16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 5 Haziran 2015 KULTUR Marvel’den yaza yeni kahramanlar... Marvel çizgi roman dünyasının mayıs ayında son macerasını yayımladığı ‘Gizli Savaşlar / Secret Wars’ serisinin ardından, ‘Savaş Alanı’ / ‘Battleworld’ isimli yeni bir dünya ve macera serisinin de kapısı aralanacak. Karakterler arasında yine Örümcek Adam, Demir Adam ve Kaptan Amerika ile S.H.E.I.L.D. ajanı Phil Coulson, Karınca Adam, Örümcek Kadın, Thor, Kara Panter ve Bayan Marvel ile Kızıl Kurt gibi isimler bulunuyor. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK 21 Karikatürün ‘Don Kişot’u! edri Koraman... Adını yazdım ve yüzüme kocaman bir gülümseme, yüreğime müthiş bir sıcaklık ama aynı zamanda derin bir sızı yerleşti... 30 Yılı aşkın bir süre aynı gazetede , aynı koridora açılan odalarda çalıştık. (Arada, onun minicik bir kaçış ve hemen geri dönüşünü saymazsak tam 32 yıl...) Abdi İpekçi’nin “Milliyet”ini Milliyet yapanlardandı. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu Bedri’nin ilk ölümü değil. Daha önce de ölmüştü, öldürülmüştü... Canı gibi sevdiği, ölçülemeyecek denli emek verdiği, çok şey kattığı, adıyla özdeşleşmiş gazetesi Milliyet’ten hoyratça kovulduğu gün... Ortak paydamız! Ondan bir teşekkürü esirgeyenlerdi onu ölüme mahkum eden. Sonra başka gazeteye gittiyse de hiç ama hiç ayni şey değildi, olmadı, olamazdı... Bedri Koraman usta bir çizer, usta bir gazeteciydi. Hep vurgulandığı gibi “editoryal karikatürün” öncülerinden... Kişiliği, afacan mizacı, ironisi, alçakgönüllülüğü, kendisiyle dalga geçebilmesi, kocaman yüreği, kendini değil yaptığı işi önemsemesi, dostluklara verdiği sonsuz değer, her daim güler yüzü... Bana öyle ge BEDRİ KORAMAN: B Sıkı gazeteci liyor ki bütün bu özellikleri onun ustalığını gizliyor, keyifli kişiliğini öne çıkarıyordu... Bedri’nin karikatür ve gazeteciliğini şöyle özetleyebilirim: Günceli kovalarken, söylenen kadar söylenmeyenin de peşinde koşması... Toplumsal nabzı elinde tutması. (“Çizgilerine psikoloji katması” diyecektim, çok iddialı olur diye vazgeçtim) Siyaset insanlarına, amansız hatta acımasız bir eleştiriyi bile gülümsemeye dönüştürmesi... Eleştiriyi öfke, kinle değil, hoşgörü ve sevgiyle sarmalaması... Politik mesajlar kadar popüler konuları da ele alması... Somut gerçeklikten, güncel yaşamdan kaynaklanan çizgileri... En ufak ayrıntıya verilen önem... Bunların tümünü muhteşem bir renk cümbüşüyle tamamlaması... Bunları sağlamak için ne denli titizlikle çalıştığını anlatmam imkânsız... Mükemmel olması için o masanın başından saatlerce kalkmaz, kolay kolay beğenmez, müthiş emek verirdi her karikatüre. Politik karikatürlerin yanı sıra kadın erkek ilişkilerini ele aldığı pazar eklerinin tüm bir sayfasını kapsayan çizgileri onu müthiş popüler kılmıştı. Bunlar cizgi roman niteliğindeydi. Bütün kadınları “cazibe nesnesi” olarak çizmesine ben öfkelenirdim... Hiç gocunmaz, kahkahalarla güler, “Merak etme, ben senden daha feministim, onları olduklarından daha güzel görüyorum” derdi... Aslında çizdiği erkek egemen toplumun görmek istediği ya da kafasından geçendi... Cumhurbaşkanı, başbakan, fark etmez, onları kılıktan kılığa sokardı. Acımasızdı. Turgut Özal’ın çıplak dansöz, Demirel’in ejderha hallerini nasıl unuturum ki! Hiçbir lider ona kızmazdı. Ama o zaman şimdiki gibi değildi. Bunca öfke, Demokrasi kültürü mü? kin, nefret yoktu. Lider olmanın gereği demokrasi kültüründen geçerdi. Karikatüriste dava açmak acizlikti, zavallılıktı, korkaklıktı, gülünçtü, zekâ kıtlığıydı. Bedri ve Örsan Öymen... Bu ikili Türkiye’nin her yerinden ne röportajlarla dönerlerdi... Seçimler, Meclis’te olup bitenler, liderlerin yurtiçiyurt dışı yolculukları, kongreler, mahkemeler... Tarihsel bir panorama geçiyor gözümün önünden... Canım arkadaşım, Sevgili Bedri... Artık kimse seni üzemez, yoramaz, öldüremez, işsiz bırakamaz, mesleğinden ayıramaz... Işık ve renkler içinde uyu. Sevgili arkadaşın Örsan Öymen’le buluşup orda yine ne afacanlıklar yaptığınızı düşünmek istiyorum. Kitap, Karl Ve Marx’ın Yordam Marx’ın 1876’da yazdığı ve Marksizmin temel yapıtı sayılan 1510 sayKapital’i falık Kapital’in üçüncü cilolan ‘Kapital: Ekonobütünüyle di mi Politiğin Eleştirisi; III. Bir Bütün Olarak KaTürkçe’de Cilt: pitalist Üretim Süreci’ni ön ceki gün yayımladı. Böylece üç ciltlik eserin tamamı Almanca aslından yapılan çeviri ile yayınlanmış oldu. Yayımevi, Kapital’in ilk cildini Nisan 2011 tarihinde, ikincisini ise Kasım 2012’de yayımlanmıştı. F. Engels imzalı Alman ca 1890 basımı esas alınarak hazırlanan yapıtın çeviri kadrosunda Mehmet Selik, 2013’te yaşamını yitiren Nail Satlıgan, Erkin Özalp ve Oktar Türel ile, Sungur Savran, E.Ahmet Tonak ve Benan Eres’in isimleri geçiyor. l Kültür Servisi Sahnenin bol ödüllü ustasını yitirdik Osman Şengezer sayısız dekor ve kostüm tasarımına imzasını atmıştı iyatro ve sahne gösteri dünyasının bol ödüllü ustası Osman Şengezer dün hayata veda etti. Şengezer, yaklaşık dokuz ay evvel yaşadığı bir kaza neticesinde beyin rahatsızlığı yaşamış ve o günden buOsman Şengezer, yapıtlarını 10’dan güne kadar da yaşama fazla ülkede sergiledi. tutunmuştu. 1941 doğumlu sade adını duyurdu. natçı, kariyeri boyunca tiAlanında beş kitap ve sayatro, sinema, TV, bale, müyısız makaleye de imza zikal, opera gibi disiplinleratan Şengezer’in kariyeride emek vermişti. Kariyerini özetleyen iki önemli serne 1960’ta başlayan Şengezer, gi de, Marmara Üniversitesi 16 yıl Ankara Devlet Opera ve (2004) ve TEB Özel Bankacılık Balesi Genel Müdürlüğü’nde Merkezi’nde (2013) İstanbul’da çalştı. 19762007 arası İstanaçılmıştı. Sanatçının kaybı üzebul Devlet Opera Balesi Genel rine, tiyatro eleştirmeni Üstün Müdürlüğü’nde çalışan usta Akmen, şunları söyledi: “İnisim, yüzlerce prodüksiyonun sanın içini kavuran bir kayıp. dekor ve kostümlerine imzası Operanın, balenin, tiyatronun nı attı. Türkiye’nin hemen he dekor kostüm büyücüsü Osmen bütün resmî ve özel tiyat man Şengezer yok artık. Sahne rolarında, film ve dizi setlerin sanatları hiç kuşkum yok, onde alın teri olan Osman Şenge suz uzun yıllar öksüz kalacak, zer, 50’yi aşkın ilde de turneOsman Şengezer’i anacak ve ye çıktı. Yapıtlarını 10’un üze arayacak. Işıklar içinde yatsın, rinde dış ülkede sergileyen alkışı hiç eksik olmasın.” Şengezer, yaptığı resimlerle l Kültür Servisi Bugünle geçmiş arasında ‘Paramparça’ eçen hafta gösterime giren, görüp de (yersizlikten ötürü) değinemediğimiz ama bugün başlayan filmlerin çoğundan daha seyre değer nitelikte bulduğumuz “AloftParamparça”, Claudia Llosa adındaki Perulu bir kadın senaristyönetmenin, ünlü Amerikalı, Kanadalı, Fransız oyuncularla Kanada’da çevirdiği, Kanadaİspanya ortak yapımı bir dram. 2009’da “La Teta Asustadabı’ ‘Hayat Kita Geçen hafta gösterime giren ‘Paramparça’, bugün başlayan filmlerin çoğundan daha seyre değer T G Acının Sütü”yle Berlin festivalinde Altın Ayı ödülünü kazanmış yönetmen Claudia Llosa’nın yazıp yönettiği ve 2014’te yine yarıştığı Berlin’den bu kez eli boş dönmüş “Paramparça”nın trajik bir kazanın yıllarca birbirlerinden uzaklaştırdığı bir anneoğulun limoni ilişkileri olarak özetlenebilecek, fazlasıyla tanıdık ve şematik gelebilecek bir hikâyesi var. Evlat acısıyla hayatı kararmış, ailesi parçalanmış, çocuğuna şifa ararken giderek kendisi şifacıya dönüşen Nana Kunning (Jennifer Connelly) adındaki bir anneyle, kaza sonucu buzun kırılmasıyla donmuş göle düşen, hastalıklı küçük kardeşinin ölü ‘Paramparça’ münden “O zaten ölecekti” diye vicdan azabı duymaksızın bahseden, küçüklüğünden beri çok iyi bir şahin yetiştiricisi olarak büyüyegelmiş büyük oğlu Ivan (Cillian Murphy), yıllar sonra geçmişte yaşananlarla yeniden yüzleşmek için bir araya geli yorlar, şahin bakıcılığında ustalaşmış Ivan’la röportaj yapmak isteyen (bu arada anne Nana’ya da hayran) sarışın bir gazeteci kızın (Melanie Laurent) sebep olmasıyla. Aile içi çatışmaları konu edinen filmlerin seyirci tavlayıcı çoğu klişesini de içeren “Paramparça”, geçmişe geri dönüşlerle bugün arasında gidip gelen, kimi metafizik öğelerle bezeli, gizemli bir atmosferi de barındıran, karlarla buzlarla kaplı, bembeyaz bir coğrafyada seyreden ancak başarılı görselliğinin yanısıra pek de ikna edici bir niteliğe erişemeyen, orta karar bir dram. Hikâye ilerledikçe geriye dönüşlerle gitgide kimi ayrıntılarını açık eden bu dramın son bölümünde küçük çocuğunu kaybetmiş annenin bugünkü yaşlı haliyle karşımıza geliyor, bilgisayar marifetiyle başarılı bir şekilde yaşlandırılmış Connelly. Connelly’nin öne çıktığı oyuncu kadrosunda yine epeyce hayrana sahip Kanadalı Cillian Murphy ile Fransız sinemasının yükselen yıldızı Melanie Laurent ve Ivan’ın karısını oynayan, Şarlo’nun torunlarından Oona Chaplin var. Özenli sinematografisinden dekorlarına, kamera kullanımından ışıklandırılmasına, oyunculuklarından müziklerine kadar belli bir düzeyin altına düşmeyen ama genelde çok anlamlı bir bütünlüğe eriştiği söylenemeyecek “Paramparça”da, Desire Noir grubunun vaktiyle çok tutmuş, sevilmiş o “Le Vent Nous Portera” şarkısını da dinleten yönetmen Llosa, bir domuzun doğurması gibi yakın plandan çekilmiş ilginç görüntülere de başvurmuş. Sonuç: ortaya vasatı aşamayan, derinlikten yoksun, biraz da muğlak bir dramatik seyirlik çıkmış. Biraz muğlak... Başyapıt satılıyor Sotheby’s müzayede evi, Avusturyalı usta ressam Gustav Klimt’in 1902’de yaptığı ve Gertrud Loew (Gertha Felsövanyi) isimli, Viyana sosyetesine mensup bir soylu kadını resmettiği portre tuvalini 24 Haziran’da satışa çıkarıyor. Eserin 16.8 ile 25.3 milyon Avro arasında satılması bekleniyor. l Kültür Servisi Yeni hafta, yeni filmler... ir genç kızın büyümesini anlatan Japon Studio Ghibli yapımı “Marnie Oradayken”, her yaştan seyirciye yönelik, şirin bir animasyon. Âşık olduğu kadınla olabilmek için kendi korkularıyla yüzleşen bir prensin çıktığı destansı yolculuğu konu edinen “Hayat Kitabı”ysa Meksikalı yönetmen Jorge R. Gutierrez’in ilk uzun metraj animasyonu. “The Age of AdalineÖlümsüz Aşk” Lee Toland Krieger’in yö ‘Ölümsüz Aşk’ B Gökhan Yılmaz’ın ilk romanı çıktı aşka gazetecilerin haberleştirmeye cesaret edemediği olayları haberleştiren bir kadın gazeteciyle üniversiteli bir gencin aşkını konu edinen Gökhan Yılmaz’ın ilk romanı “Bir Yıldız Kaydı Bir Aşk Sonsuz Oldu” Kerasus Kitap’tan çıktı. Kitap Türkiye’nin yakın tarihinde haksızlıklarla mücadele eden pek çok gazetecinin işinden olmasına, öldürülmesine, hapsedilmesine ayna tutuyor. l Kültür Servisi nettiği, romantik bir ABD filmi. Senarist Leigh Whannell’in yönetmen koltuğuna oturduğu “Insidious: chapter 3Ruhlar Bölgesi: bölüm 3” korku meraklısı seyirciye hitap edecek türden bir devam filmi. Haftanın bizce en ilginç filmiyse efsanevi Fransız modacının kariyerinin belli bir dönemine odaklanan, Gaspard Ulliel’in Yves Saint Laurent’i canlandırdığı, yönetmen Bertrand Bonello imzalı, Fransa’nın bu yıl Oscar’a aday gösterilen, biyografik “Saint Laurent” filmi. Bugün başlayan yerli filmlerse yönetmen Avni Kütükoğlu’nun “Beni de Götür” melodramı, yönetmen Tolga Baş’ın “Olur İnşallah” komedisi, Ruhi Sarı’nın başrolde oynadığı, yönetmen Evren Erdem’in ilk uzun metrajı “Yola Çıkmak” ve sinemamızda nicedir süregelen o İslami motiflerle bezeli korku filmleri furyasının son örneği “Şeytanı Racim 2: İfrit”. B Gertrud Loew’in portresi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle