18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAyLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Çarşamba 1 Nisan 2015 Politika ve Gerçek Farkındalık Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER Hacettepe Üniversitesi arkındalık olayları, nesneleri, düşünceleri, duyguları, duygulanımları algılamak, hissetmek ya da bilincinde olmaktır. Salt görmeyi değil gördüğünüzün ne olduğunu bilmeyi, kavramayı, anlamayı gerektirir. “Bir insanın binlerce gözü olabilir, kör bir beyinle hiçbir şey göremez” derler. Farkındalık terimi sosyal, politik ya da bilimsel konularla ilgili toplumsal bilgi ya da kavrayışı da tanımlar. Bu nedenle toplumsal farkındalığı artırmaktan söz edilir. Bu tanımlar bizi farkındalığın “bilme ve kavramadan” ibaret olduğu yanlışına götürmemelidir. Goethe “Bilmek yetmez, uygulamalıyız. Heveslenmek, istekli olmak yetmez, yapmalıyız” der. Politikacılar özellikle biçimsel demokrasilerde kitleleri etkilemeye çalışırken kitlelerin zayıflıklarından yararlanmaya çalışırlar. Churchill’e genç bir politikacının hangi özellikleri taşıması gerektiğini sorduklarında “Yarın, gelecek hafta, öbür ay ve önümüzdeki yıl olabilecek olayları önceden görebilme yeteneği...” diye yanıtlar, arkasından da ekler: “Ve ayrıca niye gerçekleşmediklerini anlatabilme becerisi!” Lyndhurst, siyasete yeni başlamış olan Disraeli’ye şunları öğütler: “Senin tarafını tutan, sana yakınlık duyan bir topluluk önünde sakın kendini savunmaya kalkışma, daima hücum et; hücumların verdiği keyifle dinleyiciler zaten senin aleyhinde söylenen F FARKINDALIK DİRENMEYE, KARŞI KOYMAYA, ARAŞTIRMAYA, GELİŞTİRMEYE GÖTÜREN “BİR TATLI HUZURSUZLUĞUN” TEMEL KOŞULUDUR. leri unutacaklardır.” Bence bu sözler bilinçsiz kitlelerin gözünü açmak için “içerden sızdırılmış” bilgilerdir. Yoz politikacılar gerçek farkındalıktan korkarlar. İnsanları daha özgür ve bağımsız kılmak için değil; baskılamak, engellemek, propaganda bombardımanı ve sanal ilerleme öyküleri ile düşünme engellisi yapmak için çaba harcarlar. Kitlelerin koşullandırılması farkındalık yaratma anlamına gelmez. Koşullandırılmış kafalar yalan ve saptırmalarla (Soldan sağa) Johann Wolfgang von Goethe, Winston Churchill, Marshall McLuhan. azgın bir saldırgana dönüştürülebilir. Kitlelerin eğitim düzeyi ve bilinci yönlendirmelerde belirleyicidir. Bu düzey düşükse hayal kırıklığına uğrama olasılıkları yüksektir. Krauss “Kültür güneşinin çok az aydınlattığı ülkelerde, cücelerin gölgesi büyük olur” der. Yoz politikanın en önemli işlevlerinden biri nitelikli toplum bireylerini politikadan soğutup uzaklaştırmaktır. Gerçek farkındalık toplum bireylerinin özellikle gençlerin; layık olanın doldurmadığı yerin layık olmayanlarca “kapılacağını” bilmeleriyle başlar. Tanınmış iletişim kuramcısı Marshall McLuhan, “Amerikan gençliği ehliyet alabilecek yaşa gelmeyi, oy verecek yaşa gelmekten daha önemli sayıyor” saptaması işin sadece bir yönüdür. Oy verme hakkının öneminin kavranmasından sonraki aşama demokrasinin oy verme hakkından ibaret olmadığının anlaşılmasıdır. Toplumun her bireyinin insanca ve onuruyla yaşama güvencesi yoksa demokrasi yoktur. Kitapla Barışıyoruz . Kütüphaneler Haftası’nın ana teması “Kültürlerarası Diyalog ve Kütüphaneler.” 81 ilde yüzlerce etkinlik yapılıyor. Hafta boyunca kütüphanecilik alanındaki yeni gelişmeler ele alınıyor, kütüphanelerin, kütüphanecilerin sorunlarına dikkat çekiliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı vesilesi ile Kütüphaneler Haftası’nı 30 Mart – 1 Nisan tarihleri arasında Çanakkale’de 18 Mart Üniversitesi’ndeki etkinliklerle kutluyor. Yeni Zelanda’dan da konuşmacılar var. Hafta boyunca en çok tartışılan konu kütüphaneleri nasıl bir gelecek beklediği olsa gerek. Dijital alandaki gelişmeler, kitaba erişimin kütüphaneye gitme gereği olmadan da gerçekleşebilmesi gelecekte kütüphanelerin nasıl bir hal alacakları sorusunu sorduruyor kuşkusuz. Ama gelecekten önce bugün var, bugün yaşanan sorunlar var. Kitap okuma oranları hızla düşüyor. Kitapla ilgisi azalan toplumun kütüphane ile bağı da kopuyor. Kütüphaneler gözden ırak, gönülden ırak yerler halini alıyor. Bu duruma bakınca bugün 12.3013.00 saatleri arasında 81 ilde ve Kıbrıs’ta şehirlerin en merkezi noktalarında gerçekleştirilecek olan okuma etkinliğinin sloganı “Kitapla Barışıyoruz” daha da anlamlı hale geliyor. Okurlar yarım saatliğine de olsa şehrin en görünür yerlerinde toplanıp sessizce kitaplarını okuyacak, yaşamınıza kitabı katın, diyecekler. “Yaşamınıza kitabı katın” talebine verilecek cevap bellidir: “Bunca iş güç arasında ne zaman kitap okuyalım? İşimiz bittiğinde açık kütüphane nereden bulalım?” Hafta boyunca birçok halk kütüphanesi “Geceleyin Kütüphane” etkinliğinde saat 22.00’ye kadar açık kalıyor. Kitapla barışmak, mahallemizdeki kütüphaneleri keşfetmek için iyi bir fırsat. Tabii ki Bilmek yetmez Gerçek farkındalık Yoz politikalar 51 Öngörü yeteneği Bir tatlı huzur Farkındalık “bir tatlı huzur vermez”, aradığınız oysa. Ama direnmeye, karşı koymaya, araştırmaya, geliştirmeye götüren “bir tatlı huzursuzluğun” temel koşuludur. Romancı ve öykücü Conrad Aiken’in dediği gibi “Sonuçta dehşetle yüz yüze gelinecek olsa bile farkında olma durumundan vazgeçmemek gerekir.” Bir şeyler bizi “bir tatlı huzursuzluğa” çağırıyor... Farkında mısınız! Göçmenler İçin Devletin Görevleri Prof. Dr. Ali ARAYICI öçmen emekçilerin gerek Türkiye’den ve gerekse yaşadıkları toplumsal yapılardan kaynaklanan genel sorunlarının ivedi olarak temelden çözülmesi gerekir. Bu amaç doğrultusunda, gerekli etkinlikler bir an önce yapılmalıdır.Bu konuda, göçmen örgütlülükleri ve sivil toplumsal yapılanmalarla dayanışma ve işbirliği içinde olunması kaçınılmazdır. Yapılması gereken etkinliklerden sadece önemli birkaç tanesi şunlardır: 1 Yurtdışında yaşayan göçmen emekçilerin onurlu, güvenceli ve insanca yaşama hakları için, öncelikli olarak ulusal dilin G Yapılması gerekenler kültürün ve kimliğin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi. 2 Göçmen kabul eden ülkelerin, göçmen çocuklarını “asimile” etmek için, eğitim ve öğretimde uyguladıkları “asimilasyoncu” politikalara karşı çıkılması. Sloganımız, toplumsal yapıya “uyuma evet, asimilasyona hayır” olmalı. Burada, gerekli eğitsel ve kültürel çalışmaların yapılması. 3 Göçmen emekçilerin, yaşamın her alanında yerli halklarla eşit haklara sahip olmalarını gerçekleştirmek amacıyla her türlü etkinliklerin yapılması, sosyoekonomik, eğitsel ve kültürel güvencelerin sağlanmasını temel ilke edinen, geniş kapsamlı bir “proje”nin ivedilikle uygulanması. 4 Yaşamış oldukları ülkelerde, göçmen emekçilere yönelik yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı, her türlü ırkçı ve faşist sal dırı ve etnik temizleme girişimlerine karşı, gerekli bütün etkinliklerin yapılması ve yapanlara kararlı bir biçimde karşı konulması. 5 Göçmen emekçilerin ve çocuklarının, anadillerini, ulusal ve kültürel kimliklerini, inanç ve değerlerini yaşadıkları toplumla “yabancılaşma”dan koruyup geliştirmeleri için, gerekli çalışmaların yapılması ve tüm olanakların yaratılması. 6 Göçmen emekçilere, 2014 yılına kadar Türkiye’de yapılan seçimlerde oy kullanma, seçme ve seçilme hakkı verilememiş olması, demokrasi ve insan temel hakları açısından önemli bir eksiklik ve aynı zamanda utanç verici bir durumdur. 7 Göçmen emekçilerin Türkiye’deki seçimlerde yaşadıkları ülkelerde oy kullanma, seçme ve seçilme hakkından kapsamlı yararlanmaları ve en önemlisi de TBMM’ye “temsilci” göndermeleri için, geniş kapsamlı gerekli tüm yasal düzenlemelerin yapılması. 8 Çifte vatandaşlık uygulamasına yaygınlık kazandırılmalı ve yaygınlaştırılmalı, çifte vatandaşlıktan kaynaklanan sorunları en aza indirmek için, göçmen emekçilerin yaşadığı ülkelerle ikili anlaşmalar yaparak bu sorunun temelden çözüme kavuşması. 9 12 Eylül faşist yönetiminin hukuksal yapısıyla, on binlerce göçmen sığınmacı idari kararlarla vatandaşlık haklarını kaybettiklerinden dolayı mağdur edilmiştir. Vatandaşlık hakkı, kişiye özgü olup en temel bir insan hakkıdır. Bunların, öncelikli olarak giderilmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması. 10 Yurtdışında yaşayan göçmen emekçilerin, sosyal güvenlikle ilgili sorunlarındaki eksiklik ve haksızlıkların giderilmesi; Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan sonra bağımsız olarak emeklilik hakkı kazanmaları amacıyla yasal düzenlemelerin bir an önce yaşama geçirilmesi. 11 Göçmen emekçilerin, genel haklarının iyi korunabilmesi için, bulundukları ülkelerle daha önceki yıllarda yapılan sosyal güvenlik anlaşmalarının güncelleşmesi ve yenilenmesi. 12 Göçmen emekçilerin halen çalıştığı, fakat yasal olarak sosyal güvenlik anlaşması imzalanmamış olan ülkelerle, göçmenlerin geldiği ülkelerdeki kazanılmış sosyal güvenlik haklarını sağlayıcı anlaşmaların yapılması ve her türlü haklarının güvence altına alınması. 13 Göçmen emekçilerin ve çocuklarının Türkiye’ye kesin dönüşlerinde, toplumsal yapıya “uyum” sağlamaları, uygun çalışma koşulları ve huzurlu yaşam ortamı bulabilmeleri; okul çağındaki çocukların eğitim ve öğretim sorunlarının giderilmesi ve gençlerin üniversite dışında kalmamaları için, gerekli yasal düzenlemelerin ve çalışmaların yapılması. 14 Yurtdışında yaşayan göçmen emekçilerin, göçmenlikten kaynaklanan bu ve benzer sorunlarına kalıcı, akılcı ve sürekli bir çözüm yolu bulmak için, Türkiye’de iç ve dış göçlerle yakından ilgilenen bir “Göçmen Bakanlığı”nın kurulması gereklidir. Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü’nün halk kütüphanelerinin mesai saatleri dışında da okura hizmet verebilmesini sağlaması gerek. Bu yönde atılmış önemli adımlar olduğunu biliyorum. Kitapla barışmak, sadece devletin ya da kütüphanecilerin girişimleri ile başarılabilecek bir şey değil. Bireysel çabalar, gönüllü girişimler çok daha önemli ve etkili. Çoğunluğu Ankara Gazi Üniversitesi öğrencisi olan üniversiteliler Haziran 2013’te bir sosyal sorumluluk projesi olarak “Kitap Bankosu” projesini başlatmışlar. Sloganları “Okuyan Türkiye İçin!” Proje 6 ay gibi kısa bir sürede “Gezici Kütüphane” halini almış. Gazi Üniversitesi’nin desteği ile eski bir otobüsü kütüphane haline getirmişler. “İnsanlar kitaba ulaşamıyor değil, ulaşmıyor” düşüncesi ile Ankara’nın okuma oranlarının en düşük olduğu mahallelerindeki okulları ziyaret etmeye başlamışlar. Sadece kitap ulaştırmakla kalmıyorlar, çocuklara kitap okumanın eğlenceli bir şey olduğu düşüncesini aşılayacak birçok etkinlik de yapıyorlar. Toplu kitap okuma etkinlikleri en dikkati çekenlerden. Voleybol maçında set aralarında da 10 Kasım’da Anıtkabir ziyaretinde de topluca kitap okumuşlar. Kitap Bankosu’nun bir kampanyası da “Rafta tozlanmasın gönder okuyalım!” Kampanya kapsamında bağışlanan kitaplarla “ihtiyaç sahibi” okullarda kütüphane oluşturuyorlar. Hastane, banka, kıraathane gibi mekânlarda bekleme zamanlarının yararlı kullanılması için okuma salonları, dolapları oluşturmak yeni projeleri. Kuşkusuz her gönüllü hareket gibi desteğe gereksinimleri var. Bu destek üniversiteli arkadaşlarının katılımı da olabilir, yazar olarak okurlarla sohbet de, kitap bağışı da... kitapbankosu. com adresinden projeyi ayrıntılı olarak incelemek ve iletişim kurmak mümkün. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle