15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 22 Haziran 2015 TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK haber 7 ‘MİT’e sorduk, cevap gelmedi’ İT TIR’ları ile ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan Savcı Ahmet Karaca mahkemede, soruşturmanın ilk aşamasında MİT’e yazı yazılarak, TIR’ların ve personelin sorulduğunu belirterek, savcılar görevden alınana kadar dosyaya bu konuda cevap verilmediği söyledi MİT TIR’ları ile ilgili soruşturma kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan savcı Ahmet Karaca’nın Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadelerin videosu ortaya çıktı. Gazeteci Arzu Yıldız’ın Youtube hesabında yayımlanan görüntülerde, Karaca MİT TIR’larında yapılan aramalara ilişkin olarak, araştırmayı ve soruşturmayı hukuka uygun olarak yaptıklarını belirterek, cumhuriyet savcısı olarak görevinin gereklerini yerine getirdiğini söyledi. Karaca, soruşturmanın ilk aşamasında MİT Müsteşarlığına yazı yazılarak, TIR’ların ve personelin sorulduğunu da belirterek, savcılar görevden alınana kadar dosyaya bu konuda cevap verilmediği söyledi. Karaca, operasyonda kendisini sadece MİT görevlisi olduğunu iddia eden bunu belgeleyecek hiçbir şey göstermeyen birisine itibar edilmesini beklemek mümkün değildir ifadelerini kullanarak, “savcılar da yasadan kaynaklı yetkilerini kullanarak aramaya kalkışmıştır. Kırıkhan’da arama işlemi gerçekleşememiş, ayın 19’unda Adana’da durdurulan TIR’lar kolluk güçlerinin faaliyeti sonucunda aranmıştır” dedi. Karaca’nın ifadesinde öne çıkan başlıklar şöyle: Takdir edersiniz ki sizde benim yerimde olduğunu düşündüğüm bir an sizin hakkınızda Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 88. maddesinde bir hakimin ya da savcının hangi şartlarda yakalanacağı, sorguya çekileceği ya da tutuklanacağı açık MİT TIR’ları ile ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan savcı Ahmet Karaca, mahkemede MİT’e yazı yazılarak TIR’ların ve personelin sorulduğunu belirtti. Savcıya göre görevden alınana kadar MİT’ten cevap gelmedi. M ça belli olmasına rağmen kanuna, hukuka aykırı bir şekilde bir yakalama kararı çıkarılması iki yakalama kararının CMK’deki şartlarını taşımaksızın sırf hakkımızda fezleke ya da şu ana kadar yapılan tartışmaların ne olduğu anlaşılamayan bir belgedeki isnata dayandırılması. Kaldı ki bu isnattaki anlatılan iddialarla istenilen sevk maddelerinin kesinlikle birbirlerine örtüşmemesine ve bu mahkemecede aynı başmüfettişin telakkisi gibi değerlendirilerek bence hukuki nitelendirmede hata yapılarak en ağırından bir yakalama kararıyla şu anda hukuksuz bir şekilde karşısına getirmeden dolayı ben bundan sonra vereceğiniz kararlarla ilgili sizin tarafsız olacağınız konusunda bende tereddütler oluşmuştur. Kendi vicdanınızda tartarak biraz düşünerek vicdanınıza sormanızı bekliyorum.” Karaca, savunması dışında olduğunu belirterek şunları söyledi: “Birilerinin seçim meydanlarında bu soruşturmaları yapan arkadaşlarımıza bazı ithamlarda bulundular ama biz bu ithamları yapmadık. Şu soruşturma dosyasında bir tane bu suçla ilgili delil buluyorsanız ben savunma yapmadan cezaevine girmeye razıyım. Gönderin beni gözümü kapatmadan gideceğim. Bir tane delil bulun ben razıyım cezaevine gitmeye. Bunları tamamen bir meslektaş olarak size söylemek istiyorum.” Karaca önce hangi ve ne şartlarda çalıştığını heyete şöyle anlattı: “Ben Diyarbakır’da 5 yıl terör savcılığı yaptım. Her gün tehditler alarak görevimizi yaptık. Adana’ya geldiğimizde de tablo değişik değil. Yetki alanımızın büyük bir kısmında terör olaylarının ciddi biçimde yaşandığı bir böl 29 Mayıs 2015 tarihinde MİT TIR’larından silah çıktığını manşetten duyurmuştuk. ‘İtham etmedik’ Bu şartlarda çalışan bir meslektaşınız olarak bu arkadaşların hassasiyetlerinin şu anda önümüze bir suçmuş gibi koyuyor olmalarından dolayı ar duyuyorum kendi adıma.” Karaca 5271 sayılı kanuna atıfta bulunarak sözlerine şöyle devam etti: “Ben bu olayları savcı arkadaşlarımın olaylardan, tırların durdurulduktan ve sorunlar çıktıktan sonra beni bilgilendirmeleri nedeniyle haberdar olmama rağmen anlattıkları süreç boyunca şu anlattığım prosedürlerin tamamı hukuka uygun şekilde gerçekleşmiştir. Bu dosyada hukuka aykırı bir tane delil bulamazsınız. Bu tamamen yönlü ve taraflı bir soruşturma olarak önümüze konulmuştur. Bizim her 2 olayımızda da cumhuriyet savcılığına iletilen böyle bir ihbar vardır. Bu atmosferde böyle bir ihbar geldiği halde siz cumhuriyet savcısı olarak hayır efendim bu devletin bir sırrı olabilir ben buna izin vermem demesini beklemeniz hukuka uygun düşmez. Arkadaşların terör örgütüne silah sevkiyatı yapılıyor mantığıyla verdiği bir arama iznidir. Hakikaten ‘Aksine delil yok’ arama izninde belirtilen araçlar bulunmuştur. Savcı arama iznini verirken ‘benim bu araçların MİT’e ait olduğu şeklinde bir bilgim yoktur’ diyor. Bunun aksine ilişkin de bir delil yok. Bana da böyle bilgi verildiği ve ben de inanıyorum buna. Ta ne zamana kadar durdurulan MİT’in tırları olduğunu ve oradaki kişilerde MİT görevlisi olduğunu iddia edene kadar. Orada da ters giden bir şey var, MİT görevlileri olabilir, ama orada yasadan kaynaklanan görev yetkilerini kullanan artık adli bir soruşturma aşamasına geçmiş bir cumhuriyet savcısına sen kimsin edasında, ‘Ben size de kimlik gösteriyorum. Bu araçtaki yükün de MİT’e ait olduğunu söylüyorum ancak belge göstermiyorum’ diyecek kadar öteye gitmiş bir anlayışı kabul etmemizi bekleyemezsiniz. Savcı her iki soruşturmada da MİT görevlilerine yönelik herhangi bir sorgulama, gözaltına alma gibi bir talimat vermemiştir. ” “Soruşturmanın ilk aşamasında MİT Müsteşarlığı’na şöyle bir yazı yazıldı. Falan tarihlerde 2 farklı yerde araç durduruldu. O araçların size ait olduğu, görevlilerin de MİT personeli oldukları iddia edilmektedir. Bu olaydaki görevlilerin sizin personeliniz olup olmadığı, eşyalarında MİT’in olup olmadığına ilişkin bilgi istendi. Savcılar görevden alınana kadar dosyaya bu konuda cevap verilmedi. Kendisini sadece MİT görevlisi olduğunu iddia eden bunu belgeleyecek hiçbir şey göstermeyen birisine itibar etmesini beklemeniz mantıklı değildir. Savcılarda yasadan kaynaklı yetkilerini kullanarak aramaya kalkışmıştır. Kırıkhan’da arama işlemi gerçekleşememiş, ayın 19’unda Adana’da durdurulan tırlar kolluk güçlerinin faaliyeti sonucunda aranmıştır.” ‘Yetki kullanıldı’ Karaca “Bir tane delil bulun içeri girmeye razıyım” dedi. ge vardı. 20122013 yıllarında birbirine yakın zaman içerisinde 85 vatandaşımız terör eylemleri ve bombalı saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Bu yetmiyormuş gibi çok yakın bir zamanda sınır komşumuzda iç savaş başladı. Bu savaşla beraber sınır illerini tehdit eden terör eylemleri ve faliyetleri baş gösterdi. O bölgenin bir kısmında 30 yıldır terör örgütüyle, PKK’yle mücadele veriliyor. Ağır zayiatlar verilmiştir. Gerek güvenlik görevlisi gerek vatandaşlar olarak. Biz bu soruşturmalardan çok kısa bir süre önce bir ihbar üzerine Adana’da bin 200 tane roket başlığı bulundu. Ve daha ilginci bu ne olabilir diye düşünün. Şoför dedi ki ‘Ben bundan önceki tarihte 2 TIR dolusu götürdüm aynı yere döktüm.’ Ve yer göstermesi yapılan yer Türkiye’nin Suriye‘nin sınırında olan bir noktası. Ve orada da malesef şu anda IŞİD diyebileceğimiz terör örgütünün kampı var orada. Ve arkasından narkotik ekiplerinin tesadüfü denetimleri sonucunda 2 tane otobüsün bagajında çok sayıda mühimmat bulundu. Bütün bu hengâmede yaşanan elim olaylarda siz hassasiyet gösteren savcıları ve güvenlik görevlilerini suçlu ilan edemezsiniz. Burada bir meslektaşım var Reyhanlı patlamasında MİT görevlileri bu meslektaşım için ‘savcı işi ağırdan aldığı için bu patlamaya engel olamadı. Eğer zamanında müdahale etseydi bu patlama gerçekleşmeyebilirdi’ dediler. ‘Cevap verilmedi’ ‘Ar duyuyorum’ ‘Her gün tehdit’ ‘Özel Yetkili’ Basın İlan Kurumu ‘Mahkemesi’ eni âdet bürokratları ve kamu kurumlarının kendilerini mahkeme yerine koymaları olarak yaygınlaşma eğilimi gösteriyor. İç Güvenlik Yasası ile yetkilerinin artırıldığının “bilinciyle” bu yetkileri “çok rahat” kullanma eğilimine giren valiler, soru soran gazetecileri gözaltına aldırmak gibi bir “yetkinin” de yetkileri içinde olduğuna hükmettiler. Aralarında Cumhuriyet’ten Pınar Öğünç’ün de bulunduğu gazeteciler, Urfa Valisi’nin “alın bunları” direktifiyle gözaltına alındılar. Arka İki yıl değil dört ay Onca “ciddi” sorun varken Kraliçe Elizabeth’le ilgili haber mi sorun oldu, diye düşünmezsiniz umarım. Haberi Cumhuriyet gibi bir gazete yapıyorsa, evet, sorun olur. 14.6.2015 tarihli sayınızın arka sayfasında “Victoria’nın rekorunu kırmaya iki yıl kaldı” başlıklı haberde verilen bilgi yanlış: Kraliçe Victoria, 24 Mayıs 1837 ile 22 Ocak 1901 arasında hüküm sürdü: 63 yıl 8 ay... Kraliçe II. Elizabeth 6 Şubat 1952’de tahta çıktı. Bugün itibariyle 63 yıl 4 aydır “Britanya hükümdarı”... Özetle, Victoria’nın süresine ulaşmasına yalnızca 4 ayı kaldı. Aktardığınız haberi doğrulamanız gerekir, konusu ne olursa olsun. Sayfa editörlerinin ana sorumluluğu bu olsa gerek. Eskiden haberlerin nereden alındığı bilgisi verilirdi. Yine verilmesi iyi olur. Çalışmalarınızda kolaylıklar dileyerek... Ülkün Tansel Y daşlarımızın gözaltı macerası yoğun itirazlar nedeniyle kısa sürdü ama kendilerini “hükümetten ya da daha yukarıdan” yetkili sayan bürokratların bu eğilimi sürecek gibi görünüyor. Bir başka ve gazeteleri yakından ilgilendiren “gelişme” ise Basın İlan Kurumu’nun marifeti olarak ortaya çıktı. Basın İlan Kurumu bir olayı haberleştirme tarzlarını beğenmediği 35 gaze teyi tıpkı bir mahkeme, hem de özel yetkili bir mahkeme gibi cezalandırdı; gazeteleri belirli sürelerle resmi ilanlardan yoksun bırakacağını açıkladı. Böyle bir hakkı, yetkisi bulunmuyor. Basın İlan Kurumu resmi ilan alma hakkına kavuşmuş gazeteleri haberlerin içeriğini, sunuluşunu beğenmedim gerekçesiyle cezalandıramaz, ilanlarını kesemez. Peki, keyfi uygulamaları, yasa ve Anayasa dışı uygulamaları alışkanlık haline getirmiş olan bir yönetimin seçim sonuçlarının açık uyarısına rağmen bu türden uygulamalar sürüp gidecek mi? Son zamanlardaki gazetecilere yönelik baskıdaki artışa, kitaplara açılan soruşturmalara, gözaltı ve tutuklama kararlarındaki keyfiliğe bakılırsa henüz değişen bir şey yok. Siyasi partilerin de seçim öncesi verdikleri sözleri unutma eğilimine girdikleri gözleniyor. Demek ki baskılarla karşı karşıya kalanlar haklarını korumak için yol aramak zorundalar. Hükümetlerle “iyi ilişkiler” geliştirme gayreti, alışkanlığı içinde olmayan medya da hakkını korumayı bilecektir herhalde. KISA... KISA Kusurlu haber örneği olarak Sinan Oğan haberi Seçimlerden sonraki haftanın önemli olaylarından birisi MHP’deki parti içi tartışma oldu. Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener ve önceki dönem milletvekili Sinan Oğan’la ilgili sözleri basında ilgi gördü. Daha sonra Dr. Sinan Oğan’ın ihraç istemiyle Merkez Disiplin Kurulu’na sevk edildiğini öğrendik. Doğal olarak bu gelişmeler medyada haber oldu. Cumhuriyet gazetesi de bu gelişmeleri haberleştirdi. Öteki gazetelerin konuya nasıl yaklaştığı değil, ama Cumhuriyet’in haberleştirme yöntemi ile ilgili itirazlarım var. Haberi hazırlayan muhabir ne yazık ki, Oğan’la ilgili iddialar konusunda Oğan’ın görüşlerine başvurmamış, ihraç istemiyle ilgili öteki gazetelerde çıkan açıklamaları ile yetinmişti. Oysa Cumhuriyet’in haberindeki iddialar konusunda da Oğan’ın görüşlerinin alınması gerekiyordu. Yazıişleri ise haberle ilgili olarak muhabirin önerdiği başlıklar yerine daha başka ve ne yazık ki yalnızca bir tarafın, üstelik henüz kanıtlanmamış ve kanıtlanması zor iddialarını başlığa çıkarmıştı. Taşra baskısı tabir edilen ilk baskıdaki bu başlık Ankara Bürosu’nun uyarısıyla değiştirildi. İyi de oldu. Ama bu değişiklik haberin ögeleri bakımından eksik, kusurlu bir haber olarak yayımlanmasını engellemedi. Dr. Sinan Oğan beni de ziyaret etti, habere itirazlarını açıkladı. Cumhuriyet gazetesi de bir “Düzeltme ve özür” yayımlayarak “Oğan AKP lehine çalıştı” başlıklı haberdeki ifadelerin “amacını aştığını” kabul etti. Önümüzdeki günlerde MHP Merkez Disiplin Kurulu bir karar verecek ve gerekçesini açıklayacaktır. O zaman da gazeteler konuyla ilgilenecek, umarım yalnızca MHP Disiplin Kurulu’nun iddialarına değil, Oğan’ın savunmasına, yanıtlarına da yer vereceklerdir. Arkadaşlarımızın haberlerini yazarken en temel ilkeleri gözden uzak tutmamalarını, Yazıişleri’nin ve sayfa editörlerinin de içerikle bağdaşmayan ama son zamanlarda medyaya musallat olan “seksi” başlık kullanma eğiliminden uzak durmalarını salık veriyorum. Orijinal adlarını da veremez misiniz? Cumhuriyet, TV’de sinema tanıtımını tartışmasız en iyi yapan gazetedir. Acaba filmlerin orijinal adlarını da vermek mümkün müdür? Zira bu, ileri araştırma yapmak isteyenler için büyük kolaylık olacaktır. Saygılarımla... Mümtaz F. üceer Önlenebilir hatalar 16 Haziran Cumhuriyet 14. Sayfa’da “3 bin 500 adet dinamit fitilleri çalındı” başlığında Türkçenin temel kurallarından biri çiğnenmiş. Sayılardan sonra gelen isimler çoğul olmaz. Yani 3.500 ateşleme fitilleri denmez. Ayrıca başlıktaki “fitiller” haberde kapsüle dönüşmüş. Aynı sayfada “Baba kızı IŞİD’e kaçmasına dayanamayıp intihar etti” başlığı iki satıra sığdırma kaygısı gazetemize yakışmayacak bir sonuc vermiş. Her sayfanın ayrı bir editörü olmasına rağmen bu tip hataların olması düşündürücü... Serdar Güray Tuğçe Kazaz’dan bıktık Gazetemde her gün ayrı bir Tuğçe Kazaz haberi görüyorum. Siz mi prim veriyorsunuz, reklamını mı yapmaya çalışıyorsunuz anlamadım. Bırakın başka yerde haber olsun olcaksa, Cumhuriyet okurları bu kadının ne yaptığı ve ne dediği ile ilgilenmiyor. Saygılarımla. Çiğdem Akduman Okur Temsilcisinin notu: Tuğçe Kazaz haberleri Türkiye’de belli bir “sanatçı” kesiminin politik tutumu, duruşu konusunda önem taşıyor. Haber değeri vardır. Prosedürel de ne? 16 Haziran, son sayfa, “Türk Şeker Kralı öldü” başlıklı haber... Bir tümce: “Çiftin boşanması da prosedüreldi, Türk yasaları askerlerin yabancılarla evliliği yasaklamasından kaynaklanıyordu.” Birincisi, Türkçede prosedürel diye bir sözcük yok. “Prosedür gereği” denebilirdi. İkincisi, “yasaları” değil, “yasalarının” olacak. Bir başka tümce: “Madden ve manen çöken İpar, .....” Türkçede “manen” vardır ama “madden” diye bir sözcük yoktur. Doğru sözcük “maddeten”dir. Başka hatalar da var, ancak uzatmıyorum. Haber iyi bir araştırmanın ürünü. Ancak diline özen göstermeden yazılmış ve hemen her zamanki gibi düzeltme bacağı da zayıf kaldığından sonuçta habere gölge düşmüş, yazık olmuş. Emre Yazman En genç başbakan Demirel değil İnönü’dür Cumhuriyet’in 18 Haziran 2015 tarihli sayısının 1. sayfasında manşetin hemen altında Demirel’le ilgili olarak “27 Ekim 1965’te ilk hükümetini kurduğunda 41 yaşında en genç başbakan oldu” haberine yer verilmiş bulunuyor. Oysa 1884 doğumlu İsmet İnönü, 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin hem ilk ve hem de 39 yaşında en genç başbakanıdır. Yıllardır İnönü’ye en küçük bir övgüde bulunmak kadirbilirliğini göstermemelerine karşılık, vefatı üzerine hemen her konuda Demirel’e övgüler düzenlerin kervanına Cumhuriyet’in de katılmış olduğunu düşünemesem de, böyle bir hatayı Cumhuriyet’e yakıştıramadığımı da belirtmeden geçemem. Saygılarımla... Kızıltan Ulukavak Dilde daha dikkatli olamaz mıyız? 19 Haziran 2015 tarihli “kan donduran iddia” başlıklı haber yazının içeriğini gazetemin genel haber diline göre oldukça özensiz buldum ve habere konu kişileri kullanılan bu dilin yaralayacağını düşündüm. Özellikle böyle hassas haberlerde kullanılacak ifadelerde biraz daha özen lütfen... Saygılarımla... Tuncay Yılmaz C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle