10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 10 Temmuz 2015 EDİTÖR: HAYRİ ARSLAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber 5 MHP AKP’ye yeşil ışık yaktı Kırmızı çizgileri incelten Bahçeli: Fedekârlığa hazırız HP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, koalisyon hükümetinde yer almak için “esnettiği” 4 koşulunu açıklarken, “MHP, bu dört maddeye hürmetle beraber riayet ve refakat gördüğü takdirde Türkiye’nin siyasi istikrarsızlık yaşamaması için beklenilen fedakarlıkları çekinmeden gösterecektir” sözleriyle AKP ile koalisyona yeşil ışık yaktı. “Derhal ve acilen diyalog ve mutabakat zemini oluşturulması” gerektiğini vurgulayan Bahçeli, başlangıçtaki sert tutumun değiştirerek, MHP ile yapılacak koalisyonda, koşullarını, dört maddede sıraladı. “Millet bize ana muhalefet görevi verdi” diyerek koalisyon tahmini olarak da “AKPCHP olur” mesajı veren Bahçeli, TBMM Başkanlığı seçimindeki süpriz kararının ardından, dün “koalisyon koşulları”nı açıklayarak yeni bir hamle yaptı. Koalisyon koşullarının en kalın kırmızı çizgisi olarak “çözüm sürecinin sona erdirilmesi”ni gösteren Bahçeli’nin dün yaptığı yazılı açıklamada bu konuda farklı bir ifade kullanarak, “PKK derhal kendini lağv etsin” diyerek “çözüm” sözcüğüne vurgu yapmaması dikkat çekti. Açıklamada dikkat çeken bir başka ayrıntı ise “uzlaşmaya yaklaşmaz” tavrından rahatsızlığını ifade etmesi oldu. Bahçeli, kendilerini “uzlaşmaz, oyunbozan” göstermeye çalışanlara tepki gösterdi. Bahçeli, koalisyon M koşullarını şöyle sıraladı: PKK kendini lağv etsinHDP mesafe koysun: Örgüt militanları silahlarıyla birlikte güvenlik güçlerine teslim olmalı, bu silahlar devlet envanterine kaydedilmelidir. HDP ise terörle arasına muğlak değil, mutlak bir mesafe koyduğunu söz ve davranışlarıyla ortaya koymalıdır. Anayasa’nın ilk dört maddesi 1 Devlet Bahçeli ne uygun olacak şekilde, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne dürüstçe bağlı ve sadık olduğunu gösterecek yürekliliği sergileyebilmelidir. MHP yasalara uyan her partiyle temas kurar. AKP geçmişiyle yüzleşmeli: AKP iktidarı geçmişiyle yüzleşmekten korkmamalı, adalet ve ahlak ölçüleri tekrar eski seviye ve prestijine taşınmalıdır. Dahası devlette arınma ve şeffaflaşmanın sağlanabilmesi Oslo’dan İmralı’ya kadar yapı 2 lan müzakerelerin, anlaşmaların ve verilen sözlerin eksiksiz açıklanmasına bağlıdır. Kamplaşmaya son verilmeli: Türkiye’nin huzur ve sükuneti etnik ve mezhep temelli kışkırtılan kutuplaşma ve kamplaşmanın bıçak gibi kesilmesiyle mümkündür. Anayasa’nın ilk dört maddesinde anlam ve hükmünü bulan milli değerlerden, yine anayasanın 66’ıncı maddesinde tarif edilen vatandaşlık tanımından caymak, bunlara sıcak bakmak, bu minvalde gizli ittifaklar aramak gafletten öte ihanettir. Yolsuzlukla hesaplaşılmalı, Erdoğan sınırlarına çekilmeli: Rüşvet ve yolsuzluk olaylarıyla etkin bir mücadele olmazsa olmaz bir ön şarttır.1725 Aralık yakın dönemin en vahim yolsuzluklarının deşifre edildiği bir zaman aralığına tekabül etmektedir. Eğer siyasi yük ve dayatmalardan kurtulmuş bir adalet mekanizması yönlendirmelere kapalı durarak çalışırsa Türkiye soluk alacak, hukuki hesaplaşma milli vicdanı rahatlatacaktır. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Türkiye’nin idari ve siyasi sorumluluğunu üstlenmiş her şahıs yasa ve Anayasa’nın çizdiği sınırlarda hareket etme zorundadır. Türk milletinin seçilmiş krallara, sandıktan çıksa da bunu yanlış yorumlayıp otoriter ve dikta özlemi çeken kanun tanımazlara hem gönlü hem de zihni kapalıdır. l ANKARA / Cumhuriyet 3 4 esele, sıradan bir koalisyon meselesi değil, bir toplumsalsiyasal barış, hatta çözüm süreci demiştim, neden böyle düşündüğümü izah etmeye çalıştım. Şimdi, işin bir başka yönünü de tartışmaya açmakta fayda var; o da şu: AK Parti kendini “İslamcı” bir parti olarak mı tanımlıyor, “muhafazakâr demokrat” parti olarak mı ona karar vermesi lazım. AKP ilk kurulduğunda, biz artık kendimizi “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlıyoruz dediler. Bu konuyu daha önce de “Kandırıldık ama iyi ki kandık” başlığı ile yazdım, okuması yazması kıt zevat, bu başlık altında yazdıklarımı ya anlama zorluğu çektiler veya sadece çarpıtmak amacıyla bir “pişmanlık” yazısı sandılar, çekip uzattılar. Doğal olarak, hayatımda pişman olduğum pek çok şey var, ama İslami kesime verdiğim destek de muhafazakâr demokrata dönüşme iddialarını ciddiye almak da bunlar arasında değil. M Mesele koalisyon değil, siz hâlâ anlamadınız mı? rinin kendine bile yabancı. “MHP bize daha yakın” diyenler de, aşağı yukarı aynı noktaya işaret ediyor, bu nedenle sağ milliyetçiler ile daha fazla ortak paydadan söz ediyor. Aralarında yeni AKP milletvekili olanlar dahi bazıları, AKP’nin “ayrıksı” özellikleri nedeniyle koalisyon fikrine uzak, daha radikal bazıları en baştan “kimse ile koalisyon kabul edilmemeli” diye basın toplantısı düzenlediler. AK Parti’nin gayri resmi ilahiyatçısı Hayrettin Karaman, epeyce zamandır, “bir Müslümanın İslam devletinden başkası ile yönetilmeye razı olamayacağını, şartlar müsait değilse ancak tahammül göstereceğini” yazıp duruyor. Bir başkası, geçenlerde “Uzlaşmak mücadeleden vazgeçmek demektir” buyurmuş. Evet, maksat İslam devleti kurmak ise, böyle bir sisteme karşı çıkanlar ile uzlaşmak tabii ki mümkün değildir. Değildir de, bu durumda demokratik rejimin tamamını reddetmek gerekir; bu bakış açısına göre seçimler de batıl, diğer demokratik kural ve kurumlar da... Dolaylı yoldan söyleyeceğinize açıkça söyleyin, açıklayın “İslam devleti”nden ne anladığınızı, onu oylatın, hiç olmazsa öylesi daha ahlaki olur. Ama oylamanın kendisi de demokrasi fikrinin bir parçası, o halde nasıl kurulacak bu “İslam devlet”i anlatın da anlayalım, boşu boşuna seçimdi, koalisyondu oyalanmayalım. Sahi ne anlıyorsunuz “İslam devleti”nden? Kim, ne adına, ne süre ile yönetecek, onu kim ne adına denetleyecek? Cevap “İslami kurallar” ise, hayali İslam devleti olanlar bile birçok konuda anlaşmazlığa düşüyor, “velayeti fukaha” mı kuracaksınız, ama fakihler de anlaşamıyor, bu konularda yaşanan tecrübeler ortada. Hanefi mezhebinin kurucusunu zindana atan İslam devleti değil miydi? Yok, biz beğendiğimiz lideri ümmetin başı yapacağız, ona tam vekâlet vereceğiz diyorsanız, onu da Uzlaşmak mümkün değil bilelim. Konuyu oradan başlayarak tartışalım. İslam devleti meselesi çok tartışılmış ama netice alınanamış bir mevzu, zararı yok tekrar tartışalım, ama demokratik siyaset tartışıyoruz kisvesi altında birbirimize yalan söylemeyelim, ne dersiniz? Bırakın İslam devletini, doğrusu, ben bu ülkede yaşayanların Müslüman veya inançlı olmasının şart olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkeye kültürel rengini veren ve çoğunluğun kimliğini belirleyen Müslümanlık, bu hususu toptan göz ardı etmek toplumsalsiyasal barışı zedeler, zamanında çok da zedeledi. Bu hale karşı bir mücadele verildi, ben sonuçtan memnunum. Başörtülü kadınlara bazı mesleklerin yasaklanması da ortadan kalkarsa daha da memnun olacağım. İnançlı olmayanı zorlamak Kimine öyle kimine böyle mesaj vermek İşin aslı şu; beyan esastır, sorun beyanı esas almak değil, yalan/yanlış beyanda bulunmaktır. Nitekim, AK Parti, iktidarda olduğu süre içinde, bu konuyu belli ki, kasten muğlak bırakmayı tercih etti. Sonuçta kimisi AK Parti’yi muhafazakâr demokrat kabul ederek destekledi, kimisi ise İslamcılığı elden bırakmadığı için. Benim açımdan sorun “İslamcı” olmak değil, bu da tercihlerden bir tercih, asıl sorun kendini tanımlamaktan kaçınmak, kimine öyle, kimine böyle mesaj vermek, bu muğlaklık üzerinden siyaset yapmak. Böyle bir tavır sadece demokrasiye değil, hiçbir ahlaka sığmaz, neyseniz kendinizi öyle takdim edeceksiniz, neyin mücadelesini veriyorsanız açıkça söyleyeceksiniz. Geldiğimiz noktada, sorun yine aynı mesele etrafında kilitleniyor; AK Parti destekçilerinin bir kısmı siyasete İslamcılık siyaseti zaviyesinden baktığı için, koalisyon fik Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili, memur, yöneticinin dindar olması, cumaya gitmesi, vb. son derece doğal ve bunu sorun etmek son derece anlamsız. Ama İslami kurallara göre yönetilme iddiasında olan bir sistem toptan başka bir şey! Böyle bir düzen İslam referanslı bir otoriter düzen tarifinden başka bir şey değil, olamaz. Toplumsal hayatta dinin görünür, yaşanır olması başka şey, toplumsalsiyasal hayatın ve dahi siyasi meşruiyetin birilerinin anladığı şekliyle dini kurallar ile belirlenmesi başka şey. Ben böyle bir ülkede yaşamak istemem, kim istiyorsa öne çıksın, mevzuyu oradan tartışalım. İnançlı olmayanı zorlamak, inançlı olanın “hayatını düzenlemek” hiçbir devletin yetkisinde olmamalı, olursa zorbalık olur, işte o kadar. Belli ki, konu dönüp dolaşıp buraya geliyor, o halde doğrudan bu hususu bir konuşalım bakalım, koalisyon vs. bir yana, geleceğe dair özlemlerimizde ortak payda bulabiliyor muyuz, yoksa lafı dolandırmanın anlamı yok. CHP’li Erdem: En yoksul milletvekiliyim C MALVARLIĞIM 4 Benim ve ailemin hiç bir mal varlığı yok. 4 Arabam yok 4 900 TL’ye kirada oturuyorum. 4 Arkadaşımla ortak kullandığımız kiralık araç var. 4 Erdoğan’a ödeyeceğim tazminatlar var. umhuriyet’in başlattığı kampanya kapsamında milletvekilleri mal varlığını açıklamaya devam ediyor. Önseçimle listeye giren ve seçilen CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem de mal varlığını açıkladı. Cumhuriyet, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin öncülüğünde, “16 sivil toplum kuruluşu”nun yürüttüğü “Açık Siyaset” kampanyası kapsamında milletvekilleri mal varlığını açıklamaya devam ediyor. Erdem, “Teknik olarak Meclis’in en yoksul vekillerinden biriyim” dedi. iz eğer Baykal’a oy vermiş olsaydık, ‘dinsiz ve inançsız bir partinin adamına oy verdiniz’ diyeceklerdi” sözleri nedeniyle MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin sert tepki gösterdi. Resmi Twitter hesabından “Kimin neye, nasıl inandığını tayin makamı kimseye düşmeyecektir. Kasten çarpıtılan cümleleri fitne santralı gibi kullanmak da şirretliktir” açıklaması yapan MHP lideri Bahçeli’nin de ekimde yapılacak grup başkanvekili seçimlerinde Halaçoğlu’na “aktif görev vermeyeceği” belirtiliyor. Öte yandan partide, kamuoyunda ve diğer partilerin de kulislerinde gündeme getirilen “Bahçeli, Halaçoğlu’nu partiden ihraç edebilir” sözlerinin de gerçeği yansıtmadığı belirtiliyor. l SELDA GÜNEYSU/ANKARA MHP’de Yusuf Halaçoğlu ‘sıkıntısı’ “B alkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) çağrısıyla bir araya gelen çok sayıda siyasi parti, meslek odası ve sivil toplum kuruluşu, “Suriye’de savaşa son, Türkiye’nin Suriye’ye Müdahalesine Hayır!” sloganıyla ‘Barış Bloku’ isimli yeni bir oluşum kurdu. Barış Bloku, barıştan yana geniş halk kitlelerini harekete geçirmek için savaşa karşı bölgesel mitingler düzenleyecek, sınır hattında eylemler yapacak. Oluşumun ayrıca bir muhalefet bloğu olarak da çalışmalar yapması planlanıyor. HDP ve HDK’nin de içinde bulunduğu Barış Bloku’na CHP’den de çok sayıda milletvekili destek veriyor. Barış Bloku, kuruluşunu bugün saat 11.00’da Taksim’de bulunan Cezayir Restaurant’ta yapacağı basın toplantısıyla kamuoyuna duyuracak. l İSTANBUL/Cumhuriyet Savaşa karşı barış bloku kuruldu H C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle