16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 29 Haziran 2015 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Yeni vekillerden beklenen ürkiye Büyük Millet Meclisi’nde geçen dönemin muhalefet partileri çoğunluktalar artık. Seçim öncesi propaganda döneminde seçmenlerin ciddiye aldığı pek çok söz verdiler. Şimdi bu sözlerin yerine getirilmesi zamanıdır. Üstelik bu konunun kurulacak olası koalisyon hükümetiyle de eğer milletvekilleri sözlerini tutmak istiyorlarsa, bu sözleri pazarlıkta kullanmak üzere vermedilerse, doğrudan bir ilgisi yoktur. Özellikle demokratikleşme konusunda birtakım adımların atılmasını sağlayacak adımlar Meclis Başkanı seçilip Divan ve Komisyonlar oluşturulur oluşturulmaz gündeme getirilebilir ve sonuç alınabilir. Neden bu konuların ivedi olarak ele alınması gerekiyor? Çünkü bunlar yol açıcı, Meclis’in gerçekten değiştiğinin belirtileri olacak ve kurulacak hükümete de yol gösterebilecektir. Ekonomiyi ilgilendiren kimi parti önerilerinin hükümetin kurulmasını beklemesi gerekiyor ama basın özgürlüğünü tıkayan kimi yasalarda değişiklik yapılması için beklenmeyebilir. Örneğin Meclis çoğunluğu alacağı bir kararla gazetecilere yönelen baskıları kınayabilir; akreditasyon uygulamalarının kaldırılacağı güvencesini verebilir; RTÜK’ün tuhaf uygulamalarının sürüp gitmesini önleyebilir; Basın Kartı’na sahip ol haber 7 T mayan ama sahada fiilen gazetecilik yapanlara destek olabilir, çıkan olaylarda polislerin haksız uygulamalarına aktif olarak karşı çıkabilir; İç Güvenlik Yasası’nın değiştirilmesi hazırlığı yapılırken, bir yandan da bu yasayı keyfi bir şekilde uygulayan güvenlik güçlerine karşı milletvekilleri harekete geçebilir; Terörle Mücadele Yasası’na dayanarak gazetecileri terörist gibi gören anlayışa karşı durabilir. Kısacası Meclis çoğunluğu farkını gösterebilir ve baskıcı dönemi sona erdireceği izlenimini verebilir. Bunun büyük önemi var. Değerli Prof. İbrahim Kaboğlu, seçimlerden sonraki havanın yargıda verilen kararlarda olumlu anlamda değişikliklerin gerçekleşmesini sağladığını belirtiyor. Kaboğlu Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, “AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle birlik te özellikle yargı kararlarında bir rahatlama var diyebiliriz. Yargı mensuplarında, ‘Aynı hükümet devam etmeyecek, bir değişiklik olacak’ gibi bir hava söz konusu olabilir veya hükümetin yargı mensupları üzerindeki gücü sınırlanmış olabilir. Peki, bu çıkan kararlar istisnai midir? Devam edecek midir? Bir tahmin yapmak oldukça güç. Ancak şunu söyleyebilirim ki, bir umut ışığı var. Hukuka aykırı, anayasaya aykırı tutuklamalara hep karşı çıkmak gerekir. 12 yıl boyunca böyleydi, şimdi de öyle devam eder dememek gerekir. Verilen cezalar, özellikle basın camiasına yönelik tutuklamalar sansasyonel olaylar olarak kalmaz. Yargıdaki rahatlama umut verici, önümüzdeki süreçte de böyle olacağını temenni edelim” diyor. Bu gelişmenin geçici olmaması nı sağlayacak olanların başında seçim öncesi önemli sözler vermiş olan muhalefet milletvekilleri olduğunun altını çizelim biz de. Örneğin bir yolsuzluk iddiasını haberleştirdi, gazetecilik görevinin gereklerini yerine getirdi diye 23 yıl hapsi istenen arkadaşımız Canan Coşkun, yazdığı bir kitap nedeniyle yine hapsi istenen arkadaşımız Ahmet Şık, hakkında pek çok soruşturma başlatılmış Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’la ilgili soruşturmalar umarız durdurulur. Yargılanmayı bekleyen Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’la ilgili davalar ilk duruşmalarda gazetecilik lehine sonuçlanır. Bunlar Cumhuriyet’ten örnekler; daha pek çok gazeteci ile ilgili açılmış soruşturmalar, bekleyen dosyalar var. Daha da önemlisi tutuklu gazeteciler var. Umuyoruz seçim öncesi pek çok konuda gerçekten ciddiye aldığımız sözler vermiş olan muhalefet milletvekilleri, verdikleri sözlerin arkasında duracak, zaman yitirmeden harekete geçeceklerdir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Meclis’e taşıdığı “Medyanın Sorunları” raporu da milletvekillerine hemen şimdi yapılabilecekler ve önümüzdeki yasama döneminde yapılması gerekenler konusunda yol gösterebilir. Emcet Olcaytu: Ödünsüz bir direnişçi! nsan bazen hangi koşullarda olursa olsun, tanıdığına sevindiği bir kişiye, “şükür tanıştırana” der. Geçen cuma günü yaşamını yitiren Ergenekon davası sanıklarından avukat Emcet Olcaytu’ya, duruşma aralarındaki uzun sohbetlerimizden birinde böyle demiştim. Onun da 4 yıl esaret altında kaldığı süreç olmasaydı tabii ki öylesine çok zaman zenginliğimiz olmayacaktı! 67 yaşında aramızdan ayrılan Olcaytu, Ergenekon savcılarına ve hâkimlerina kök söktüren iyi bir hukuk bilgisine, muhakeme gücüne, polemik enerjisine ve inandığı değerler için direnme bilincine sahipti. Önümüzdeki dönemde Yargıtay’da görülecek Ergenekon davasında sadece Olcaytu’nun madde madde dile getirdiği itirazları ortaya konsa, yeterlidir. Bir savcının sormaya hakkı olmadığı bir soru sorması üzerine karşılığı şu olmuştu: “Sana ne? Bundan sana ne? Sorunu dosya kapsamında sor...” Mahkeme heyeti onca hukuksuzluğu dikkate almadan duruşmaları sürdürünce, cuma günleri yapılan talep konuşmasında yine bıkıp usanmadan hukuk dışılıkları dile getirdi, sözünü şöyle bağladı: “Bütün bunların gereğini yapmayan heyetinizden hiçbir kişisel talebim yoktur...” Mahkemenin tahliye kararı vermediği dönemlerde de talebi şu olmuştu: “Tutukluluğumun devamını talep ediyorum...” HHH Olcaytu, bunca direnci onca hastalığı varken gösteriyordu. Bildiklerimiz, şeker ve kalpti... Diyet yapması gerekiyordu. Cezaevi koşullarında bu neredeyse olanaksızdı. Duruşma günleri yakınlarının diyet yemek getirmesine başlangıçta izin verilmedi. Sağlık raporları da gösterildikten sonra kabul ettiler. Şeker doğal yaşamını öyle etkiliyordu ki, yazın bile eldiven takmak zorunda kalıyordu. Bu koşullarda savunmasını yazması için daktilo ya da bilgisayar verilmesini istedi. Kabul edilmedi. İ Grafik tasarımı bir kere daha düşünseniz Yıllardır Cumhuriyet Gazetesi’nin yakın izleyicisi ve okuruyum. İçerik, yazarlar, duruş olarak, inişlerin olduğu ölçüde, çıkışların da olduğu dönemler oldu, ama yıllardır sürekli olarak düşüş gösteren bir konu var; gazetenin grafik tasarımı. Üstelik de grafik tasarımın etkisinin dünyada hızla yükseldiği, içeriğin bile tasarımın ardından geldiği bir dönemde, gazetemizin bu konuda kendini yenileyememesi bir yana, kimliğinin çizgisini bile koruyamaması, kanımca özellikle genç ve dinamik kitlelerle buluşamamasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Gazete yönetiminin de bu eksikliği bildiğinden kuşkum yok; içerik zenginliğini ve gündemde daha çok yer almayı başardığı şu günlerde, beklenen grafik tasarım atılımını da en kısa sürede yapacağını, yılların açığını bir an önce kapatacağını umuyorum. Saygılarımla. Aydın Özkaya 22 Haziran Pazartesi tarihli gazetemizde “Aşı direnişine mahkeme onayı” 1. sayfada, “Aşıda son söz ailenin” 13. sayfada başlıklarla verilen haberiniz, Halk Sağlığı açısından sakıncalı bir haberdir. Aile mahkemesinin kararı, Halk Sağlığını etkileyici bir karardır. Her ne kadar Ordu Tabip Odası’nın Aşı meselesinde yanlışa ortak olmayın düşüncelerine ara başlıklarda yer verilmişse de, bu haberi masum göstermez. Hepatit B’nin karaciğer kanserine zemin hazırlama ihtimali, bu hastalığın diğer kişileri de hastalandırma ihtimali düşünülürse, bu gibi konuların Bilimsel Kurullardan görüş almadan haber olarak yayımlanması sakıncalıdır. Cum huriyet Gazetesi değişen yüzü ile gerçekten çok iyi bir gazete oldu. Sanal ortamda da hep paylaşıyoruz. Gözbebeğimiz gibi sevdiğimiz gazetemizi alanımızla ilgili konularda bilgilendirmeyi sorumluluk gördüm. Saygılarımla. Dr. M. Şükrü Güner TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Kediler ve bebekler Facebook’ta da sıkça paylaşılan spekülatif ve Cumhuriyet’e hiç yakışmayan bir üslup ile insanların duygularını kullanarak haber yapmayı amaçlayan bir makale. linki şöyle: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ turkiye/307079Kedileremamayagdibebegimizackaldi.html Şimdi bir editör olarak sizden haberin başlığını tekrar okumanızı isterim. Anlamakta zorlandığım başlıkları açıklarsanız çok sevinirim ve haksız çıkmayı da çok isterim. Böyle bir başlıkla hedeflenen ne idi? “Kedilere mama yağdı bebeğimiz aç kaldı” yanında mama yiyen bir kedi ve ona bakan bir aile? Tabii BEBEK. Düşmanımız, ülkedeki açlığın sebebi kedilere mama verenler mi? Bu haber yapılmamalı mıydı? Tabii ki yapılmalıydı. Fakat bir farkla, bu ailenin aç kalmasının sorumlusunun kedi maması yollayan insanlar değil de gerçekten kimler olduğunu belirterek, toplumu bir avuç hayvansevere karşı kışkırtmak yerine gerçek sorumlulara karşı bilinçlendirerek, bir bütün olduğumuzu vurgulayarak, insanları yardımlaşmaya teşvik ederek. Bir aktivist olarak, çok kırıldım. Tanıdığım birçok hayvansever zaten bir canı aç gördüğünde dayanabilen kimseler değil. Bu insanların çoğu sizin okurunuz, çoğu eğitimli, çoğu şu an toplumda azınlık, dışlanıyor. Böyle bir haber yaparak siz de dışlamış oldunuz. Değerli yorumlarınızı dört gözle bekliyor olacağım. Saygılarımla... Aslı Aydoğdu 25 Haziran tarihli gazetenizin 14. sayfasındaki “cami” haberinde “camii” kelimesi yanlış kullanıldığı gibi bu yanlışlık aynı haber içinde dört kez daha tekrarlanıyor. “Camii” kelimesi Türkcemizde cami kelimesinin iyelik eki almış halidir, “camisi” demektir. Aynı haber icinde “dahi” anlamına gelen “de”nin birleşik yazıldığını görmek de, her sayfanın en üstüne adlarını yazdıran sayfa editörlerinin işlerini ne kadar yetkinlikle yaptıkları sorusunu akla getiriyor. Gazetenizde kullanılan dilin, zamanın ru Zamanın ruhuna uymayı bırakın Sarayın kokusu huna uygun biçimde, giderek daha çok Arapça, Farsça kelimeler içermesini üzüntüyle karşıladığımı belirtmek isterim. Ali Sirmen’in bazı yazılarında kullanılan dil diğer yazılarıyla karşılaştırıldığı zaman sanki iki ayrı kişi tarafından yazılmışlar izlenimini veriyordu. Bugün bu kervana Özgür Mumcu’nun da katıldığını gördüm. Bu yazarınız, “istisna” ve “müstesna” kelimeleri arasındaki farkı bilmiyor ve “istisna” kelimesini her iki anlamda da kullanıyor. Ne kadar üzücü. Saygılarımla. Dr. Orhan Kurmuş 22 Haziran 2015 tarihli gazetenizin 24. sayfasında yer alan “Sarayın kokusu çıktı” başlıklı habere ilişkin düşüncelerimi iletmek istiyorum. “Sultan Abdülhamit Han sefere çıkarken atı gül yağıyla tımar edilirmiş” ifadesi haber kaynağına sadık kalarak verilmiş (haber daha önce:www.trthaber/.../ osmanlıpadişahlarıhakkındailginçbilgiler’de yayımlanmıştı.) Hiçbir açıklama olmadığına göre burada verilen bilgiler doğru kabul edilmiş demektir. Eğer sayfayı hazırlayan arkadaşlar bir de Sultan 2. Abdülhamit’in bu at üzerinde hangi seferlere çıktığını okurlara anlatırlarsa yeterince aydınlanacağız. Ben bir şeyin kokusunun çıkması deyiminin pek de olumlu anlama gelmediğini sanıyorum. Ayrıca yazının içeriği de olumsuz bir değerlendirme taşımıyor. Bu durumda iki renk üzerinden verilen bu başlığın amacı nedir? Okur avlamak mı? Okur kaçırmak mı? Saygılarımla. Can Hamamcı Cumhuriyet Gazetesinde Karşıyaka Basketbol takımının başarısının ve yaşanan mucizenin yazı dizisi olarak ele alınmasını öneriyorum. Atatürk’ün armasında ayyıldız taşıma yetkisi vermesi ve oyuncularının Kurtuluş Savaşı’na katılmış olması, KSK’yi özellikle tarihinden gelen birikimle tanımayı gerekli kılıyor. Ülkemizde güzel şeyler de oluyor söyleminin son günlerde en güzel örneklerinden biri olan Karşıyaka Basketbol takımının başarı öykü Karşıyaka Spor Kulübü özeldir sü hepimize örnek oluşturacak niteliktedir. Rakipleri karşısında sadece 8 milyon dolarlık, göreceli olarak dar bir kadro ile şampiyon olunması olağan bir durum değildir. Üstelik medyanın İstanbul takımlarını kutsadığı bir ortamda Karşıyaka’nın bir anlamda yel değirmenlerine karşı savaşarak şampiyon olması ve ülkemizde her kesimin takdirini toplaması uzun yıllar unutulmayacak, özlenen bir tablodur. Saygılarımla... Adnan Kaplan Cezaevinde belli aralıklarla kullanıma izin verilen bilgisayar odasından yararlanması kararı çıktı. Bunu kabul etmedi, ayrıca dava açtı. Bütün bunların yanında yaşama öylesine tutunuyordu ki; su şişesi kapaklarından ve dolap içi demir tablasından tavla yapmıştı. İçeriye tavla sokmak yasak olduğu için bunun kıymetini anlatamam. Bir de türkü söylemesini severdi. Tutuklu polis müdürü Servet Kaynak’la birlikte sözlerini tam bilmedikleri türküler üzerinde çalışırlardı. Mahkeme heyeti akşam duruşmaya devam edecekse, 23 saat ara verirdi. O aralarda güzel türkü mırıldanmaları dinlerdik. Türkünün, “kollarımdan bağlasalar beni zincire, kırarım zincirleri giderim yâre” bölümünde gençler takılırdı: “Emcet kırıp gitsene...” Espriyi de yapıştırırdı: “Sizi bırakamıyorum, kıymetinizi bilir...” HHH Olcaytu, ağır hapishane koşulları olmasaydı, kontrol edilebilir hastalıklar nedeniyle bu kadar erken gider miydi? Silivri kışları öyleydi ki; çift kat yün içlik, çift çorap ve botla duruyorduk. Kaloriferler o koşullara göre iyi yanıyordu ama, hiç güneş görmeyen koğuşlar buz damı gibiydi. Bugün Silivri’de Ergenekon davalarında tutuklulukları alkışlayanlar, hatta bunun için rol alanlar kalıyor. Düşmanımıza istemediğimiz o koşulları elbet onlar için de istemeyiz. İnsani koşullarda olmaları gerekir. Bu insani ve hukuki hakları. Ve tabii ki suçüstü hali ya da yüz kızartıcı suçlar dışında tutuklu yargılama olmaması gerekir. Noktayı, Olcaytu ile koyalım... En ince hukuki ayrıntıları dile getirip, hukuku hiçe sayan heyeti bile zor durumda bırakması hepimizin dilindeydi. Bu bilgisine saygımızı göstermek için bazen takılırdık: “Emcet Abi, arkadaşlar yan pencereyi açmak istiyor, hukuka uygun mu?” Vicdandan başka terazisi olmayan, katıksız hukukun başı sağ olsun. KISA... KISA Tahammül değil saygı Önemsenmeyeceğimi düşünüyor ancak yine de yazmak istiyorum. Daha önce 23.12.2014’te önemsenmedim çünkü. Başlık çok güzel! Peki ya alt başlığı? 21.06.2015 tarihli gazetemizin 16. sayfası şöyle devam ediyor; Ramazan’da oruçluya saygı beklemek için, oruç tutmayanlara da tahammül etmek gerekir. Belirtmek isterim ki oruç tutmayan biri olarak bana tahammül edilmesini değil, saygı gösterilmesini beklerim... Saygılarımla... Sabri Fikret Bingöl Tonguç Baba ne zaman öldü? Tonguç Baba’nın ölüm yıldönümü 23 Haziran mi 24 mu? Tarihte Bugün’cüler Google ve Vikipedia dışında da biraz araştırmalılar diye düşünüyorum... Sevgi ve saygılar... Serdar Güray Temsilcinin notu: En ilgili ve güvenilir kaynak olarak Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin sitesi ölüm tarihini 23 Haziran 1960 olarak veriyor. 24 Haziran’da İnönü’nün de katılımıyla cenaze töreni yapılmış. Yapmış olduğum yorumlar neden hep beklemede kalıp daha sonra kaldırılmaktadır. Hakaret ve küfür içeren yorumlar yayımlanırken benim yorumlarımın yayımlanmaması tuhaftır. Ayrıca editörünüze attığım mail geri dönmektedir, sanırım mail hesabında bir sorun var. Saygılarımla... Mehmet Aral Yorumlara ne oluyor? Beyaz iyi görünmüyor Merhaba, İnternet sayfanızda yer alan resimlerin üzerindeki yazılar beyaz olduğu için okunmuyor... Seher Eroğlu C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle