18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKONOMİ Dört ilde dört iş cinayeti İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmaması nedeniyle İstanbul, Malatya, Bilecik ve Ordu’da iş cinayetlerinde 4 işçi daha yaşamını yitirdi. İstanbul’un Kâğıthane İlçesi Çeliktepe Mahallesi Buhara Sokak’taki inşaatta vinç operatörü Fatih Fidan, Malatya’nın Fırat Mahallesi Erenler Sokağı’ndaki lojmanlarda çalışan 41 yaşındaki Murat Güner, Ordu’nun Fatsa ilçesinde devlet hastanesi inşaatında çalışan Lokman Kerim Taranoğlu ve Bilecik’in Bozüyük ilçesinde Yüksek Hızlı Tren (YHT) hattı şantiyesinde çalışan 1 işçi meydana gelen iş cinayetinde hayatlarını kaybetti. ocuk bayramının yalnız ülkede kutlanması nasıl örnek bir durumsa çocuk işçilere dayatılan koşullar da örnek olacak nitelikte ne yazık ki... DİSKAR tarafından hazırlanan rapora göre haftada 54 saat çalışan çocukların yüzde 3’ü iş kazası geçirerek yaralanıyor, çocukların üçte birine işyerinde yemek verilmiyor ve yarısından çoğu 400 liranın altında ücret alıyor. Türkiye İstatistik Kurumu, Uluslararası Çalışma Örgütü ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerinden yararlanılarak Dr. Serhat Öngel tarafından hazırlanan rapora göre, dünyada her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılırken, bu çocuklar sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum kalmakta, fiziksel, sosyal, kültürel, duygusal ve eğitsel gelişi DOLAR AVRO FAİZ BORSA ALTIN CUMHURIYET ALTIN 24 AYAR 2.7130 2.1 kuruş 2.9100 3.2 kuruş 9.87 0 puan 83.780 497 puan 691.13 33 kuruş 103.80 20 kuruş EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: EBRU ADALI Perşembe 23 Nisan 2015 Çalışma saatleri büyük ücretleri küçük Ç me zarar veren koşullarda çalıştırılıyor. 19992006 arasında istihdam edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden, 890 bin düzeyine düştüğü ülkede, düşüş eğilimi 20062012 arasada duruyor ve bu ciddi düşüşün yaşandığı ülkede artış yeniden başlıyor ve 893 bini aşıyor. Yine TÜİK verilerine göre, istihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999’da 4 milyon 447 bin iken, 2006 yılında bu sayı 6 milyon 540 bine ulaşıyor. 2012 yılı için bu rakam yaklaşık 1 milyon kişi artarak 7 milyon 503 bine yükseliyor. Böylelikle 517 yaş arası toplam çalışan çocukların sayısı 8 milyon 397 bine ulaşmış durumda. Toplantıda bir araya gelen Güler Sabancı ve Lagarde Türkiye’de yapılacak Girls 20 toplantısını da görüştüler. Haftada 54 saat çalışıyor sadece 400 lira alıyorlar B20’den ticarette kolaylık çağrısı Çalışan çocukların yarısı kayıt dışı. Üçte birinin izni yok Çalışmak zorunda kalan işçi çocukların yüzde 3.4’ü sakatlanma ya da yaralanma yaşamış durumda. Yüzde 34’ü aşırı yoruluyor, yüzde 36’sının haftalık, yüzde 89’unun yıllık ücretli izin hakları yok... 8 milyon işçi Tarımda yoğunlar Atılan işçiler duruma tepki gösterdi. 26 temizlik işçisi atıldı Bolu Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü bünyesinde taşeron firmaya bağlı olarak çalışan 26 işçi işten çıkarıldı. Yaşananları protesto etmek için Belediyeİş Sendikası Bolu Şubesi Başkanı Sinan Ay ile işçiler şantiye binasının önünde toplandı. Bir zabıta memuru işçilerin yanına gelerek binanın önünden uzaklaşmalarını istedi. Sinan Ay, “İşçilerimiz hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı. Kendilerine tebligat yapılmadı. Arkadaşlarımızın haklarını savunuyoruz” dedi. Dünya genelinde istihdam içindeki çocukların sayısı 264 milyon. Ve yine dünya genelinde çocuk işçilerin yüzde 60’ı yani 129 milyonu tarım sektöründe. Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından en tehlikeli sektörlerden biri. 2 bin çocuk madende Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın çocuk işçilere ilişkin araştırmasına göre yasal olarak madenlere inmesi mümkün olmayan 15 yaşında 164, 16 yaşında 334, 17 yaşında 274 çocuk işçi var. Sadece kömür ve linyit madenlerinde 2 bin 76 çocuk çalışan var. Çocuk işçilerin yüzde 85.5’i kayıt dışı, ellerine geçen aylık gelir de sadece 226 lira. İzmir’de işçi kıyımı SF Leather Deri’de sendikaya üye oldukları için 14 işçi atıldı zmir’de Ege Serbest Bölgesi’nde kurulu olan SF Leather Deri’de örgütlenerek sendikalı olan işçiler bir süre sonra fabrika yönetiminin sendikalaşmadan haberdar 20 liderleri, Washington toplantılarında G20 ülkelerine ticaret anlaşmalarını kolaylaştırma çağrısında bulundu. B20 görev güçleri 1617 Nisan tarihlerinde Washington D.C.’de toplandı. Konferansta IMF Başkanı Christine Lagarde, Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, CocaCola Üst Yöneticisi (CEO) Muhtar Kent gibi üst düzey isimler de katıldı. Ticaret Görev Gücü Eş Başkanları Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, ICC ve McgrawHill Financial Yönetim B Kurulu Başkanı Harold McGraw ile Görev Gücü’nün diğer üyelerinin görüş birliğiyle, G 20 ülkelerinin liderlerine Aralık ayında Nairobi’de yapılacak 10. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Bakanlar Toplantısı öncesinde Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması’nın onaylanması çağrısında bulundu. Ticaretin Kolaylaştırması Anlaşması’nın yürürlüğe girebilmesi için DTÖ üyelerinin üste ikisi tarafından onaylanması gerekiyor. Şu ana kadar anlaşmayı sadece dört ülke onayladı ve bu ülkeler arasında G20 üyesi olan tek ülke ABD. İ olmasıyla işten atma saldırısıyla karşılaştı. Türk İş’e bağlı Deriteks sendikası tarafından yapılan açıklamaya göre, işveren sendikal faaliyetleri nedeniyle tespit ettiği 14 iş GİZLİ PLANLAR VE BELGELER BU BELGESELDE ORTAYA ÇIKIYOR GENERAL HARBORD RAPORU KİTABIYLA BİRLİKTE EKİM çiyi işten attı ve kalan sendika üyelerine baskı kurarak sendikadan istifa ettirmeye çalıştı. İşten atılan işçiler serbest bölge girişinde 23 gündür direnişlerini sürdürüyor. İşverene bağlı SF Leather’da sendikalaşma ve toplu pazarlık haklarını garanti altına alan ve etik davranış kodları bulunan Mulberry ve Lancel gibi uluslararası markalara yönelik ağırlıklı deri çanta üretimi yapılırken ve SF Textile’da ise ünlü bebek ürünleri markaları olan Baby Björn, Britax Römer, Je porte Mon Bebe için üretim yapılıyor. İşverenin sendikayı iş yerinde tanımamakta ısrar ettiği bilgisini veren sendika yetkilileri, hak ihlalin uluslar arası nitelikleri olan ve üretim yapılan markaları da sorumlu kılan bir hak ihlali olduğunu hatırlatarak, “Bu dava bizim için uluslararası bir dava niteliğindedir. SF Leather/Textile işçilerinin sorunları yerel bir konu olarak kalmayacak en kısa sürede uluslar arası ve Avrupa kamuoyunda da karşılık bulacaktır” dedi. Tesco büyük zarar açıkladı ünyanın üçüncü büyük süpermarket zinciri İngiliz Tesco, 9.5 milyar dolarla 92 yıllık tarihinin en büyük zararını açıkladı. Tesco, şubat sonunda biten 12 aylık dönemdeki kayıpları karşısında bazı mağazalarını kapatacağını duyurdu. Geçen ekim ayında kârlarını fazla göstererek bir skandala imza atan Tesco, tüketicileri kaçırmış ve varlık de D ğerini düşürmek zorunda kalmıştı. İngiltere’de bir numara olan Tesco, rakipleri Aldi ve Lidl’in fiyat düşürmesine de karşılık verememişti. İngiltere Ağır Yolsuzluk Bürosu, halen Tesco’nun hatalı kâr açıklaması hakkında soruşturma yürütüyor. Skandal, Tesco Başkanı Richard Broadbent’in istifasına ve sekiz üst düzey yöneticinin görevden alınmasına yol açmıştı. ‘Tarihçilere Bırakalım’ rşivleri açalım”, “1915 yılında olan ‘şey’in adını koymayı tarihçilere bırakalım”. Bunlar, “şey”in adını “Ermeni soykırımı” olarak koymak istemeyenlerin öne sürdüğü itirazlar. Bunlar bazen bilinçli bir siyasi direnişten, bazen de o “şey”in temel özelliğini kavrayamamış olmaktan kaynaklanıyor. 1915 yılında bir “şey” oldu! Bu kesin. “Çok sayıda” insanın yaşamına mal olan kötü bir şeydi bu da... Bu “şey”in, bir “özne” tarafından ne kadar örgütlü, planlı olarak yapıldığı tartışılabilir. İttihat ve Terakki “bir örgütten ziyade bir liderlikler, örgütler toplamıydı”, “büyük çaplı harekâtlar düzenleme yeteneğinden de yoksundu” iddialarını, Alman devletinin bu “şey” olurken Osmanlı askeri yapılarının içinde büyük, hatta kimi zaman belirleyici bir yeri olduğuna ilişkin saptamaları da göz önüne almak gerekir. Bunlarla, daha çok sayıda benzer sorularla, belirsizlik “A Bir ‘şey’ Ermeni Belgeleriyle 1915 bir propaganda Şlmi değildir. Nesnel bir bakış açısıyla hazırlanan bu belgeselde önyargılar, sanal ortamda manipüle edilmiş fotoğraşar ve yüzyıllarca kardeşçe yaşamış iki halk arasında düşmanlık körükleyen yorumlar yok. Bu belgeselde, daha önce hiçbir Şlm ve belgeselde bulunmayan belgeler, ilk kez yayımlanan tanık anlatımları ve alanında uzman akademisyenlerin yıllar süren araştırmaları sonucu saptanan tarihsel bilgiler yer alıyor. lerle o “şey”in adının konulması arasındaki ilişki çok zayıftır. Bu belirsizliklerin, soruların aşılması için arşivlere başvursak, cevapları bulmayı tarihçilere bıraksak sonunda karşımıza bir sürü yeni olgu, soru ve belirsizlik gelecektir. Ancak bir “adım” atarak “adını” koyacak kararı alma sorunu yine ortada kalacaktır. O adımı atarak o kararı o zaman alacak olanlar, bugün çoktan almış olanlardan daha avantajlı ve kolay bir “işle” karşı karşıya olmayacaklardır. Çünkü o “şey”e adını koymak, bilgilerle değil bir “hakikat”le ilgilidir. Hakikat bilgiden farklı bir şeydir, var olan bilgi sistemi içine sığmaz, farklı önkoşullara sahiptir. 1915 yılında bir “şey” oldu. Bu “şey”, felsefi olarak tam anlamıyla bir “olay” kategorisine girer. Beklenmedik bir şeydir, ilk kez olmaktadır, büyük bir toplumsal Bilgi değil ‘hakikat’ sarsıntıya ilişkindir. O sarsıntıyla yok olanların izleri hâlâ olayın “yerinde” görülebilmektedir. Bu sarsıntı, içinde olup da hayatta kalanların yaşamlarını, öznelliklerini altüst etmiş, bu hakikate daha sonra ulaşanların hayatlarını olmasa bile öznelliklerini altüst etmeye devam eden bir travma yaratmıştır. Bu “olay” kendi hakikatini, bu hakikate sadakat ilan eden kendi insanını yaratmış, “Yahudi Soykırımı” yaşandıktan, evrensel bir tanım oluştuktan sonra da bu sadakat, geriye doğru “Hah işte bu! Benim adını koyamadığım bu büyük felaketi ancak bu tanımlar” diyerek bu “olayın” adını “soykırım” olarak koymuştur. Her olaydan sonra olduğu gibi, “adını koyanlar” bu ada sadakat beyan edenler, bunu evrenselleştirmek için mücadele etmeye başladılar. Kimliğini bu “olayın hakikati” etrafında inşa eden kuşaklar yetişti. Bir başka grup da bu “olay” olmadı diyerek aksini savunmaya başladı. Bir üçüncü kesim de “bilinemezliklere” sığınmayı tercih etti, kararını erteledi. Bu “hakikat” bugün Ermeni halkının/ulusunun, kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hakikati tanımak Ermeni ulusunu/kimliğini tanımakla aynı anlama gelmektedir. Ermeniler vardır! Ermeni kimliğini tanımamak, gerçekliği inkâr ederek yaşamaya karar vermek anlamına gelecek patolojik bir duruma açılmaktadır. 1915’te olan “şeyin” adını koymak hakikate ilişkin bir karar, ahlaki kaygılarla atılmış bir adımdır. 2015 yılında, bu adımın, bu kararın, arşivlerden çıkacak olgularla, tarihçilerin bulacakları bir belgeyle; adını koymanın ekonomik, siyasi, jeopolitik sonuçlarıyla ilgisi yoktur. Ermeniler yalnızca insan haklarının soyut insanı olarak değil, esasen tarihsel, kültürel, siyasi, ekonomik bir varlık olarak vardır. Bu nedenle artık sayıları gittikçe artan bireyler, esas olarak ahlaki, devletler de jeopolitik kaygılarla Ermeni kimliğini tanıma, “olayın” hakikatini kabul etme, olayın insanının koyduğu “soykırım” adını benimseme noktasına gelmektedir. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle