28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 13 Nisan 2015 söyleşi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BARIŞ AKTAŞ 14 Sosyolog, gazeteci Can Kozanoğlu: “Ankara’nın simgesi olarak bir yere keçi, bir yere fıskıye, bir yere robot koyuyorsanız, orada az kullanılmış kafa karışıklığı vardır.” an Kozanoğlu ile çocukluk yıllarını anlattığı “Acemi Eğitimi” romanının devamı sayılan yeni kitabı “Yalan Yıllar” vesilesi ile buluştuk. Kozanoğlu bu kez, meslek hayatını anlatıyor. Gazetecilik ve televizyonculukla geçen 30 yılını, kurgu karakterlerle aktarıyor. Yalan Yıllar, anı kitabı ve roman. Yani kitapta anlatılanların soyu gerçeklere dayanıyor ancak cisimleri yalan! Kozanoğlu, Türkiye’nin 80 ve 90’lı yıllarını sosyolojik olarak çalışan bir isim olunca söyleşiye o istikametten başlıyoruz. “Prof. Ünsal Oskay hayatta olsaydı ona da sorardık” diyoruz. “Hayırdır” ifadesiyle bekliyor. Gazete kupürünü çıkarıveriyoruz. Haberi nakledelim: “Ankara’da robot savaşı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Transformers filmindekine benzer dev robot heykeli için suç duyurusu...” Soruyoruz: “Bu robotlar neyimizin nesidir?” Kozanoğlu’nu dinliyoruz: “Bir kuşağın sevgilisi o robotlar, uygun bir yerde sergilendiğinde ben de gidip gezebilirim. Ama Ankara’nın simgesi olarak bir yere keçi, bir yere fıskıye bir yere de robot koyuyorsanız, orada az kullanılmış kafa karışıklığı vardır. Herhalde o da Melih Gökçek ile seçmen kitlesi arasındaki uyumdur. Şu da var. Başka bir başkan o robotları dikse, adam yeni kuşakları yakalıyor, denebilir. İşin içine Melih Gökçek girince iş başkalaşıyor. O başkayı anlatmaya bir söyleşi yetmez. ‘Halk oy vermiş saygı duymak lazım’ kısmına gelince, Kadir Topbaş’a oy veren insana saygı duyuyorum. Melih Gökçek’e oy veren insana saygı duymuyorum.” Aklına “Vay vay, göbeğini kaşıyan adam sendromu mu?” sorusu düşebilecekler için Kozanoğlu’nun yanıtıyla devam edelim: “Benim sosyoloji temelli kitapları yazdığım dönemdeki halk ile şimdiki halk arasında ciddi fark var. Dünya da Türkiye de değişti. İnsanların teknolojiye ulaşımı örneğin. Eskinin ‘Eğitimsizler, bilgiye ulaşamadıkları için kolay manipüle ediliyorlar’ denen insanları ve bugünün insanları farklı. ‘Melih Gökçek’e oy vermiş ben bunu bir demokrat olarak karşılayıp, derinliğini analiz edeyim’ gibi bir bakışım yok. Eskiden vardı. Bunun bir karşılığı da şu; Tayyip Erdoğan Berkin Elvan’ın annesini neden yuhalattı? Miting alanındaki kadınlar niye yuhaladı? Özellikle kadın vurgusu yapıyorum. O kadınlar 30 sene öncesinin kadınları değil. Yüzde 98’inin cep telefonu da vardır. İnternet bağlantıları da vardır. Yani bir çocuk ölmüş, ne olmuş; onu bilebilecek insanlar, yuhalayanlar. Özellikle internette çok sıkça rastlanan ‘İlkel insanlar, ne olduğunu bilmiyorlar’ gibi faşizan bir tavırda değilim elbette.” Soruyoruz: Her günümüzün konusu kutuplaşma. Yanında da “artık bunu aşmalıyız” cümlesini duyuyoruz. En çok nerede ikiyüzlüyüz? Yanıtlıyor: “İkiyüzlülük hepimizde var. Bu kutuplaşma bitebilecek bir şey değil bence. Ama Türkiye’yi iç savaş bekliyor, gibi şeylere de katılmıyorum.” Ankara’ya robot dikmek az kullanılmış kafa karışıklığı C Futbol konuşmam! Medyanın, siyasetin, futbolun sosyolojisini çalışan bir isim Can Kozanoğlu. Kozanoğlu’nun “Bu Maçı Alıcaz” kitabı Türkiye’deki futbollu kitapların atası olarak kabul görüyor. Ancak o artık futbol içerikli söyleşi vermiyor. Israr ediyoruz. “Bir kelime ile futbola girerim, Fenerbahçe!” diyerek gülüyor. Bİ soRmak lazım SELİN ONGUN selinongun@cumhuriyet.com.tr Asparagasçılar YeniŞafak’tan başarılıydı... K Hepimiz ikiyüzlüyüz Kozanoğlu’nun “ikiyüzlülük” için düştüğü ayrı bir not: “Dilde keskin, pratikte esnek insanlarız. Hele sosyal medyanın dili kadar keskin olsak, Türkiye’nin nüfusu 55 milyona düşmüştü herhalde. Hiçbirimiz sosyal medyadaki kadar fanatik taraftar, fanatik dinci, fanatik laik, fanatik milliyetçi, fanatik solcu değiliz. Orada sosyal hayatta olamayacağımız kadar uzlaşmaz, saldırgan, affetmez, keskin insanlarız. Yüz yüze ilişkilerde çok şükür ki böyle değiliz.” Kozanoğlu’nun Cilalı İmaj Devri kitabından alıntılayalım: “Türkiye’nin asıl sorunu mış gibi yapmaktır.” Siyasetimizin de konusu olan “mış gibi” meselesini konuşuyoruz. “Eskiden mış gibi yaparken çekingen tavırlar vardı. Mış gibi yapıyorum ama acaba yedirebiliyor muyum? Bunlar hesaba katılırdı” diyor Kozanoğlu. Sorumuz üzerine iktidar partisi için şu parantezi açıyor: “Erdoğan’a mış gibi yaptırıldı. Birileri onu demokratmış gibi gösterdi. Bugün bazı arkadaşlarımızın mış gibisi de şöyle: Erdoğan yoldan çıktı. Aslında daha ılımlı bir lider kadrosuyla bu hareket daha olumlu yere gider. AKP içindeki mış gibicileri şöyle söylerim. Abdullah Gül’ün demokratlığı, hoşgörüsü, Arınç’ın dürüstlüğü mış gibi. Ben yemiyorum ba Yemiyorum arkadaşlar! Başarısızlık hikâyesi için kendimi hedef seçtim itapta “Başkalarından duyduğunu güzelce satan bir çocuk olarak ne iş yapacağım o zaman belliydi, gazeteciyazar olacaktım” diyerek oku fırlatıyorsunuz: Duyduğunu iyi satmak ve gazetecilik... Söz meclisten dışarı mı, herkes üzerine alınsın mı? Orada “gazeteciyazar” tipine dokundurma var. (Gülüyor) Olayın çıkışı da şu. Başkalarından duyarak kullandığım iki kelimeden dolayı ilkokulda herkes eski dili bildiğimi sanıyor. Yine başkasından duyduğum bir cümleyi söyledi K ğimde “çocuk fizik biliyor” diyorlar. Ben de eski dili ve fiziği bildiğime inanmıştım! Mesleki deformasyon dediğimiz hadise bu. Her şeyi bilen insanlar vardır ya... Sanatı, siyaseti, sporu, hepsini çok iyi bilirim! En iyi gurme de benim! Bir noktadan sonra her şeyi bildiğinize inanıyorsunuz. Bu herkesin becerebileceği bir şey de değil. Asgari bir birikim, zekâ ister. Gazetecilikte geçen 30 yılınız için “uzun bir başarısızlık hikâyesi” diyorsunuz. İnanalım mı, mavra mı? Biraz mavra, biraz gerçek. Herkes başa ‘ ‘ İlkel insanlar, ne olduğunu bilmiyorlar, gibi faşizan bir tavırda değilim elbette. Kadir Topbaş’a oy veren insanlara saygı duyuyorum, Melih Gökçek’e oy verenlere duymuyorum. zı sevgili arkadaşlarım diyeyim.” Kozanoğlu’na göre ana muhalefetin de mış gibi çeşitleri var. Şöyle açıklıyor: “CHP de kendi içinde o kadar parçalı ki, mış gibi çeşitleri var. Çok kişisel değerlendirme olacak. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nu bazen bir lidermiş gibi görüyorum. Bazen haksızlık ediyorum, diyorum. CHP’nin mış gibi kısmı, değişiyormuş gibi meselesi. Onun için de göreceğiz bakalım, diyorum.” “HDP için de tek bir mış gibi söylemek zor” diyor Kozanoğlu. Dikkat çekecek bir fikrini paylaşıyor: “Şu anda Türkiye’de siyasal olarak en rahatsız olduğunuz insanlar kim derseniz, AK troll denen insanlardan daha fazla rahatsız olduğum, HDP’nin sosyal medyadaki aşırı saldırgan genç Türklerini söylerim. Sosyal ortamda böyle bir tip var. HDP’nin çok saldırgan, küstah, genç bir Türk kesimi var. Kendilerini bir yerlere kabul ettirmek için bu hale geliyorlar belki. Saldırganlıkları, küstahlıkları, bir yerlere eklemlenmeye çalışırken gösterdikleri acımasızlıkları ve pek çoğunun temelsizliği. Yön bulamayıp da yönleri varmış gibi yapmaları. Onlardan ciddi rahatsızlık duyuyorum.” Şerafettin Elçi’nin bir önceki seçim sürecinde “Tutamadığımız öfkeli Kürt gençler var” sözünü hatırlatarak soruyoruz: Öfkeli genç Kürtler yerini Türk gençlerine mi bıraktı sizce? Yanıtlıyor: “Hayat mücadelesi ve siyasal mücadele o öfkeli Kürt gençlerinin bir kısmını olgunlaştırdı. Öfkeli Kürt gençlerinin bir kısmı da çözüm süreci başarıya ulaşırsa, HDP içinde problem olur, diye düşünüyorum. O ayrı bir konu. Mücadeleyi veren insanların yanında büyümüş ve yetişmiş olmak, onları bir ölçüde olgunlaştırdı. Ama şehirli, hevesli, genç, Türk arkadaşlarımızın belki olgunlaşmaları için bir süreç gerek. Bu genci özellikle vurguluyorum. Bu saldırgan kitlenin üniversiteli olduğunu görüyorum.” Kozanoğlu, internet kullanımının Türkiye’deki yerini sosyolojik olarak çalışan ilk isimlerden. Sosyal medya ve toplumsal şizofreni hakkında bakın neler söylüyor: “Sadece dijital ortama değil hayatın geneline bakarsak 80’lerde insanlar bu kadar şizofrenik değildi. 90’lardan itibaren kazanmak için her şey mubah mantığı ile, bugün sosyal medyada da gördüğümüz gibi, en hayırsever, en insancıl halimiz de uyandı. İlla ki kazanmamız lazım ama bir yandan iyi, duygusal, yardımsever insan olmamız lazım. Bunların ikisini birden başararak kendimizi fark ettirmemiz lazım. Bu üç faktör birleştiğinde zaten ortaya şizofrenik bileşim çıkıyor.” Can Kozanoğlu, milletvekili aday listelerindeki “Ermeni kökenli aday, Roman, Süryani, Ezidi aday” vurguları için not düşüyor: “Sınıf siyasetinden kimlik siyasetine geçişin yansımaları. Kimlik siyasetinin yansımalarının da klasik siyaset oyunlarının da gözetildiğini görüyoruz. Ama objektif olarak söyleyeyim. Bence AKP, CHP, HDP hepsi kendi içlerinde başarılı listeler yaptılar. MHP biraz daha arkada kaldı.” Bu kadar şizofren değildik itapta Nokta’nın din içerikli haberlerinin ilgi gördüğü günlere dair çok şeffaf bir anlatımınız var. “Hidayetten dönen İslamcılar” haberini masa başında, uydurma röportajlarla yazdığınızı aktarıyorsunuz. İğneyi kendinize batırmışsınız. Oradaki ikilem şu; cuma gecesi saat 12. Arkadaşlarınız, sözünü tutmamış. Ortada kapak haberi yok. Matbaadan “yazı nerede” diye bağırıyorlar. Yazmazsanız o hafta dergi çıkmayacak vs. Elbette medya etiği ile hakikate ekleme yapmam, diyeceksiniz. Teorik doğru budur. Ama medya anılarınızı anlatıyorsanız, işin iki kısmını da anlatmak gerek. Ceketi alıp gitme anınızı da, ceket sandalyedeyken istemediğiniz şeyi yazma anınızı da. Medyanın İslam içerikli haberlerdeki en sorunlu yanı nedir? Pozitif ve negatif efsaneleştirme! “Harika bir İslami kuşak geliyor. Türkiye’yi aydınlığa çıkaracaklar” diyen pozitif efsane. “Yobazlar ülkeyi geri götürüyorlar” gibi negatif efsane. Bu efsanelerle geldiğimiz nokta bu. Miço karakteri ile asparas genetiğini tartışıyorsunuz. YeniŞafak’ın “Atatürk’ü zehirlediler” manşetine nasıl bir parantez açarsınız? Eski tarz asparagasçıların yaptığı işler bile YeniŞafak ve Star’da rastladığımız örneklerden daha inandırıcı, başarılıydı. Eski tarz asparagasçılıkta, Tan mesela, gazetenin kimliğinin güvenilir olmaması faktördür. Okur 10 haberin beşini sevdi ise “doğru” der. Sevmediği beş haber için “Tan gazetesi işte, yalan” der. Eski tarz asparagasçılığın okuru nispeten özgür bırakan bir yanı vardır. Şimdi işin siyasallaşmış asparagas haline bakınca, YeniŞafak’ın “Atatürk’ü zehirlediler” haberi, Kabataş haberi, “Gülen mason” haberi ya da Star’ın “Umut Oran’ın suikast planı” haberi, bunlar eski tarz asparagasın sempatisini de taşımayan, inandırıcılık konusunda Tan gazetesinin bile gerisinde kalan bambaşka bir standart. FOTOĞRAFLAR: VEDAT ARIK rı hikâyesi peşinde. Birkaç örneği ayırırım, bizim meslekten insanların anı kitaplarında karşımıza çok ilkeli, hiç yanlışı olmayanlar karşımıza çıkar. Başarısız da olursun, bunun için örnek gerekiyordu. Kendimi seçtim. Kitap bittikten sonra acaba kendime fazla mı yüklenmişim dedim. Röportajın tamamı Cumhuriyet Portal’da... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle