14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Temmuz 2015 yorum TASARIM: BETÜL BERİŞE 18 iliyorum pek çoğunuz uzun bayram tatiline şimdiden başladınız. Kim kimle koalisyon kuracakmış, yeni hükümet ne olacak gibi konular biraz dışarıda kalacak. Şimdi tatil zamanı, o halde ben şimdi kafamı epeydir kurcalayan bir konuyu “anneliğin dayanılmaz ağırlığını” huzurlarınıza taşıyabilirim. Hadi bakalım, tartışalım. Malumunuz, televizyonlarımızda özellikle gündüz saatlerinde çok izlenen ve izleyicisinin sadece kadın değil erkek, hatta çocuklar olduğu evlendirme ve sadece bize ait tuhaf yarışma programları var. Ben şöyle diyorum: “Vallahi böyle yarışma programlarının yapılmasında bir hayır var. Ülke çaktırmadan kol kırılır yen içinde kalır atasözünün manasızlığını anlayıp en mahrem ve kutsal konuları konuşmaya, hatta tartışmaya başlıyor.” Bir ara sinema öğrencilerime şu soruyu sormuştum: Örneğin , “İçimizde Kızlar ve Anneleri programını izleyen var mı?” Belki de benim bozulacağımı sandıklarından büyük kısmı “Hayır” yanıtını vermişti. Ben de gerçeklikten vazgeçtim, kurmacayı bile kendi mantığı içine oturtamayan abuk sabuk dizileri izleyeceklerine, arada sırada bu programa bakmaları B Özür dilerim evlet Korosu bana bir kınama yollamıştı, yetmemiş şimdi de ihtarname yollamışlar sağ olsunlar, zahmet etmişler dostlarım... Özür dilemem gerekiyormuş Devlet Korosu’nun şefinden... Yoksa... HHH O zaman başlayalım özürlerimize; Mesele hatırlarsanız, Nâzım Oratoryosu’nun Antalya’da programdan çıkarılması ile başladı. Yani “sansür” ile... Sansürü onlar yaptı ama ben özür dilerim. Sonra ben bir iki makale yazdım, sorular sordum ve dayanışma bekledim, özür dilerim. Konu Carmina Burana’nın içeriğine de gelmişti. Carmina Burana’dan özür dilerim. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan makalelerimdeki cümleler de sorun oluşturmuş; “Carmina gazisi dostlarım”... “...şefin değnek sallaması yetmez keşke dayanışma gösterse”... “...memur sanatçı arkadaşım”... gibi hakaret ve küfür dolu cümleler kurmuşum yazılarımda, özür dilerim. Şimdi; Bu yazılarımın ardından bu koro tarafından bana “kınama yazısı” yollandı ve 3 bin 500 web sitesinde haberleri çıktı bu “kınama” yazısının; “Fazıl Say’a meslektaşlarından veto” diye... Bu kınama yazısını onlar yolladığı için, ben özür dilerim.. Koro ve şefleri, bu yazıda “Fazıl Say ile bir daha çalışmama kararı” aldığını açıkladı, D ben özür dilerim. Devlet korosu beni “kınadığı” için özür dilerim. Devlet korosu benimle “bir daha çalışmama kararı” aldığı için özür dilerim. Bana ihtarname yolladılar bugün, özür dilememi bekliyorlarmış, özür dilerim, bana ihtarname yollandığı için de özür dilerim, özür dilemem gerektiği için de özür dilerim... “Nâzım Oratoryosu”nu bestelediğim için özür dilerim. “Nâzım Oratoryosu”nda Devlet Korosu ile çalışmış olduğum için özür dilerim. Olduğum için özür dilerim. Bu koronun üyelerinden biri Serenad Bağcan idi. Serenad Bağcan benimle olan çalışmalarında çok başarılı oldu, özür dilerim, İlk Şarkılar ve Yeni Şarkılar CD’leri herkes tarafından dinlendi, özür dilerim. Serenad Hanım Nâzım Oratoryosu’nun yeni solisti oldu, koronun şefinden ve tüm diğer “çok değerli sanatçılarından” özür dilerim. Serenad Hanım her yerde konserler veriyor ve bu tuhaflıklara dayanamayıp korodan 6 aylığına izin istemiş, ayrılmış, özür dilerim. Devlet Korosu böyle olduğu için, kendim koro kurdum, Nâzım Hikmet Korosu’nu kurduğum için de özür dilerim. Bu koronun fevkalade demokratik bir yapılanması ve kendi kendine yetecek bir faaliyet listesi oluşuyor, özür dilerim. Koro kurduğum için özür dilerim, kuramasaydım da özür dilerim. Affedin. Özür dilerim. Özür dilerim... nı söyledim. Çünkü sinema öğrencisi pek öyle hanım evladı, utangaç olmamalı; tam tersi hayatın her alanında var olan ilişkileri didik didik etmeyi ve en şaşırtıcı olan karşısında bile şaşırmamayı öğrenmeli. Nedir bu yarışma programının özelliği? Öncelikle şunu söylemek gerek, böyle bir yarışma ancak Türkiye’de olabilir. Öyleymiş zaten, tamamen bize aitmiş, yani taklit değil. Yarışmanın diğer bir özelliği, ki bence bu çok önemli, ülkemizde Anneliğin dayanılmaz ağırlığı Bayramınız şenlikli olsun. kutsal bir sır olan annekız, anneoğul ilişkilerini, bu ilişkideki hepimizin acısını çektiği çarpıtmayı, oluşan kişilik bozukluklarını adeta bir bir gözümüzün içine sokması. Kadınların anne, hele de erkek çocuk annesi olmanın kutsal egemenliğini ne noktalara [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY ‘Fayf mani tu fak fak!..’ (6) asım ayı içinde yapılacak “Moskova Konferansı”na katılmayacağımızı ilan ettik. “Komünizme karşı mücadele faaliyetlerimizi” artırdık. Oysa aynı yıl ABD hükümeti, senatör Joseph McCarty’nin “pek normal” olmadığı sonucuna vararak kendisini tüm görevlerinden almış, “komünist takibat” durmuştu. Biz ise hızımızı alamıyor, tren pencerelerinden atılan portakal kabuklarında orak çekiç, kibrit kutularında Stalin’in bıyıklarını arıyorduk. 8 Mart 1955 günü liselerde okunan bir astronomi kitabı hakkında soruşturma açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nca kabul edilmiş bu kitapta, Stalin ve Lenin’in resimlerinin yer aldığı ve bu resimlerin öğrencinin dikkatini çeksin diye bir meteor resminin ortasına yerleştirildiği saptanmıştı! Antikomünizm, yeniyetme ithal ikameci montajcı kapitalistlerin, palazlanan toprak ağalarının parlamentodaki temsilcilerine yön veren bir ideoloji haline gelmişti. Amerikan emperyalizmiyle el ele, kucak kucağa Türkiye’yi, Türkiye’nin zenginliklerini yağmalamak yolunda bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına karşı işlenen her türlü suçu meşrulaştıracak bir zemin, cılız ekonomimiz ancak bu zeminde yabancı sermayeye teslim edilebilirdi. Bunlara karşı çıkacak toplumsal muhalefet de ancak bu zeminde susturulabilirdi. Nitekim öyle oldu. Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk “talan harekâtının” siyasalideolojik temsilcisiydi. HHH Daha sonraki yıllarda başlı başına bir toplumsal soruna dönüşecek gecekondulaşma da bu dönemde başladı. Büyük kentlerin çeperlerindeki geniş alanlar DP yandaşları K nın yağmasına açıldı. İktidar partisinin il, ilçe, bucak başkanlıklarının denetiminde yeni yeni gecekondu mahalleleri türüyordu. 1955 yılının 67 Eylülü’nde, İstanbul’un gecekondularından toplanan kalabalıklar “milliyetçilik” adına kentin birçok yerinde Rum asıllı yurttaşlarımızın evlerine, işyerlerine saldırdılar; mallarını yağmaladılar, papazları sünnet etmeye kalkıştılar. Kısa bir süre sonra bu “operasyonun” bir hükümet provokasyonu olduğunu öğrenip şaşıracaktık. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atarak “Başla!” işaretini veren genç adam, ilerleyen yıllar içinde devlet katında üst düzey mevkilere yükselecekti. Sonraki dönemlerde Türkiye’nin politikalarına yön verecek “sağ” siyasal kadrolar bu ortamda yetişti. Tümü “antikomünist”, “milliyetçi”, “muhafazakâr” oldu. İçlerinden bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları çıkardılar. Ama hiçbiri “demokrat” olmadı, olamadı. HHH Uzun bir yazı oldu. Fakat bugünü anlamak için düne bakmanın yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü hiçbir gelişme bir öncekinden bağımsız olarak ortaya çıkmıyor. Bu, sosyoloji, ekonomi gibi politika için de geçerli bir gerçek. Örneğin, geri dönüp baktığımızda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 13 yıllık iktidarının tartışılmaz lideri Recep Tayyip Erdoğan ile Demokrat Parti lideri Adnan Menderes arasındaki siyasalideolojik bağ kadar uygulamaları arasındaki benzerlikleri de somut olarak görebiliyoruz. Yeri geldikçe bundan böyle de geri dönüşlere başvuracağız. ni, toplumun bu alanda nasıl hastalandığını, yaşadığımız kadınerkek sorununun temelinde annenin nasıl bir rol oynadığını adım adım izleyerek öğreniyoruz. Bu arada başından beri savunduğum bir görüş de giderek güçleniyor. Ben her zaman Türk kadınının çok dominant olduğunu düşünmüşümdür. Bütün o ezilmiş görüntünün altında, son derece hâkim karakterler, kendi çıkarını pek bir iyi bilen ve buna göre sürekli yönetim taktikleri uygulayan kadın tipleri köyde, kasabada, kentte şaşılacak derecede çoktur. Bakar mısınız, ülkenin adı Anadolu, yani ana tanrıçanın yurdu; böyle bir ülkede kadınların güçlü ve kendi yaşam alanları içinde çok politik olmaları neden şaşırtıcı olsun? Bu yarışmalar bize daha pek çok şeyi gösteriyor. Örneğin, evlenen ve doğum yapan kadın kendini çok güçlü hissediyor. Hele de çocuk erkekse. O artık bir erkek çocuk sahibi. Onu kendi iktidarının bir aracı olarak kullanabilir? Ona erkek, çocuk, eş, sevgili, her türlü rolü yükleyebilir. Onu istediği biçimde yoğurabilir ve kölesi haline getirebilir. Bunun pek çok yolu vardır; hep verici görünmek, hep fedakâr anne rolünü oynamak, yıllardır belirlenmiş en emin yöntemlerden biri. Anne o kadar iyi, o kadar vericidir ki erkek çocuk yeni bir kadını sevdiğinde adeta suçluluk duygusu içinde kıvranmaya başlar. Yeni kadın bilinçaltında onun düşmanıdır, onu annesinden ayıran, o güvenli bağı zedeleyen biridir. Ondan sonra gelsin büyük mutsuzluklar, tarifi imkânsız, nedeni ilk bakışta anlaşılmayan davranış biçimleri. Abarttığımı sanmayın, söylenecek daha da ağır şeyler var ama bu konu öylesine nazik ki yavaş gitmek gerekiyor. Erkek çocuklar için çok vahim olan bu durumdan kız çocukları da nasiplerini alıyorlar. Anneler ve oğulları olduğu gibi anneler ve kızları diye bir olgu da var. Yarışma programı bunu inanılmayacak bir açıklıkta ortaya koyuyor. Çevrenizde gördüğünüz kendi başına yaşayan, istediğini yapan, istediği kişiyle birlikte olan genç kadınlar sizi şaşırtmasın, onların sayısı çok az. Onlar romanlara, hikâyelere konu oldukları ya da cesurca kendi hikâyelerini yazdıkları için Türkiye’de genç kadın profili bağımsızlaşıyor sanıyoruz. Oysa büyük çoğunluk tam bir anne kuzusu. Yani annesini model almış, onun güvenli kucağında, sokağa çıkmaktan, paçalarını kirletmekten korkarak yaşıyor. Anneler inanılmaz tutucu modeller çiziyorlar. Sadece erkek çocuklarının aşklarını değil, kız çocuklarının aşklarını da onlar tasarlıyorlar, onlar biçimliyorlar ve müthiş bir iktidar duygusunun baştan çıkarıcı sularında yaşıyorlar. Bence büyük çoğunluğu birer Leydi Macbeth. Lütfen çocuklarının yaşamını kolaylaştırmak için çabalayan, onlara özgür birer birey olmayı öğretmek için kafa yoran, onları hapishane önünde de sınav salonlarında da sabırla ve sevgiyle bekleyen anneler yazdıklarımdan alınmasınlar; ben büyük çoğunluğun bir program aracılığıyla çizdiği profilden birkaç örnek vermeye çalıştım. Bir tartışma başlasın istedim, tatilde bunu konuşsak dedim. 15 TEMMUZ 2015 SAYI: 32788 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Ahmet Rasim Sok. No: 14 Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Çankaya 06550 Ankara İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.41 03.33 03.48 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı 05.37 13.1 7 17.13 20.44 22.30 05.25 13.02 16.56 20.26 22.0 8 05.52 13.28 17.22 20.44 22.30 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle