10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 22 Temmuz 2015 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY İş dünyasından Suruç için ortak akıl çağrısı Aralarında TÜSİAD, TOBB, TİSK’in de bulunduğu iş dünyası örgütlerinden Suruç katliamına tepki yağdı. İş dünyasından sorunların çözümü için ortak akıl çağrısı yapıldı anlıurfa’nın Suruç ilçesinde önceki günü 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliam iş dünyasını isyan ettirdi. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından yapılan açıklamada, Suruç saldırısının Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliğini, demokrasisini ve toplumsal huzurunu hedef alan ağır bir saldırı olduğu vurgulandı. Açıklamada, “Gelinen aşamada öncelikli ihtiyaç, tüm yurttaşlarımızın yaşama hakkının ve güvenliğinin garanti altına alınması ve yurttaşlarımızın giderek ağırlaşan bölgesel şartların ülkemiz ekonomi 9 Türkiye’nin istikrar politikaları deneyimi unanistan’ın sürüklendiği derin kriz ve uygulamak zorunda kaldığı “kemer sıkma” politikaları ülkemizde ilginç karşılaştırmalara konu oluyor. Bu tür krizlerin deneyimli ağabeyi rolüne soyunan Türkiye, 2001 krizi sonrası uygulamış olduğu “Derviş modeli” kemer sıkma politikalarının “başarısını” komşusuyla paylaşmaya hazır bir dert ortağı görünümünde. Bu öykü, “çalışkan Türkler tembel Yunanlılar” hamasetiyle ırkçı söylemlere uğratılarak genişletilmekte. Türkiye’nin 2001 krizi sonrasında uygulamış olduğu (uygulattırılan) kemer sıkma politikaları ne derece başarılıydı? Önce rakamları anımsayalım. Türkiye’nin milli geliri 2001 krizinde yüzde 5.7 daraldıktan sonra, 2002’den 2006’ya yılda ortalama yüzde 7.1 büyüme gösterdi. Hatta 2004’ün büyüme hızı yüzde 9.3, 2005’inki ise yüzde 8.4 olarak gerçekleşmişti. Bazı iktisatçılar büyüme hızındaki bu ivmelenmeyi “başarılı” reform politikalarına bağlayarak, 2006 sonrasındaki durgunluğu da “reform sürecindeki isteksizliğe” yoruyorlar. Dolayısıyla, aslında komşumuz Yunanistan, IMF desteğini arkasına alarak cesaretli bir reform uygulaması sayesinde Türkiye gibi başarılı olabilecektir. Y Ş sınırlarına ulaşan olumsuz etkilerinden her anlamda korunmasıdır. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu korkunç saldırıyla bir kez daha hep birlikte görüyoruz ki iç ve dış politikada çözüm bekleyen ve birbirinden ayrı düşünülemeyecek sorunlarımızın acilen ortak bir siyasi akıl ile ele alınmasına ihtiyaç vardır” dedildi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, masumların canına kasteden terörün her türlüsünü kınadıklarını bildirdi. Hisarcıklıoğlu, bu saldırıların Türkiye’nin birlik, beraberlik ve huzuruna yönelik olduğuna dikkati çekti. İbrahim Çağlar Yağız Eyüboğlu Tarkan Kadooğlu Tümüyle halk hedef alındı Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Suruç’taki terör saldırısını lanetlediklerini belirtti. Bayraktar, “Devletin, perde önündeki ve arkasındaki canileri mutlaka ortaya çıkarıp adalete teslim edeceğine olan inancımız tamdır. Milletimizin birlik ve bütünlüğüne yönelik bu tür alçak saldırılar, bu ülkeyi asla bölemeyecek, hainler kirli amaçlarına asla ulaşamayacaklar” ifadelerini kullandı. Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci, amacı, kaynağı ve hedefi ne olursa olsun terörü lanetlediğini aktardı. Siyasiler kol kola Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, iş dünyası olarak teröre karşı birlikte hareket edip, üzerlerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye hazır olduklarını söyledi. Bu olayın, terörün yaş, cinsiyet, din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın genel olarak insanlığı hedef aldığını yeniden hatırlattığını aktaran Kadooğlu, “Siyasi liderlerin hangi düşünceye sahip olurlarsa olsunlar, sorumluluk içerisinde Suruç’ta kol kola girip teröre karşı birlik mesajı vermeleri gerekiyor. Paris’te Charlie Hebdo’da karşılaştığımız teröre karşı dayanışma tablosunu kendi siyasi liderlerimizden bekliyoruz. Şiddetin gündelik ve siyasi hayatımızın bir parçası olma ihtimaline karşı esaslı bir duruş gerekli” dedi. l Ekonomi Servisi Cansen Başaran Symes Rifat Hisarcıklıoğlu Umut Oran Teröre karşı tek ses olalım osyalist Enternasyonal (SE) Başkan Yardımcısı, CHP’li Umut Oran Suruç’ta bombalı saldırı ve Adıyaman’da uzman onbaşı Müsellim Ünal’ın şehit edilmesiyle ilgili olarak SE adına terörü lanetleyen bir açıklama yaptı. Umut Oran, “Tüm uluslararası kuruluşları ve Türkiye de dahil olmak üzere bölge devletlerinin tamamını terör karşısında tek ses olmaya davet ediyoruz. Terör gruplarına karşı tepki uluslararası ve çok S taraflı olmalıdır” dedi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu da “Ülkemizi hedef alan bu saldırılar, milli bütünlüğümüzü bozamayacaktır” dedi. Mücadeleye devam Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ise saldırının sorumlularının açığa çıkarılması ve hesabının sorulmasına yönelik mücadelenin devam edece ği vurgulandı. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar ise, terörün dili, dini, ırkı ve rengi olmadığını aktararak, bu durumun bugün bir kez daha görüldüğünü vurguladı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, “61 bin ihracatçının temsilcisi TİM olarak bu saldırılara sağduyu içerisinde yaklaşarak birlik ve bütünlüğümüzü korumamız gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu. Fitch’ten Türkiye’ye borç uyarısı redi derecelendirme kuruluşu Fitch, ABD Merkez Bankası’nın olası faiz artışının gelişen ülkelerin kredi notu üzerindeki baskıyı artırabileceğini belirtti. Bu ülkelerdeki döviz borcu riskine dikkati çeken Fitch, “Finansal kuruluşlar açısından, Türkiye döviz cinsinden yüksek borçluluk seviyesiyle öne çıkıyor” uyarısında bulundu. Kuruluş, “Avro bölgesinde işsizliğin yüksek seyretmesine ve Yunanistan’ın halen risk oluşturmasına rağmen, 2015’te büyümenin geçen yılki yüzde 0.9’dan yüzde 1.6’ya yükselmesini bekliyoruz. Şirketler sermaye yatırımları konusunda halen temkinli” dedi. l Ekonomi Servisi ayram benim neyime? Çalınmış gülüşler, katledilmiş umutlar varken bu sözde bayramda ne yapılabilir...” Böyle başlıyor, Çağdaş Aydın’ın Suruç’a gelmeden hemen önce facebook adresinden yaptığı paylaşımı... Katliamda hayatının kaybeden o dev yürekli gençlerden biriydi Çağdaş. IŞİD dehşetinden kaçabilenlerin geri döndükleri Kobani’de çocuklara oyuncak dağıtarak yüzlerine bir küçük gülümseme, bir minik umut yerleştirebilmekti amaçları... Kobani’ye gidebilmeleri bile oradakiler için “Bak senin yanındayım, seni anlıyorum” demek olacaktı. Günümüzde insanlığın geldiği noktada en önemli mesaj belki de... Çağdaş, Büşra, Koray, Ezgi, Nazegül ve arkadaşları Gezi’nin çocuklarıydı. Savaşmak için değil, harabeye dönen Kobani’nin yeniden inşasına yardıma gidiyorlardı. “Başka bir dünya mümkün” deyip beklemek yerine, harekete geçen gençlerdi onlar. Ne yazık ki karşılarına onların hayalini kurdukları “o başka dünyanın” tam tersi bir yaşam biçimi için yola çıkmış başka gençler çıktı. Din adına yapılan her şeyi AİHM Demirbank’ı haklı buldu vrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Demirbank’ın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmesiyle ilgili davada Türkiye aleyhine karar verdi. AİHM, Demirbank hissedarlarından Sema Cıngıllıoğlu ve Michael Reisner’in 2006 ve 2009 yılında yaptığı iki başvuruya verdiği kararda Türkiye’yi haksız buldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 2000’de aldığı kararla, varlıklarının bankacılık faaliyetlerini sürdürmeye yeterli olmadığı gerekçesiyle Demirbank’ın TMSF’ye devredilmesini kararlaştırmıştı. Banka bir fon tarafından bir yıl sonra HSBC’ye satılmıştı. Mahkeme, bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devrinde Türkiye aleyhine karar verdi. K A Banka aleyhine açılmış bir dava yok Bu el koyma kararları daha alındığında sonuçların bu olacağı belliydi. Ali İnsan Karacan’ın Buseniss HT’de verdiği bilgiye; 4 Mülkiyet hakları, Anayasaya aykırı olarak ihlal edildi. İşlemler usulüne uygun yapılmadı. Bazen usulün esasın önüne geçtiği biliniyor. 4 El konulmadan önce grubun sermaye artırıp artırmadığı sorulmadı bile. Demirbank’a bu şans verilmeden el konulma işlemleri yapıldı. 4 Bankalarına el konulan hissedarlarla yapılan anlaşmalarda TMSF ve BDDK aleyhine dava açılmaması şartı getirilmişti. Bu uygulama da açık bir şekilde Anayasa’ya aykırı. 4 AİHM, Demirbank’tan önce Süzer Grubu’nun el konulan Kentbank kararını açıklamıştı. 2012’de alınan kararla, Türkiye tazminat ödemeye mahkum edildi. Davayı açanlar 4,2 milyar dolar talep etmişti. 4 Ancak AİHM tazminat miktarını açıklamamış, muhatapların anlaşmasını beklemişti. Nihayetinde kamu ve Sümer Grubu anlaştı. “Helalleşme” maddesi olarak adlandırılan bir madde Bankacılık Kanunu’na eklendi. 4 Bu madde 2013’te bir torba kanunla geçmişti. 4 Taraflar, Kentbank örneğinde olduğu gibi uzlaşma yoluna gidip belki aynı maddeyi kullanarak karşılıklı davalardan vazgeçebilirler. Ancak, Süzer Grubu’nun aksine Demirbank aleyhine açılmış bir ceza davası yok. l Ekonomi Servisi 2000 yılında el konulan banka 2001’de satılmıştı. AİHM, gerek Cıngıllıoğlu Holding ve Sema Cıngıllıoğlu tarafından açılan davada, gerekse Michael Reisner’in açtığı davada ‘Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları AİHM, davadiğinin altını çiziyor. İşte önümüzde kanın daha kurumadığı korkunç bir katliam: Suruç. Ve ne yazık ki devamı da gelecek... AKP iktidarının İŞİD’i kollaması, eğitmesi,Türkiye’yi Ortadoğu terör çemberinin tam içine sokması, bize bu bedeli daha da büyük ödetiyor. Bölünmüş halkların, mezheplerin ve petrolün coğrafyası. Savaşların, acıların asla dinmediği... Buna bir de yoksulluğu, işsizliği, umutsuzluğu, göçleri ekleyin. Tabii bir de ötekileştirilmeyi; Avrupa ülkelerinden IŞİD’e katılanların yaşadıkları o duyguyu... Din kisvesi altında yıkanan beyinleri... Nereye varırlar kimsenin pek fikri yok. Ama önümüzde şöyle bir koca gerçek var: Bu büyük güruhun somut bir hedefi var. Ve hedefe kilitlenmiş, kaybedecek bir şeyi olmayan bir kitleden daha tehlikeli hiçbir şey cı tarafların zararlarının nasıl tazmin edileceği konusunda kararın henüz hazır olmadığını, bu konuda değerlendirmenin ileri bir tarihte yapılacağını duyurdu. yoktur. İŞİD’in gücünü ve daha neler yapabileceğini anlayabilmek için dönelim büyük resme... Yani neoliberal küresel politikaların yarattığı sosyal depremin enkazına. Sömürü ve yağmanın, şiddet ve eşitsizliğin katmerlenerek arttığı bu düzenin kaçınılmaz sonuçlarına... Dünya nüfusunun yüzde 1’i dünya zenginliğinin yaklaşık yarısına el koyuyor. UNDP’nin ‘İnsani Gelişme Raporu’na göre dünyanın en zengin 85 insanının serveti, 3.5 milyar yoksul insanın sahip olduğundan daha fazla. Öte yanda çalışacak bir iş bulamayanlar veya iğreti işlere mahkum olanlar, günde 1214 saat çalıştığı halde karnını gerektiği gibi doyuramayanlar, ekmek parası uğruna “iş kazası” denilen cinayetlere kurban gidenler... Bir yanda 91 ülkede 1.5 milyar insanın sağlık, eğitim ve yaşam standartları alanlarında tekrar eden yoksunluklar nedeniyle yoksulluk içinde yaşaması; öte yandan dünya genelinde değeri 1 trilyon dolar olan 1.3 milyar ton gıda israf ediliyor olması... Ortadoğu cehenneminin ise şu ana kadar tek bir kazananı var: Silah şirketleri. “B Suruç... Büyük resim ne diyor? mubah sayan, kıtır kıtır kelle kesen, kadınları köle olarak satan bu fetihçi ve mezhepçi zihniyete teslim olan bir kitle. IŞİD’in maşaları... Onlar da genç, hatta çocuklar var aralarında. Sayıları ise giderek artıyor. Birleşmiş Milletler raporuna göre IŞİD’e katılmak için Suriye ve Irak’a giden yabancı savaşçı sayısı 25 bine ulaştı. Dudaklarında ayetler, ölüm sloganları... Rapor, Afganistan, Suriye, Libya ve Irak benzeri ülkelerde savaş tecrübesi kazanmalarının ardından ülkelerine dönen militanların kendi ülkelerinde büyük bir terör tehdidi haline gel Zira, Türkiye’nin 2001 sonrasındaki hızlı büyümesinin ardında yatan olgu IMF denetiminde sürdürülen başarılı istikrar operasyonundan ziyade, küresel sermaye piyasalarında yaratılan olumlu küresel konjonktürün eseridir. Söz konusu dönem, Amerikan ekonomisinin Avrupa ve özellikle Doğu Asya ile olan ticaretinde olağandışı ticaret açıkları verdiği ve bu açıkları kapatmak için dünya piyasalarına bol ve ucuz likidite (adına dolar dediğimiz kâğıtlar ve diğer finansal varlıklar) sağlamak zorunda kaldığı yıllardır. Bu dönemde ABD cari açığı yılda ortalama 550 milyar doları aşmaktaydı. Bu rakamın boyutu şu anlama gelmektedir: ABD cari açığını kapatmak için günde ortalama 2 milyar dolarlık taze, net finansal varlık ihraç etmek zorundaydı! Tüm dünyaya saçılan ucuz dolar ve finansal varlıklar küresel piyasalarda çılgınca bir borçlanma temposunu tetikledi. Bankalar ucuz döviz varlıklarını krediye dönüştürebilmek için birbirinden cazip finansal “ürünler” yarattılar. Yükselen piyasa ekonomileri (emerging market economies) günlük konuşmalarımıza neredeyse aynı İngilizce sözcükleriyle girdi. Türkiye, neoliberal yeni uluslararası işbölümünün ucuz işgücü ve ucuz ithalat deposu olarak hızla cari işlemler açığını yükseltti, açıklarını da kolaylaşan dış borçlanma olanaklarıyla kapattı. 2002 yılı sonunda Türkiye’nin dış borç stoku 129 milyar dolar idi. 2006 sonuna gelindiğinde 205 milyar dolara fırlamıştı. Dış borçlanma ekonominin durgunluğa girdiği 2006 sonrasında da temposunu sürdürdü ve 2008 sonunda 281 milyara çıktı. Yani 20022008 arasında Türkiye net olarak 150 milyar dolar yeni borçlanma gerçekleştirmişti. Eğer dünya piyasalarında böylesine bir borçlanma ve bunun sayesinde gerçekleştirilen ucuz ithalat olanağı olmasaydı, Türkiye’nin istikrar programının “başarısı” söz konusu dahi olamazdı. Nitekim 2009 sonrasında daralan sermaye akımları, Türkiye’nin büyüme hızının da sınırlarını belirleyecek ve Türkiye ekonomisi, IMF’nin kendi raporlarında da betimlemek zorunda kaldığı üzere, “dışarıdan sermaye girişi olduğu zaman büyüyen, sermaye girişleri yavaşladığında da daralan” bir yapıya bürünecektir. Komşumuz Yunanistan’ın karşılaştığı dünya ekonomisi ise artık çok farklıdır. Nitekim, geçen haftaki yazımızda özetlediğimiz üzere, bundan böyle Yunanistan’ın borçlarını ödeyebilmesi için yılda en az yüzde 2.5 büyüyeceği ve bütçesinde de yüzde 4’lük bir faiz dışı fazla yaratması varsayımları altında istikrar programını 2045 yılına kadar sürdürmesi gerekeceği hesaplanmaktadır. Bu gözlemlere dayanarak daha cesur ve kaba bir önermede bulunalım: Bugün Türkiye’nin yaşadığı “durgunluk” ile komşumuz Yunanistan’ın sürüklendiği derin ekonomik kriz süreci aynı dinamiklerin ürünü olup, kapitalizmin büyük durgunluğunun yansımalarıdır. İleriki günlerdeki yazılarımızda bu konuyu daha da geniş tartışabilmek üzere. Yorum eksik ve son derece hatalı En iyi factoring ödülü Garanti’nin Garanti Factoring, Factors Chain International (FCI) tarafından ‘ Dünyanın en iyi faktoring şirketi’ seçildi. Ödül, FCI’nın haziranda Singapur’da yapılan yıllık toplantısında sunuldu. Ödül için gerekli kriterlerin hizmet kalitesi, muhabir ilişkileri, ihracat hacmi ve ihracat yapılan ülke sayısı olduğunu belirten Garanti Factoring Genel Müdürü Hulki Kara, Garanti Factoring’in ‘Yüzde 99.5Mükemmel’ derecesi ile bugüne kadar elde edilen en yüksek derece ile ödüle hak kazandığını söyledi. l Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle