28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 24 Nisan 2015 TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK haber 13 Biz bu günleri evlendirelim rant Dink, 23 Nisan 1996’da şöyle yazmıştı: “Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir akgündür 23 Nisan... ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ düsturunun Meclis salonuna perçinlendiği gündür. (..) 24 Nisan ise, yeryü H zünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir karagündür. ‘Tarihsel Ermeni Dramı’nın başlangıcıdır. Hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle... Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlat ması. Bunlar çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer, ben derim Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın 24 Nisan’ı da katın içine... Bırakın dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz... Bir başka severim 23 Nisan’ları. Hem, bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda... Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o... Ne 23 ne de 24 Nisan. 23.5 Nisan’dır belki de o an...” Türkiye ve Ermenistan’a Büyük Görev Düşüyor T Fotoğraf:VEDAT ARIK Anne Mayram Bedrosyan (üstte ve yanda solda) gözyaşlarına hâkim olamıyor. Kızı Ayten (yanda, sağda) yataktan çıkamayan annesine bakıyor. İşte Davutoğlu’nun ‘zengin’ Ermenileri Mayram Bedrosyan ve kızı Ayten’in yaşamöyküsü, Davutoğlu’nu yalanlıyor. Annekız, yoksulluğun tavan yaptığı bir hayat sürüyor... ayram Bedrosyan, Sinoplu bir Ermeni. 73 yaşında... Kurtuluş’ta iki katlı, yıllardır ne boya ne de başka bir bakım görmüş evinde yaşam mücadelesi veriyor. Gözleri görmeyen, hastalığı nedeniyle yataktan çıkamayan Bedrosyan’a, konuşma engelli kızı 46 yaKAYHAN şındaki Ayten bakıyor. AYHAN Mayram anne ve kızı Ayten’in yaşam öyküsü, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu yalanlıyor. Annekız, İstanbul’un göbeğinde yoksul mu yoksul, yapayalnız bir hayat sürüyor... Başbakan Davutoğlu’nun açıklamaları üzerine, İstanbul’da yaşayan Ermeni aileleri bulmak üzere yola koyuluyoruz. Kurtuluş son duraktan, Dolapdere’ye doğru yürürken, ilk önce mahalle muhtarlarının kapısını çalıyoruz. Muhtarlar, sanki Davutoğlu ile sözleşmiş gibi aynı cümleyi kuruyorlar: “Ermeniler zengin olup gittiler!” M Mayram Bedrosyan gazeteci olduğumuzu duyunca ağlamaya başladı. Sesini duyurma sözü alınca fotoğraflarını çekmemize izin verdi. Kızı Ayten’le yaşama tutunmaya çalıştıkları Kurtuluş’taki viraneyi görenlerin ise içi acıdı. sesizliğini, terk edilmişliğini anlatmaya koyuluyor hemen. Bir yardım çığlığı yükseliyor adeta. Sesini duyurma sözümüze karşılık, fotoğraflarını çekmemize izin veriyor. Mayram anne, 1942 yılında Sinop’ta doğmuş. Annesinin adı Verjin, babasının adı Nişan. Sinop’tan Kastamonu’ya göçmüşler. Kastamonu’da evlenmiş. Tanıdıkları herkes gidince oradan da İstanbul Kurtuluş’a taşınmışlar. Şu an yaşadığı eve yerleşmişler. Mayram annenin eşi, İstanbul’a taşındıktan sonra felç geçirerek yaşamını yitirmiş. İki kız, iki erkek 4 çocuğu var. Murat zihinsel engelli, hastanede yatarak, tedavi görüyor. Şahin evli. Büyük kızı Suzan da evli, Bursa’da yaşıyor. Mayram anneye, küçük kızı Ayten bakıyor. Diğer çoçuklarının arayıp sormamasından yakınıyor Mayram anne. Çocuklarının desteğini görememek onu çok üzüyor belli ki... Durup, durup aynı konuya dönüyor çünkü. “Siz kapımı çaldınız, ama çocuklarım gelmiyor” diyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “İstanbul’un en zengini Ermeniler” dediğini söylüyoruz. Söylerken biz bile çekiniyoruz!.. Sinirleniyor, “bak” diyor, iki elini açarak, “Neyimiz var? Yemeğimiz bile yok yemeye. Odun yok sobamızı yakmaya... Benim gibi fakiri de yoktur” diyerek gözyaşı döküyor. Evin diğer ortaklarının şimdilik burada kalmalarına izin verdiklerini anlatıyor. Misafirlerine oturacak yer gösteremediği için bile dertleniyor. Ziyaretimizden memnun olduğunu anlıyoruz. Sımsıkı tutuyor ellerimizi, bırakmak istemiyor sanki. Sohbetin sonuna geliyoruz, otursak, akşamdan sabaha kadar anlatacak kadar dolu Mayram anne... İyiliğe dokunabilir miyiz? Bize eşlik eden emlakçının, cebinden çıkan parayı istemeye istemeye kabul ediyor Ayten. Marketten, karınca kararınca, küçük bir alışveriş yapıyoruz onlar için. Mutlulukları bizi mahçup ediyor, Mayram annenin elini öpüp, “eyvallah” diyerek çıkıyoruz evden. Aklımıza takılan binbir soruyla gazeteye dönüyoruz. ‘Mayram anne ve Ayten’e el uzatan olur mu?’ diye geçiriyorum içimden. Sahi!.. Bu satırlar, haberimiz iyiliklerine dokunur mu? Mutlu günlerin izleri... İkna olmuyoruz. Yenişehir Mahallesi’ndeki esnaflarla konuşuyoruz. Sohbetimiz, bizi gerçeğe biraz daha yaklaştırıyor. Bölgeyi iyi bilen Mardinli bir emlakçıyla yola devam ediyoruz. Birlikte hemen alt sokakta, iki katlı, sıvaları dökülmüş, müstakil bir evin zilini çalıyoruz. Kapıyı çekingen tavırla açıyor Ayten Bedrosyan. Konuşma engelli. Kendimizi tanıtmaya başladığımız sırada, belediyenin yardım aracı evin önünde duruyor. Ayten, mutfaktan iki tabak alıp geliyor. Tabaklara yemekler doldurulurken, bizi de içeri davet ediyor. Evin içi oldukça bakımsız. Mayram annenin yatağı ve tekerlekli sandalyesi göze çarpıyor. Bir de kömür sobası... Duvardaki aile fotoğrafları, çok eskiden mutlu günlerin izlerini şimdiye taşıyor. Mayram anne, sesimizi duyunca, pencerenin önündeki şiltesinde doğruluyor. “Kimsiniz” diye soruyor. Gazeteci olduğumuzu söyleyince, ağlamaya başlıyor. Kim ürkiye’deki “Ermeni tabusu” kademeli olarak kalkıyor. Resmi tarihçiliğin cenderesinden arınmış araştırmaların ve anıların sayısında da artış var. Bugün özellikle İstanbul’da düzenlenecek olan ve katılımdan çok, yapılıyor olmasının simgesel önemi büyük olan Ermeni tehciri, katliamı veya soykırımı isteyen istediği tabiri kullanır anma törenlerini de bu çerçevede görmek lazım. Fakat bunlar yeterli değil. Devletler cesur adımlar atmadıkça, milletler arasındaki büyük husumetler kolay aşılamıyor. İsraillilerle Almanlar, İrlandalılarla İngilizler, hatta Vietnamlılarla Amerikalılar arasındaki mevcut ilişkiler de bunu gösteriyor. Türkiye ile Ermenistan’a bu yüzden büyük görevler düşüyor. Ayrıca karşılıklı iyi niyet ve samimiyet gerekiyor. Ermeni meselesi, 1970’li yıllardan bu yana Türkiye için giderek artan, ayrıca ASALA tarafından katledilen diplomatlarımız, aile fertleri ve diğer elçilik görevlileri nedeniyle öldürücü olan bir sorun haline dönüştü. Her yıl stratejik ilişkilerimiz olan ülkelerle bu yüzden çalkantılar yaşıyoruz. Bu çerçevede arkasını getiremeyeceğimiz tehditler savuruyor, uluslararası itibarımızı sarsan adımlar atıyoruz. Çanakkale Zaferi’ni anma törenlerinin geleneksel çerçevesinden çıkarılarak 24 Nisan’a kaydırılması gibi. Bu adım dışarıda, “Ermenistan’ın soykırımı anma törenini gölgeleme çabası” olarak değerlendirildi ve çok sayıda olumsuz yazıya yol açarak, gözlerin soykırım meselesine daha fazla dönmesini sağladı. Bunun, Çanakkale şehitlerimize karşı ne denli saygılı bir gelişme olduğu da tartışılabilir. Başbakan Davutoğlu’nun Ermeniler için yayımladığı taziye mesajının ve ardından sarf ettiği bazı sözlerin samimiyetinin bu ortamda sorgulanması da doğal sayılmalı. Buna rağmen Davutoğlu’nun sözlerinden Türkiye açısından iki önemli “sorumluluk” ortaya çıktı. Davutoğlu Ermeni tehcirini “insanlık suçu” olarak niteledi ve “Ermenilerinin hatırasına ve Ermeni kültürel mirasına sahip çıkmanın Türkiye için tarihi ve insani bir görev olduğunu” vurguladı. Bu sözler, Türkiye’nin uluslararası kamuoyu nezdinde Ermeni meselesindeki samimiyetini kanıtlaması açısından çıtayı yükseltti. Barış için, Ermenistan’ın da elbette ki iyi niyetini ve samimiyetini göstermesi gerekecek. Oysa Erivan, Davutoğlu’na olumlu yanıt vermekten çekindi. Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Davutoğlu’nu azımsarcasına, “önemli olan Erdoğan’ın sözleridir” anlamına gelen sözlerle yetindi. Oysa durum Ermenistan açısından da istenen noktada değil. Ermeni yetkililer Papa’nın sözleriyle çeşitli parlamentolardan çıkan Ermeni soykırımı kararlarının bağlayıcı bir yanı olmadığını biliyorlar. ABD Başkanı Obama da kendilerini yine hüsrana uğratacak. Bunu açmazı gören Ermeniler de var. ABD’deki Lehigh Üniversitesi’nden Arman Grigoryan Washington Post gazetesinde 17 Nisan’da çıkan yazısında mevcut durumun Erivan’a bir yarar sağlamadığını vurguladı. Ermenistan’ın Türkiye düşmanlığından vazgeçerek Ankara’ya Türkiye’nin siyasi endişelerini giderecek güvenceler vermesi gerektiğini yazdı. Ermenistan’dan gelecek bazı jestler mevcut ortamı yumuşatabilir. Örneğin 1915’te Anadolu’da yaşamını yitiren tüm insanların yanı sıra ASALA’nın öldürdüğü Türkler için taziye sunabilir. Taraflar 2009 yılında ortaya çıkardıkları fakat arkasını getiremedikleri Zürich Protokolleri’ni tekrar canlandırabilirler. Sarkisyan CNNTürk’e önceki gün verdiği demeçte “Protokolleri Türkiye onaylarsa, biz de onaylarız” dedi. Protokollerdeki yumuşak konulardan başlanarak zorlu konular güvenin arttığı bir döneme ertelenebilir. İşin tabii ki bir de Azerbaycan boyutu var. Ancak, Ankara Baku’ya çıkarları uğruna bazı adımlar atması gerektiğini ve Ermenistan ile iyi ilişkileri olan Türkiye’nin bölgesel barışa daha fazla katkı sağlayabileceğini anlatabilmeli. Barıştan yana karşılıklı samimi çabalar her zaman sonuç vermiştir. Fakat siyasi irade ve iyi niyet yoksa o zaman husumete devam, başka yol yok. Türklerle Ermenilerin kaderi bu olmamalı... Şişli’de Ermeni aydınlar anıldı DP Şişli İlçe Örgütü, 1915 olaylarının 100. yıldönümü nedeniyle dün akşam Kurtuluş Sondurak’tan Pangaltı metro istasyonuna kadar yürüyüş düzenledi. “Soykırımla Yüzleşmeye” pankartının açıldığı yürüyüşe HDP İstanbul 2. Bölge milletvekili adayları Turgut Öker, Filiz Kerestecioğlu ve Flor Uluk Benlide destek verdi. Yürüyüş boyunca ellerinde öldürülen Ermeni aydınların fotoğraflarını taşıyan yurttaşlar, Pangaltı metro istasyonun önüne geldiğinde yere karanfiller bıra H HDP’nin Pangaltı metro istasyonunda son bulan “Soykırımla Yüzleşmeye” yürüyüşü sırasında çan sesi ve Ermenice ilahiler çalındı. (Fotoğraf: KAYHAN AYHAN) karak, mumlar yaktı. Grup adına açıklama yapan HDP Şişli İlçe Örgütü Yönetim Kurulu Üyesi Melis Tantan, “Soykırım inkârını devam ettirenlere inat burada, soykırımın başladığı yerde, sürgüne gönderilen Ermeni aydınlarımızı anıyor, adalet arıyoruz. Gerçek bir barış ve 1915’le gerçek bir yüzleşme için soykırım tanınmalıdır. Failler ifşa edilmeli, zararlar tazmin edimeli, hakikat komisyonları kurulmalı, Ermenistan’la ilişkiler geliştirilmelidir” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle