18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 24 Nisan 2015 yorum TASARIM: TÜLES HASDEMİR 22 ar c A n e g z Ö Kavşak 23 Nisan… 24 Nisan… 25 Nisan… Tersten başlayalım… 25 Nisan 1915… 18 Mart’ta donanmasıyla geçemediği Çanakkale Yarımadası’nın çeşitli noktalarında İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAK) askerlerinin çıkartmaları başladı. Yarbay Mustafa Kemal çıkartmayı algıladı. Kıyıdaki gözetleme ve koruma birlikleri çıkartmayı önleyecek güçte değillerdi. Kayıplar başlamış, Arıburnu’nda çekilme gözleniyordu. Sonrasını Mustafa Kemal’in, Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattıklarından bilirsiniz: “ Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı’na doğru kaçtığını gördüm... Önlerine çıkarak: Niçin kaçıyorsunuz, dedim. Efendim düşman dediler! Nerede? 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyorlardı. On dakika istirahat etsin diye askerleri geride bırakmıştım... Düşman tepeye gelmişti... Düşman, bana askerlerimden daha yakındı! Düşman benim yere gelse, kuvvetlerim çok kötü duruma düşecekti. O zaman bilemiyorum, bilinçli düşünme ile mi, yoksa önsezi ile midir, askerlere: Düşmandan kaçılmaz, dedim. Cephanemiz kalmadı, dediler. Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim. Bağırarak bunlara süngü taktırıp yere yatırdım. Ayrıca Conkbayırı’na doğru ilerleyen piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin, bulunduğum yere gelmeleri için, emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...” ocuklarla yetişkinlerin bayram algılarının farklılığı olağandır kuşkusuz. Yıllardır içeriği boşaltılan, özünden uzaklaştırılan ulusal bayram kutlamalarına bugünkü iktidarın yaklaşımı ortada. Sözüm ona ve göstermelik... Sahte koltuk devirleri, kuru merasimler, bitse de gitsek bıkkınlığı... HHH Zaman tünelinde geriye doğru yolculukla çocukluktaki ilk bayram algımı hafızamın derinlerinde yokluyorum ara sıra. Garip bir heyecan, sevinç ve coşku... Annemin güler yüzüyle giydirdiği elbiselerim; ilk siyah papyon kravat, kısa pantolon, parlayan siyah ayakkabılarım... Babamın limon suyuyla şekillendirdiği saçlarım... Ç Devrimin Bayramı!.. Giresun’daki ilk 23 Nisan bayramından belleğimde kalan, anne ve babamın ellerinden kurtulup diğer çocuklarla oyunlarım, özgürlüğüm, sevincim, heyecanımdı ve eve kadar getirdiğim küçük bayrak... HHH Şimdiki çocukların hali ortada. Öyle dramları, yoksulluklarını, acılarını kastetmiyorum. Cumhuriyet devriminin kul değil birey, ümmet değil toplum yaratma çabasının nasıl tersyüz edildiğini vurgulamak istiyorum. Artı 4’ler sisteminde gerici eğitimle biat etmeye zorlanan, kısa gömlek giymeleri bile günah kılınan, küçük yaşlarda başları örtülmeye zorlanan çocukları, zorunlu dinsel eğitimin pençesindeki geleceğimizi bir daha göstermek niyetim. Ne olacak canım diyenler çıkabilir! Kimileri için milli iradenin bir bölümü, olan biteni onaylıyor sayılabilir. Mesele özgürlükse, demokrasiyse, insan haklarıysa, güzel bir gelecek kurma, sömürüsüz yaşamaysa kabul edilemez oysa... Zaten Cumhuriyet devrimlerinden başından beri rövanş almak derdindeki siyasal İslamcıların tutumlarını biliyoruz, sorundur. Muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle bu geriye gidişi engelleyemeyen, seyreden, suskun kalan, zımnen onaylayanlardır, asıl mesele. Küreselleşmenin dümeninde, sömürü düzenini onaylayan sahte aydınlar, dönekler, neoliberallerdir... Kullanılıp bir kenara atıldıktan sonra, kendilerinin de yakınmaya başladığı, beklemedikleri sıkıntı ve sorunlarla yüzleştikleri düzenin yardımcı unsurları... HHH Bir devrimle çocuk bayramını bütünleştirme mucizesini, derinliğini kavrayamamışlardır kuşkusuz. Ya da anlayıp, kişisel çıkarlarını gözetip toplumu, insanlığı gözden çıkarmışlardır bilinçli olarak. HHH 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, devrim bayramıdır. Emperyalizmin işbirlikçisi Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve halifeye karşı devrimdir ulusal egemenlik. 23 Nisan, Türk devriminin yıldönümüdür. Ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her türüne karşı çıkan Müdafaai Hukuk anlayışının somut bir ifadesidir. Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı yürütürken devlet kurma çabasının temelidir Meclis. Bakmayın kimilerinin burun kıvırdığına, dünya siyasi tarihinde örneği olmayan benzersiz bir temsili kurumdur. Yetkisini ve yaptırım gücünü, kabul edilen anayasadan değil, esas olarak millet, halk iradesinden alan, yazılı olmayan ve kökleri eskiye giden özgürlük tutkusundandır... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Papa ve Erdoğan... Tarihe “Çanakkale geçilmez!” sözünün yerleştiği o günlerde Rus ordusu Doğu Anadolu’ya girdi. Silahlı Ermeni birlikleri, Rus ordusunun ilerlemesine katkıda bulunuyorlardı. Bir hafta önce Bitlis’te, ardından komşu illerde silahlı eylemlerle, isyan başlatmışlardı. Batı’daki savaş, Osmanlı’nın “Duyunu Umumiye” bağlantılı dış borçları altındaki ekonomik çöküntü, çeşitli cephelerde savaşları yitirilmesinden cesaretlenen Ermeniler de “bağımsızlık” sevdasına kapıldılar. Tıpkı, bugün PKK’nin, Kuzey Irak’taki Kürtler ile bağımsız Kürdistan kurma amacıyla terör uygulaması gibi. Günümüzde “PKK terörü” denilirken o yıllarda “Ermeni çetelerinden” söz ediliyordu! Osmanlı Dâhiliye Nezareti, 24 Nisan’da 14 vali ve 10 mutasarrıfa “komitacıların (çeteciler) tehcir edilmelerini” bildirdi. “Hicret – göç” sözcüğünün uzantısı olan “tehcir” ile Ermenilerin, bulundukları yörelerden “zorunlu göçlerine” başlandı. Osmanlı, aynı günlerde Batı’da İngilizlerle savaşırken arkadan vuran Ermeni çetelerine karşı, eski deyimiyle “nefsi müdafaa” zorunda kalmıştı. HHH 100 yıl sonra 24 ve 25 Nisan’da değişik törenler düzenleniyor! Başta ABD’ye yerleşen Ermenilerin, son yıllarda başlattıkları “soykırım” savını, Erivan’da törenle anacaklar. Papa 1. Francis “Hıristiyanlık” ortak paydasında 24 Nisan için 24 Nisan 1915… “soykırım” dedi. Ankara elçisini çekti… Çanakkale’ye göndereceği kardinal son dakikada hastalandığı için (!), başka kardinal yokmuşçasına Papa temsil edilmeyecek! Avusturya “soykırım” dedi Ankara elçisini çekti… (Bu satırlar yazılırken Alman parlamentosunda da soykırım bildirisinin oylanması bekleniyordu.) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Çanakkale’deki törene değil de Erivan’a gideceği açıklandı. “Soykırım” yerine “büyük felaket” demeyi yeğleyen ABD Başkanı Barack Hussein Obama ise Erivan’da kendisini Hazine Bakanı Jacob J.Lev düzeyinde temsil ettirirken Çanakkale’de Büyükelçi John Bass ile yetindi. Yeni Türkiye’nin Veziriazamı, temel söylem olan “soykırım değil, tehcir” söylemini dışlayıp “Tehcir insanlık suçudur!” derken kabine arkadaşı Efgan Ala “Biz tehcir yaptık!” sözleriyle Başbakanı’nı yalanlıyor, ikisi de alay konusu oluyordu. İstanbul’da Patrikhane’deki törende, Türkiye ilk kez bir bakanla, Avrupa Birliği’nden sorumlu bakan, emekli büyükelçi Volkan Bozkır ile temsil ediliyor. Ermeni terör örgütü ASALA’nın öldürdüğü meslektaşı 42 Türk diplomat herhalde kabirlerinde sağdan sola dönüyorlardır! Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, milli futbol maçı bahanesi ile 1998’de Erivan’da Serj Sarkisyan’ın ayağına gidiyor, imzalanan dostluk protokollerini Ermeniler sonra çöp sepetine atıyorlardı. Çanakkale’nin gazi yarbayı Samsun’a çıktıktan sonra, yol boyu kongreler düzenleyip Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni kurarak “demokrasinin temelini” atıyordu. Henüz yolun başıydı. İstiklal Savaşı yapılacaktı, sonrasında “Türkiye 23 Nisan 1920... Cumhuriyeti” kurulacaktı. Bu nedenle 23 Nisan’ın önemi “çocuk” olarak öngörüldü, “egemenlik” ve “çocuk bayramı” olarak kutlanan gelindi. “Türkiye Cumhuriyeti’ni” kuranla, “Yeni Türkiye’nin Başkanlığı” sevdalısının farkı, burada da görülüyor! eçen hafta “Vatikan Devleti”nin Başkanı Papa Françesko, Batılı birçok devlet başkanı gibi, sözde “Ermeni Soykırımı”nı kabul ettiğini açıkladı. “Vatikan”, “teokrasi”yle yöneltilen “teokratik” bir devlettir, tıpkı “Fransa” gibi özgür bir devlettir ve onun yolunda yürüyüp “100 yıl” önce sözde bir “Ermeni Soykırımı” olduğunu kabullenmiştir. Ne var ki, “Papa” bir devlet başkanı olsa da dünya Hıristiyanları’nın, milyarların “dinsel” önderidir, üstelik de “kutsal” sayılır, istediği zaman bu milyarlara seslenir. Bu durumda “Papa”nın etkisinden söz etmemek olanaksızdır, dahası baskısından... Dolaysiyle bir süredir “24 Nisan”da bugün, “ABD Başkanı Obama”nın bu konuda ne diyeceğini her yıl olduğu gibi soluğumuzu keserek bekledik durduk; neyse ki “soykırım” demeyecekmiş; ne derse desin, bu söylemin “emperyalist bir yalan” olduğu gerçeğini ortadan kaldırmadığı gibi, Ermenilerin “maşa” gibi kullanıldığı gerçeğini de silemez; bu bakımdan bu “yalan”a “ABD” bağlamında değinelim diyorum. “2. Dünya Savaşı” sonrasına uzandığımızda, Türkiye’de “ABD”ye, Amerikalılara karşı “sempati”nin arttığı görülür; “1946”da “ABD”nin ünlü gemisi “Missouri”, İstanbul’a geldiğinde büyük bir coşkuyla karşılanır; gazetelerde “Bir dostluk hatırasıHoş geldin Missouri!” biçiminde ilanlar çıkar. Biz Amerika’yı, gemisiyle askeriyle bağrımıza bastığımız sırada “ABD”deki “Ermeniler” kıpırdanmaya başlarlar; “Birleşmiş Milletler” (BM) katında girişimlerde bulunurlar, “BM”nin türlü kentlerdeki konferanslarından yararlanarak, “Türkiye” aleyhinde geniş bir propaganda çalışması başlatırlar; “ABD” yönetiminin destekler tutumuyla geliştirerek yürüttükleri “soykırım tezgâhı”, öyle bir boyuta G ‘ABD’ ve Ermeniler ulaşır ki, “ABD” başkan seçimlerinde adaylar, “Ermeniler”e bu konuda neler yapacaklarını bir bir dile getirirler; bu gelişimin en koyu örneği Başkan “Bush”un “1989”daki seçim konuşmalarında, bu sözde soykırımı “anma tasarısı” için verdiği sözdür. “Bush” seçilince de, bu iş için partisinin senatörlerinden “Dole”u görevlendirir; “Dole”, bu yalanın her yıl “Nisan” ayının belirli bir gününde, “ABD”nin her yanında resmen anılmasını sağlayacak “Ermeni Karar Tasarısı” adıyla anılan bir tasarı hazırlayıp bunu “Senato Komisyonu”ndan geçirir, “Genel Kurul”a götürmek üzereyken, “Türk” kamuoyunun özellikle de basının yoğun tepkisiyle karşılaşır. Basın, bu “sözde soykırım”ın hangi “belgeler”le saptandığını, “Osmanlı arşivleri”nin incelenip incelenmediğini, iler sürülen olayın bir soykırım mı, yoksa “tehcir” yani “uzaklaştırma” ya da “sürgün” olup olmadığını ve “Senatör Dole”un bunları inceleyip incelemediğini sormayla başlar. Ardından da, “Bu olayın bir ‘uzaklaştırma’ yoluyla ‘meşru savunma’ eylemi olduğu, çünkü o tarihte ‘Çarlık Rusyası’nın orduları ‘Anadolu’nun ortalarına doğru ilerliyordu; ‘Osmanlı Devleti’, savunma hattının gerisini ‘güvece’ altına almak zorundaydı; Anadolu’daki ‘Ermeniler’in toplu olarak o tarihte (1915) bir Osmanlı ‘ili” olan ‘Suriye’ye gönderilmeleri bu ‘zorunluk’tan doğmuştu” (1). Bu açıklamanın ardından da, “ABD Hükümeti”, niçin ‘Japonya’ya iki ‘atom’ bombası atarak yüz binlerce insanı öldürdü, milyonları da kuşaklar boyunca süren bir sakatlığa sürükledi? (2)” diye “Senatör Dole”a soruyorlar, yanıtlamasını istiyorlardı. Dahası o günlerde (1990) yine “Dole”a şöyle bir soru da sorulacaktır: “Varsayalım ki, Türk parlamentosunun bir üyesi ‘Japonya’daki atom bombası ‘katliam’ının ya da ‘ABD’ topraklarında yüz yıllardır sürmüş olan ‘Kızılderili soykırımı’nın, belirli bir günde Türkiye’nin her yanında anılması için bir ‘karar tasarısı’ hazırlayıp ilgili komisyondan geçirmiş olsa, ‘Senatör Dole’ buna ne der?” (3) Bu iki bombanın atıldığı günler, Japonya ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde anılıyorsa da, bu “Türkiye”nin resmi bir kararıyla değil; hele “Kızılderili Soykırımı”nın anıldığından söz edilebilir mi? Ne Senatör “Dole”un harekete geçtiği “gün” ne de “bugün”.. Türkiye’de, 1989 sonlarında 1990’ın ilk aylarında ABD’ye ağır suçlamalar içeren bu sorular sorulurken, “ANAP” hükümeti iktidardadır; Başbakan “Y. Akbulut”, Cumhurbaşkanı da “T. Özal”dır ve tıpkı bugünkü gibi “davul” Akbulut’un boynunda “tokmak” ise Özal’dadır; Başbakan bir “NATO” toplantısında “ABD”nin “soykırım” konusunda kulağını çeker (!)... Bugün artık bu gösterilere gerek yok; “Osmanlı Devleti”nin almak zorunda kaldığı önlemin bir “soykırım” olmadığını bildiren belgeyi “Vatan Partisi Başkanı D. Perinçek”, “AİHM”den aldı; elimizde artık kendisinin de dediği gibi “kapı gibi” bir belge var... Bugün saat 14.00’te “Galatasaray” alanında yarın da saat 13.00’te “Beşiktaş”ta olalım. (123): H.V. “Ermeni Sorunu1”, Cumhuriyet, (7.1.1990) İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ İcra Kurulu Başkanı AKIn AtALAy Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Düzeltme: Mustafa Çolak l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: tunca Çinkaya yayımlayan ve yönetim yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİtLERİ İmsak Güneş Ögle İstanbul 04.29 06.06 13.09 Ankara 04.17 05.52 12.54 İzmir 04.45 06.17 13.17 İkindi 16.55 16.38 17.00 Akşam 20.01 19.44 20.04 Yatsı 21.30 21.10 21.28 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle