23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 15 Haziran 2015 Sezer’in görev süresinin dolmasıyla 11. Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı tartışmaları alevlenmişti. Ankara kulislerinde Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün ismi geçiyordu. Önü 3 kez kesilmek istenen Gül adaylığını açıkladıktan sonra “Ben o basın toplantısını o zaman yapmasaymışım, bugün Cumhurbaşkanı değilmişim” diyecekti Gül’ün 12 yıl boyunca başdanışmanı ve sırdaşı olan Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl. Yaşadım, Gördüm, Yazdım” adlı kitabı AKP içinde yaşanan kavgaları ve kırılmaları ilk kez bu denli açık bir dille ortaya koyuyor. Gül’ün de okuyarak ‘onay verdiği’ kitap AKP içinde yaşanan ‘kardeş kavgası’ndan medyaAKP ilişkilerine, Hayrünnisa Gül’den 1725 Aralık yolsuzluk iddialarına dek yakın tarihte yaşanan olayların perde arkasını gözler önüne seriyor. GUL’UN ONU 3 KEZ KESILDI Derya Sazak Can Dündar’a sahip çıksın H 12 TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN kitap 13 Aday olmasın diye kulis yaptılar 1 C lim artar, darbe olur” korkusu ve tehdidi ciddi şekilde tedavüle sokulmuştu. Endişe AK Parti saflarına ve çevresine de sirayet etmeye başladı. İnsanı hayrete düşürecek isimler, Gül’ü çekilmeye ikna etmek için konutu ziyaret sırasına girdiler. Bunlardan biri de Hasan Celal Güzel’di. Ankara’da da Başbakan’ın yakın çevresinden Yalçın Akdoğan, Akif Beki gibi bazı isimler benzer mesajı gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine ve bazı köşe yazarlarına fısıldıyordu. Bu arada kulislere Gül’ün yerine eşinin başı açık olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün aday gösterileceği, askerlerin de Gönül’e sıcak baktığı yayılmaya başlamıştı. Ama Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan’ın bu kulis umhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 16 mayıs 2007’de doluyordu ve Başbakan Erdoğan’ın ya da eşinin başı örtülü başka birinin cumhurbaşkanı olmaması için üstü bazen açık bazen kapalı bir kampanya yürütülüyordu. Aslında Abdullah Gül, kendisinin değil Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Birkaç kez Erdoğan’a “Siz aday olun. Aday olursanız sonuna kadar arkanızdayım” dedi. Aldığı cevap hep aynı oldu: “Benim aday olmamak için bazı gerekçelerim var.” 24 Nisan’daki AK Parti grup toplantısında Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıkladı: “Araştırmalarımız bir ismi ortaya çıkardı. O da bu hareketi beraber kurduğumuz değerli kardeşim Abdullah Gül.” Erdoğan’ın adamları lerden haberi olduğuna veya bu işte bir dahli olduğuna inanmıyordu. Bunu “durumdan vazife çıkaran bazı işgüzarların işi” olarak görüyordu. Ya da öyle görmeyi tercih ediyor ve bunu kabullenmek istemiyordu. Konutta Gül ile ikimiz bir durum değerlendirmesi yapıyorduk. Her şeyin farkındaydı. Canı çok sıkkındı. “Efendim, görüyorsunuz sizi adaylıktan vazgeçirmek için her yöntem deneniyor. Her gün daha çok mesafe alıyorlar. Bu oyunu bozmanın bir tek yolu var” diye söze girdim ve bir öneride bulundum: “Bir basın toplantısı düzenleyin ve adaylığınızı açıklayın. Bitsin bu iş.” Basına süratle duyuruyu yaptım. Konut’tan makam aracıyla Dışişleri Bakanlığı’na doğru hareket ettik. Bakanlığın Her yöntem denendi önüne geldiğimizde Gül durdu ve “Başbakan’a basın toplantısı hakkında bilgi vereyim. Televizyonlardan öğrenmesin. Ayıp olur” dedi. Zira Başbakan Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıklayacağını bilmiyordu. Koruma Müdürü Osman Çangal Başbakan’ı aradı ve telefonu Gül’e uzattı. Onu yalnız bırakmak için biz makam aracından hemen indik. Görüşme çok kısa sürdü. Gül, Köşk’e çıktıktan birkaç ay sonra, Dışişleri Başdanışmanı Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve ben makamında cumhurbaşkanı seçim sürecinde yaşananlar hakkında sohbet ederken, “Ben o basın toplantısını o zaman yapmasaymışım, bugün cumhurbaşkanı değilmişim, bunu şimdi çok daha iyi görüyor ve anlıyorum” diyecekti. ‘İyi anlıyorum’ 367 sorunu 27 Nisan’da TBMM’de yapılan ilk tur oylamaya CHP katılmadı. ANAP ve DYP de genel kurula girmedi. Oylamada 361 milletvekili vardı Gül 357 oy aldı. CHP, salonda 367 milletvekili bulunmadığı gerekçesiyle iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs’ta CHP’yi haklı bularak ilk tur seçim sonuçlarını iptal etti. 6 Mayıs’ta yapılan yoklamada 367 sayısı yine çıkmayınca Gül, hem kendisinin hem de TBMM’nin yıpranmaması için partisinin kararını beklemeden adaylıktan çekildiğini açıkladı. Siyaset tıkanmıştı erken seçim kararı alındı. Seçim tarihi olarak 22 Temmuz olarak belirlendi. Yanı sıra cumhurbaşkanını halkın seçmesini ve milletvekilliği seçimlerinin 5 yıldan 4 yıla indirilmesini öngören bir yasa değişikliği kabul edildi. AK Parti yüzde 46,7gibi bir oy oranıyla seçimlerden zaferle çıktı. Seçmen bu sonuçlarla Gül’ün cumhurbaşkanlığı yolunu açmıştı. Ama gelişmeler hiç de öyle olmadı. Gül’ü adaylıktan vazgeçirmek için inanılmaz bir kulis başlatıldı. Kapalı kapılar ardında “Eğer Gül direnirse geri örev süreniz 5 yıl mı, 7 yıl mı?” sorularına maruz kaldı. Ben, Cumhurbaşkanı’nın hiçbir soru karşısında bu kadar zorlandığını ve bocaladığını anımsamıyorum. Bir gün makamında bu konuyu konuşurken ilk defa içini döktü: “Ben, yurtdışı seyahatlerimde, hep Türkiye’nin ne kadar öngörülebilir bir ülke olduğunu anlatıyorum. Ama kendi görev süremi bilmiyorum. Her görüşmemde, içimden inşallah bana bunu sormazlar diyorum. Çünkü nasıl bir cevap vereceğimi bilemiyorum.” “Peki, Sayın Başbakanla bu mevzuu aranızda hiç konuşmuyor musunuz?” “Ben kendi durumumla ilgili konuşmam.” Her hafta görüşmelerine rağmen, bu konu ikisi arasında nedense hiç açılmıyordu. Bu sıkıntı Ocak 2012’ye kadar sürdü. TBMM’ye sunulmak üzere Cumhurbaşkanı seçim kanunu taslağı hazırlanmıştı. Taslakta, Gül’ün görev süresi 7 yıl olarak belirleniyordu. Fakat taslağın içinde hiç ama hiç beklenmeyen bir madde daha vardı: “2007 Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önce se Partisi Gül’ün 2 önünü kapattı Kitap, Gül’ün isteğiyle seçimden sonra yayımlandı. “G çilmiş olan cumhurbaşkanları ikinci defa seçilemez. Gül’e kendi partisi, bir daha seçilmesinin önünü yasayla kapatmak istiyor ve adeta yasak koyuyordu. Çünkü yasak kapsamına giren diğer eski Cumhurbaşkanları, Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’di. Onların yeniden adaylığı söz konusu olmadığına göre, madde tamamen “kişiye özel”di. Bahçeli’den Gül’e: Çatı adayımız olun Bağış’ın bakanlığını Gül veto etti Y olsuzluklar konusunda bu kadar duyarlılık ve titizlik gösteren Cumhurbaşkanı Gül’ün, 1725 Aralık 2013 tarihinde patlayan yolsuzluk iddialarından sonra derin bir üzüntüye kapıldığını ve adeta dünyasının karardığını yakın ekibi olarak çok yakından gözlemledik. 18 Aralık sabahı Köşk’e geldiğinde yüzünden düşen bin parçaydı: “Sabaha kadar uyuyamadım. Aklım almıyor, olanlara inanamıyorum. Çok üzgünüm ve canım çok sıkkın.” Bu arada Başbakan Erdoğan’a ve hükümetin önde gelen isimlerine, haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan bakanların ya istifa etmeleri ya da görevden alınmaları gerektiğini söylüyor ve “Gensoru ile düşürülürlerse zor durumda kalırsınız” diyordu. Nitekim, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar 25 Aralık’ta istifa etti. Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ise görevden alındı. Cumhurbaşkanı, adı geçen bakanların kabine dışında kalmasını sağlamıştı. Başbakan Erdoğan yeni kurulacak bakanlar kurulunda Egemen Bağış’ı tutmak istiyordu. Cumhurbaşkanı buna da karşı çıktı ve bunun yanlış anlamalara yol açacağını söyledi. Egemen Bağış 1 Mayıs’ta MHP lideri Devlet Bahçeli Köşk’e geldi. O sıralarda MHP ve CHP bir çatı aday arayışındaydı. Bahçeli görüşmede, Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olması halinde ülkenin daha da kutuplaşacağını vurguladı ve şunları söyledi: “Cumhurbaşkanının yüzde 6070 gibi yüksek bir oyla seçilmesi lazım Ahmet Sever, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün en yakınındaki isimdi. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da yanındaydı. asan Cemal’in peşinden sıra Can Dündar’a geldi. Özellikle Gezi olayları sırasında aldığı tavır nedeniyle Can’ın da işinden olması an meselesiydi. Cumhurbaşkanını durumdan haberdar ettiğimde, “Derya Sazak’a söyle, Can’ı tutsun, sahip çıksın” dedi. O dönem Milliyet’in Genel Yayın Yönetmenliği’ni yapan Derya Sazak’ı aradım ve mesajı ilettim. Ancak Can Dündar ve Yayın Koordinatörü Tahir Özyurtseven gönderildikten kısa bir süre sonra Derya Sazak da gitti. Bir gün, Cumhurbaşkanı ile basının, kendisinin de çok rahatsız olduğunu bildiğim halini konuşurken dayanamayıp şunları söyledim: “Efendim, geçmişte askeri vesayete, başörtüsü yasağına, parti kapatmalara karşı çıkan, 28 Şubat süreci dahil demokrasiden yana tavır koyan gazetecilerin çoğu bugün işlerinden oldular. Aynı dönemde askerin yanında saf tutan ve AK Parti karşıtı olan bazı gazeteciler şimdi baş tacı edildiler. Bu çok acı ve düşündürücü bir çelişki değil mi? Cevabı kısa ve öz oldu: “Maalesef Can Dündar öyle.” Beklenmeyen madde Abdullah Gül, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e mesaj yolladı: “Biz bu konuyu aramızda konuşarak hallederiz. Yasayla engel koymaya gerek yok. Yanlış anlamalara yol açar ve böyle bir yasa beni de rencide eder.” Ne de olsa aralarında bir kardeşlik hukuku ve dava arkadaşlığı vardı. Ancak, Sadullah Ergin Başbakan Erdoğan ile görüştükten sonra olumsuz bir cevapla geri döndü. Başbakan o maddenin geçmesinde ısrarcıydı. Birileri Başbakan’a “İşi sağlama alalım. Ne olur, ne olmaz” demiş olmalıydı. Kendi partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın çok ağırına gitti. Erdoğan: Olmaz Bahçeli Gül’e sordu: Siz aday olur musunuz? Olursanız biz sizi destekleriz.” Gül teşekkür etti ve teklifi reddetti 2 ki herkesin cumhurbaşkanı olabilsin, herkesi kucaklayabilsin. Yüzde 5149 oy oranıyla seçilmesi Türkiye’nin hayrına olmaz. Ülke ikiye bölünür. Büyük sıkıntı doğar.” Ardından Gül’e şu soruyu yöneltti: “Siz ne düşünüyorsunuz? Siz aday olursanız biz sizi destekleriz.” Cumhurbaşkanı Gül, “Görünen köy kılavuz istemez” diyerek Erdoğan’ın aday olmak istediğini, o durumda da karşısına çıkmayacağını ima etti. Bahçeli bunun üzerine, Gül’e çatı adaylığını teklif etti. Aslında bu mesaj daha önce bazı aracılar tarafından da iletilmişti. Cumhurbaşkanı duygulanmıştı. Teşekkür etti ve “Ben AK Parti’nin kurucusuyum. Başka bir partiden aday olmak siyasi etik açısından da doğru olmaz” dedi. İşadamları medyayı ziyaret etti 007 seçimlerinin ardından AK Parti’ye yakın veya partinin içinden bazı isimler medya yöneticileri ve bazı köşe yazarları nezdinden Gül’ün adaylıktan vazgeçmesi yönünde haber ve yorum yayınlanmasını telkin ediyorlardı. Bunlardan ikisi işadamı Ethem Sancak ve rahmetli Hasan Doğan’dı. Doğan ve Sancak, Doğan Medya Grup Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ı ziyaret ederek AK Parti’nin gerilim ve kriz istemediğini, bu yüzden Gül’ün adaylığına karşı çıkılmasından memnuniyet duyulacağını, Başbakan Erdoğan’ın da aynı görüşte olduğunu ilettiler. Bu görüşmeden çok kısa süre sonra Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün sürmanşetten yayımlanan, “Abdullah Gül’e sessiz dilekçe” yazısında Gül’ün şövalyelik yaparak fedakârlıkta bulunmasını istedi. Gül’ün dönüşüne Erdoğan engeli Sever’in kitabında “intifada” bölümü de var. 2 Mart 2011’de Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklanmıştı. O gün Cumhurbaşkanı İstanbul’da Tarabya köşkündeydi. Sabah erken saatlerde telefonum çaldı. Arayan Cumhurbaşkanı’ydı: “Ahmet, bir açıklama hazırladım. İki gazeteye verelim. Biri Zaman gazetesi olsun. Sen de ikinci bir gazete seç.”Ben de ikinci gazete olarak Milliyet’i teklif ettim. Ertesi gün haber Milliyet’in sürmanşetindeydi: “Kaygı duyuyorum” Zaman gazetesini elime aldığımda adeta şok geçirdim. Haber sürmanşetten verilmişti ama Cumhurbaşkanı’nın mesajıyla hiçbir alakası yoktu. Aynen şöyleydi: Gül: “Umarım, hiçbir gazeteci mesleğini başka amaç için kullanmaz.” O mesajdan böyle bir başlık nasıl çıkmıştı? Yanına gittiğimde Cumhurbaşkanı’nında çok şaşırdığını gördüm. Bana durumu şöyle izah etti: “Ekrem Bey’i Tarabya’ya çağırdım. Açıklamamı verdim. Ardından ‘Sayın Cumhurbaşkanım, peki gazeteciler gazetecilik dışında bir faaliyette bulunabilirler mi?’ diye bir soru sordu. Ben de elbette bulunamazlar karşılığını verdim. Hepsi bu.”Olacak iş değildi. Ekrem Dumanlı, Cumhurbaşkanı’nın mesajından rahatsız olmuş, daha da kötüsü haberi çarpıtmıştı. Ekrem Dumanlı haberi çarpıttı 6 Fedakârlık isteği Hayrünnisa Hanım: öşk’teki veda resepsiyonunda Hayrünnisa Hanım’ın yaptığı “Asıl intifadayı ben başlatacağım” konuşmasından Cumhurbaşkanı Gül’ün haberi yoktu. Kulağına eğilip durumdan haberdar ettiğimde merakla, “Neler söyledi?” diye sordu. Bunu hiç onaylamamıştı. Bunu kendisine söylediğinde Hayrünnisa Hanım’ın cevabı şu oldu: “Sana söylemiştim Abdullah Bey. Sen konuşmazsan ben konuşacağım demiştim.” Aslında bu çıkış herkeste bir rahatlamaya yol açmıştı. Yoksa, herkes kırgınlık ve kızgınlığını içinde taşıyarak Köşk’ten ayrılacaktı. Bülent Arınç ile Erdoğan birbirine karşı dolmuş aşbakan Erdoğan’ın ‘kızlı erkekli aynı evde kalan öğrencilerin denetleneceği” yönündeki sözleri Arınç kesin bir dille yalanlamış ve Başbakan’ın bu çelişkiyi düzeltmesini beklediğini söylemişti. Ama Erdoğan, Arınç’ın sözünü ettiği çelişkiyi düzeltmek bir yana basın üzerinden görüşlerini dile getirdi diye ona karşı öfkelenmişti. Arınç adeta küsmüş ve içine kapanmıştı. Cumhurbaşkanı, “Bülent Bey belki kendini şu sıralar yalnız hissediyordur. Bu akşam bir arayayım” dedi. Ertesi sabah makamına geldi Sen konuşmazsan ben konuşurum K B ğinde kendisine sordum: “Bülent Bey’i arayabildiniz mi efendim?” “Aradım. Aramakla iyi yapmışım. Çok üzgün ve kırgın. Ciddi bir kırılma yaşıyor. Başbakan ve Bülent Bey’i bir akşam aralarını düzeltmek için Konut’a davet etsem mi acaba?” Ertesi akşam, Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’yi ziyaret eden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev onuruna bir yemek veriyordu. Erdoğan da oradaydı. Gül, Erdoğan’ı uğurladıktan sonra, “Başbakan da Bülent Bey’e çok kızgın. İkisi de birbirine iyice dolmuş” dedi. Bülent Arınç gün Köşk’e gelenlerin sayısında müthiş bir artış oldu. Herkeste bir telaş ve kaygı vardı. AK Parti olağanüstü kongresinin 27 Ağustos’ta, yani Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin dolmasından bir gün önce yapılması ve AK Parti’ye yeni genel başkanın seçilmesi söz konusuydu. Bu Gül’ün otomatik olarak devre dışı bırakılması anlamına geliyordu. Bu karar, 11 Ağustos’ta Erdoğan’ın başkanlığında toplanacak MKYK’da alınacaktı. Gül’ün üzerinde baskılar artmıştı: “MKYK’da kararı etkilemek için bir çıkış yapmalısınız. Bir işaret vermelisiniz.” Cumhurbaşkanı bunu yapmakta çok isteksizdi. Ancak, hiç sesini çıkarmaması halinde ileride suçlamalara hedef olabilirdi. Kendisine “Niyetinizi hiç belli etmediniz, bütün bunlar bu yüzden oldu” eleştirileri yöneltilebilirdi. 3 O MKYK’nın toplandığı saatlerde, cumhurbaşkanlığını izleyen muhabirleri Köşk’e davet ettik. Gül, muhabirlerle bir araya geldiği anda kendisine o malum soru soruldu: “Görev süreniz bitince ne yapacaksınız?” Cumhurbaşkanı’nın mesajı açıktı: “Cumhurbaşkanlığım bittiğinde şüphesiz ki partime döneceğim. Kurucusu olduğum partime dönmem benim için çok doğal bir şeydir.” Bütün televizyonlar haberi son dakika olarak vermeye başladı. MKYK toplantısı sürerken gelen bu mesaj üzerine, Sadullah Ergin söz alarak Gül’ün açıklaması hakkında bilgi verdi ve bu gelişmeyi dikkate alarak, olağanüstü kongreyi ileri bir tarihe ertelemenin daha doğru olacağını söyledi. Ancak, söz alanların sayısının giderek arttığını gören Erdoğan müdahale ederek konuyu kapattı. Olağanüstü kongre öngörüldüğü gibi 27 Ağustos’ta toplanacak ve genel başkanını seçecekti. Akif Beki: O gazetecileri almayın 009 yılının Ocak ayının başıydı. Başbakanlık yanlış ve yalan haber yaptıkları gerekçesiyle yedi gazetecinin akreditasyon kartlarını iptal etti. Bunlar Hürriyet Gazetesinden Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi, Milliyet gazetesinden Abdullah Karakuş, Star TV’den Fatma Çözen, Akşam gazetesinden Ali Ekber Ertürk, Vatan gazetesinden Veli Toprak ve Evrensel gazetesinden Sul 2 tan Özer’di. Çoğu yakından tanıdığım ve işini doğru düzgün yapmaya çalışan isimlerdi. Hürriyet’in o dönem Ankara Temsilcisi olan Enis Berberoğlu, Cumhurbaşkanlığını izleyen Ümit Çetin’i Başbakanlığa kaydırıp, Turan ve Hasan’ı bize yollamıştı. Cumhurbaşkanı’nın onayını aldıktan sonra ikisinin akreditasyon kartlarını hiç beklemeden imzaladım. Aynı gün, Cumhurbaşkanlığı Koruma Başkanı Osman Çangal yanıma geldi. “Ahmet abi, Akif Beki seni aradı mı?” diye sordu. “Hayır aramadı. Hayrola?” “Akif Beki, Başbakanlığa girişini yasakladığımız gazetecileri siz de Köşk’e sokamazsınız diyor.” “Osman, bunu söylemek için beni sakın aramasın. Kartlarını biraz önce imzaladım zaten.” aşbuğ, 6 Ocak 2012’de, emekliliğinden 17 ay sonra, “Silahlı terör örgütü yöneticiliği ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından tutuklanmıştı. Başbuğ’un bu şekilde tutuklanması Cumhurbaşkanı’nı çok üzdü. Köşk’ün hukukçularını çağırdı: “Beraber çalıştığımız bir Genelkurmay Başkanı’nın, hem de terör örgütü yöneticiliği suçlamasıyla tutuklanması beni çok rahatsız ediyor. Benim bu konuda yapabileceğim bir şey var mı? İnceleyip bana bildirin.” Hukukçular, kısa süre sonra geri döndüler: “Maalesef hukuken yapabileceğiniz bir şey yok.” Ama hukukçuların bir görüşü daha vardı: “Ancak Başbuğ Yüce Divan’da yargılanmalı. Hukukta bazen gri alanlar vardır. Ama onun durumu, gri alana girmiyor, siyahbeyaz kadar açık ve tartışmaya yer vermeyecek kadar belirgin.” Basın toplantısının ardından Zaman gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal aradı rahatsızlığı sesinden belli oluyordu: “Ahmet abi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın İlker Başbuğ ile ilgili Yüce Divan açıklaması iyi olmadı. Bunu dengelemek için bir şey söylemek isterse, biz yayımlamaya hazırız.” Mustafa Ünal’ın söylediklerini aktardığımda Gül çok kızdı: “Bunlar bana ayar mı vermeye çalışıyor? Boş ver, cevap bile verme!” Zaman ayar mı vermek istiyor? B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle