15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 22 Haziran 2015 haber 12 EDİTÖR: SERKAN OZAN Korkulan Suriye Kürtleri mi PYD mi? enisi kurulana kadar “idare etmesi” için işbaşında duran hükümetin tepeleri birbiri ardına inciler yumurtluyor; IŞİD çetelerini, Kobani’den sonra Tel Abyad’dan da sürüp çıkaran PYD’yi ve onun askeri gücünü Türkiye için yakın ve ciddi tehlike olarak tanımlıyorlar. Hatırlayın, aylar ve aylar önce o günkü Başbakan “Kobani düştü düşüyor” demişti. Bu ayıp cümlenin daha açık söylenişi “İnşaallah düşer, ben de kurtulurum”dan ibaretti. Şimdi ise Tel Abyad’da IŞİD çetesi püskürtülüp Cizire kantonunun çevresi Azrail’le yarışan katil sürülerinden temizlenince aynı inciler savruluyor. ABD’nin hava desteğine “Oradaki Türkmen ve Arap kardeşlerimizin tepesine bomba yağdırıyor” diye itiraz ediliyor. Bölgede egemenliği ele geçiren PYD’ye “Etnik temizlik yapıyor” diye saldırılıyor. Bölgeye gitmiş ve görgü tanıklığı yapabilecek gazeteciler “Yoooo, tersine, IŞİD belasından kurtulan Kürtler, Araplar ve Türkmenler birlikte halay çekiyor” diye haber geçiyorlar. Yetmiyor, ekliyorlar: “IŞİD’in yanında saf tutan ve Tel Abyad çevresindeki Nusayri Arap, Türkmen ve Kürt köylülerin mallarına, tarlalarına el koymaya kalkanların durum tersine dönünce kopardıkları yaygaralar AKP hükümetince propaganda malzemesi yapılıyor...” Peki bu niye böyle? Suriye sınırımızın büyük kesiminin Kürtlerin denetimine geçmesi AKP’yi ve devletin öteki güvenlik kurumlarını niye böylesine ürkütüyor, böylesine bir paranoya içine itiyor? Ulusalcılığı ırkçılık, Kürt düşmanlığı ve milliyetçiliğe indirgemiş ve kendini hâlâ “sol” diye niteleyip göz boyayanlar Suriye sınırındaki bu gelişmelerden niye böylesine tedirginler? Sınır komşusunun Kürtler olmasından mı? Hiç sanmıyorum. Irak’la aramızdaki sınırda da komşumuz Kürtler. Hani şu “Irak Kürdistanı Özerk Bölgesi” gibi geçici adlarla anılan ve besbelli ki yakında bağımsız bir Kürt devletine dönüşeceği adımlar atacak olan Barzani yönetimi ile böylesi bir korkunun, ürküntünün, tedirginliğin belirtisi var mı? Ben göremiyorum. Tersine, düne kadar “aşiret reisi” diye aşağılanan Mesud Barzani’nin Diyarbakır’da devlet töreni ile karşılanıp Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile aynı kürsüyü paylaştığı belleklerimizde henüz pek taze. Keza Kürtlerin “Hewler”, bizim “Erbil” dediğimiz dünün yoksul kasabasının bugün modern bir kente dönüşmüşlüğünde Türk sermayesinin, yatırımcılarının payı belirleyici. Erbil caddelerinde dolanırsanız adım başı Türkiye’nin buzdolabı, çamaşır makinesi, elektronik eşya üreticisi firmaları ile karşılaşırsınız. İstanbul’da bile benzeri pek az olan Erbil AVM’lerindeki mağazalarla, markalarla, fastfoodçularla kendinizi Türkiye’de sanırsınız. Yani Irak sınırındaki komşumuz Kürtler yakın dostumuz, iş ortağımız, petrol satıcımız. Suriye sınırındaki komşumuz Kürtler ise düşmanımız, varlıkları Türkiye’nin güvenliği için bir tehlike... Sizce burada bir saçmalık, bir kafa karışıklığı ya da ayıp bir siyasal manevra yok mu? Vallahi ben o bölgede, o sınırların her iki yakasında bulundum. Suriye’deki Kürtlerle Irak’taki Kürtler arasında birini yakın bulup ötekine düşman gözüyle bakılmasına yol açacak bir fark görmedim. Gören varsa beri gelsin... Hiç mi fark yok? Var. Irak Kürdistanı’nda Barzani yönetimi var. Suriye Kürdistanı’nda PYD yönetimi... Yani korkulan Kürtler değil, PYD. Düşman ilan edilenler PYD’yi kurmuş ve içinde saf tutmuş, onun çatısı altında kenetlenmiş Kürtler... Neden dersiniz? Y Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ İlhan ve Turhan Selçuk için düzenlenen törene gazetemizin yönetici ve çalışanlarının yanı sıra tüm yurttan Hacıbektaş’a gelen Cumhuriyet okurları da katıldı. Yeniden doğuyorlar Gazetemizin iki duayeni İlhan ve Turhan Selçuk, ölümlerinin 5. yılında anıldı İKLİM ÖNGEL ydınlanma bilgelerimiz, gazetemizin eski imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk’la kardeşi, gazetemiz çizeri, Türk karikatürünün duayen ismi Turhan Selçuk’u ölümlerinin 5. yılında, Hacıbektaş’taki yurtlarında özlemle andık. Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu’yla gazetemizin ortaklaşa düzenlediği Selçuk kardeşlerin anma töreni, Çilehane mevkisindeki Ozanlar Yolu üzerinde bulunan “İz Bırakan Aydınlar Gömütü”nde başladı. Selmanpakoğlu, burada yaptığı konuşmada iki çınarın bir arada anıldığını belirterek “Çok sıkıntılar yaşadılar, yılmadılar. Aydınlanmanın en önemli özelliği dik durmak, yılmamaktır” dedi. Turhan Selçuk’un kızı Aslı Selçuk, anma törenin Babalar Günü’ne denk geldiğini vurguladığı konuşmasında, “Turhan’la İlhan, Cumhuriyetin içine doğdular. Birlikte baskıcı, çıkarcı hükümetlere muhalefet ettiler. Davalarla uğraştılar, sorgulandılar, hapis yattılar, işkence gördüler, en amansız koşullarda bile ödün vermediler. İkisi de caymaz birer Atatürçüydüler” dedi. Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Selçuk, Selçuk kardeşlerin insanların kalbinde taht kurduğuna dikkat çekti. Selçuk, “Zamanın ötesine taşındılar; ama onlar her gün yeni doğanlardan... Selçuk kardeşler şimdi ve her zaman aramızda. İnsanları aydınlatmaya A Ödünsüz takipçileriyiz H acı Bektaş Veli Kültür Merkezi’nde Turhan Selçuk’un karikatürleriyle Hasan Fehmi Hızal’ın “Abdülcanbaz” heykel sergisinin açılış gerçekleştirildi. Gazetemiz imdevam edecekler” dedi. Gazetemiz yazarı Miyase İlknur, Selçuk kardeşlerin gömütleri başında yaptığı konuşmada, “Bizleri hem yetiştirdiler hem de bize direnmeyi öğrettiler. Buraya iki yıl öncesine kadar umutsuz geliyordum; ama artık umudum var. Zor zamanda açan Japon gülleri geçen yıl toprağı yarıp çıktı. Bu yıl fidan oldu. Japon gülleri yurdun her yerinde öbek öbek açtı” diye konuştu. Gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa tiyaz sahibi Orhan Erinç, İlhan Selçuk’un “Gazeteciliği, gazetecilik kuralı içinde yaparsan zengin olma olayın yoktur” sözünü doğrulayanlar arasında olduğunu kaydetti. Erinç, “Her Balbay’sa Selçuk kardeşlerin gömütü başında ve Selçuk Kardeşler için düzenlenen panelde yaptığı konuşmada, Babalar Günü’ne vurgu yaparak, gazetede İlhan Selçuk’a “baba” dediklerini belirtti. “Babaocağının insan için her şeyden önemli olduğunu” söyleyen Balbay, “Yeryüzündeki hiçbir şey daha güvenli değildir. İlhan Selçuk da hem Cumhuriyet gazetesi için hem de Türkiye için güven kaynağıydı” diye ko iki kardeş de bu tercihlerini, alçakgönüllülüklerini yaşamları boyunca sürdürdü. Biz de onların Aydınlanmaya verdiği katkıyı ödünsüz bir şekilde sürdürüyoruz” dedi. nuştu. İlhan Selçuk’un kendilerine “Kimse Cumhuriyet gazetesinden büyük değildir” dediğini anımsatan Balbay, “Onlar Cumhuriyet’le birlikte yaşıyor, onları aramızdan ayrılmış görmüyorum. Yalnızca bedenleri bizden uzak, önlerinde saygıyla eğiliyorum”dedi. Ergenekon davası sürecinde Selçuk’un sağlığını büyük ölçüde kaybettiğine dikkat çeken Balbay, “3 Mart 2009’da evinde bir kahve içtik. O günkü burukluğu, değerlendirmeleri çarpıcıydı. İlhan Selçuk Soğuk Savaş’ın ardından devletle barışmanın hazzını yaşıyordu. AKP’den sonraysa ‘Devlet ile barıştık, ama hükümetle küstük’ demişti. Bu davaları açanların ellerinde kan var. ‘Biz yapmadık o yaptı’ diye sıyrılamazlar. Dönemin zamane gazeteleri 12 insanın bedeninin bu dünyadan göçmesine neden oldular; ama bu davalarda hiç kimse itirafçı olmadı, pişmanlık dilekçesi yazmadı. Bu umudun varlığını gösteren bir ışık.” Gazetemiz yazarı Şükran Soner de konuşmasında, medyanın önemine değindi. Medyanın artık silahtan daha güçlü olduğunu söyleyen Soner, “Yönetenlerin algı yönetimini çok iyi kullandıklarını biliyoruz. Türkiye’nin bu dönemdeki basın özgürlüğü kayıtları dünya gazete örgütleri tarafından da net bir şekilde görüldü. Bu nedenle kongrelerini İstanbul’da yaptılar ve çok büyük katılım gerçekleştirdiler” dedi. İki üniversite gibi Güven kaynağı Öğretim görevlisi Suay Karaman’sa İlhan Selçuk için “O bir filozoftu” ifadesini kullandı. “Cumhuriyet’i okumak, özellikle İlhan Selçuk’u okumak insana iki üniversite bitirtir. Emperyalizmi iyi tanımalıyız ki Mustafa Kemal’e ve İlhan Selçuk’lara layık olabilelim” ifadelerini kullandı. Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise Selçuk kardeşlerin varlıklarının ve mücadelelerinin Cumhuriyet için olduğunu söyledi. l HACIBEKTAŞ Vahşete skandal savunma HİLAL KÖSE Adalet ve içişleri bakanlıklarının, Hayata Dönüş operasyonuna ilişkin “Terör örgütleri karşısında devletimiz savunma ve eylemde bulunma olanağından yoksun bırakılmamalıdır” savunmasını yaptığı ortaya çıktı ayrampaşa Cezaevi’nde 19 Aralık 2000’de yapılan operasyonda ağır hizmet kusurları tespit edilen Adalet ve İçişleri Bakanlığı’nın, Danıştay 10. Dairesi’ne sundukları dilekçelerde 12 kişinin öldüğü vahşete ilişkin çok tartışılacak savunmaların yapıldığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’nın avukatı Sibel Vural, “Hiçbir şeyden çekinmeyen terör örgütleri karşısında devletimiz savunma ve eylemde bulunma olanağından yoksun bırakılmamalıdır” dedi. Adalet Bakanlığı adına hâkim Enis Yavuz Yıldırım’sa “Müdahale sırasında jandarma ve güvenlik güçleri de aynı şekilde yaralanma riski taşıdılar” ifadesini kullandı. Bayrampaşa C11 koğuşun B Bakanlık yanan mahkumu suçladı dalet Bakanlığı adına karar düzeltme isteyen hâkim Enis Yavuz Yıldırım, Hacer Arıkan’ın sağlık sorunlarının F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla girdiği ölüm orucundan ve koğuşlarda çıkardıkları yangından kaynaklandığını belirterek “Zarara uğramasının başdan ağır yanıklarla kurtulan Hacer Arıkan’ın açtığı tazminat davası ilk yargılamada kabul edilmiş, ikinci kez idare mahkemesi önüne geldiğinde reddedilmişti. Danıştay 10. Dairesi, ret kararını bozarak Arıkan’ın uğradığı zararın bakanlıklarca giderilmesi gerektiğine hük A Düzeltme ve özür azetemizin dünkü 1. ve 9. sayfalarında yayımlanan Hayata Dönüş operasyonuna ilişkin haberlerde kullanılan fotoğraf, operasyonda yanarak ağır yaralanan Birsen Kars’a aittir. Dünkü haberimizde Kars’ın fotoğrafı Hacer Arıkan olarak verilmiştir. Düzeltir, Birsen Kars, Hacer Arıkan ve okurlarımızdan özür dileriz. G lıca nedeni kendi kusurudur” dedi. Müdahale sırasında jandarma ve güvenlik güçlerinin de aynı şekilde yaralanma riski taşıdıklarını savunan Yıldırım şöyle devam etti: “Güvenlik güçlerinin, (kendilerine silahla müdahale edilmediği sürece) gaz bombası, kalkan ve cop kullandıkları dikkate alınmetti. Karar düzeltme istemleri de kabul edilmedi. Daireye karar düzeltme talebiyle sunulan dilekçelerde çarpıcı ifadeler yer aldı. İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’nın avukat dığında, başka şekilde önleme ve gerekli tedbiri alma imkânı bulunmayan ve yetki dahilinde ifa edilen müdahale sonrasında oluşan zararlardan, idaremizin sorumlu tutulması mümkün değildir. Cezaevindeki isyan eylemi sonucunda meydana gelen olayların müsebbibi davacının kendisidir.” Sibel Vural, Arıkan’ın sağlık sorunlarının ölüm orucunda meydana gelen yanıklardan kaynaklandığını, “teslim ol” çağrısına uyarak eyleme son vermediğini, zarara uğramasının başlıca nedeninin kendi kusuru olduğunu savundu. Jandarmanın hiçbir tutuklu ve hükümlüye kötü mu ‘Islah olmadılar’ amelede bulunulmadığını söyleyen Arıkan, şöyle devam etti: “Yetkiler içinde kalınarak ve insan hakları hep ön planda tutularak görevin icrası tamamlanmıştır. Bütün jandarma personeli görev bilinci içinde tahriklere kapılmadan ve hiçbir fevri davranışta bulunmada görevlerini yerine getirmiştir. İsyan, isyancı tutuklu ve hükümlülerin devlet otoritesini tanımadıklarına ve ıslah olmadıklarına delalet etmektedir. İdarenin hukuki sorumluluğu söz konusu değildir. Aksine bir kabul, Emniyet ve asayişin sağlanması ve terörle mücadele için yürütülen faaliyetlerinin sekteye uğramasına neden olacaktır. Hiçbir şeyden çekinmeyen terör örgütleri karşısında devletimiz savunma ve eylemde bulunma olanağından yoksun bırakılmamalıdır.” l İSTANBUL C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle