizde de yaşadınız. Sosyal demokrat ve Kemalist partinin başarısı ya da Kürtlerin başarısı söz konusu. Neticede geride, eskisi gibi olmayan bir şey bıraktınız. Bu anlamda ben büyük, patetik patlamalardan söz etmiyorum. Asıl trajik olan, kapitale direnmenin ne kadar güç olduğudur. Yunanistan’da iki hafta önce yaşanan trajediyi, bir absürdlük tiyatrosu olarak alabiliriz. Referanduma giden ve ‘Hayır’ yanıtını alan yönetim, hemen ertesi gün bunun tam tersi bir karar verdi. AB paketine evet dedi. Onları suçlamıyorum. Şahsen çok üzülmüş de olsam, doğru olanı yaptılar. ‘Kapitali rahat bırakmadan, netice yok’ 4Bu tür gösteri zamanlarından sonra, kapitali rahatsız etmediğiniz müddetçe bir netice alamazsınız. Burada da büyük bir kalabalık var ama, İstanbul ve Türkiye ile mukayese ettiğinizde, çoğunluğu temsil adına yüzde yirmi, otuzu geçmediği de düşünülebilir. Zaten en büyük mesele de budur. Sol demokrat zihniyette hep bir şeyler yapalım, örgütlenelim, eylem gösterelim vb. tavrı olur. Çoğunluk ise bu tür işlere hiç bulaşmaz. Kendi hayatını sürdürüp istedikleri alışverişi yapabilmenin, kitabı alabilmenin derdindedir. Hep bir umutsuzluk ve yılgınlık içindedir. Bizlerin de bu sürekli eylemlilik takıntısına bir son vermesi gerektiğinden yanayım. “Kürt meselesi”nde makul bir çözümanlaşma, ancak üniter birlikteliği koruyan bir düşünce içinde gerçekleşebilir. Ama PKK “azami programı”nı, her zaman dile getirdiğim ve ortaya attığım gibi, siyaset üzerinde silahlı vesayeti dayatarak gerçekleştirmek istiyor. Bu mümkün değil. Türkiye’nin çökmesi koşullarını gerektirir. PKK için “siyasi mücadele, HDP’nin Meclis’e girmesi”, ikincil derecede ve “silahlı mücadeleye hizmet ettiği sürece” önemli. HDP’nin Meclis’te bir “Kürt partisi” olarak var olmasını önemsemediler. Demirtaş’ın “silahları bırakma” çağrısına, yanıt veriyor: “HDP’den bazı kişilerin AKP’nin bu oyununa gelerek silah bıraktırma adresi olarak Önder Apo’yu göstermeleri büyük bir yanlıştır. Bu AKP’ye, ‘Önder Apo’ya baskı uygula’ demekle eşdeğer bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım ne niyetle yapılırsa yapılsın son derece apolitik, yanlış bir yaklaşımdır ve asla kabul edilemez.” PKK, meydanların işgal edilmesinden tutun, bir dizi kitlesel ve “gerilla eylemi”ni şart gördüğünü açıklıyor. Ama bunlar, “Kandil politikasına adapte olmuş” medya silahşörlerinin yorumlarında sıfır etken olarak görülüyor. Demirtaş’ın siyasi yükselmesini, ayrıca PKK tehlikeli buldu gibi, Kürt hareketinin, en azından kamusal imaj bakımından Demirtaş’ın denetimine girmesini ve PKK’nin dışlanıp zayıflamasını kabul edilmez görüyor gibi. Açmazlar çok. Yazıyı bağlarsak: RTE, çizdiği erken seçim ve 276 milletvekilini bulma rotasında ilerliyor, şimdilik... (*) “RTE: Öncelikli amaçları iktidarı hiç bırakmamak”... Evet bu gerçekleşiyor 30 Haziran. http://orhanbursali. blogspot.com.tr/2015/07/ koalisyonrteoncelikliamaclariktidar.html PKK’ye verilen destekler yanlıştır Turhan Salman’ı yitirdik azeteci ve yazar Turhan Salman’ı (68) yitirdik. Salman’ın cenazesi, bugün Karşıyaka Camisi’nde ikindi namazı sonrası kılınacak cenaze namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1947’de İstanbul’da doğan Salman, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümünden mezun oldu. Üniversitede okurken, Akşam gazetesinde gazeteciliğe başladı. Haber Arşiv, Hür Anadolu, Vatan, Yenigün, Halkçı, Anadolu Ajansı, Dünya, Ulusal Basın Ajansı, Tempo, Meydan ve Posta’nın yanı sıra Cumhuriyet gazetesinde de bir dönem çalışan Salman, TRT’de de açık oturum yönetti. TGS Ankara Şu ‘Erdoğan’ın sözü Hıristiyan kültüründen’ 4Diyelim siz kaybettiniz, Erdoğan da kötü çocuk. Ama bugün yine de bir şeylerin değiştiğini görmüyor musunuz? Gücü elinde bulunduranların düşündüğü tek şeyin, insanların ‘appetite’leri (iştah/arzu) ve kayıtsızlıkları. (İnsanların neyi arzuladığı ve neye kayıtsız kaldığı...) İktidar da zaten iktidara karşı kayıtsızlık istiyor; ki bunun için her şey üretildi: Pornografi, uyuşturucu, oryantalist spiritualizm / Budizm vs. Hatta bir de şu ‘motto’ dayatılıyor. “Çalış ve dua et.” Erdoğan da gayet iyi biliyor, çok eski bir Hıristiyan mottosu olan ‘Ora et Labora’nın önemini. Bildiğim kadarı, seçim sloganlarından birinin “Tüket ve dua et” olması, tam olarak bugünün problemini açıklıyor. G be Başkanlığı yaptı. Türkiye İşçi Partisi’nin parlamento çalışmalarını beş cilt halinde kitaplaştırdı. TİP’in 19631973 yılları arasındaki parlamento çalışmalarını anlatan çalışması, TİP’in parlamentoya girişinin 40. yılı anılırken tamamlandı. İki bin beşyüz sayfayı geçen “TİP Parlamentoda” kitapları Türkiye sosyalist hareketinin parlamento deneyimini öğrenmek isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı oldu. Parlamento Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu (PMD) yayımladığı mesajda Salman’ın kaybının basın camiasında büyük üzüntü yarattığını vurgularken, ailesi ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diledi. lANKARA / Cumhuriyet C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle