14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 13 Temmuz 2015 KULTUR EDITÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Dört ustayla caz akşamı Dave Holland Blue Note müzisyeni Lionel Loueke, Grammy ödüllü Dave Holland, davulcu Eric Harland ve Underground grubunun lideri saksofoncu Chris Potter bugün İstanbullu cazseverlerle buluşuyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 22. İstanbul Caz Festivali kapsamındaki konser bu akşam saat 21.00’de CRR Konser Salonu’nda yapılacak. Konser, dörtlünün dünya turnesinin Türkiye ayağı niteliğini taşıyor. 17 Sanat tarihinin zarif ve özgün ustasıydı “Ufuk Hattı” adlı sergi, ön planda, soldan sağa: Carole Turner, Sesler, 2015. Ayşe Sultan Babyiğit, Sineklerin Krallığı, 20112015. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nün emekli öğretim üyesi, Prof. Dr. Semra Germaner dün son yolculuğuna uğurlandı. Öğrencileri, meslektaşları ve dostları, Germaner’in mesleğe kattıklarını anlattı... anat tarihçi Prof. Dr. Semra Germaner (1945), dün İstanbul Erenköy Galippaşa Camii’nde kılınan öğle namazının ardından, Kuzguncuk Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi. Sanatçı Ali Teoman Germaner’in de eşi olan Semra Germaner’in cenazesi, sanat ve akademi dünyasından birçok ismi buluşturdu. Usta eğitimci, eleştirmen ve yazarın ölümü üzerine, kimi eleştirmenler, öğrencileri ve yazarlar şu değerlendirmelerde bulundu: konuyu öyle anektodlarla veya espirilerle zenginleştirirdi ki dersler de kimseye susun, konuşmayın dediğini duymazdık; çünkü herkes zaten büyük bir dikkatle onu dinlerdi. Paris’teki sanat tarihi eğitimi öncesinde Akademi’de resim eğitimi aldığı ve birçok ressamı tanıdığı için bence sanat tarihini birçok kişiden daha farklı yorumlama yeteneğine sahipti. Bundan birkaç ay önce eşi Ali Teoman Germaner’in sergisini düzenlediğimizde kendileriyle çok keyifli zaman zaman da rahatsızlıklarından dolayı hüzünlü zamanlar geçirdik, bu süreçte metanetini hiçbir zaman kaybetmedi ve hepimize güven verdi, eşinin mutluluğu onun da mutluluğu olmuştu. Her zaman olduğu gibi güçlü kişiliğine bir kez daha hayran kaldım. Geleceğe dair bir çok projemiz vardı ve bunları konuşmaktan mutlu oluyordu; ‘ben daha iyi olursam yaparız çocuklar’ diyordu...” “Ne zaman bir ricam olsa o kontrollü ve ama sımsıcak sesiyle dinler ve elinden geleni yapardı. Başarılı bulduğu konulardaki takdirlerini dillendirmekten kaçınmayan, gerçek bir bilim insanıydı.” “Germaner binleri aşan öğrencisiye sanat disiplinini sevdirmiştir. En az bunun kadar önemlisi, dikkate değer sayıda insanı akademik dünyaya kazandırarak bu disipline hizmet etmiştir. Müzeciliğe yönelik çalışmalarının yanı sıra yakın dostu Prof. Dr. Zeynep İnanku’la birlikte oryantalizme ilişkin çalışmaları sanat tarihinin önemli bir boşluğunu doldurmuştur.” l Kültür Servisi S Meydanını düşleyen teras heykelleri... NAZLI PEKTAŞ Atatürk’ün İnönü’ye mektubu... ürkiye’nin kamusal alanda heykelle olan teması hep sorunlu ve sancılı oldu. Zira heykel denince anıtları düşünen bir kuşaktan geliyoruz. Yahut çıplak heykeli sadece Yunanlıların ya da Romalıların yapabildiğini onların da müzeleri sevdiğini sanıyoruz. Çünkü tüm bunlar ve heykel diye yutturulan Evrim Altuğ’un sözleriyle “heykelkondular” bize bunu öğretti. Bilindiği üzere, 1973’te, Cumhuriyet’in 50. Yılı nedeniyle İstanbul İl Kutlama Komitesi, İstanbul’un çeşitli park ve meydanlarına heykel konulması doğrultusunda bir karar alır. Aralarında Gürdal Duyar’ın da bulunduğu yirmi heykeltıraş kent için heykeller yapar. Tüm tasarımlar, komiteden geçer ve Teras heykeller yapılır. Sergileri’nin Gürdal Duyar’ın Karaköy meydanına yedincisi yerleştirilen ‘Ufuk “Güzel İstanbul” heykeli sırtüstü Hattı’, Elgiz uzanmış çıplak bir Müzesi’nde kadın heykelidir. Karaköy meydanına kasım yerleştirildikten ayına dek bir süre sonra sürecek. “müstehcen” bulunur ve “Tu¨rk anasını hayasızca teşhir ediyor” gerekçesiyle CHPMSP hükümeti, İçişleri Bakanlığının talimatıyla kaldırılır. Güzel İstanbul, şimdi Yıldız Parkı’nın ücra bir köşesinde. Sırtı parka yüzü ise duvar bakıyor. Heykeli suçlu, ilan eden kültür sanat politikalarının içinde, vandallık kolu kanadı kırık nice heykelle bizi yüz yüze bırakıyor. Elgiz Müzesi’nin Ayazağa’daki terasında yedi yıldır izleyici ile buluşan heykellerin, plazalar arasındaki ironik bir o kadar da politik duruşu her yıl sayfalarımızda yer alır. Müze yıllardır heykel sanatının geldiği yeri, içerik ve biçim ilişkisinin ulaştığı hattı, kuşaklar arasındaki yakınlığı/uzaklığı farklı seçkilerle bir araya getirir. Bu sene izlediğim farklı malzemelerle üretilmiş terası coşkuyla dolduran, güçlü sözleri olan 34 heykel için İstanbul’da meydanlar hayal ediyorum. Sultanahmet’te, Kadıköy’de, denizin orta yerinde, adalarda, sahilde, Şişli’de... Sonra onları Ayazağa rüzgarına salıveriyorum. 7 Kasım’a kadar görün ve kendi meydanınızı hayal edin! T “Derslerini dinlemek sadece anlattıklarını öğrenmek değil onu da dinlemekti aynı zamanda. Sanatı Semra Hanım zarafeti eşliğinde anlatır; ses tonu, jestleri, gardırobunun değişmeyen renkleri ve aksesuarları, sınıfta her zaman büyüleyici bir atmosfer yaratırdı. Semra Hocam, nitelikli akademisyenler yetiştiren, kıymetli bir hoca ve Sanat Tarihi’ne çok önemli katkıları olmuş değerli bir akademisyendi. Aramızdan çok erken ayrıldı...” “Okulda ve hayatta sonsuz yardımseverliğiyle hepimizin hocası oldu. Öğretmek kadar öğrenmekten de keyif aldığı gözlerinden okunurdu. Gerçek akademisyen nasıl olunur, varlığıyla bunu öğretti.” “Öğrencilerini anlattığı dersin dönemlerine taşıyan ender hocalardan biridir. Avrupa sanatını, Türk resmini, modern ve çağdaş sanatı anlattığı derslerinin tadı hala damağımdadır. Onun öğrencisi olmak, onunla akademisyenliğe adım atmak benim için onurdur. İstanbul Nazlı Pektaş Prof. Dr. Semra Germaner Resim ve Heykel Müzesi’ne katkıları da Türkiye için bir onur kabul edilmelidir. “ “Semra Germaner, şevklendirici ve özgürleştirici hocalık, derin araştırmacılık, hakkaniyetli ve adaletli yöneticilik gibi Türkiye akademik ortamında nadir bulunan pek çok vasfı kendinde özenle barındıran çok değerli bir hoca ve akademisyendi.” “Oryantalizm ve Marquis de Sade’’ üzerine yazdığım yazıdan sonra biraz da mizahî bir şekilde bana ‘teşekkür ederim Ali, Marquis de Sade’ı çok severim,’’ demişti. Her zaman güler yüzlüydü; nazik ve akıllıydı. İçinde yaşadığı yıllar yılı eğitimini ve hocalığını sürdürdüğü MSGSÜ’de hep sevilen biri oldu.” “Bir hoca olarak beni en çok etkileyen yanı, hitabetinin çok kuvvetli olması ve anlattığı konuya her zaman son derece hakim olmasıydı, Nermin Saybaşılı Zeynep Yasa Yaman Elif Dastarlı Ali Akay Zeki Coşkun Burcu Pelvanoğlu Özlem İnay Erten ünlerden pazar. Biraz sonra yarın Cumhuriyet’te çıkacak yazımı yazmaya başlayacağım. Konu kafamda birkaç gündür belli. Ama bilgisayarın başına geçmezden önce ‘Sözcü’ gazetesinin sayfalarında gezinirken, Emin Çölaşan’ın “Atatürk’ün ‘hedef gösteren mektubu’ ” başlıklı yazısına takılıyorum. Yarınki konum hemen değişiyor. Bugün bu mektup üzerine bir şeyler yazmadan hiçbir şey düşünemem… 30 Ekim 1923. Cumhuriyet ilan edilmiş, Mustafa Kemal Paşa ilk cumhurbaşkanı seçilmiştir. İlk Cumhurbaşkanı, ertesi günü ilk iş olarak İsmet Paşa’ya keış. Çölaşan’ın “Büyük bir devlet adamının bir başka büyük devlet adamına yazmış olduğu bir şaheser” diye nitelendirdiği mektup, şöyle başlıyor: “Sevgili Paşam! Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Nite seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüş sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı…” Bunları izleyen satırlar, miras kalan bu vatanın hastalıklarının ve geri kalma nedenlerinin eksiksiz bir özetidir. Bu özet, karayollarımızdan demiryollarımıza, denizciliğimizden köylümüzün toprak durumuna, doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh ve tefeci düzeninden hayvancılığımızı öldüren sığır vebasına, doktor, sağlık memuru, ebe ve eczane sayılarımızdan salgın hastalıklara, bebek ölümlerinden düşmanın yaktığı köy ve buralarda yanan evlerin sayısına, iktisadi hayatımızın, iktisatçı sayımızın azlığından genel eğitim durumumuza vb. kadar bize Osmanlı’dan miras kalan vatanın acıklı durumunu tam bir fotoğrafıdır. Mustafa Kemal, eğitimden söz ederken şöyle der: “Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler…” G Şişli’de açık hava sinema keyfi sürüyor... Şişli Belediyesi’nin her mahallede kurduğu açık hava sinema keyfi, Yeşilçam filmleri ile yeni dönem Türk filmlerini bir araya getiriyor. Sürekli değişen filmlerin gösterimi ramazan boyunca devam edecek. “Tatlı Dillim”, “Gülen Gözler”, “Neşeli Günler”, “Tosun Paşa”, “Köyden İndim Şehire”, “Unutursam Fısılda”, “Bana Masal Anlatma”, “Aşk Sana Benzer” gibi filmer sinemaseverlerle buluşacak. Mustafa Kemal’in İnönü’ye yazdığı mektup, bu dünya tarihinde bir eşi daha az bulunur devrimcinin daha Samsun’a yola çıkmazdan önce Osmanlı’nın yıkıntıları üzerine inşa edilecek bir yeni devleti kafasında ne kadar ayrıntılı şekillendirdiğinin ve Anadolu İhtilali’ni ne kadar zengin bir bilgi birikimi ile başlatmış olduğunun belgesidir. İçinde bulunulan bütün zor koşulların ayrıntılı dökümünü yapan Mustafa Kemal, mektubunu şu satırlarla bağlar: “Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak … Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal görev bu …” Bu mektup 1923’te yazılmış. 2015’e kadar yeterince okuyup anlayabildiğimiz, anlamak için çaba harcadığımız söylenebilir mi? ‘Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal görev…’ Sergiyi gezin, resmini çekin, Venedik’e uçun! ‘Ufuk Hattı’ sergisini gezen ve #elgizmuseumgoestovenice ‘hashtag’ini sergide çektikleri bir fotoğraf ile kullanan iki sanatsever izleyici, uçak ve konaklama ile iki gecelik Venedik seyahati kazanabiliyor. Bunun için, ilgili ‘hashtag’e en çarpıcı mesajı bırakmanız, yeterli görünüyor. Girişimin detayları, Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nden öğrenilebiliyor. Ömer Şerif için son sahne çekildi ısırlı sinema yıldızı Ömer Şerif, 83 yaşında başkent Kahire’de hayata geçen hafta sonu veda etmesinin ardından Kahire’nin doğusundaki Mushir Tantemi Camii’nde düzenlenen törenden sonra El Sayada Nafisa Mezarlığı’nda toprağa verildi. Hıristiyan olarak dünyaya gelen ünlü aktör, Mısırlı aktris Faten Hamama ile evlenebilmek uğruna İs M lam dinini seçmişti. David Lean’ın 1962 tarihli epik tarih filmi Arabistanlı Lavrance’daki Şerif Ali rolüyle Oscar’a aday gösteriler sanatçı, iki Altın Küre sahibiydi. Doktor Jivago filmiyle dünyaca tanınan Şerif’in hayatı boyunca her gün en az 100 sigara içtiği biliniyordu. Sanatçı, hayatı boyunca 3 kez kap ameliyatı olmuştu. Şerif’in cenazesine Ortadoğu’dan birçok sanatçı da katıldı. l AP C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle