10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 16 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Çarşamba 22 Temmuz 2015 S Sezen Aksu’yla 40 yıl Tilbe, Işın Karaca, Göksel gibi sanatçıların Sezen Aksu “okulu”nda yetiştiği bilinir. Sezen Aksu şarkılarını okuyanların listesi ise çok daha uzun ve farklı türlerden; Tarkan, Ajda Pekkan, Nükhet Duru da var, Gülben Ergen, Hülya Avşar da, Metin Şentürk, Ferdi Özbeğen, Müslüm Gürses de, Ebru Gündeş, Sibel Can da, Demet Akalın ve Sıla da. 1982’de Atilla Özdemiroğlu ile yaptığı “Firuze” albümü sadece Sezen Aksu için değil Türk müziği için de bir dönüm noktasıdır. 90’larda Onno Tunç’la birlikte yaptığı çalışmalarla bu pekişiyor, popla alaturka arasındaki sınırları kalkıyor, alaturka makamlarıyla pop müziktir yapılan. O nedenle hemen benimsenir. Türk müziğinin tüm türlerini etkilemeye başlıyor. Şarkılarını bu kadar çok ve farklı türde sanatçının söylemesinin nedeni de budur. Yunan ve Ermeni bestecilerden şarkılarla da alanını Doğu Akdeniz’e doğru genişletip Goran Bregoviç’le Balkanlar’a uzanıyor. Şarkılarında Akdeniz’in tüm tınıları duyuluyor. Sezen Aksu artık “World Music” denilen türde bir dünya sanatçısıdır. “Sezen Aksu 40 yılda neler yapmış?” diye merak edip araştırdığımızda ne yazık ki pek az kaynağa ulaşabiliyoruz. Naim Dilmener’in yanında Murat Meriç’in birkaç müzik yazarının daha yazdıkları, Mert Özmen’in “Sezen Aksu Şarkılarıyla Büyüyen Kız Çocuğu” romanı var. Ama bir Sezen Aksu biyografisi yok. Marmara Üniversitesi ve Berkeley’de Sezen Aksu üzerine çalışmalar yapıldığı haberleri var ama YÖK’ün Ulusal Tez Merkezi’nde Sezen Aksu’nun adı geçen tek bir çalışma yok. Oysa hem müziğini hem de müziğinin toplumsal etkilerini inceleyen onlarca doktora çalışması olmalıydı. Bu da bizim ayıbımız. Sezen Aksu’ya uzun bir ömür diliyorum. Müziği yaşamımızdan eksik olmasın... İşçilere sıkılan kurşun Kavurucu bir yaz sıcağında Türkiye işçi sınıfı, büyük bir acıyla kavrulmuştu. Kemal Türkler katledildiğinde takvim yaprakları 22 Temmuz 1980’i gösteriyordu. tin işlendiği gün, sıcağı sıcağına şu şekilde yanıtlandı: “27 yıldır sendikamızın başkanı olan, 11 yıl DİSK Genel Başkanlığı yapan Kemal Türkler’in katilleri, eli kanlı Türkeş’ler, Demirel’ler, MESS patronları olan Özal’lardır.” Bu cinayetin etkileri ve sonuçları çok farklı olacaktı. Kemal Türkler’in öldürülmesi haberi, iletişim ağının kısıtlı olduğu o günlerde neredeyse tüm ülkeye yayılmıştı. Herkes, bir yerlerde acil ve olağanüstü olarak toplanmış; hükümet, sıkıyönetim ilan etmiş, DİSK, TÜRKİŞ toplantı üstüne toplantı yapmış, bildiriler yayımlamıştı. tanbul Sıkıyönetim Komutanlığı da menfur saldırı açıklamasında bulunmuş, şu şekilde bir açıklama yapmıştı: “Şimdiye kadar işlenen cinayetlerde olduğu gibi bu menfur saldırının da tüm ülkeyi bir iç kargaşaya sürükleme hedefine yönelik, önceden tasarlanmış bir planın parçası olduğu açıktır.” 12 Eylül’deki darbenin şartları Kemal Türkler cinayetiyle olgunlaşmıştı. Cinayetten hemen sonra, o zamanlar sayısı 67 olan vilayetlerimizin 34 tanesinde üretim tamamen, diğer vilayetlerde ise kısmen durmuştu. Halk öfkeli, endişeli, umutsuzdu. Evlerde, kahvelerde, sokaklarda, köşe başlarında herkes aynı şeyi konuşuyordu. “Asker başımıza geçsin.” Darbe olmadan, darbeyi bekleyen, arzulayan kamuoyu yaratılmıştı. 1978’de düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybeden AnGALİP UYAR Sosyolog 12 Eylül’den önce işlenen her cinayette olduğu gibi, Kemal Türkler de işe giderken öldürülmüştü. Kimi durakta otobüs beklerken, kimi arabasına binerken, kimisi de arabasının içindeyken öldürülmüştü. Ölenler, her sabah olduğu gibi eşleriyle, çocuklarıyla vedalaşıyorlar, evden çıkıyorlar ve bir daha o eve dönemiyorlardı. Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980 sabahında evinden ayrılırken eşine, grevdeki işyerlerine giderek, grev yapan işçilerle görüşeceğini söylemiş. O görüşme o gün yapılamadı. Çünkü grev istenmiyordu. Grev, komünist odakların işiydi. Vatanını seven insanlar grev yapmazdı. Kimler böyle düşünüyordu? Bu soru, Türkiye Madenİş Sendikası tarafından cinaye Öfkeli halk Menfur saldırı Başbakan Süleyman Demirel Bakanlar Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırıp Kemal Türkler cinayetini görüşmüş, ardından bir basın toplantısı düzenleyip cinayeti menfur bir saldırı olarak değerlendirmişti. İs kara Savcısı Doğan Öz’ün ortaya çıkardığı, “Kontrgerilla”nın yıllardır izlediği kanlı strateji nihayet istenilen sonucu vermişti. İnsanlar önce ölümü görmüş, sonra sıtmaya razı olmuştu. İlk kez, yürekli bir savcının ortaya çıkardığı “Kontrgerilla” yapılanması Kemal Türkler katliamı ile birlikte çok önemli bir görevi başarıyla yerine getirmiş, darbeye zemin hazırlamıştır. Bu cinayetten sadece elli gün sonra gelen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, faili belli faili meçhul cinayetlerin üstünü kapatmış, bu cinayetlerde kullandığı tetikçilerin çok büyük bir kısmını yurtdışına çıkarmış, yeri ve zamanı geldiğinde kullanmak için onları hazır bekletmiştir. Bugün, Türkiye işçi sınıfının örgütsüzlüğünden, bilinçsizliğinden yakınanlar, otuz beş yıl önce oynanan oyunun ne olduğunu iyi anlamak zorundadır. Kemal Türkler’e sıkılan kurşun işçi sınıfına sıkılan kurşundu. Çipras, siyaseten hızlı yaşadı ve genç olarak ölmek üzere. Bıraktığı miras Avrupa projesinin sorgulanabilir olmasını sağlamakla birlikte, bu yapının ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunu yeniden hatırlatıyor. ERHAN AYAZ Öğr. Gör. Yakın Doğu Üniv. Rüya mı yoksa kâbus mu? yılında ABD’de başlayan ve ardından diğer dünya piyasalarına doğru büyüyen ekonomik krizin ardından Avrupa’yı ilgilendiren meselelerin en başında Avro bölgesi krizi ve Yunanistan gelmekteydi. Yunanistan’ın içine düştüğü borç batağında Yunanlıların asıl aktör olduğuna kuşku yok. Yunanlılar içinde bulundukları kriz atmosferinin etkisiyle de referandumda “hayır” yönünde oy verdiler. Bu gerçek ışığında analizlerin çoğu Yunanistan’ın geleceği üzerine şekilleniyor. şı geçirmiş bir kıta için adeta fantastik bir dünyada her şeyin mümkün olabileceğini hayal edilebilecek bir değişimdi. Düşünsenize soykırım gerçekleştiren bir kıtadan tüm dünyaya hukukun üstünlüğü ve temel insan haklarını sağlamada referans olacak metinleri yazmış bir kıtaya, savaştan harap olmuş kı ezen Aksu sanat hayatının 40’ıncı yılını bir dizi konserle kutluyor. İstanbul’da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda başlayan konserler Bodrum Antik Tiyatro’da ve İstanbul VW Arena’da sürecek. 1975 yılında ilk 45’liği “Haydi Şansım / Gel Bana”nın yayımlanışını sanat hayatının başlangıcı olarak almış Sezen Aksu. Naim Dilmener, Sezen Aksu’nun müziğe ilk adımını 1970’te katıldığı Hafta Sonu gazetesinin “Altın Ses” yarışması ile olduğunu belirtiyor (bkz. “Koşarız Yine Ardından”, Radikal 2, 05.11.2006). Bu yarışma ile şansı yakalayamayan Sezen Aksu 1974’ü 75’e bağlayan gece TRT televizyonunda seslendirdiği “Haydi Şansım” ile tekrar şansını denemiş. Yine olmamış. 1976’da çıkan “Olmaz Olsun / Seni Gidi Vurdumduymaz” ile listelerin ilk sırasına yerleşmiş. 1978’de çıkan “Kaybolan Yıllar” da Türkiye’nin en çok satan plaklarından biri olmuş. Pop müzik, doğası itibarıyla hemen her gün yeni bir yıldızın yaratıldığı ve aynı hızla tüketildiği bir alan. Dinleyici sürekli yeni ve değişik şarkılar, o şarkıları söyleyen yeni yüzler istiyor. Böyle bir ortamda 40 yıl var olmak bile büyük bir iş. Bunu büyük bir yıldız olarak sürdürmek ise dünyada çok az kişiye nasip olan bir şey. Bunlardan biri de Sezen Aksu. Sezen Aksu’nun önemi ve farkı büyük bir yorumcu olmasının yanında özellikle son 30 yılda Türkiye’de popüler müziğin gelişimini belirleyen sanatçılardan biri belki de birincisi olmasıdır. Türkçe Vikipedi’de “Sezen Aksu tarafından yazılmış şarkılar listesi” adlı bir sayfa yer alıyor. Şarkılar harf sırasına göre, söz, müzik, seslendiren, albüm ve albüm yılı belirtilerek listelenmiş. Bu sayfada da listelendiği gibi Sezen Aksu’nun 400’den fazla şarkı sözü ve bestesi var. Levent Yüksel, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Yıldız 2008 Değişim nüşmek üzere. Tıpkı Gatsby’nin Daisy’e olan aşkı gibi içinde çokça fanteziyi ve kimi zaman hayal kırıklıkları barındırsa da AB, uluslararası ilişkiler disiplininin belki de halen en değerli projesi. Fakat Gastsby ile Daisy’in hikâyelerinin sonu gibi Avrupa Rüyası bilindik anlamıyla sona gelmiş olabilir. AB aslında son 78 yılda iyice ortaya çıkan fakat kökeni da Fakat her ne kadar Yunanistan’ın yaşadığı krizde büyük oranda bizzat Yunanlar sorumlu olsa da olayın bir de Avrupa boyutu var. Ayrıca unutmamak gerekir ki Avrupa’da SYRİZA gibi sol siyasetin yeni fenomeninin “hayır” kampanyasını en fazla destekleyen partiler UKIP, Ulusal Cephe, Altın Şafak gibi aşırı sağcı ve Avrupa kuşkucu partiler. Böylece “Avrupa Rüyası”nın seyri hem kuzeyli ağabeyler hem de güneyli yaramaz kardeşleri tarafından sekteye uğramışa benziyor. Prof. Stefan Auer’in 2013 yılında yazdığı bir makalesinde dediği şekilde tıpkı F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’si gibi Avrupa da heyecanlı ve sürekli değişen bir proje. Bu değişim iki dünya sava Asıl aktör kim? yapı artık vaat ettiklerinin aksine demokratik meşruiyeti sorgulanır elitist bir proje olarak algılanıyor. Ayrıca Avro bölgesi projesi ekonomik amaçlarıyla birlikte, siyasi amaçlarından da çok uzaklara savruldu. Son krizle birlikte asıl amaç olan “Birleşik Avrupa” yerine eski düşmanlıkların müzakere masalarında yeniden hortladığı bölünmüş bir Avrupa ortaya çıkmış oldu ve artık reforma ihtiyaç duyduğu da aşikâr. Bütün eleştirilere rağmen AB halen çok değerli bir kurum. Üstelik Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için tek alternatif. Yunanlar referandumda verdikleri “hayır” oyu ile bu kibirlenmiş yapıyı sorgulanabilir duruma getirdiler. Referandumun tek olumlu yanı da bu durum zaten. A ‘Defolu’ Harper Lee kitapları değiştiriliyor BD’li yazar Harper Lee’nin geçen günlerde ‘Bülbülü Öldürmek’ kitabının devamı niteliğinde yayımlanan ‘Go Set a Watchman’ kitabının 25 binlik baskısında son sayfalarda yer alan eksiklikler ve imla bozuklukları, yazarın hayranları ve okurların sosyal medyadaki tepkilerine yol açtı. Durum üzerine, kitabı önceden satan sosyal medya kültür ürünleri satış zinciri Amazon. com yetkilileri de, Clays Matbaası ve Penguin Random House’a bağlı William Heinemann’la yaptıkları ikinci bir çalışma üzerinden, eserin doğru biçimini ‘defolu’ haliyle ücretsiz yenileme çağrısında bulundu. Kitabın son kısımlarında, sekiz sayfanın dip bölümlerinde kimi satırlar olması gerektiği gibi basılmamış ve yok olmuştu. Konuyla ilgili kendini savunan Clays Matbaası’ndan bir yetkili ise, asıl hata nedenini açıklamamakla birlikte, kendilerine teslim edilen ‘ana dizgi dosyaları’nda bir kusur bulunmadığını öne sürdü. l Kültür Servisi Ağır şartlar Son olarak meclisten geçen son kurtarma paketi referandum öncesinden daha ağır şartları içermekte. Yunanistan’da sokaklar karıştı ve erken seçim senaryoları oluşmaya başladı. Böylece referandum Yunanlar için zaman kaybından başka bir anlam taşımamış oldu. Çipras da felaketten popülist adımlarla kaçılamayacağını ve referandumdan çıkan “hayır” oyuna rağmen AB liderlerinin geri adım atmayacağının farkına vardı. Böylece kurtarma paketlerini çöpe atmak vaadiyle iktidara gelen Çipras, bu sürecin en büyük kaybedeni oldu. Çipras AB liderlerinin geri adım atmayacağının farkına vardı. tadan dünyanın en büyük ekonomilere sahip ülkelerin yer aldığı bir kıtaya dönüşen bir değişim söz konusu olan. Bu değişimi de sağlayan, adına “Avrupa Rüyası” denilen proje; tıpkı Gatsby’nin 1920’lerde yaşadığı “Jazz Dönemi” Amerikası’nda olduğu gibi hiç tatmin olmayan, modern ama aynı zamanda içinde hep bir geçişi barındıran bir rüya. Bu rüya son krizle birlikte kâbusa döha eskiye dayanan çözüm odaklı bir projeden vazgeçip şımarık ve kibirli bir yapının söz konusu olduğu, ulusüstü kurumsallaşma uğruna gittikçe merkezileşmiş yani Brükselleşmiş bir yapıya dönüştü. Karar alma mekanizmalarındaki şeffaf olamayan süreçleri de eklediğinizde ortaya sorunlu bir kurumsallaşma çıkıyor. Bu Birleşik Avrupa aponya’nın başkenti Tokyo’daki 2020 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapması planlanan Mısır kökenli İngiliz mimar Zaha Hadid imzalı Ulusal Stadyum Projesi, sonunda rafa kaldırıldı. The Guardian gazetesinde yer alan habere göre, proje için uygun görülen bütçenin iki katına çıkarak 1.3 milyar dolara kadar artması ve Meiji Park’ın göbeğinde yükselecek olan binanın çevresiyle olan kültürel ve görüntüsel tezatlığı, son dönemde oldukça tepki çekmişti. Hadid’in modern mimarinin sınırlarını zorlayarak “intergalaktik bir bisiklet kaskı” gibi tasarladığı stadyum, Japonlar tarafından hayata geçirilemeden “uzaydan düşen hilkat garibesi” olarak kötülendi. Projenin Meiji Tapınakları’na ait bahçelerin güzelliğine göl Zaha Hadid’in 2 milyar dolarlık stadı iptal oldu J ge düşüreceği dile getirilirken, bu tarihi alanda yapılacak yeni yapılanmalar için düzenlenen yükseklik sınırı yasağına uyulmaması da sert eleştirilere hedef oldu. Bu kapsamda, Japonya’nın ünlü mimarları Toyo Ito, Kengo Kuma, Sou Fujimoto ve Pritzker ödüllü Fumihiko Maki önderliğinde 2013’te başlatılan imza kampanyası da mega stadyumun kapasitesi kadarıyla hedeflenen 80 bin imza neticesinde hedefine ulaşmış oldu. l Kültür Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle