28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Nisan 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘İktidar sorumluluğunu cüppenin altına gizliyor’ EMRE DÖKER/ METE KIZIK haber 7 Erdoğan’ın ‘Ey baro başkanı’ dediği Kocasakal, sahneye ‘Eyy baro başkanı’ diye çağrıldı ürkiye’deki baroların büyük bölümünün, 5 Nisan’da Bursa’dan başlattıkları “Türkiye Adalet Arıyor” yürüyüşü İzmir’de noktalandı. Cumhuriyet Alanı’ndan Kordonboyu’ndaki Gündoğdu Alanı’na yürüyen Türkiye Barolar Birliği yönetimi ve 35 baro başkanına, avukatlar ve yurttaşlar da destek verdi. Bilsem Söylerdim T Aramak istediler Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran’ın alana girişinde üzeri polisler tarafından dedektörle aranmak istendi. Bu duruma tepki gösteren Canduran, baro kimliğini göstererek polisin üzerini arayamayacağını vurguladı. İzmir polisi, Çağlayan Adliyesi’nde başlayan arama krizi nedeniyle, baro kartını gösteren avukatları aramadan alana aldı. Eyy Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ey baro başkanı” diyerek hedefe koyduğu İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, sahneye, “Eyy baro başkanı” olarak çağrıldı. Kocasakal, kendisine rehine krizinde teröristlerle ne konuşulduğunun sorulduğuna dikkat çekerek, “Bu saldırıda siyasi iktidar kendi sorumluluğunu cüppenin altına gizlemeye çalışıyor. Bu sorumluluğu büyüklükte örtecek bir cüppe yok. Gizle Mitingte bir kadın Feyzioğlu ve Kocasakal’a sarılarak sevgi gösterisinde bulundu. (Fotoğraf: AA) yemezsiniz. Sen teröristlerle ne konuştun diyorlar. Eyy Cumhurbaşkanı, benim orada ne konuştuğum etrafımda o sırada bulunan emniyet güç lerince biliniyor. Sen Oslo’dan bu yana terörist başıyla, terör örgütüyle ne konuştun. Sen teröristlerle, terör örgütüyle bu ülkenin bölünmesini mi konuştun? Halen bunu mu konuşuyorsun” dedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da, “Buradan müjdeliyorum. Bir baskı ve karanlık dönem Türkiye’de artık sona ermiştir. Bu halk kendine güvenmeye inandığı için karanlık dönemin sonuna geldik” dedi. lİZMİR Sabancı ödülü Kürt uzmanına 015 Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü, Kürt toplumu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Hollandalı akademisyen Martin Van Bruinessen’e verildi. İşadamı Sakıp Sabancı, vefatının 11’inci yılında Sabancı Center’da “2015 Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri ve Anma Töreni”yle anıldı. Bu yılki ödül konusunun “Türkiye’de Çeşitlilik İçerisinde Birlikte Yaşamak, Diyalog ve İşbirliği” olduğuna vurgu yapan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, “Hepinizin bildiği gibi, farklılıkların demokratik bir şekilde bir arada var olmasını sağlamak adına atılması gereken adımlar, Türkiye’nin en önemli gündem madde 2 Sabancı suikastı ve ‘Kürt raporu’ 90’lı yılllarda, Sabancı topluluğunun hazırlattığı Kürt raporu, eski yönetim kurulu başkanı Sakıp Sabancı’nın, Kürt sorunuyla ilgili olarak “Bask modeli”ni tartışma gündemine getiren sözleri yankı uyandırmıştı. Eski MHP lideri Alparslan Türkeş’in “Çizmeden yukarı çıkıyorsun” diyerek sert tepki gösterdiği günlerin ardından, Sakıp Sabancı’nın kardeşi Özdemir Sabancı’nın 1996’da bir suikastle öldürülmesi hep Kürt raporuyla ilişkilendirildi. Sabancı Center’da beş ay önce çaycı olarak işe giren Fehriye Erdal’ın içeri girmelerini sağladığı DHKPC militanlarının asıl hedefinin Sakıp Sabancı olduğu iddialar arasındaydı. Yarışma konusunun seçiminde Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve toplumsal hayatta cinsiyet eşitsizliğini azaltmaya yönelik çabalara rağmen, standartlar açısından hedeflerin gerisinde kalması etkili oldu. leri arasında yer alıyor” dedi. Törende makale ödülleri, Waterloo Üniversitesi’nden Mahiye Seçil Dağtaş, Michigan Üniversitesi’nden Haydar Darıcı ile Los Angeles Üniversitesi’nden Anoush Tamar Suni’ye verilirken, Jüri Özel Ödülü’ne de Utreehf Üniversitesi’nden Profesör Martin Van Bruinessen değer görüldü. Jüri Başkanı Prof. Dr. Leyla Neyzi, 1970’li yıllardan bu yana Ortadoğu ve Türkiye üzerine çalışmaya başlayan ve antropolojik saha araştırmasına dayanan “Ağa, Şeyh ve Devlet” adlı kitabıyla Martin van Bruinessen’in daha o zamanlar adı bile olmayan Kürt çalışmalarında çığır açtığını söyledi. Konuşmasını Türkçe yapan Martin Van Bruinessen “Eğer benim yazılarım gerçekten Türkiye’de birlikte yaşamak, işbirliği ve etnik gruplar arasında diyaloğa bir katkı yaptıysa çok onur duyarım” dedi. lEkonomi Servisi İspanya’da ‘Özgürlük İçin Hologram’ adıyla örgütlenen bir grup, kamusal alanda gösteri yürüyüşü hakkını kısıtlayan Güvenlik Yasası’nı protesto etmek için hologram olarak sokaktaydı Pınar Öğünç Hologram suretiyle hükümete darbe İ rini kısıtlayan bu yasaya dair mesajı olanlar yazılı yollayabiliyor ya da ses kaydı iletebiliyordu. Dileyen kendi “eylem” görüntüsünü hologramlaştırılmak üzere kaydedip yollayabilirdi. Bazıları ise çığlık ya da slogan atan ses kayıtlarıyla bu eylemin parçası oldu. Tam da yasaklanan yere, parlamentoya göstericilerin hologram görüntüleri yansıdı. Hükümetlerin bireysel özgürlüklerden çalan güvenlikçi politikaları, emniyet güçlerinin kullandıkları teçhizattan topyekun zihniyete militerleşmesi ve aynı esnada bunlara muhalefet olanaklarının kısıtlanması, dünya halklarının büyük bir kısmının derdi. Bu eylem sevinç yarattı, çünkü zamanın olanaklarını iktidarlara terk etmeyen bir yaratıcılıkla, suç ve cezayı, özgürlükleri felsefi manada tartışabileceğiniz bir mecraya davet ediyorlardı herkesi. Tarihteki ilk hologram eylemin iktidarların paçasını nasıl tutuşturduğunu, buna hazırlıksız yakalanmaktan doğan öfkeyle derhal önlemler almaya çalışacaklarını tahmin etmek zor değil. Hologram gibi bir görsel yanılsamadan suç unsuru yaratma gayretlerini merakla izleyeceğiz. Taze iç güvenlik paketi nihayetlenmeden hükümetin de hologram eylemlere karşı torbaya atacağı bir önlem olabilir mi? En azından gönüllerinde bunun olduğundan eminiz. Fakat buradan suç unsuru yaratırken işlerin biraz karışması mümkün. Çünkü malum Türkiye’de hologram teknolojisini ilk kullanan da AK Parti olmuştu. Son yerel seçim öncesi o dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan, devasa hologram görüntüsüyle bir toplantıya katılmıştı. Bir kez görenin unutması mümkün değildir zaten. İzmir Büyükşehir Belediyesi adayı Binali Yıldırım’ın mitingine hologram olarak katılmak, bu “devrimi” biraz boşa harcamak sayılabilir. Dünyada, misal Hindistan’da, siyasi maksatlı hologram kullanan oldu, bu bir ilk değildi. Ama neticede “yeni Türkiye” için mühimdi, böyle geçti gitti. Dev bir Erdoğan hologramının “en kalbi duygularla” bizi selamlamasının ardındaki felsefi tartışmayla yetindik. O salonda bizzat bulunanların şuuraltlarına tesirini ise bilemeyiz. Emniyet güçlerine her fırsatta, tıpkı bir hologram gibi “Arkanızda ben varım” mesajını veren Erdoğan ve hükümet, “hologram suretiyle milli iradeye darbe” suçu icat etmekte de zorlanmayacaktır. Hukukun iktidarların elinde vatandaş alehine eğilip bükülmesinin tarihi, hukukun tarihiyle denktir. Diğer yandan çağ, kendi hukuk problemlerini önümüze atıyor işte tam böyle. Biz Melih Gökçek’in robot heykeliyle uğraşırken, dünyanın başka bir yerinde bir robotun işlediği suç hangi mahkemede yargılanır tartışması yapılıyor mesela. Robot askerler üzerinden militarizmi konuşuyor. Bunlar bugünün meselesi. Şu kesin, iktidarlara muhalefetin tarihi de iktidarların tarihine denk. spanya’dan gelen bir eylem haberi, dün dünyanın dört bir tarafında derdine derman olunduğunu düşünen milyonlar tarafından ayrı bir sevinçle karşılandı. Kendilerine “Özgürlük İçin Hologram” adını veren bir grup, İspanya’da bir süre önce görüşülen Güvenlik Yasası’nı protesto için, tam da yasakların ruhuna uygun bir eylem biçimi bulmuştu. Kamusal alanlarda gösteri yürüyüş hakkına kısıtlamalar getiren yasaya itirazı bulunanlar “O zaman biz de hologram olarak geliriz” diyordu. Bir süre önce aynı isimle açılan sitelerinde muhtelif biçimde katılım çağrısı mevcuttu. İnsan hak ve özgürlükle eçim ortamı farklı tartışmaları gündeme getiriyor. İyi de oluyor. Çünkü sol tarafın epeydir pratikten yola çıkarak teoriye uzanan tartışmaları pek gündemine aldığı yoktu. Kürt siyasi hareketinin daha geniş, daha kapsamlı olduğu öne sürülen bir “Türkiye partisi” ile seçimlere katılma kararı, barajı geçebilmek için pek geniş bir yelpaze ile farklı kesimlerden oy istemesi ile ilgili tartışmalar da bu kapsamdadır. Bu tartışma sola “kendisi olma” görevini hatırlatıyor. Peki ama nasıl kendisi olunur ki? Kendisi olmanın birinci koşulu, dünya görüşümüzün strateji ve taktiklerimizde rahat ve sonuç alıcı olabileceğimiz bir arka plan verebilmesidir. Dünya görüşüne değil bize bağlı bir durumdan söz ediyorum. HHH Var mı böyle bir arka planımız? Tersini söylemek, yüzyılı aşkın bir deneyime sahip, badireler atlatmış sosyalist harekete haksızlık olurdu. Parçalı olabilir, siyasetin önümüze koyduğu sorunlar konusunda ciddi farklılıklara sahip olabiliriz; yine de şimdi yürüttüğümüz tartışmaların verimli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Siyasetin pratiklerini tartışıyoruz; farklı bakış açıları önümüzdeki sorunun defolarını, açıklarını görmemizi sağlıyor. Yakın bir gelecekte bir döküm yapma olanağı bulacağız. Sonuçlar, yanlışı doğruyu tam göstermese de daha sonraki gelişmeler için gelişmiş ipuçları verecektir. HHH Daha somut konuşalım. CHP ile HDP, AKP’nin geriletilmesi için kendilerine oy verilmesini istiyor; bu talebi gerekçelendirirken de “Başka çare mi var?” diyorlar. HDP, AKP karşıtlığını söylemine iyice yerleştirirken CHP daha umursamaz bir tavır içinde, “sol mırın kırın eder ama sandıkta bizi seçer” güveninde. Nesnel durum, HDP’nin barajı aşması durumunda AKP’nin vekil sayısı azalsa da kaçınılmaz bir AKPHDP müzakeresinin gündeme geleceğini, ana konunun anayasa olacağını gösteriyor. Anayasa tartışması demek Kürt talepleri ile başkanlık yani AKP’nin kalıcı iktidar modelinin masaya yatırılması demektir. Eşyanın tabiatı, Kürt siyasi hareketinin Öcalan’ın siyasi tutumuna da bağlı olarak bundan kaçınamayacağını gösteriyor. HHH CHP’yi bir yana bırakalım. Çünkü CHP, adaylarının bir kısmını önseçimle belirleme cesareti göstermesini ve önemli bir kapıyı açmasını alkışlayalım ama siyaset yaparken en fazla ihtiyaç duyacağı kadroları tasfiye etmiş durumdadır. Biraz daha güçlü bir ana muhalefet partisi olmayı yeterli saydığı anlaşılıyor. HDP konusunda ise liberallerin garantilenmiş tam desteğinin, solun desteğine dönüşmeyeceğini söylemek mümkündür. Solun, bu konuda kendi parçalı yapısına uygun olarak parçalı bir tutum sergileyeceği söylenebilir. HHH Ama siyasetin ana unsuru AKP’nin planları genellikle göz ardı ediliyor. Hemen herkes “oyları düşsün de nasıl düşerse düşsün”e odaklanıyor. AKP bu seçimlerin sonucunda oyları azalsa da ikili bir politika geliştirme şansına sahip olacaktır. Duruma göre anayasa tartışmasını MHP ile de HDP ile de yapabilecektir. Görüldüğü gibi sosyalistlere sunulan “olanak” “Kimi desteklersen gelecek açısından iyi bir iş yapmış olursun” sorusuyla sınırlı. Ama belki de sosyalistlerin sermayenin ve “dış büyüklerin” restorasyon planlarına bel bağlamamaları en iyisidir. AKP karşıtlığı, kendisi olabilen solun, sosyalistlerin etkin reel politikasının adıdır; haziranda yığınsal bir güçle ayağa kalkan, kendini gösteren oydu. Şimdi de gösterebilir. Dayatılmış reel politiğe fazla kafayı takanlar “Ya sen de amma laf ettin, esasa gel, ‘ne yapmalı’ onu söyle” diyebilirler. Bilsem söylerdim. S Cem Yılmaz: İlberciyiz arkadaşım arihçi, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Yeni Şafak internet sitesinde söylediği “B.k kurarsınız yeni Türkiye’yi” şeklindeki sözlerine ünlü komedyen Cem Yılmaz’dan destek geldi. Cem Yılmaz, Twitter hesabından, “Biz İlberciyiz arkadaşım. Yeni ne canım. Türkiye demek nasıl olur da yetmez! Memleketini seven adam, yeni eski diye yaygara yapar mıymış? Türkiye iyidir iyi... Başa döneceğim yine... Türkiye tamamdır yani... Bak ne güzel... net! Türkiye... bu ya işte... Zor değil ki” şeklinde mesaj yazdı. T C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle