28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 18 Temmuz 2015 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY Son 13 yılda çalışanlar hep kaybetti. Grevler ertelendi. İş kazaları cinayete dönüştü. Sosyal yardımlar, devlet yerine vakıf ve dernekler üzerinden verildi ürkiye’de en büyük sendikasızlaştırma AKP döneminde yaşandı, toplu iş sözleşmesi yapan işçi sayısı giderek azalırken, pek çok grev, milli güvenlik gerekçesiyle ertelendi. İşçi ölümleri yüzde 115 artarken, işçi çok çalışır az ücret alır hale geldi. “Himmet, Fıtrat, Piyasa AKP Döneminde Sosyal Politika” adlı kitabın derleyenleri Meryem Koray ve Aziz Çelik de bu noktalara dikkat çekerek AKP dönemiPINAR YILDIZ nin sosyal politikalarını sendikal haklar ve sosyal güvenceler çerçevesinde ele aldı. Yazarlara göre neoliberal, neomuhafazakâr ve neopopülist politikaların kuşattığı AKP politikaları büyük vaatler sunsa da ortaya çıkan işsizlik, gelir adaletsizliği, yoksulluktan başka birşey değil. Kitap, “sosyal devlet” söylemiyle başa gelen AKP’nin bir yandan sosyoekonomik hakları yok saydığını ortaya koyuyor diğer taraftan sosyal yardımların yurttaşa hak değil lütuf olarak verildiğini anlatıyor. Biz de AKP döneminin sosyal haklar bilançosunu kitabın yazarlarıyla konuştuk. AKP kendini sosyal devlet olarak tanımlarken aynı zamanda sosyoekonomik hakları yok sayıyor. Bu paradoksu nasıl değerlendiriyorsunuz? Meryem Koray: Sosyal devlet söylemi ile sosyoekonomik hakların yok sayılması gibi bir paradoksu, AKP’nin izlediği neoliberal politikalar ile yerleştirmeye çalıştıkları AKP’ce içinde değerlendirmek gerekir. Bu konuda güzel bir örnek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı! Adı, “Sosyal Politika” olunca, sosyoekonomik hakları var etmeyi amaçlayan bir bakanlık bekliyorsunuz. Oysa bakanlığın üstlendiği işlevlere bakıldığında, sosyal politika diye sosyal hizmetlerle sosyal yardımların yer aldığı görülüyor. Peki, öyleyse neden adı “Sosyal Hizmetler Bakanlığı” değil? Hayır; istenilen, sosyal hizmet ve sosyal yardımları “sosyal politika” diye kabul ettirmek! Kısacası aldatmaca dememin, AKP’ce diye tanımlama yapmamın nedeni bu; kavramların içini boşaltırken, kendi anlayışları içinde yeniden tanımlamak. AKP ‘sosyal devlet’ dedi, muhtaç ordusu yarattı T Vaatler büyük ama... AKP döneminin sosyal haklar karnesi nasıl sizce? Meryem Koray: AKP döneminde hep “sosyal devlet” söylemi söz konusuydu; tüm seçim bildirgelerinde, sosyal devletin önemi, ekonominin sosyal politikalarla dengelenmesi niyeti ve “kimsesizlerin kimsesi olmak” gibi iddialar göze çarpıyordu. Kısacası iddialar, vaatler büyük! Ortaya çıkan tablo ise oldukça farklı. Örneğin, bir yandan işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik devam ediyor, öte yandan eğitim, sağlık, konut gibi sosyoekonomik hakların piyasalaşma süreci yaşanıyor. Bir yanda taşeronlaşmadan iş kazalarına uzanan gerçekler çalışma yaşamında güvence ve standartların eridiğini ortaya koyuyor, öte yanda sendikalaşmanın gerilediği bir gerçek. ekonomi 9 Sistemin krizi barışın umudu mu? ayramda, haber kanallarının haber kısırlığında, Alman parlamentosunun Yunanistan anlaşmasını onaylayan görüşmesine, Alman Başbakanı’nın evet oylarını gerekçelendirmesinin canlı yayınına tanıklık ettik.. AB’nin merkez ülkelerinin çıkarları adına, baştan dayattıkları acı reçetenin referandumla onaylanmaması sonrası, sil baştan yeni anlaşma adına koşulları ağırlaştırıp, Yunan halkı için çemberin daratılmasını.. Besbelli direnmeye kakışacaklar adına, ders verici olabilmesi için, çıplak bir dille özetleyiverdi. Bir adım üstten siyaset diliyle Almanya olarak bu anlaşmanın da sorun çözücü olduğuna çok da inanmadıklarını, ancak AB ilkelerine uymanın gereği, AB katında varılmış anlaşmanın onayı için oy istediklerini söyledi. Yunanistan siyasi liderliği, halkın oyları ile referandumda daha önce varılmış anlaşmanın reddedilmiş olmasının içlerinde yarattığı öfkeyi soğutamadığının algısı içinde, daha ağır koşullarda anlaşmanın kaçınılmazlığının altını çizdi.. Kimi yorumcuların Yunanistan’a, en çok da siyasi liderliği ile seçmenine daha ağır bedeller ödetilecek olsa da, AB merkez ülkelerinin sağ iktidarlarının, insan odaklı olmayan acı reçetelerle, sistemin krizlerinden ödünsüz çıkma siyasetlerinin, Yunanistan referandum oylaması ile dipten sallandığı tezlerini duymuştum. Şimdilik tersine havalar, sonuçlar estirilse de, Almanya da içinde olmak üzere merkez ülkelerde de, sosyal devlet, sendikal örgütlülüklerin kırılması ile yaratılmış baskılarla yaşanan sosyal travmada, bir çalkantılı dönemeç noktası geliyor.. HHH Kuşkusuz demokrasi kültürü, işleyişinde var olan uçurum farklılıklar nedeniyle Merkel ile bizim Gezi döneminin Başbakanı Erdoğan’ın üsluplarını karşılaştıracak değilim.. Erdoğan’ın yurtdışından Ankara’ya döndüğü gün arka arkaya, meydanlardaki 4 öfkeli seslenişinin Gezi’yi hedef almış, ama bir biçimde kendi siyasi İktidar kadrolarını da hizaya sokmaya niyetli, ağır tehditlerin savrulduğu söylemi ile özdeşleştirilemezse de.. Erdoğan’ın, Gezi Direnişi’nden, gençlik odaklı özünde örgütsüz ancak çok direngen, doğaçlama, düzene karşı patlamadan duyduğu panik, korkunun esintileri var gibi geliyor... HHH “Sistemin krizi, barışın umudu olabilir mi” başlıklı sorgulamaya aslında bir gün öncesinden “bayram” odaklı haberlerle takılmıştım.. Bayramlarda, İslam dünyası odaklı, ırklar, mezhepler eksenli çatışmalar, kanlı terör eylemlerinde; İslamın barış felsefesi ile çatışan biçimde, kuşkusuz ilkel var oluş tehdit içerikleri ile besleniyor olmalarından kaynaklanmış olarak, bir tür güç, meydan okuma aracı gibi, kanlı saldırılarda artış yaşanır.. Kaygılı beklentimizde, tersine sevindirici gelişme ABDİran anlaşması ile Ortadoğu, İslam dünyası için yeşeren, krizlerden çıkışta çaresizliğin de ürünü anlaşmanın yaratabileceği, çok anlamlı dengeler değişikliği içinden çıkabilecek bir barışın umudu olabilir mi? İsrail ve Suudilerden gelen tepkiler bile ipucu sayılabilir mi? İlk akla gelen bu anlamlı dengeler değişikliği sürecinde, çıkarları bozulanların ateşlemesi ile radikal İslami terör örgütleri, IŞİD başta El Kaide türevi terör örgütlerinin provokasyonlarında patlamaların yaşanması. Olumlu radikal gelişme ise emperyal çıkarların merkez güç odaklarının, sistemin krizleri ile bağlantılı her türden provokasyon eylemlerini kullanma, yoksul dünya, İslam dünyası odaklı ülkelerde iç savaşlar, parçalanmalar, çatışmalardan beslenme koşullarının bozulması... Askeri darbelerle emperyal çıkarların kollanmasının yükselen maliyetleri, radikal terör örgütleri kullanılarak iç savaşlar, ırklarmezhepler odaklı parçalanmalar sürecini yoğunlaştırmıştı. Kuralsız düzenin kuralsız savaşlarında ırkçılık, dincilik üzerinden çatışmacılık, radikal terör örgütlerinin yarattıkları iç savaşların bataklığı artık merkez ülkeleri de sallıyor... Hükümet yoksa kömür de yok Sosyal yardımların seçim yatırımına dönüştürüldüğü yönünde eleştiriler var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Aziz Çelik: AKP döneminde sosyal yardımlarda ciddi bir artış olduğu biliniyor. Sosyal yardım mekanizmaları düzensiz ve keyfi kullanıma açık, idarenin tasarrufu ile yürütülen mekanizmalar. Bu nedenle sosyal yardımlar hak olarak değil, lütuf olarak algılanıyor. Bu yardımların devlet tarafından değil, hükümet ve belediyeler tarafından yapıldığı algısı oluşuyor. Bu durumda sosyal yardımlarla oy verme davranışı arasında bir bağlantı ortaya çıkıyor. Yardım karşılığı oy diyebileceğimiz bir mekanizma ortaya çıkıyor. Asgari ücret artışının geri alınabileceği gibi bir korku olmaz, ancak hükümet değişirse kömür yardımının yapılmayacağı kaygısı oldukça yaygın. B Ülke büyürken emekçiler ezildi Seçim sürecinde muhalefet partilerinin asgari ücretin artırılması yönündeki vaatlerine AKP’nin tepkisini biliyoruz. Bu tepkileri nasıl okumamız gerekiyor? Aziz Çelik: Muhalefet partilerinin talepleri gerçekçiydi. AKP’nin asgari ücret artışına tepkisinin asıl nedeni sıkı sıkıya sarıldıkları neoliberal zihniyet. Bu zihniyet dünyasında ücretleri artırarak büyüme yaklaşımına yer yok. Asgari ücret artışı genel ücret seviyesinde de bir artış anlamına gelir, talebi artırır ve ekonomide canlılık yaratır. Oysa AKP döneminde ücretlerin baskılanması tercih edildi ve ücret artışları verimlilik artışlarının altında kaldı. Bir diğer ifadeyle ülkenin büyümesinden işçiler pay alamadı. Bu sermayeye kaynak aktarımı anlamına geliyor. AKP’nin asgari ücret artışına karşı çıkmasının bir diğer nedeni, emekçilerin gelirlerini artıracak düzenli ve kurumsal mekanizmalar yerine sosyal yardım mekanizmalarını tercih etmeleri. Meryem Koray: Meryem Koray: Sosyoekonomik hakların yok sayıldığını, kamu hizmetlerinin piyasalaşmasıyla net olarak görmek mümkün. Örneğin kamu hizmetlerin piyasalaşması için her tür teşvik ve destek sağlanıyor, kamunun hizmet verdiği alanlarda ise olanaklar kısıtlanıyor. Çalışma hakkı, zaten yok hükmünde; çalışma hukuku ise neoliberal ekonominin dayatmalarına terk edildi. Artan işsiz Haklar yok sayılıyor lik ve taşeronlaşma, kayıtsız istihdam ve sağlıksız işyerleri, iş kazalarının artışı gibi sonuçlar da, bu terk edilişin ürünleri! Benzer bir terk edişi, çevre politikalarında da görmek mümkün. İmara açılan tarım arazileri, dereleri kurutan HES’ler, kentsel dönüşüm gibi birçok alandaki ve temelde insan haklarına aykırı durumları, neoliberal anlayışın siyasal tercihleri olarak değerlendirmek gerekiyor. Aziz Çelik Ciddi tehlike söz konusu mak. AKP’nin işgücü piyasasına yönelik yaklaşımı ise daha fazla esneklik. Bu güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan vahim tablonun sürmesi demek. İşgücüne ve istihdama katılım oranlarının sayısal artışı tek başına yetmez, nasıl işler yarattığınız önemli. Türkiye’nin ihtiyacı ucuz ve güvencesiz işler değil, güvenceli ve insan onuruna yaraşır işler yaratmak. Aziz Çelik: AKP’nin 2023 hedefleri özellikle işgücü piyasasına yönelik ciddi tehlikeleri barındırıyor. AKP 2023’e kadar işgücü piyasasını esnekleştirmeyi hedefliyor. Bu hedeflere göre, çalışma hayatının daha da güvencesiz ve örgütsüz hale gelmesi söz konusu. Kiralık işçilik gibi yeni esnek çalışma biçimleri AKP’nin hedefleri arasında. Çalışma hayatında önemli olan güvenceli, örgütlü, nitelikli işler yarat Sepet en çok ev yemeği taşıdı emeksepeti verilerine göre Türkiye, geçen ay boyunca geleneksel tatlardan vazgeçmedi. Yemeksepeti’nde ev yemekleri kategorisinin sipariş oranları yüzde 15 arttı; güllaç da binlerce restoranın menüsüne eklenerek, en çok sipariş edilenler listesinde yazın favori tatlısı trileçeyi solladı. Kendi ürün grubu içinde en çok yükseliş gösterenler yüzde 41 ile tavuk yemekleri ve yüzde 30 ile İzmir köfte oldu. Daha önceki ramazan siparişlerinde dikkat çekmeyen tantuni ise, Y bu yıl siparişini yüzde 42 artırarak trend oldu. Hafta sonları ailelerin iftar davetlerine gitmeleri, hafta içi siparişlerini hafta sonunun önüne geçirdi. Sahurun yıldızı da yüzde 35 artışla, oruç tutanların vazgeçilmezi çorba oldu. Online yemek siparişi sitesi Yemeksepeti, 2001’de kuruldu ve 2015 Mayıs itibarıyla dünyanın en büyük online yemek sipariş platformu Delivery Hero bünyesine katıldı. Bugün itibarıyla 62 ilde, 10 bine yakın üye restoran ve günde aldığı 100 bin siparişle, milyonlarca kullanıcıya hizmet veriyor. Öte yandan Türkiye’de ev dışı yemek tüketiminin günlük yaklaşık 2025 milyon porsiyon olduğunu belirten Döner Stop’un yaratıcısı CZK Lokantacılık İşletmeleri AŞ Kurucusu Can Köseoğlu, “Araştırmalarımıza göre, bunların içerisinde döner porsiyonlarının oranı yüzde 5 civarında. Yani dışarıda yenen her 20 yemekten 1’i döner. Döner Stop açıldıktan sonraki 1 yılda, mağaza sayımızı 6’ya çıkardık. Yakın zamanda yapacağımız yeni yatırımlarımızla, pazar payımızı artıracağız” dedi. l Ekonomi Servisi Dışarıda döner yeniyor Madenci azaldı üretim durdu ürkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) yılın ilk yarısında çıkarttığı 531 bin 329 ton kömürle son 6 yılın aynı dönemine göre en düşük üretimini yaptı. Kuruma bağlı Armutçuk, Kozlu, Karadon, Amasra ve Üzülmez müessese müdürlüklerinde işçilerin kazma ya da hava basınçlı kazıcılarla emek yoğun çalıştığı maden ocaklarında, geçen yılın ocakhaziranda üretilen 676 bin 43 ton kömür, bu yılın aynı döneminde 144 bin 714 ton azaldı. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Ahmet Demirci, havzadaki kömür ocaklarında üretimin emek yoğun sürdürüldüğünü söyledi. İşçi açıkları nedeniyle kurumda yeral TTK’nin tarihi boyunca çalışan sayısı ilk kez 9 binin altına indi. Yeni işçilerin istihdam edilmesi zorunlu. T tında çalışan sayısının 9 binin altına düştüğüne dikkati çeken Demirci, “Üretimimiz işçi sayısıyla doğru orantılıdır. Kurumda son yıllarda özellikle emeklilikler hızla arttı. Çalışan sayısının azalmasının yanı sıra geçen yıl Soma faciasının ardından çıkarılan ‘torba yasa’ kapsamında yapılan sıkı denetimlerin süreci nedeniyle üretimimizde düşüş yaşandı. Kurumun tarihinde ilk defa bu kadar düşük bir üretim gerçekleştirildi. Üretimin artması için işçi açıklarının giderilmesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. Demirci, TTK’nin 14 bin norm kadrosu bulunduğunu vurguladı. l Ekonomi Servisi Bayram, işçinin direnişi kazandığı gün olacak DİSK’e bağlı Cam Keramikİş’te örgütlenen SeraPool işçilerinin direnişi 36 günü geride bıraktı. Bayrama direnişte giren işçiler bayramın kendileri ve kendileri gibi asgari ücretle çalışan işçiler için bir şey ifade etmediğini söyledi. Bayramda ne istedikleri gibi tatil yapabildiklerini ne de bayram alışverişi yapabilecek güçlerinin olduğunu belirten işçiler, “Asıl bayramı sendikayla birlikte fabrikaya girdiğimiz gün yapacağız” görüşünde. Bugün, direniş alanında mangal yapacak işçiler, bayramda akraba ve dostlarını da evlerine değil kendilerine destek olmak üzere direniş çadırına davet etti. l Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle