28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAyLAR ve GORUSLER 22 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK KÜLTÜR SANAT Pazar 7 Haziran 2015 Son Dijital Kurban Prof. Dr. CEM SAY Boğaziçi Üniversitesi rtık “dijital bir dosyada adın geçti” diye insanları hapse atacak kadar kendinden geçmiş yargıçlara rastlamayız diye umuyorum. Ama henüz tam emin olamıyorum. A İktidar koalisyonunun sahte delil hazırlamakta mahir olan kısmının kopuşundan sonra Türkiye’de adaletin daha iyi işlediğini iddia edecek değilim, ama en azından bilgisayar mühendisliği hocası olarak beni çok rahatsız eden bir dönemin sonuna yaklaşmış görünüyoruz... Neden mi? Kumpaslar Çağı’nın başlarında her gün Emniyet ve polisteki çetenin “ısınma hareketleri” olarak niteleyebileceğimiz, boyutu küçük ama medyada çıkardığı ses büyük olan soruşturma haberleriyle uyanırdık. Bunlardan biri de “Atabeyler Çetesi” hikâyesiydi: Başbakana “dört dörtlük” suikast hazırlığı, danışmanının marketine bombalı saldırı planı, devlete ait gizli bilgileri içeren CD’ler, ne ararsanız vardı. Kurgucuları açısından başarılı bir denemeydi. “Bu askerlerden her şey beklenir”di zaten, sanıklar kamuoyu önünde peşinen hüküm giydi, Yüksek Askeri Şura hemen atılıp daha yargılama bitmeden ihraç kararları verdi; maksat hasıl olmuş, daha kapsamlı kurgular için atmosfer hazırlanmıştı. da oynama yapıldığına dair bilirkişi saptamalarından “dijitalde yazan Murat Eren diyor, demek ki Murat Eren yazmış” kabulünün saçmalığına kadar sıradaki diğer kumpas davalarına örnek olacak bir “delillendirme” ile Eren silah arkadaşları tarafından hapse mahkum edildi. Karar Askeri Yargıtay’da kesinleşerek dijital delil kâbusunun sivil “mahkeme”lere has olmadığının kanıtı oldu. Yine cezaevinde Murat Eren şimdi paralellik münasebetiyle “usulsüz defin” işlerine bakmakla görevlendirilen 9. Ceza Dairesi’nin Yargıtay Başsavcısı’nın bozma isteğine karşın dosya elinden alınmadan biriki saat önce son dakika golü niyetine onadığı, aynı davadan aldığı bilmem kaçıncı farklı cezayı çekmek için yine Kartal Cezaevi’nde. Delil olmayan bir dijitale dayanarak verilen cezaya karşı, Yüzbaşı Murat Eren, iki yıl önce Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvurunun sonucunu bekliyor. olan Yüzbaşı Murat Eren’di. Objektif bakıldığında meslek gereği fazlasıyla haşır neşir olduğu patlayıcı maddeleri görev yeri dışında bulundurmaktan başka bir kusuru görülmeyen Eren, bir anda “derin devletin kozmik çetecisi” ilan edildi. O günden beri hayatını hapishanelere girip çıkarak geçirdi. li olan “çete” suçlaması, davası Ankara’da malum örgütün tam kontrolünde olmayan bir mahkemede görüldüğü ve çeşitli gizli tanık masallarına karşın Ergenekon davasıyla birleştirilemediği için beraatla sonuçlandı. Ama bir de şu “gizli bilgiler içeren CD” vardı. Tarih çelişkilerinden içerikteki bilgilerin aslında gizli mizli olmamasına, üst veri kayıtların Delil olmayan dijital Tıpkı Balyoz ve Askeri Casusluk davalarındakiler gibi delil olmayan bir dijitale dayanarak verilen cezaya karşı Anayasa Mahkemesi’ne iki yıldan uzun süre önce yaptığı bireysel başvurunun sonucunu beklemekte. Kim bilir, belki artık “resmi nikâh olmadan dini nikâh kıymanın suç olması” sorununu da çözdüğüne göre yüksek mahkeme bir zahmet bu dosyayı ele alır, Murat Eren de daha fazla yok yere hapis yatmadan ailesine kavuşur? anım Osman, Bugün seçim var ya; seçim yasakları var ya... Ben de, her sözcüğü, birçok anlama gelen, hani susar gibi yapıp bir sürü şey söyleyen, satır aralarını konuşturan, çağrışımlara açık bir yazı planlamıştım ki... Güm! Senin gidiş haberin geldi! Benim canım arkadaşım, sen seçimini çok hem de çok önceden yapmıştın. Güzeli, iyiyi seçmiştin. Sanatı seçmiştin. Mesleğine tutkuyla bağlanmayı seçmiştin. Yaşamını sanata, sanatı yaşamına dönüştürmeyi seçmiştin. Her daim daha çok öğrenmeyi, daha çok bilmeyi, birikimine birikim katmayı, mükemmeli kovalamayı, sürekli çalışmayı, yaratıcılığı seçmiştin. Osman Şengezer ve sanat tutkusu C sayısız dekor... Dormen Tiyatrosu’nun belli başlı başarılarından hangisini anımsasam ki: “Şahane Züürtler”den “Uyy Balon Dünya” ya da “Geceye Selam” uzanan nice oyun, nice müzikal... Sevgili Osman, ne çok ne çok çalıştın. Hem de sonsuz bir alçakgönüllülükle, azimle, yaptığın işten sonsuz bir keyif alarak, o tadı, geniş çevrenle paylaşarak, hepimizin kılarak çalıştın. Türkiye’de sahne tasarımına verdiğin emek, senin kimliğini ve kişiliğini pekiştirdi. Özetlemem gerekirse: Emeğin kimliğindi! Emeğin, kimliğindi Simge isim Bu öykünün simge ismi yıllarca Güneydoğu’da Özel Kuvvetler’de görev yapmış, suikast düzenleyeceği söylenen başbakanı helikopteriyle taşımış ‘Çete’ suçlaması Uydurma olduğu besbel Duvarların gölgesi Murat NariN İnşaat Müh. – Yazar eğişim dönemini anlayamamak sadece karşıyım karşı çizgisi günlük etkisinin aldatıcılığı ile gelecekte de kalıcı olanla çatışma halinde olması çok bilindik bir durumdur. Dün düşmanken bugün dost ve müttefik olmak, varlıkları boyunca kendisini var eden genetik şifrelerinin tarihin şu ya da bu aşamasında değişmediği olanca açıklığı ile yaşanıyor. D Geleceğe dair en etkili önermeyi yapmak, içinde bulunulan en karanlıkta gözlerin kamaşması ve statünün korunması isteği gericiliğin teorisi/ temel stratejisi olarak ortaya çıkar. doğruları tersyüz etme, aldatma, halka yalan söyleme vardır. Yakın geçmiş ve günümüzde bunun sayısız örneğini hep birlikte yaşamıyor muyuz? “Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bu günden yarına dünle beslenerek yol alınır” diyor Brecht. Bu gazetede kaç milyon makale yazıldı ilk günden bu yana? Koskocaman geçmişin taşları ile örülen duvardan daha güçlü barikat olabilir mi? O duvarın harcı yalnızca kendi içindekileriyle birlikte tarafı olduklarının kanı ile teri ile karıldığı için yıkılmazdır. Kendileri gibi gelip geçici dönemlerin düdüğü olsun isterler, çünkü o duvarın harcına ter dökmek zor gelir onlara... Yarına yol almak Bu ülkede yaşayıp tiyatro, opera, bale, dans, müzikal temsilleri izlemiş her insan, farkında olsa da olmasa da seninle, senin çalışmalarınla mutlak karşılaşmıştır... Elli yılı aşkın bir süre hiç ara vermeden opera, bale ve tiyatro için sahne tasarımı, dekor ve kostüm tasarladın. Sahnelenen eserle izleyici arasında en somut gerçeklerle, en uçuk düşler aracılığıyla, köprüler kurdun. Hangi birini saysam ki: “Turandot”, “Saraydan Kız Kaçırma”, “Il Trovatore”, “Aida”, “Othello” gibi İstanbul Devlet Operası’ndan izlediğimiz görkemli operalar... “Kuğu Gölü”, “Bebek”, “Yoz Döngü”, “Hürrem Sultan” gibi baleler... 60’lı yıllardan hiç unutmadıklarım: Genco Erkal’ın ilk “Bir Delinin Hatıra Defteri”, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Nevra Serezli ve Genco Erkal’lı “Durdurun Dünyayı İnecek Var”, “72. Koğuş”, “Bir Pazar Gezintisi”, “Sarıpınar 1914”... Sonraki yıllarda Kenterler’de, Müşfik Kenter’li muhteşem “Cyrano de Bergerac”, “Arzu Tramvayı...”, “Ben Anadolu”... Ah asıl Nisa Serezli ve Toga Aşkıner Tiyatrosu’nda Canım Osman, Ne çok tiyatro ve opera yönetmeni hep ama hep seninle çalışmak isterdi. Yalnız yeteneğin değildi buna neden. Aynı zamanda kişiliğindi... Batılı bir kafaya, Doğulu bir yüreğe sahiptin. Hem akılcı hem de sonsuz duygusal.. Sahnede duyarlılıkla işlevselliği böylesine bütünlemen belki de bundandı. Bizlere bıraktığın 5 kitap, “Dekor, Kostüm”, “Yazılar”, “Bence Dekor ve Kostüm” ve “Dekor ve Kostümlü Anılar”, “Cumhuriyet Dönemi Türk Gösteri Sanatları Öncü Sahne Tasarımcıları” hepsi bu söylediğimin tanıdığır. O sayfalar senin sadece evrensel, çağdaş seçimlerini değil, kendini değil işini önemseyişini de ortaya koyar. Aynı zamanda bizim toplumda kimselerin önemsemediği vefa borcunu yerine getiriyor, gelecek kuşaklara yol gösteriyor... Canım arkadaşım, Dostluklarında, yaşamında, özlemlerinde de seçimini yapmıştın. Güzelden, dürüstlükten yana bir seçim... Karanlığa, geriliğe, taassuba meydan okuyan, ışıktan, aydınlıktan, gelecekten yana bir seçim... Seni, hepimiz çok özleyeceğiz. Batılı kafa Doğulu yürek Derinlik Şaşırtıcı bir durum değil! Kimin kimle nasıl kol kola girdiğini herkes biliyor. Mezarlıkta türkü söyleyenlerin nedeni belli değil mi? Varlıkları boyunca bilindik olanın günümüzde aldığı şekil bu... Kalıcılık ve topluma mal olmak derinlik ve yeniyi yaratmakla olabilir. Güneş batarken atmosferin renk değiştirmesinin nedenini bilmektir aşk. Aşkı cahiller anlamaz. Hayatın başlangıç noktası su ise onun gibi kesintisiz bir niceliğe sahip olunabilmelidir. Hayat devingendir çünkü. En ‘Hayatımız Şengezer’siz çok boş kalacak’ Bilgi aşktır sert kayaları aşındıran ve yatağını oluşturan su gibi... Toplumsal yaşamın olguları ve bunların birbiri arasındaki bağlantıları toplumun gelişme yasaları ise, işte bu yasaları şekillendiren, kayalarda yatak açanı da aydınlardır. Yeni sosyal fikirler ve teoriler toplumun ihtiyaçları nedeni ile ortaya çıkar, topluma mal olur, devrini tamamlamış güçle rine karşı harekete geçer, gelişmenin önündeki güçlerin yıkılmasını sağlar. Toplumları ilerleten o toplumun yüzde yarımı bile olmayanların düşünce ve etkinlikleridir. Kaynağı ise hem toplumsal tarihi, hem de maddi üretimi yapan emekçi sınıflardır. Küçük burjuva aydın ve entelektüellerin temel karakteri, gelip geçiciliği nedeni ile tarih ve topluma iz bırakamazlar. Yaşanılan dönemde patırtı gürültüleri çok olabilir, lakin geçicidir! İstedikleri verildiğinde süt dökmüş kedi gibidirler. Toplumsal çelişkilerin ortaya çıkardığı çeşitli dönemlerde “duvar” gölgesine, tarih ve maddi üretimi yapanlara sığınmak, onun koruyuculuğu altına girmek ihtiyacı duyarlar. Çatışma şiddetlendiğinde, ilk fırsatta kaçmak vardır akılda. Korku ayrılmaz bir paçasıdır bütün varlığının. En başta da üstüne methiyeler dizerek sığındıkları duvarın altında kalmaktan korkarlar çelişkinin sertleştiği dönemlerde. Bütün dünyada nerede kapitalist varsa orada gazete satın alma, gazeteci, yazar satın alma, Özgürlükler O duvara yazarım diyene hoş geldin, duvara yazmak zor diyenlere hoş gittin denir. Çünkü “karar verme özgürlüğü”de en temel özgürlüktür... Ülkede görünen gerçek şudur: İnsanları harekete geçiren sosyal nedenler baskın ve giderek artan biçimde insan iradesinden kaynaklı sonuçlar doğuracak, insanlık zorunluluk alanından özgürlük alanına büyüyerek genişleyecek koşullar her geçen gün daha da olgunlaşıyor. Bunu en iyi bilen taraflardan biri yöneticilerdir ve tarihin bu türlü dönemlerinde olduğu gibi hep saldırgandırlar. Geçmişinde sayısız bahane yaşamış olan bu gazete için “Je suis Charlie” olmuştur şimdilerdeki bahane. Bu da geçecektir, karanlık parçalanmaya başlamıştır. Bütün saldırganlığa, özgürlüklere, insan hakları ihlallerine rağmen tarih yaşadığımız günleri kayıtlarına alıyor. Direnerek, halkın aydını olarak, dik ve kararlı duruşu ile tarihi öncü görevi ile yaydığı ışığında bilge zeytin ağacının dediği gibi, “Siz gelmeden önce de ben buradaydım, siz gidiyorsunuz ben burada olmaya devam edeceğim.” Duvara yazı yazmak zordur zor! Sahne dekoru ustası Osman Şengezer, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nden sevenleri ve sanatçı dostlarının alkışlarıyla uğurlandı. MEHMEt KESKiN Kaçış u hafta içinde hayatını kaybeden duayen sahne dekoru ve kostüm tasarımcısı Osman Şengezer, dün Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenen anma töreninin ardından son yolculuğuna uğurlandı. Törenin ardından Teşvikiye Camisi’nde cenaze namazı kılınan Şengezer, Feriköy Mezarlığı’na defnedildi. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki törene aralarında Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Defne Halman, Üstün Akmen, Orhan Aydın’ın da bulunduğu pek çok sanatçı ile yazar katıldı. Şengezer’in cenazesi sahneye konulurken üzerine bir de Türkiye bayrağı serildi. 600’den fazla tiyatro, bale, opera ile TV ve sinema filmlerinin sahne tasarımını yapan Şengezer için sahneye çıkan ar B kadaşları ve sevenleri, usta ile ilgili anılarını paylaştı. Sanatçı Orhan Aydın 74 yaşında hayatını kaybeden Şengezer için “O, TÜSAK ilk ortaya çıktığında ‘TÜSAK bir tuzak’ diyenlerdendi” derken, tören sonunda Şengezer’in cenazesinin üzerindeki bayrak, Haldun Dormen, Seçkin Selvi, Suna Keskin, Kadriye Kenter gibi isimler tarafından toplandı ve salondakiler Şengezer’in cenazesinin yanında saygı yürüyüşü yaptı. Teşvikiye Camisi’nde kılınan cenaze namazına ise, Tarık Akan ve Bülent Kayabaş gibi sanatçılar da katıldı. Şengezer’i yitirmekten çok üzgün olduğunu söyleyen tiyatrocu Haldun Dormen, “6070 tane oyunu beraber yaptık. Bunlar arasında ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ gibi çok ünlü, tarihsel oyunlar da vardı. Hayatımız çok boş kalacak” diye konuştu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle