28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 24 Mart 2015 KULTUR EDİTÖR: CELAL ÜSTER lar’ ‘Palyaço a Elhamr nde Sahnesi’ İzmir Devlet Opera ve Balesi, Ruggero Leoncavallo’nun ünlü yapıtı “I PagliaccPalyaçolar” operasının prömiyerini 28 Mart’ta saat 20.00’de Elhamra Sahnesi’nde gerçekleştirecek. Operanın orkestra yönetmenliğini Tulio Gagliardo ve Tolga Taviş, sahne yönetmenliğini ise Önder Gökseven üstleniyor. Operada, Birgül Su Ariç, Filiz Güneş, Lorenzo Mok Arranz, Aydın Uştuk, Tamer Peker ve Cengiz Sayın rol alıyor. 19 Bir 12 Eylül travması “Biz cuntanın devrimcilere saldırdığını, insanların ASLI işkenceden ULUŞAHİN geçirildiğini biliyoruz. Ama bu hareketi yaratan bileşenlerin yaşamının nasıl devam ettiğini bilmiyoruz. Travmanın senelerce sürmesi bence asıl anlatılması gereken. Ben ailemde buna şahit oldum.” ksik”, oyuncu Barış Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi. Aynı zamanda hikâyesini yazdığı ve rol aldığı film, 12 Eylül’le başlayıp AKP Türkiyesi’ne uzanan karanlığın içinde bir aile dramı. 34. İstanbul Film Festivali’nde yarışacak, 17 Nisan’da gösterime girecek filmin odağında, darbeyle parçalanan bir aileden iki kardeşin 30 yıl sonra buluşması var. Atay, annesinden ayrı büyüyen büyük oğlu canlandırıyor: “Hoş bir karakter değil” diye niteliyor onu: “80 sonrası Evren ve Özal döneminde yaratılmaya çalışılan, ne yazık ki başarılmış bir monotip. Araştırmayan, okumayan, önyargılı, başkalarının cümleleriyle düşünen bir lümpen. Ne muhafazakâr ne de ailesi gibi solcu. Rüzgâr nereye savurursa oraya...” Nur Sürer devrimci anne, Sarp Akkaya baba, Özgür Emre Yıldırım küçük kardeş rolünde. Diğer rolleri Toprak Sağlam, Uğur Polat, Şebnem Sönmez ve Funda Eryiğit paylaşıyor. Barış Atay, dönemin baskısını hissettiren sahneler olsa da “Eksik”in bir “12 Eylül filmi” olmadığını vurguluyor: “Biz cuntanın devrimcilere saldırdığını, insanların işkenceden geçirildiğini, sol hareketin bitme noktasına geldiğini biliyoruz. Ama bu hareketi yaratan bileşenlerin yaşamının nasıl devam ettiğini bilmiyoruz. Bu yan, travmanın se Barış Atay’ın yönettiği ‘Eksik’ 80 sonrası parçalanan bir ailenin öyküsü Hepimiz Saksıyız Cumhuriyet rejiminin en büyük kötülüğü gerçekten bizi köklerimizden koparmak mıydı? Müslümanlar bu ülkede yıllarca hor mu görüldü; laikler inançlıları hep ezdi mi? Ermenilere bu topraklarda soykırım mı yapıldı, tehcir mi? Başörtüsü bir özgürlük müdür, esaret mi? Askeri vesayet aşkı mı daha kötüdür İslami iktidar hevesi mi? Paralelcilerle hükümet düne kadar birlikte hareket ediyorlardı, neden birbirlerine düştüler? Gezi neyi temsil ediyordu? Bugün tekrar Gezi hareketi olsa insanlar yine sokağa çıkar mı? Son on yılı beynimizi sulandıran, ruhumuzu allak bullak eden, hepimizi depresifleştiren, cevabı muallak soruların peşinde geçirdik. Bugün geldiğimiz noktada da avucumuzda yeni sorular, kocaman bir boşluğun ortasında çaresizce duruyoruz. Herkes birbirine soruyor: Şimdi ne oldu da Cumhurbaşkanı hükümetle bu kadar ters düştü? Bu bir iyi polis kötü polis oyunu mu? Kürt meselesinin aslı nedir? Kürtler Meclis’e girerlerse özerklik uğruna Erdoğan’a başkanlık için destek verirler mi? Bu soruların karşısında koca bir ülke saksı gibiyiz. Hukuk ayaklar altında, sansür dört nala, yolsuzluklar ayyuka çıkmış, ahlak bekçileri başımıza dikilmiş, ne devlet sırrı kalmış ortada, ne can güvenliği. Biz öylece saksı gibi durmuş, çirkin bir müsamere izlercesine olan biteni izliyoruz ve hilelerle dolu olacağını bildiğimiz bir seçimde oyumuzu kime vereceğimizi hesaplıyoruz. Bir kez daha derin güçler, derin hesaplar üzerinden bir algı karmaşası yaratıyorlar. Kürt sorunu gibi çok önemli bir konu öz ve üvey anneleri arasında paylaşılamayan bir çocuk gibi ortada hırpalanıyor. “Eşme ruhu” resmen gelmiş, masaya üç kez vuruyor. Demokrasi maskesiyle karşısına kim çıksa kucağına atlayan aydınlar, kendilerine uzatılan bir dala daha hararetle sarılıyorlar. Kemikleşmiş bir aydın klasiği yaşanıyor. Tutunduğumuz bu yeni dal kırılana kadar üzerinde tepineceğiz. Bu dal da kırıldıktan sonra yeniden köşelerimize çekilip, “Biz nerede hata yaptık” diye başımızı ellerimizin arasına alarak tercihlerimizi gözden geçireceğiz. Tüm ülke hatta dünya şahit, bu ülkenin cumhurbaşkanı kesinlikle bir saksı değil. Tersine o, patlamaya hazır bir fırtına; taşmaya hazır bir nehir; kükremeye hazır bir aslan; ölçüsü kaçmış bir terazi; çığırından çıkmış bir iktidar düşkünü. Saksı olan biziz. Kurban psikolojisine sımsıkı sarılmış, başımıza gelecekleri bekliyoruz. Asla bağımsız olmayan o televizyon kanallarının, güdümlü gazetelerin gönüllü esiriyiz. Onların servis ettiği haberlerle kirlenen kalbimiz her gün biraz daha yavaş atıyor. Doğru bildiklerimizi unutturuyor; inançlarımızı sarsıyor; kafamızın içini boşaltıyorlar. Başkalarının aklıyla düşünüp; başkalarının sağduyusuna yaslanmayı daha güvenli sanıyoruz. Bu, daha önce de yaşadığımız bir Stockholm sendromu; neredeyse celladımıza âşık olduk olacağız. Evet, biz bildiğin saksıyız. Tek umudum... Bir saksının bile, nereden çıktığı belli olmayan bir rüzgârla, doğru zamanda doğru adamın başına düşerek dünyayı değiştirme ihtimalini, o pasif mevcudiyetinin gizemli bir köşesinde hep barındırıyor olması. ‘RedHack davası temelsiz’ Barış Atay, sesi RedHack grubunun sözcüsüne benzediği için gözaltına alınmıştı. Geçenlerde Ankara’da görülen RedHack davasında çıkan beraat kararını şöyle değerlendirdi: “Bu karar olması gerekendi. Çünkü temele oturmayan bir dava. Devlet soyut kavramlarla kavga etmeyi sever. Kendisine tehdit gördüğüne savaş açar. Terör örgütü yaftalaması yapar. İçişleri Bakanlığı ile Haberleşme nelerce sürmesi bence asıl anlatılması gereken. Fakat anlatmak zor, birebir şahitlik ister. Ben ailemde buna şahit oldum” Nasıl bir ailede büyüdüğünü sorduğumda, filmin hikâyesiyle benzerlikler taşıyan bir geçmişi anlattı: “Doğduğumda babam cezaevindeydi. Annem aranıyordu, bu yüzden yurtdışında doğum yaptı. 4 sene sonra geri döndük, Antakya’ya. Babamdan uzak büyümenin yarattığı travmalar var. Babamla, iki arada bir derede çekilmiş fotoğraflara baktığımda, fotoğrafı tamamlayabileceğim anılarım yok. Bu yüzden darbenin ardından dağılmış ailelerde insanların neler yaşamış olabileceği üzerine çok kafa yordum. Biraz kendi yaşadıklarımdan, biraz gözlemlerimden bir hikâye yazdım. Mehmet Kala ve Şeref Nokta senaryolaştırdı ve ‘Eksik’ böyle doğdu.” Bakanlığı’nın yaptığı buydu. Birini sesi benziyor diye gözaltına almak, karşı çıktığımız ve nelere yol açabileceğini tahmin ettiğimiz İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nın gayri resmi uygulamasıydı. O zaman da ciddiye alınır bir şey değildi, şimdi de değil. Ama uygulama şeklini çok ciddiye almak gerekiyor. Şu anki konjonktür de gösteriyor ki bu son karşılaşmamız değil, önümüzdeki dönemde yine karşılaşacağız.” “Uzak kalmış olabilirsiniz, yaşamınızda eksiklikler olabilir ama amaçlarını anladığınızda ailenizi suçlamıyorsunuz.” Ona göre, ebeveynlerin yaptığı hata, benzer acıları çekmesin diye çocukları ötelemek. “Bunu yapmasalardı belki filmdeki o lümpen karakter oluşmayacaktı. Belki daha demokratik bir ortamda olacaktık.” Burada konuşma, yakında baba olmasına geliyor. Acaba o, oğluna bu anlayışta yaklaşabilecek mi? Bugünü özetleyerek başlıyor söze: “13 yıllık AKP iktidarını düşünürsek, özellikle 2010’dan sonra gittikçe artan bu faşizan baskıda, zorlu bir sınavdan geçtiğimiz gerçek. Babamın tabiriyle 78’den daha tehlikeli, çünkü sana zarar verecek olanın kimliğinden emin olamıyorsun. Karşımızda sadece bir faktör yok. Zemin çok daha kaygan.” Hal böyle olsa da çocuğuna “Bizim zamanlar çok kötüydü, aman sen olaylara karışma, okulunu bitir, işini bul” demeyeceğini söylüyor. Ebeveynleri gibi o da yaşadıklarını aktaracak ve hayatıyla ilgili kararı çocuğuna bırakacak. ‘Aman oğlum karışma’ “E Filme adını veren “eksik”likler, pek çok örnekte gördüğümüz gibi, devrimci ebeveynlere duyulan öfkenin de kaynağı. Bu işlere hiç girişmeselerdi hayatımız farklı mı olurdu, sorusu... “Ailenizin ne kadar büyük bir mücadele verdiğinin bilincine vardığınızda, bunun üzerine koymaya çalışıyorsunuz” diyor Barış Atay: Gelecek belirsiz ‘Gezi’ye destek verene rol yok’ Bir süredir Barış Atay’ı televizyon dizilerinde göremiyoruz. Çünkü: “Gezi’yle birlikte, özellikle Gezi’den sonra gözaltına da alınınca, biraz da sivri dilli olduğum için, dizi görüşmeleri azaldı ya da olumsuz sonuçlandı. İktidarın, özellikle sözünü sakınmayan oyuncular hakkında kanallara baskısı oldu. Ama bu beni çok da ilgilendirmiyor. Beni kısıtlamadan iş veriyorlarsa ne âlâ. İş karşılığında “artık böyle davranacaksın” diyorlarsa, gerek yok. Yaşamanın tek yolu dizide oynamak değil.” ‘Ailemde şahit oldum’ Barış Atay’ın oğlu temmuz ayında dünyaya gelecek. Yani genel seçimlerden hemen sonra. Gelecekten kaygılı mısınız, diyorum. “En büyük endişem, ülkenin nereye gidebileceğine dair bir öngörü olmayışı” diye yanıtlıyor: “Her şeyin her gün değiştirdiği bir ortamda hazırlık yapmamız imkânsız. Endişelerimin kararlarımı etkilemesini istemiyorum. ‘Çocuğum doğacak, ben şimdi ne yapacağım’dan çok, ülke için ne yapabiliriz, ona bakmalı. Yoksa Türkiye’de doğan her çocuk için daha sıkıntılı bir süreç başlayacak. Öte yandan, bu dönem geçecek diyelim, hayatta kalanlar ne durumda olacak? Yarım kalırsak kıymeti yok. Birçok insan acı çekecekse, onun üzerine mutluluk kurulmaz. Filmde olduğu gibi; 1982 referandumuna yüzde 92 ile evet diyenler belki Evren’in zulmünden yara almadan kurtulmuştur ama ne kadar mutlu hayatlar inşa edebildiler? Bir sürü devrimcinin acılarının üstünde...” Küba’nın ünlü müzik topluluğu veda turnesinde Buena Vista ‘adios’ diyor üba’nın simge müzik topluluğu Buena Vista Social Club veda turnesinde. 16 yıl kadar önce müzik sahnesinde belirdiğinde kısa sürede milyonlarca hayran kazanan topluluğun turnesi bir yıldan fazla sürecek ve 4 kıtayı kapsayacak. Kendi adını taşıyan albümüyle Grammy ödülü kazanan ve 1997’den bu yana birbirinin yerini alan müzisyenlerle turneler gerçekleştiren topluluk, önümüzdeki günlerde Fransa, Hollanda ve İngiltere’yi dolaşacak ve yıllar sonra Londra’da Royal Albert Hall’da da sahneye çıkacak. Sosyalist ülkelerin birbiri ardı sıra çöktüğü ve tüm gözlerin tek sosyalist ülke Küba’ya çevrildiği 1990’larda parlayan Buena Vista Social Club’ın, Küba hükümetinin ABD’nin Obama yönetimiyle çeşitli anlaşmalara vardığı bugünlerde veda turnesine çıkması, pek çoklarınca “anlamlı” olarak yorumlanıyor. İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıoğlu’ndan Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya’ya K Diva büyüleyici... Buena Vista Social Club’a veda turnesinde, müzik yönetmeni ve tromboncu Jesus “Aguaje” Ramos önderlik ediyor. Turne grubunda, topluluğun ünlü albüm ve filminde yer almış unutulmaz müzisyenler de eksik değil: 83 yaşındaki büyüleyici diva Omara Portuondo, trompetçi Guajiro Mirabal, Küba müziğine özgü çalgıların ustaları Barbarito Torres ve Papi Oviedo, Havana’nın genç yıldız piyanisti Rolando Luna, kontrbasçı Pedro Pablo, vurmalılarda Andres Coayo, Filiberto Sanchez ve Alberto “La Noche” ve ünlü şarkıcılar Carlos Calunga ve Idania Valdez. l Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya’nın 13 Mart’ta yayımlanan “İstanbul’un tiyatro sahneleri ‘Gezici’lerin işgali altında” başlıklı yazısı üzerine bir açıklama yaptı. “Malum kişiye cevap” başlıklı açıklamasında Yazıcıoğlu, “O kötücül söylemleriyle 100 yıllık kurumun ve 50 yıllık sanatçı ve tiyatro emekçilerinin adını bile ağzına alamayacak olan insanlar bizi rencide etmeye kalksa da, Ne haddine HÖST!!! Yıllar önce bunun gibilere Muhsin Ertuğrul’un gösterdiği tepkiyi bugün yüzlerce sanatçı adına gösteriyor ve kocaman bir HÖST!!! diyorum” dedi. l Kültür Servisi ‘Hösst!’ C M Y B Fotoğraflar: CAN EROK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle