18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 3 Nisan 2015 haber EDİTÖR: HAYRİ ARSLAN 6 ‘Kral çıplak demedik daha’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile çözüm sürecindeki izleme kurulları ve Başkanlık sistemindeki Meksika örneği tartışmasında ayrı düşen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Üslubumuz, duygularımız, düşüncelerimiz, yoğurt yiyişimiz farklı olabilir. Yani biz bütün bu eleştirilerimizde ‘Kral çıplak’ filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki ‘Kral çıplak’ denecek. Partimizin, Başbakanımızın, Cumhurbaşkanımızın zarar görmesini istemeyiz” dedi. Ankara’da BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Arınç, Erdoğan’ın başkanlık sistemi için Meksika tipi başkanlık önerisi için “Yani birileri diyorsa ki ‘Meksika’da, Arjantin’de, Paraguay’da, Bolivya’da var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım.’ Bu çok doğru olmaz” dedi. Kendisinin bir başkanlık sistemi örneği olup olmadığı sorusuna ise Arınç şu yanıtı verdi: “Tam başkanlık sistemini düşünüyorsanız o zaman Amerika’ya bakacağız. Yok Fransa usulü derseniz. Ona bakacağız. Ama üçüncü, dördüncü dünya ülkelerinden başkanlık sistemini alıp da bir şekilde monte edecek halimiz yok. Montaj usulü başkanlık sistemi olmaz.” Seçimlerde 330 milletvekiline ulaşmadan başkanlık sisteminin tartışamayacaklarını belirten Arınç, “367 veya asgari 330’u bulmadıktan sonra artık başkanlık sistemini kimse tartışamaz. Bizim düşüncemiz şu: 367 ile de kabul etsek yine de referanduma gitmeliyiz diye düşünüyoruz ama 329’da kalırsak Anayasa’dan bahsedemeyiz. Reddedilmiş sayılır” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Erdoğan’la ters düşmesini değerlendiren Arınç “Kral Çıplak denecek günler gelecek” dedi İzleme heyeti isimlendiriliyor Bülent Arınç, izleme kurulları tartışması ile ilgili olarak “İsimlendirme aşamasındayız. O zaman bazı isimler telaffuz edilmiş ama onların kendisiyle görüşülmemişti. Şimdi o kişilerle görüşülüyor” dedi. Arınç, Başbakan Davutoğlu’nun bu konuları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aktardığını, Erdoğan’ın da tatmin olduğunu dile getirdi. Kadınlar evden çıkacak HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun emekliye ikramiye, kadın istihdamı gibi gündem yaratan çıkışlarının arkasındaki isim olan Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, Türkiye’de her 3 kadından 1’inin çalışıyor gibi göründüğünü, diğer ikisinden birinin yaşamının bir noktasında iş aramayı da bıraktığını söyledi. Çocuk doğuran ya da yaşlı, engelli yakınlarına bakFIRAT mak durumunda KOZOK kalan kadınların CHP’de ekonomiden sorumlu Selin Sayek Böke, kadınların istihistihdam dışında dam dışında kaldıklarını belirterek “Biz kadının ekonomik ve kaldıklarını belirten Sayek Böke, sosyal hayata dahil olmasını istiyoruz” dedi. “Biz kadının ekonomik ve sosyal hayata dahil olmasını istiyorsak; o zaman bu hizmetleri bir mecburiyet olmaktan çıkarmalıyız. Böke, CHP’nin seçim bildirgesindeki diğer iki temel ayağın da emeklinin gelirini yükseltme ve gelire göre vergi adaletini sağla Gelire göre vergi projeniz ketim üzerinden alınan vergima olduğunu söyledi. nasıl işleyecek? ye muhtaç kalmasın. Bugün CHP’nin ekonomi politikaTürkiye’de gelir dağılımı o Türkiye’de hem vatandaşın ceları bir süredir gündemde. Bikadar bozulmuş ki... 2000 yı bine daha fazla para sokacak rincisi emekliye ikramiye, nelında Türkiye nüfusunun yüz proje yapılmıyor, hem de süler yapacaksınız? de 1’i servetin yüzde 30’una rekli cebinden türlü vergiler Türkiye’de bir yandan pastasahipken, bugün bu oran yüzalınıyor. İnsanlardan kazançnın dağılım sorunu, diğer yande 54’e çıkmış. Bu sorun uzun larına göre vergi topladığınız dan da o pastanın büyümüyor vadede başta eğitim olmak zaman, tüketimden değil herolması sorunu var. Sadece tükeüzere çeşitli projelerin devrekes gelirinden vergisini ödeyeterek ve inşa ederek ekonomik ye sokulmasıyla çözülebilir. cek. Para harcamak zorunda faaliyet yaratılmaya çalışılıyor. Ama diğer yandan verginin de olduğu doğalgaz, ekmek ve teBizim hem pastayı büyütmemiz, kazanca göre toplaması gerelefon için vergi vermek zorunhem de bunun hakça dağıtılmakiyor ki devlet, dolaylı ve tüda kalmayacak. sını sağlamamız gerekiyor. Bunun için yapmamız gereken üç nu yok. Üstelik kamunun geradımdan biri eğitim, ikincisi ka sunmuş kişidir. İkramiye, bayçek kaynağını bile görmediğiramlarda verilecek ama bunun dının sosyal hayata katılması, la aynı zamanda bir gelir düzelt miz, Sayıştay raporlarının bile üçüncüsü ise teknolojik gelişMeclis’e gitmediği bir dönemde me. 11 milyon emekli, aldığı üc mesi de yapmış oluyorsunuz. birilerinin çıkıp da bize ‘Hangi retlerle sadece temel ihtiyaçları‘Kaynak sorunu yok’ kaynak?’ diye sorma lüksü yok. nı zorla giderebilecek bir hayat Türkiye’nin, kaynağın nereye İktidar ‘kaynağı nereden yaşıyor. Oysa emekli dediğimiz kullanıldığını açıkça gösterecek bulacaksınız?’ diyor... kişi daha önce emeğini, büyübir yönetime ihtiyacı var. Emek Türkiye’de kaynak sorumeye ve gelişmeye katkı olarak Sayek Böke, seçim bildirgesindeki üç temel ayağı anlattı C liye verdiğiniz her 1 TL, kamuya daha çok dönüş yaratıyor. Çünkü emekli onu zaten harcamak zorunda. Emeklilerle ilgili iki çalışmamız daha var, birisi intibak yasası. Yani kendi aralarındaki eşitsizlikleri düzeltmek. İkincisi ise, çalışan emekliden prim kesilmesini önlemek. ‘Herkes geliri kadar vergi ödeyecek’ Kadının istihdama ve sosyal hayata katılımındaki temel proje ne olacak? Garip gelebilir ama, kreşle Türkiye’nin bu alandaki sorunu ciddi oranda çözülür. Baktığınız zaman Türkiye’de her 3 kadından 1’i çalışıyor gibi gözüküyor. Her iki kadından biri hayatının bir noktasında iş arıyor, bir noktadan sonra da aramaktan vazgeçiyor. Genelde kadınlar evlendikleri, çocuk sahibi oldukları, yaşlılara ya da engelli bir yakınlarına bakmak durumunda kaldıları noktada istihdamdan kopuyorlar. Biz kadının ekonomik ve sosyal hayata dahil olmasını istiyorsak; o zaman bu hizmetleri bir mecburiyet olmaktan çıkarmalıyız. Kreşle bir yandan kadının sosyal olarak ekonomiye ve sosyal hayata dahil olmasını sağlıyorsunuz, diğer yandan insana ilk günden yatırım yaparak, yarının ekonomisini de inşa etmiş oluyorsunuz. Anaokuluna giden çocuklar ilkokula geldiklerinde akranlarından 1.5 yıl önde oluyorlar. Ayrıca anaokullarına yapılan her 1 TL’lik yatırım, ekonomide 7 TL’lik canlanma yaratıyor. Önce kreşin inşaası, sonra öğretmen gerekecek. Güvenlik, servis, yemek derken kadın hem sosyal hayata katılacak, hem de ekonomi canlanacak. Kreş açmak sadece kadına iş yaratmayacak erkeklere de eşit iş imkânı yaratmış olacak. l ANKARA ‘Kreşle ekonomi canlanacak’ Sonunda, salı günü Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan vahim olayı, mezhepler üzerinden, Yemen’de, Ortadoğu’da olanlarla birlikte anan da çıktı. “DHKPC Alevi kökenli bir örgüt”müş, Yemen’de Zeydiler, diğer ülkelerde diğer Şii gruplar da “kirli bir savaşın” içine çekilmek isteniyormuş. Savaşın her zaman ve şimdilerde Ortadoğu’da yaşanan haliyle “kirli bir iş” olduğu doğru da gerisi fevkalade tartışmalı. Bir kere kim kimi savaşa çekiyor, Şii veya Sünni, bu toplulukların bu işte “piyon” olmak dışında bir dahli yok mu sorusunu kurcalamak lazım. İkincisi, olan bitenleri kısa yoldan “mezhep savaşı” olarak görmek/göstermek mümkün müdür, bunu da sorgulamak lazım. Sorgulamazsak, nihayetinde Türkiye’de siyasi gerilim de, Aleviler üzerinden mezhep gerilimine indirgenir hale geliyor. Üstelik bu sıradan bir indirgemecilik de değil, hiç de masum olmayan bir karanlık senaryoya doğru ilerliyor. Ortadoğu’da bugünkü hale nasıl gelindi sorusu, uzun, pek uzun bir mevzu. Şimdilik kısa bir iki hususun altını çizmekle yetinelim, ama her şeyden önce, bugün olanları anlamak için hiç olmazsa yakın geçmişte neler olup bittiğini iyi bilmek lazım geldiğini hatırlatalım. Soğuk Savaş döneminin bitişi ile birlikte, Ortadoğu’daki gelişmeler büyük ölçüde din, mezhep, kültür, etnik aidiyet üzerinden kodlanmaya başladı. Sınıf indirgemeci kodlamalar, toplumsalsiyasal gelişmeleri anlamak açısından sığ ve sorunlu bir zemin sunuyordu, tam tersi de o derece sığ ve sorunlu oldu. Yemen bu açıdan iyi bir son örnek; ilk bakışta bir yandan Şii Zeydiler ve Sünniler arası çatışma, diğer yandan Şiileri arkalayan İran ve Sünnileri destekleyen Suudi Arabistan’ın vekâlet savaşı gibi görünen sahne aslında fazlasıyla karmaşık. Bir kere, şimdilerde Suudi Arabistan öncülüğündeki askeri müdahalenin hedefi olanlar Zeydiler değil, Zeydi üst kümesinin bir alt grubu olan Husiler. Nitekim, Husilerin ilerleyişi karşısında soluğu Suudilerin yanında alıp, koalisyonca mevcut operasyonun meşru lideri olarak tanınan eski Cumhurbaşkanı Hadi de Zeydi. Zeydilik Yemen, ‘Mezhep Savaşları’, Aleviler ile Husiler arasındaki fark da, teolojik bir mevzu değil, siyasal bir çatışmanın eseri. İsimlerini Ensarullah örgütünün, 2004 yılında öldürülen lideri Hüseyin Bedrettin Husi’den alan, Husilerin, Şii kimliğini öne çıkardıkları doğru, İran ile bağlantılı oldukları da. Ancak, bu gelişme doksanlı yıllardan itibaren Yemen’de yükselen dinisiyasal radikalleşmenin sonuçlarından biri. Afganistan cihadının bir parçası ve sonra Kaide’nin temel unsurlarının başında gelen Yemenli radikaller Sünni siyasal radikalleşmesi, Husiler ise, Şii siyasal radikalleşmesinin tezahürleri. Onun ötesinde, 2011’de Arap Baharı hareketlenmesinin Yemen’e sıçraması sonucu, otuz yılı aşkın iktidarını kaybeden, Ali Abdullah Salih idaresine karşı ülkenin kuzeyinde gelişen tepkiler, aşiret rekabetleri gibi etkenler de var. Dahası, “Yemen Baharı”, Müslüman Kardeşler’in Yemen uzantısı olan Islah Partisi öncülüğünde olmuştu. 2004’te ayaklanan ve Sadaa Savaşları diye bilinen isyanlar serisine karşı Husilere sınır güvenliği gerekçesi ile askeri müdahalede bulunan Suudi Arabistan, tüm bölgede olduğu gibi Yemen’de Müslüman Kardeşler’in yükselişinden de rahatsızdı. Türkiye’nin, bölge politikalarında Müslüman Kardeşler yanlısı tutum takınan iktidarı ve destekçisi kalemler nedense bu konudan pek bahsetmek istemiyor. Yemen’de müdahalenin görünen hedefi Husiler ama hikâyenin tamamı bu değil. Durum ortada, Mısır’da Müslüman Kardeşler’e karşı Sisi’yi destekleyen Suudiler, şimdi onunla el ele Yemen’e müdahale ediyor ve Türkiye’deki iktidar bu müdahaleyi destekliyor. Dahası bu vesile ile, İran ve Şii düşmanlığını körüklüyor. İran’ın bölgede artan nüfuzuna dikkat çekenler, Mısır’da Sisi’yi destekleyen Suudilerin bölgede giriştiği nüfuz alanı siyasetlerine pek ses etmiyor. Daha önce, diğer ülkelerde Arap Baharı’nı alkışlarken, nüfusunun çoğu Şii olan Bahreyn’deki Arap Baharı’nı, Suudi Arabistan’ın askeri müdahalesi ile boğmasına da ses etmedikleri gibi. Dediğim gibi mevzu pek uzun ve derin, olayların seyri esnasında umarım meseleyi daha fazla tartışma imkânımız olur. Erdoğan, Raşit Tükel’i atamadı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üniversitede yapılan seçimi açık ara farkla kazanan Prof. Dr. Raşit Tükel’in yerine İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne Prof. Dr. Mahmut Ak’ı atadı. İstanbul Üniversitesinde yapılan rektörlük seçimini 1202 oyla Prof.Dr. Raşit Tükel kazanmıştı. Ancak Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği listede 1. sıraya eski rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in ağlayan İstanbul’da bir semt. Başlangıçta bir gecekondu semtini anlatırdı. Sonra Çağlayan deyince akla 1 Mayıs’ların kutlandığı bir alan gelmeye başladı. Onun da ardından “saray” meraklısı bir ülkede “Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük adalet sarayı” olarak ünlendi. Ama iki gün önce Çağlayan deyince akla şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak benimsemiş örgütlerle devlet şiddetinin yarıştığı, kapıştığı bir bina azmanı anlaşılır oldu. Bence dünden bu yana da “pis siyaset üretme” kavramına dönüştü... Evet pis siyaset. Yürek yakan bir terör eyleminden siyasal çıkar sağlamak üzere lafa sarılmış siyaset bezirgânlarının, klavyeye yumulmuş medya silahşorlarının ürettiği pis siyaset... Çağlayan’da bir savcı hayatını yitirdi. Çağlayan’da bilinçleri örgüt tapıncıyla dolmuş, 20. yüzyıldan kalma siyasal şiddeti 21. yüzyıla da taşıyan, sosyalizm ülküsünü namluların ucunda arayan bir “sol sapma”nın temsilciliğine soyunan DHKPC’nin saflarında yer almayı seçmiş, öldüren ve kendileri de ölüme giden iki genç de öldü. “Devrimcilik” olarak tanımlanmak istenen ve iki genci öldürmeye ve ölmeye yollayan bu karar, Ç Çağlayan’dan Pis Siyaset Üretmek buram buram provokasyon kokan bu eylem nerede, nasıl, kimler tarafından planlandı ve uygulamaya sokuldu bilemem. Şu aşamada kendilerinden başka bilen olduğunu da sanmıyorum. Ancak şunu söylemek mümkün ve kanımca yanlış değil: Haziranda çok, ama çok önemli bir genel seçime hazırlanan bir ülkede siyasal literatürdeki deyimiyle söylersek “destabilizasyon”a, yani istikrar ortamını yok etmeye hizmet edeceği kesin. Keza zaten kör topal yürüyen, öfkelendirici zikzaklar, neredeyse sil baştan dedirtecek gitgellerle yürüyen “barış süreci”ni daha da zora sokacağı da kesin. Sadece seçimler göz önüne alındığında böyle bir eylemden seçimde yarışacak olan siyasal partilerin hiçbirinin çıkar sağlamayacağı belli. AKP de dahil siyasi partilerin hepsi de olaysız, çatışmasız bir seçim ortamından yana olsalar gerek. HHH Ancaaaak, bu eylemden siyasal çıkar sağlamak için kolları sıvayanlar, uzatılan mikrofonlara konuşanlar var. AKP tepeleri bir yandan bu eylemi öncelikle CHP’ye vurmak için bir bahane olarak kullanıyorlar. Gezi olaylarına kadar geri giderek bu tür eylemlere CHP’nin yeşil ışık yaktığını ileri sürebiliyorlar. Tek kelimeyle ayıp. Ama bu tür ayıplar o siyasal hareketin sabıka dosyasında ilk değil. Ama Çağlayan’dan “pis politika” üretme kendini asıl İç Güvenlik Yasası denen ve ülkeyi sahi ci bir polis devletine dönüştürme potansiyeli taşıyan konuda gösteriyor. Bu yasa Meclis’ten geçti. Uygulanışına ilişkin tutum ise hem Cumhurbaşkanı’nın, hem Başbakan’ın demeçlerinde belirginleşiyor. Başbakan’ın “sokak”a ilişkin cümlesini “Protesto etmek bir haktır. Ama sokak kesinlikle yasaktır” diye özetlemek hiç de abartı değil. Bu ise “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir ama aslanların kafesi de açıktır” demekten farksız... İç Güvenlik Yasası’nın barış sürecini çıkmaza sokacak bir adım olduğu HDP sözcülerince defalarca vurgulandı. Şimdi ise İç Güvenlik Yasası’nın uygulamada daha da şiddetlendirileceği “müjdesi” iktidarın en tepelerinde açıkça dillendiriliyor. Mazeretleri de “Çağlayan eylemi”, onu izleyen “Vatan Caddesi” eylemi... Bu mazeretler de yetmezse kamuoyunu ikna etmek, polis devleti uygulamaları karşısında diz çöktürmek için yeni provokasyonlar beklemek kimi şaşırtacak? Çağlayan’dan pis siyaset üretmek dediğim de zaten bu... HHH Okurlara not: İzin meselesini biraz yanlış anlamışım. Önümüzdeki pazartesiden itibaren başlıyormuş. “İtiraz yok. Pazartesiye kadar çalışmaya devam” dediler. Elimden ne gelir? Zalim felek... İstanbul Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Ak oldu vekili Mahmut Ak, 2. sıraya Mehmet Raşit Tükel, 3. sıraaya ise Harun Cansız koymuştu. YÖK’ün bu kararına akademisyenler ve öğrenciler tepki göstererek, Prof. Tükel’e destek eylemleri yapmıştı. Diğer üniversitedeki atamalar şöyle: Uludağ: Prof. Dr. Yusuf ULCAY, Galatasaray: Prof. Dr. Eyüp Ertuğrul Karsak, Harran: Prof. Dr. Ramazan Taşaltın, Tunceli: Prof. Dr. Ubeyde İpek’i, Yüzüncü Yıl: Prof. Dr. Peyami Battal (yeniden). Serter adaylıktan istifa etti CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter önseçimde aldığı oyla seçilemeyeceği sıradan aday olunca, adaylıktan istifa etti. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, İstanbul 1. Bölge’de girdiği önseçimde aldığı 9 bin 338 oyla ancak 25. sıradan aday olabilmişti. l İSTANBUL\ Cumhuriyet Jet Fadıl, Siirt’ten bağımsız aday Fadıl Akgündüz avukatı aracılığı ile bağımsız milletvekili adaylık başvurusu yaptı. Akgündüz, 2002’de Siirt’ten bağımsız milletvekili seçilmişti. YSK, Siirt seçimlerini iptal etmesiyle milletvekilliği ve dokunulmazlığı düşen Akgündüz yargılandığı dava nedeniyle tutuklanmıştı. Akgündüz, 15 ay sonra kefaletle serbest kalmıştı. l SİİRT/ DHA C M Y B Tükel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle