28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Temmuz 2015 dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY 14 “Tokat gibi, bir şey oldu ‘Mayın’ patladı Orhan!” Suphi Karaman ve Özdemir Nutku’nun, Fikret Otyam imzalı “Mayın” oyunu hakkında yaptığı yorumlar, Otyam’ı heyecanlandırıyor. Cumhuriyet’teki iki yazıyla birlikte dostların keyfi daha da artıyor. (Soldan) Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Fikret Otyam bir temsil sırasında. ‘Yaşşaa! İşte bunu bekliyordum’ ‘Mayın’ isimli eserinin ilk gösterimi üzerine dostu Orhan Kemal’e yazan Otyam, ‘tokat gibi birşey oldu, analarına küfür gibi birşey oldu,’ diyerek ortaya konulan yeni tiyatro biçimini ve izleyicilerde yaşanan büyük tepkiyi vurguluyor. Kemal ise, durumdan hayli memnun, ‘Eleştirmenlere kulak asma. Onlar “Yeni”ye hemen hep karşıdırlar. Sen halka bak, halk’a’ diyor. Çok sevgili Orhan bey biraderim, Mektuplarını aldım, aldım a, hastalığının hâlâ devam etmesi bütün keyfimi yitirdi. Ama aradan bir hafta mı ne geçti, inşallah iki bacağının üstüne dikilmişindir. Ulan nirden çıktı bu b.. yiyen hastalık? Aman ha ilacı neyim ihmal etme de tez sağlam Orhan ol.. Tekrar tekrar geçmiş olsun der, Cenabı Hak’tan sıhhat ve afiyet niyaz ederim, güzel baharların yüzü suyu hürmetine.. Derkene gardaş, perde açıldı, tam yirmi beş dakika sonra!. Millet hâlâ yerleşememiş!. Lebaleb her yan!. Bana bir loca vermişler.. Piyesteki Mavula’nın anası Safiye ana, başındaki poşusuyla, oğlu, damadı kızı. Şahap Sıtkı’nın karısı, kızı.. Elvan, Ayten, Döne.. Özgen, Hollanda’lı sevgili Barbara, benim Fransız arkadaşlarım Christian ve Odil! Kimimiz ayakta kimimiz sandalyelere çift oturmuş.. Harika bir dekor, kılık kıyafet. Derkene Mavula başladı Anayasa nutkunu çekmeye.. İrep, boynu bükük yıkık duvarın üstünde oturuyor, takma uzun saçları, paramparça elbiseleriyle, ayağında yün çorapları, pabuçsuz.. Yer yer alkışlanıyor laflar!. Sonra göç sahnesi fırtına sesi, yığılır gibi gelen insanlar. Sarı kara pis bir ışık, dağ başı.. Feride (İrep) ataşlar içinde yanıyor, bubası Mustafa’nın (Çetin) kucağında ve haykırıyor: “Bubaa epmek.. Epmek bubaa... Acıktım...” “Sus yavrum, sus maralım, sus möhür gözlüm, şincik bulacayık epmek, hem de şaar epmeği pambuklar gibi..” Çocuk vınlamaya devam ediyor.. Bubaa. Derkene sesi soluğu kesiliyor, deli, kendini kamyon zanneden deli alıyor kucağına ve Feride’nin kolu düşüyor yana.. Ama Çerçi Camızın Hüseyin insafa gelmiş, elindeki ekmeği uzatmıştır Mustafa’ya.. Ama Feride çekmiş cartayı!. Ve seyircilerde bir kıpırdama, ağlayanlar, iç çekenler.. Tam bir huzursuzluk.. Derkene Mavula basıyor Feride’yi ağıtlanarak yürüyor, alkış kıyamet.. Sonra jandarmalar ve birinci perdenin sonu.. Alkış kıyamet.. Burun kıvırmalar, hemen tartışması.. Piyes mi? Röportaj mı? Bu başka bir şey.. Buna tiyatro denmez, bu gerçeklerin Ankara’ya gelmişi, bilmem ne.. Derkene gardaşım ikinci perde.. Fuaye çiçek dolu. Ben bu kadar çiçeği çiçekçi dükkanında görmedim!. Keşke nakit olarak verselerdi ya.. Neysem gardaş, Mavula Mustafa’nın köpeği tarafından getirilmiş bacağı şöyle bir tuttu, geldi sahnenin orta önüne, “Alnımıza bu yazıyı yazanlar utanacak mı acep?” dedi.. Çıt yok.. Millette bir eziklik.. Keyifler tüm kaçtı. Ve perde kapandı.. Alkış, alkış, alkış.. Yer yerinden oynuyor sandım.. Perde açılıyor, kapanıyor, açılıyor kapanıyor ve bi hoş olmuşum.. Adımı duyuyorum ara sıra ve çağırıyorlar sahneye, çıkıp önce Ayberk’i bir öpüyorum o da beni.. Sonra bebelerin arasına giriyor, perde yine açılıp kapanıyor, rengim atmış, azıcık ta ağlamış mıyım ne? Öyle dediler.. Sonra kokteyl.. Dedikodunun bini bir para.. Öpenler, boynuma sarılanlar, tebrikler..Ardı kesilmiyor.. Haa unuttum, Mavula başına geleni anlatırken, bizim Safiye kadın bağırmaz mı, “Aha heye aynen böle oldu, böle ettiler” diye? Aman ana sus demeye kalmadı, millet başladı arkasına bakmaya.. Kadını zor zaptettik. Kadın ağlar, biz onu susturmaya çalışırız.. Derken koktelyden sonra bize gittik.. Oyuncular, birkaç arkadaş.. Me Orhan Kemal’in bir portresi. Cumhuriyet arşivi. Fikret Otyam’ın mektubunda belirttiği Suphi Karaman’ın Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısı. kat gibi bir şey oldu, analarına küfür gibi bir şey oldu.. Sallandı millet, akılları almıyor bu zulmu, bu perişanlığı.. Projeksiyonla da vuruyor muyuz resimleri ardı ardına alın lan, yalan demeyin aha fotoğrafı da bu diye!. Gerçekten piyes mi, röportaj mı, orta oyunu mu, anasının örekesi mi, her neyse ne olursa olsun, Özdemir’in esprisinin aksine “Mayın” patladı Orhan... Tiyatronun yöneticilerinin ağzı kulaklarında.. Bakalım İstanbul’da Eylülde ne olacak.. Orada daha çok öfkelenecekler.. Anayasa diyor ki sergisinden biliyorum. Huzurları iyi bir kaçacak. Kaçsın.. Ulus’ta Ekinci’nin bir yazısı çıktı, görmüşündür. Tabii senatör Suphi Karaman da bir yazı yazdı Cumhuriyet’e “Anayasa uygulanmazsa ve Mayın” başlıklı.. Bakalım kullanacaklar mı? Sana o gecenin havasını yansıtan bir gazete kupürü gönderiyorum. Okuduktan sonra iade edersen sevinirim, bir daha bulamam fazla almadım.. İnan gerçek bu Orhan.. Asıl Anadolu halkı ne diyecek? “Nörek Mavula kadın? Silaha mı sarılak? Kaymakam konağını mı basak? Ankara’ya mı yörüyek?” “Heye” diyor Mavula.. “Heye helbet Angaraya yörüyecek, yüce meclisanlara çıkak, halimiz böyle böle diyek..” Ne yapalım arkadaş.. Ayranım bu, yarısı su.. “Siz ne sanıyoz? Helbet kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak, bunu da eyi bi belleyin” dedikçe Mavula, iskemlelerde bir gıcırtı.. Kıçlarının üstünde oturamıyorlardı çoğu, sanki hepsi Orhan Kemal olmuştu, kıçından şikayetçi!. Ulan Orhan be, nerden çıktı şu hastalık, amanı biliyon ya gardaş? Amanı biliyon ya... Tezden iyi ol be, tezden iyi ol.. Yazıyom yazmaya ya, aklım fikrim kıçında, yani Otyam’ın oyunu hakkında Cumhuriyet gazetesinde çıkan Özdemir Nutku’nun eleştirisi. ğer seyirciler de katılmış arkadaş. Ne tanırım ne bir şey.. Olduk mu yüz elli kişi.. Ama hepsi doydu, apartman sakinleri imece usulü bir şeyler hazırlamışlar.. Fakat rakı makı derken bana 500 papale patlamış.. Çakın klüp davet etmişti ayrıca saat üçten sonra haydi oraya cümbür cemaat.. Sabahın altısına kadar.. Ertesi günü aynı numara.. Tam dokuz oyun tıpkı 72 gibi, aralara sandalyeler konularak oynadı. Ve Perşembe 18.15 de son oyun.. Yine bizi apar topar çektiler sahneye.. Yıkılıyor ortalık.. Gelgelelim, ülema eleştiriciler, başta bizim gazetenin Özdemir Nutku’su ağzımıza iyi bir ........ yazısıyla, bugün yarın çıkar Cumhuriyet’te. Oysa aynı adam bu piyesi deneme sahnesinde ve oradan da Avrupa’ya götürmek üzere bin kere istemiş, ben de vermemiştim.. Nezihe Meriç karnından çatlayacak.. Arkadaş uzun lafın kısası, milletin keyfi tüm kaçtı. Birinci perdenin sonunda bazı seyirciler ağlamalarını saklamadan çekip gidiyorlar.. Bir tuhaf iş.. Öyle bir hava var bazılarında, ulan bu ne b.. yemek. Şurada keyifli keyifli yaşıyorduk, ne b.. yemeğe keyfimizi kaçırıyorsun gibisine tutum içinde.. Kimisi çılgın gibi alkışlıyor, kutluyor.. Neyse ki çoğunluk sonuncusunda.. Orhan laf aramızda böyle giderse çok cümbüş.. To hastalığında.. Kalp krizi geçirdiğini duyunca da böyle olmuştum.. Atlayıp geleceğim, gelmeye, heye para da var, kitaptan!. Var a, Kemal Alanya’ya gitti on günlüğüne.. Sait Kıbrıs’a.. Büronun sorumluluğu kafamda.. Kafam oralarda.. Nitsek ki gardaş? Yapılacak şu; bana hemen yaz son durumu.. İnşallah geçmiştir.. Ulan bi iyi ol. Bak kıç üstüne ne hikâyeler uyduracağım, ne anektodlar.. Şaka maka bugün Nurer’den mektup aldım.. O da yakınıyor hastalığından keyfim iyice kaçtı.. Ne olur bana hemen yaz durumunu, iyi olduğunu yaz.. Yengem, sıpalar ne yaparlar? Bizimkiler iyi. Yalnız Elvan bizim paracıkları gavur edecek gibi bu yıl.. Çakacak mı ne? Hesabın Türkçe’sini beceremiyor hele İngilizce’sini hiç.. Yanarım kalırsa, paracıklara yanarım.. Nasıl kazanıyoruz bunu bilmiyor değil, üzülüyor da, ama gelgelelim kafa mermer, gide gide de güzelleşiyor haspa.. İrep bir harika çocuk.. Orhan bir gör nasıl oynuyor, nasıl bir tabiilik içinde, nasıl rahat.. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.. Elinden tutup götürüyordum tiyatroya.. Ara sıra beraber yemek yiyorduk kebapçı da.. İyi oldu 9 oyun. Her gün çocuğunun oyun için de olsa bile ölümünü görmek ne bileyim moralimi bomb.. ediyordu. Bir gün de çişi gelmiş fukaranın “Baba nasıl tuttum bilemezsin” dedi.. Ve anlattı.. Bir seferinde de önde keyifli keyifli oturan kendi akranı çok güzel giyinmiş bir kız, o acıklı hale bakıp bakıp gülüyormuş.. Fena halde içerlemiş senin ki. .Oyun bitip selama durunca çırk etmiş dilini çıkarmış çocuğa, ne gülüyorsun gibilerine.. Geberiyordum gülmekten anlatırken.. Perşembe günü kebapçıya götürdüm ziyafet çektim, bir Vatan gazetesi aldı, ben kafayı çekerken okuyordu. King’in ölümü fena koydu çocuğa.. Beyazlara öfkelendi durdu.. Sonra lafı oyuna getirdi “Baba” dedi. “Çok alkışlıyorlar, çok ağlıyorlar.. Biz herhalde iyi bir şey yaptık” deyiverdi.. Haaa, işin bir başka yönü, evde artık Elvan’a Döne’ye ezdirmiyor kendini. Şımarıklık değil, bir güven geldi çocuğa.. Bir iş yapmanın kıvancı, yürekliliği içinde. Bazen iki oyun ardı ardına ve ertesi günü yine altı buçukta kalkıyor, yatağını topluyor, kardeşinin sütünü ısıtıyor, yıkanıyor taranıyor alıyor çantasını ver elini gecekondu okuluna.. Bu gece nöbetçiyim. Ostrovski’nin “Ve Çeliğe Su Verildi”sini okuyorum. Büyük, büyük.. Çok büyük.. Haydi kal sağlıcakla, öperim tümcek, acele cevap. Sevgili Fikret, Boşver “Fistül’e, uzvü nazik’e” falan. Yaşşaa!. İşte bunu bekliyordum. Senden değil, kocaman gazetelerden.. Günler geçiyor, beklediğim gümbürtüyü, cümbüşü bulamayınca, eyvah diyordum. Yattı galiba!. En çok da İrep’i düşünüyor üzülüyordum. Oh be yahu!. Başta seni, İrep’i, Ayberk’i ve oyun kadrosunu tekrar tekrar kutlarım. Eleştirmenlere kulak asma. Onlar “Yeni”ye hemen hep karşıdırlar. Bellediklerini ararlar. Bulamazlarsa şaşırırlar, saçmalarlar. Sen halka bak halk’a.. Demek ki, biçim bakımından, eleştirmenleri şaşırtan bir yeniliğe ulaşmış, söyleyeceğini, duyması gerekenlere duyurmuşun.. Bu elbette çok büyük bir başarı. Yaşa, var ol! Ö. Nutku’nun eleştirisini merakla bekleyeceğim. (Sadi Günel’in yazısını hemen iade ediyorum). .... Çok, çok yazmak istiyorum ama, nerde? Ameliyat geçeli neredeyse bir ay.. Geçmedi maalesef. Yarın bizim Yaşar beni Cemil Sait Barlas’ın kardeşi Gürbüz Barlas’a götürecek. O ve en iyi fistülcülere açıp göstereceğiz. Bana öyle geliyor ki, yeni bir bıçak gerekecek. Geceleri uyku hak getire. Gündüzleri de.. Velhasıl ne diyeyim? Geçecek, geçecek a, çetin. Oysa yeni iki tiyatro oyunu, Murtaza.. Murtaza’nın anlaşmasını imzalamıştım. İkbale bahta.. Sana gene yazarım. Kalın hoşça.. Selam kelam... Orhan Kemal, 14 Nisan 1968 “LÜTFEN, ATLA UÇAĞA GEL!” Otyam, 11.4.1968 Ankara C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle