18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 24 Nisan 2015 EDİTÖR: CANER ÖZTÜRK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ haber 5 Sivas İdare Mahkemesi, anı köşesinden 2 göstericinin adının çıkarılması talebini ‘Madımak TBB’nin görev alanı değil’ diye reddetti ivas İdare Mahkemesi, Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülen Madımak Oteli’nde oluşturulan anı köşesiALİCAN ne, katledilen 35 kişiULUDAĞ nin yanında, 2 göstericinin de yazılmasına itiraz eden Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) başvurusunu reddetti. Bu konuda TBB’nin dava açma yetkisinin olmadığını öne süren mahkeme, “İki ismin kaldırılması talebinin reddi yönlü Sivas Valiliği işleminin, avukatlık mesleği veya davacı TBB’nin görev alanı ile bir ilgisinin bulunmadığı açıktır” dedi. Sivas Valiliği, 2 Temmuz 1993’te yakılması sonucu 33’ü aydın, 2’si otel görevlisi olmak üzere 35 kişinin katledildiği Madımak Oteli’ni 2010 yılında kamulaştırdı. Oteli, Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştüren valilik, giriş kısmında ise anı köşesi oluşturdu. Valilik, anı köşesine 35 kişinin yanı sıra, olaylarda hayatını kaybeden göstericilerden Ahmet Alan ve Hakan Madımak’a karışma S Ehliyetin yok Katliamın üzerinden 22 yıl geçti. Türkgil’in isimlerini de ekledi. Barolar Birliği, iki eylemcinin isimlerinin anı köşesinden kaldırılması için Sivas Valiliği’ne başvurdu. Vali Alim Barut, talebi olumsuz karşılarken, “Sivas Valiliği’nin ölenlerin sağlıklarında nerede olduklarını tespit edip tasnife tabi tutup, sınıflandırmak gibi bir tasarrufu, amacı ve görevi olamaz” dedi. Olayları “savaş”a benzeten Barut, Atatürk’ün Anzaklar için kullandığı sözü örnek göstererek, “Mille İster ‘Soykırım’ Deyin, İster Demeyin! vet, maalesef tarihin karanlık yüzüyle karşılaşmak, hiçbir toplum için kolay değil. Dahası, geçmişte yaşanan pek çok utanç verici olaydan hâlâ sadece bazıları, ve evet, çoğunlukla politik nedenler ile öne çıkıyor. Evet, Batılı büyük güçler, başkalarına talkım verirken, kolonyalist geçmişleri ile tam anlamı ile yüzleşmekten hâlâ uzak duruyor. Yine de, Batılı ülkeler özeleştiri konusunda, diğerlerinden daha özenli davranmaya çalışıyorlar denebilir, ama onlar çoğunlukla bunu utanç değil, daha ziyade “yüce gönüllülük” havasında ifade ediyorlar. Tam da bu nedenle, Batı dışı toplumlar geçmişleri ile yüzleşmek konusundaki isteksizliklerine mazeret bulmaya devam edebiliyor. “Ermeni soykırımı” konusu bu konudaki en “iyi” örneklerden biri. timiz savaş meydanında ölen düşman için bile acısına tuz basıp, bağrına taş bağlayarak arkasından konuşmaz” dedi. TBB, valiliğin ret kararının kaldırılması için dava açmıştı. Sivas İdare Mahkemesi, Barolar Birliği’nin açtığı davayı tartışma yaratacak gerekçeyle reddetti. TBB’nin bu konuda dava açma ehliyetinin bulunmadığını iddia eden mahkemenin gerekçesinde şöyle denildi: “Anılan düzenlemeye göre baroların ve Barolar Birliği’nin kuruluş ve örgütleniş amaçları doğrultusunda dava konusu Sivas Valiliği Bilim ve Kültür Merkezi anı köşesinde adı zikredilen 35 kişi içerisinden gösterici oldukları anlaşılan iki ismin kaldırılması talebinin reddi yönlü Sivas Valiliği işleminin, avukatlık mesleği veya davacı Türkiye Barolar Birliği’nin görev alanı ile bir ilgisinin bulunmadığı açıktır. Davanın ehliyet yönünden reddi gerekmektedir.” Barolar Birliği, karara karşı Danıştay’a başvurdu. ANKARA E ‘Bağrınıza basın’ yapıp ettiklerine sonuna kadar sahip çıkmaktan vazgeçmek gerek. Gelelim savaş koşulları meselesine, Ermeni çetelerin yaptıklarına, Rus ordusu ile ve emperyal güçler ile birlikte davranan Ermenilere. Evet, hiçbir insan topluluğu masum değil, ama Osmanlılar da diğer bir emperyalist güç olan Almanlar ile ittifak içinde savaşa girmediler mi? Hem, Osmanlı Ermenileri savaş öncesi de, Anadolu’da çıkan isyanlar gerekçe yapılarak da Abdülhamid devrinde, Müslüman nüfus tarafından baskıya, kıyıma uğramaya başlamadılar mı? İmparatorluğun diğer pek çok unsuruna güç yetiremediği için bağımsızlık, otonomi tanınırken, Ermenilerin talepleri hiçe sayılmadı mı? Sadece ‘tehcir’ bile Bu arada, Osmanlı idaresindeki Araplar da savaş esnasında İngilizler ile işbirliği yapıp isyan ettiler, bunun için (iyi ki) Arap nüfusu cezalandırılmadı ama bunda dindaşlığın payı yok muydu? Kısacası, ne olmuş olursa olsun, hadi soykırım planlanmadı, bir halk topyekun yerinden yurdundan sürülür mü? Bu nasıl bir savaş tedbiridir, nihayetinde hedeflenen, en iyi ihtimalle Ermenileri Anadolu’dan sürmek değil miydi? Sadece “tehcir” bile size tüyler ürpertici gelmiyor mu? Hem ne oldu, bu Ermenilerin mallarına, mülklerine? Şimdi üzerlerinde kimler oturuyor? Bırakın Batılıların dayatmasını, tüm bunlar bizi hiç mi rahatsız etmiyor? Bu konu siyasallaştırılmasın, tarihçilere mi bırakılsın? Peki, bu tarihçiler neden inkâr edilemez noktaya gelinene kadar tehcir’i bile mevzu bahis etmediler? Veya bu konuda, politik kaygılardan uzak davranabilirler Yüzleşmek zorunlu Zira, Türkiye öteden beri, 1915 Ermeni kıyımı ile yüzleşmemek için, “Batı’nın dayatması” gerekçesini kullanıyor. Bu yıl, bu yüz kızartıcı olayın yüzüncü yılında, Papalık ve AB Parlamentosu’nun “soykırım” açıklama ve kararı dolayısı ile muhafazakârı, laiki, İslamcısı, Kemalisti, topyekun isyan etti. Bu yıl fazladan, Çanakkale zaferinin yıldönümü kutlamasının aynı güne denk getirilmesi ise fazlasıyla ucuz bir numara. Ama artık anlamamız gereken bir şey var; dayatma bir yana, geçmiş ile yüzleşmek her toplum için sağaltıcı bir adımdır, sağlıklı bir biçimde geleceğe yürümek için geçmişin hayaletlerinden kurtulmak gerek. Doğrusu, atalarının yapıp ettikleri için bir toplumu suçlamak hakkaniyetsiz bir şey, ama bundan şikâyet edebilmek için, öncelikle ataların miydi? Hem sahi, bu Batılılar Ermeni kıyımının hemen ertesinde bu konuda neden o kadar suskun kalabildiler? Sakın Türkiye ile aralarını bozmamak için olmasın? O zaman Batı’nın siyasi gerekçeler ile suskun kalmasından son derece memnun olan Türkiye, tablo değişince birdenbire “tarihin siyasete alet olmasına” itiraza başlamadı mı? Evet, aynen böyle oldu; önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu anlaşmaları çerçevesinde, sonra İkinci Dünya Savaşı arifesinde Batı’nın Türkiye ile iyi ilişkiler siyaseti, Ermenilerin feryatlarını bastırdı. Sahi, o dönemler Ermenileri hatırlayan var mıydı? Daha sonra Soğuk Savaş döneminde de NATO’nun bu değerli üyesi, Batı tarafından korunup kollandı, o zamanlar Ermenilere kulak veren pek azdı, buna karşın Ermeniler, durup dinlenmeden bu trajedinin hatırasını canlı tutmaya çalıştılar, o başka. Korkmayın... Kısacası, ister “soykırım” deyin, ister “soysürgün”, ister katliam, Ermenilerin bu topraklarda varlığı sona erdirildi. Müslüman halk da bu esnada büyük kayıplar verdi, ama çoğu kendi yöneticilerinin onları sürüklediği savaş nedeni ile, dahası topyekun kovulup yok edilen, mallarının üzerine oturulan Ermeniler oldu. Bu coğrafyanın kadim bir halkı ve bu arada diğer Hıristiyan nüfuslar, bu topraklardan sürüldü, gelin bununla yüzleşelim. Üzerinden yüz yıl geçti, korkmayın, artık kimse cezalandırılamaz, kimse üzerine oturduğu Ermeni mülklerini geri vermek zorunda kalmayacak, gelin yüzleşelim, saygın bir ülke olma adına fazla bir şey sayılmaz. Susma örgütsel faaliyet KPSS soruşturmasının 2. dalgasında 78 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarılmıştı. Gözaltına alınanlardan 17’si emniyette susma hakkını kullanınca, savcı emniyete gelerek ifadelerini aldı. Savcılık, 17 kişinin emniyette susma hakkını kullanmasını “örgütsel faaliyet” olarak değerlendirdi. RMASI U T Ş U R SO YOR GENİŞLİ KPSS Savcılık piramit kurdu KPSS’de 42 kişiye tutuklama istendi. Soruşturmada 2900 şüpheli olduğu ve ilk olarak piramidin üst kısmının hedef alındığı belirtildi. 010 yılında düzenlenen KPSS sınavında soruların önceden sızdırıldığı iddiasıyla yürütülen ve 78 kişi hakkında gözaltı kararı verilen soruşturma kapsamında adliyeye sevk edilen 44 şüpheliden 42’si, tutuklanma istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Alınan bilgiye göre tutuklamaya sevk edilen 42 kişiden 3’ünün, cemaatle bağlantısı tespit edilemediği için örgüt üyeliği ile suçlanmadı. 42 kişiden 28’inin 2010’daki KPSS’den aldığı puanlarla memur olarak atandığı tespit edildi. Yine bu kişilerden birinin, Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır’ın yeğeni de yer aldı. Çayır, bu nedenle adliyeye geldi. Öte yandan sevk edilenler arasında bir albayın eşinin de yer aldığı öğrenildi. Batman’da görev yapan başkomiserin devlet memuru 2 olan eşinin soruşturma kapsamında arandığı belirtildi. Hakkında gözaltı kararı bulunan bir binbaşının eşi, hamile olduğu gerekçesiyle serbest bırakıldı. Mersin’de bir ilçede görevli kaymakamın memur eşi ise operasyon öncesi İstanbul’a giderek hastaneye yattı. Bu şüphelinin ifadesi hastanede alındı. KPSS soruşturmasında yaklaşık 2 bin 900 şüpheli olduğu öğrenildi. Şüpheli sayısının çok olması nedeniyle savcılık, gözaltına alınacak şüphelileri belirlemek için piramit sistemi kurdu. Piramidin en tepesine Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nin kurucusu ve soruşturma kapsamında aranan Mehmet Hanefi Sözen konuldu. Soruları dağıttığı iddia edilen Sözen’le irtibatlı olan ve sınavda tüm soruları doğru yanıtlayan şüphelilerin bu piramidin üst kısmında yer aldığı belirtildi. Savcılık, her iki operasyonda bu piramidin üst kısmını hedef aldı. Operasyonların piramidin altına doğru gideceği belirtildi. KPSS’nin ilk dalgasında 75 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 30’u tutuklanmıştı. l ALİCAN ULUDAĞ /ANKARA Sözen piramidin üst kısmında Kaymakam eşi de var Grup Yorum’a 2 tutuklama daha Grup Yorum’un “öğrencileri” Helin Bölek ve Fırat Kıl, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde öğrenci oldukları 20122013 dönemine ilişkin “teknik takip” sonucu tutuklandı. 20 Nisan’da Çanakkale adliyesine ifade vermeye giden Grup Yorum üyelerinin, sorgusunun avukatsız yapıldığı, mahkemede de kendilerine söz hakkı tanınmadığı belirtildi. Soruşturma “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla yürütülüyor. Grup Grup Yorum Yorum’dan “Gece yarılaüyeleri, rı halkın kapısına dayanan daha önceki savcılar, söz konusu hırsızgözaltı ve lar ve çocuk katilleri olunca görmez oluyorlar. Bu ilk de tutuklamaları protesto ğil, Grup Yorum için son oletmişti. mayacağını biliyoruz” denildi. l AYNUR GANİLER / ÇANAKKALE Roboski’de barikatlar yükseldi Şırnak’ın Ortasu ve Gülyazı köylerinin bulunduğu Roboski bölgesinde, asker ve halk arasında gerginlik sürüyor. Katırların öldürülmesinin ardından sınır hattındaki Şirit yaylasına asker sevk edilmesi gerginliği yeniden tırmandırmış, barikat kurarak askerlerin geçmesine engel olmak isteyen köylülere gaz bombalarıyla müdahale edilmişti. HDP milletvekilleri ile BDP’nin Şırnak ve Uludere il ile ilçe teşkilatlarından oluşan heyetin girişimiyle halk barikatları kaldırırken, tansiyon önceki gece yeniden yükseldi. Askerlerin köyden geçerken rastgele gaz bombası attığını belirten köylüler ile askerler arasında arbede yaşandı. Köylüler, askerlere taş attı. Köy girişi ile sınır hattına barikatlar kuruldu. Roboski Derneği Başkanı Veli Encü, tansiyonun düşmesi için askerlerin çekilmesi gerektiğini söyledi. Öte yandan Roboski’de geçen yıl ocakta yaralanan Serhat Encü, şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Encü, asker ateşiyle yaralandığını ve görme bozukluğu yaşadığını söyledi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle