26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ZARİFE SELÇUK KÜLTÜR SANAT Salı 24 Mart 2015 AKP’nin Başkanlık Hayali ErcAN KArAKAş CHP Genel Başkan Yardımcısı ski başbakanyeni cumhurbaşkanına milletvekillerini, bakanları, siyasetin gündemini belirlemek, özetle ülkeye tek başına yön vermek yetmiyor. Şu anda anayasayı çiğneyerek yapmakta olduğunu hukuk kılıfına sokmaya çabalıyor. Onun için de yine anayasayı ihlal ederek parti politikası yapıyor. AKP için, anayasayı başkanlık sistemi oluşturmak üzere değiştirecek sayıda milletvekili istiyor. Başkanlık sistemi, birkaç istisnası dışında halkın siyasete katılımını ve demokrasinin derinleşmesini engelleyici etki gizilgücü içeren bir sistemdir. Uygulandığı Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde de kimi zaman dikta rejimlerinin yerleşmesine ve oluşmuş demokratik birikimlerin heba edilmesine yol açmıştır. Gözler önünde başarıyla işleyen bir ABD başkanlık sistemi vardır. Ancak, düşünülmelidir ki bu ülkenin demokrasi tarihi, öncelikle birey özgürlüklerinin güvenceye alınmasına, yönetici konumdakileri denetleyici mekanizmaların oluşturulmasına ve seçim sandığının ondan sonra ortaya konmasına tanık olmuştur. E Haziran 2015 genel seçimine yaklaşırken iktidarın gündemi “başkanlık sistemi”. Neye yol açabilir? cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan. (aFp) Siyaset biliminin bildiği ve olası demokratik sistemler arasına koyduğu “başkanlık sistemi” böyle gelişmiştir. Söz konusu sistem, “padişahlık” özlemi içindeki bir kişinin zihninde şekillenip “bize özgü” diye nitelediği bir sistem değildir. Öte yandan herhangi bir sistemin uygunluğu toplumun siyasal kültürüyle çok yakından bağlantılıdır. Örneğin ABD Başkanı Obama, geçen gün sanal medyada kendisi hakkında yazılmış tüm eleştirel ve alaycı mesajları basın önünde okudu ve bunlara ilişkin espriler üretti. Türkiye’de ise hemen hemen her gün birkaç kişi “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla mahkemeye sevk ediliyor. Başkanlık sisteminin, bu iki farklı kültürel ortamda ve farklı kişi karakterleri de dikkate alındığında her iki ülkede aynı demokrasi çıtasına ulaşabileceğini düşünebilen var mıdır? Padişahlık özlemi Peki, Obama? Otoriter yapıdan başkanlığa Mevcut anayasamız bir askeri darbe ürünüdür. Güya darbe mağduriyetini sömürerek iktidara tırmanmış ve aynı sömürü yoluyla iktidara tutunmuş olan AKP, 12 Eylül’ün ürünü olan Siyasi Partiler Yasası, Seçim yasası, yüzde 10’luk seçim barajı, YÖK, zorunlu din dersi ve buna benzer, “işine gelen” hiçbir otoriter düzenlemeye dokunmuyor. Böyle bir otoriter yapıdan, Erdoğan anlayışındaki bir kişinin taleplerine göre biçimlendirilecek bir başkanlık sistemi, geniş kitlelerin özgürlük ve demokrasi özlemlerinin yok edilmesi olacaktır. Türkiye’nin “seçilmiş padişahlara” ihtiyacı yok. Ülkemizin ihtiyacı olan şey, parlamenter demokratik rejimin eksiklerini hızla gidermek ve çoğulcu, katılımcı demokrasiyi yaşam biçimine dönüştürmektir. CHP’nin hedefi budur. CHP Türkiye’ye, tüm yurttaşlarımıza daha çok özgürlük ve sosyal bir demokrasi sözü vermektedir. AKP ise tek kişiye bağlı otoriter bir sistemi yerleştirmeye çalışmaktadır. Bütün bu olgular ışığında, seçmenlerimizin, bir kişinin büyüklük düşlerinin ürünü olan başkanlık sistemine yol vermeyeceğine inanıyorum. Haziran 2015 seçiminden böyle bir sisteme yol açacak olan anayasayı mümkün kılacak bir Meclis yapısı bekleyenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Nâzım Hikmet’in ‘Kuvayi Milliye – Kurtuluş Savaşı Destanı’nı Zeliha Berksoy yönetiyor Bir destandan TİYATRoYA âzım Hikmet’in “Kuvayi Milliye – Kurtuluş Savaşı Destanı” büyük şairin 19391941 yıllarında, İstanbul tevkifhanesi, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde yazdığı bir destan. Burada, Nâzım Hikmet, hepimizin çok iyi bildiği ya da bilmesi gerektiği gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında neler yaşandığını, nasıl bir mücadele verildiğini dile getirir. Hürriyet kolay elde edilmemiştir. Geçmiş yıllarda, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Kent Oyuncuları ve Dostlar Tiyatrosu tarafından yorumlanan “Kuvayi Milliye”yi bu kez bir Semiha Berksoy Opera Vakfı kuruluşu olan Tiyatro 2000 sahneye taşıyor. Oyun, 2014 yılında büyük bir prodüksiyon olarak Ferhan Şensoy’un Ses Tiyatrosu’nda buluştu seyirciyle. Yine de belli günlerde Şensoy sahnesini açıyor Tiyatro 2000’e ama ne yazık ki henüz yeterince buluşamadı seyirciyle. “Kuvayi Milliye – Kurtuluş Savaşı Destanı,” yukarda da değindiğim gibi, 1919’da memleketin içinde bulunduğu ağır koşulları ve büyük bir mücadeleyle bu durumdan kurtuluşu, yeniden doğuşu hikaye ediyor… Cumhuriyet değerlerinin adeta yok edilmeye çalışıldığı şu ortamda bir daha, bir daha izlenmesi, okunması gerek bu eserin. Zeliha Berksoy’un yönettiği ve Anlatıcı rolünü de üstlendiği “Kuvayi Milliye – Kurtuluş Savaşı Destanı”nda rol alan sanatçılar Tamer Levent, Mehmet Ali Kaptanlar, Nişan Şirinyan, Yurdaer Okur, Cenk Sözeri, Efe Tunçer, Devrim Evin. Bir araya gelmesi hiç de kolay olmayan çok güçlü bir ekip. Ve bu ekip; kâh olayların içine girerek, kâh dışarıdan bakarak, sanki bir anlamda meddahlık yaparak olay N ların akışını sağlıyor. Şiir/ oyun, “Ateşi ve ihaneti gördük” sözleriyle başlıyor. İlerledikçe savaşın sürdüğü coğrafya anlatılıyor ve bu süreçte mekânsal atmosfer de dikkat çekiyor. Oyunda önemli bir husus da Nâzım Hikmet’in “Nutuk”a yaptığı referanslar, “Nutuk”tan yaptığı alıntılardır ki bunları Zeliha Berksoy okur. O noktada anlatıcı değildir Berksoy. Olayların dışında durarak durum saptaması yapar. Oyunda Abidin Dino’nun desenleri ve Muammer Sun’un Kurtuluş Savaşı Senfonisi’ne de yer verilmiştir. Yukarda da belirttiğim gibi, bu ülkenin yeniden doğuşunun adeta tarihini anlatır Nâzım Hikmet’in dizeleri. Bu görsel okumada şairin sinemayla bağlarının izleri de yakalanır. Görüntüyü söze dökmenin ötesinde bir akıştır bu. Örneğin bir bapta o sarısıcak ovanın boğucu renkleri hissedilirken bir diğer bapta ormanın derinliklerindeki o acılı bekleyiş yansır gözlere, kulaklara. “Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar.” özetle; o yedi karakterde, o yedi kişide şiirsel bir anlatı ve acı gerçeklerin buluşması söz konusudur onların maceraları boyunca. Sekiz bölüm içinde yazılmış olan yapıt aynı zamanda bir dokümanter olarak da düşünülebilir. Şairin tanık olduğu olaylar, şiir, hayal gücü ve gerçeklerin harmanlandığı bir bütün. Bir yanda İstanbul’un hali, bir yanda Anadolu’nun hali. Bu anlamda Nâzım Hikmet’in kurduğu bağlantılar son derecede güçlüdür... Cumhuriyet değerlerinin her fırsatta yıpratıldığı, yıpratılmak istendiği, bunun için boş alanlar yaratıldığı günlerde belki de defalarca izlemekte, okumakta yarar var Nâzım Hikmet’in sadece “Kuvayi Milliye – Kurtuluş Savaşı Destanı”nı değil, tüm yapıtlarını. Zeliha Berksoy’un başarılı sanatçı çizgisine güçlü ve sağlam bir katkıdır “Kuvayi Milliye Destanı”. T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Sözün ötesi… 7 Haziran Son Seçim mi? KOrAY DOĞAN UrBArLI Sosyolog ürkiye’deki daha karamsarlar, belirsiz bir zamana kadar yapılacak olan son seçimin önümüzdeki olduğunu iddia ediyorlar ve bu iddialarını yaşananlarla destekliyorlar. Çok haksız da sayılmazlar. Rusya ve Mısır arasında gidip gelen demokrasi düzeyimiz artık yazılı kuralların da gözetilmediği bir döneme girdi. Bir taraftan da seçimler var ve bu seçimler gitgide olan bitenin aklaması haline getiriliyor. En temel kuralların bile hiçe sayılmasının kaynağı sandığa bağlanıyor. Belki de içinde yaşadığımız bu düzeni en iyi anlatan kavramı Nilgün Cerrahoğlu 12 Mart günkü yazısının başlığında kullanmış: Demokratörlük. Fakat öyle bir konu var ki, karamsarların haklı olabileceği ve hatta daha da karamsar olmamızı gerektirecek kritik bir noktada. Bu seçim Türkiye’de doğa T Seçimler aklama mı? türkiye’de siyasette yaşananları karamsar şekilde değerlendirenlerin neredeyse ortak kanısı 7 Haziran 2015’te gerçekleşecek olan seçimlerin, türkiye’nin parlamenter demokraside yaşadığı son seçim olacağı yönünde. nın son seçimi olabilir. 13 yıllık iktidarı boyunca doğaya geri dönülemeyecek hasarlar veren AKP, önümüzdeki dönemde yaptıklarıyla doğanın ve insan yaşamının üzerine kapıyı bir daha açılmamak üzere kapatabilir. İşte karamsarlık buradan geliyor. Öncelikle AKP’nin nükleer santral sevdası hukuk tanımaz bir şekilde ilerliyor. Mersin’den sonra Sinop hedefte; Sinop’tan sonra sıra baş 7 Haziran 2015 seçimleri, türkiye’de doğanın son seçimi olabilir. ka yerlere de gelecek. 2019’da nükleer santralların temelleri Anadolu’nun üç noktasına saplanmış olacak ve bununla birlikte doğa ve biz de atık sorunundan yeni doğanların kanser riskinin artmasına; deniz yaşamının bitmesinden turizm sorununa kadar birçok konuda batağa saplanmış olacağız. Bunun yanında Karadeniz’in, Ege’nin, Akdeniz’in son doğal alanları da HES’lere, turistik tesislere, yapılaşmaya ya da dalgalar alsın, heyelan yutsun diye yollara kurban edilecek. El değmemiş bir nokta 2019’da kalmayacak. Seçimini doğayı karşısına almak olarak yapan hükümet, Türkiye’yi Küresel İklim Değişikliği’ne katkı veren ülkeler arasında kimseyi yanına yaklaştırmadan zirvede tutacak ve herhangi bir adaptasyon programı da olmadığı için artık uç iklim olaylarına karşı da savunmasız olacağız. Hem iklimi bozacağız, hem de bu bozukluktan etkileneceğiz. Seçime üç aydan fazla bir süre olduğu için henüz çılgın projeler ortaya dökülmedi. Fakat üçüncü köprü ve havaalanı için yapılan tahribat tüm açıklığıyla ortada. Bu projelerin tamamlanması değil, açtıkları yaraların onarılması gerekiyor. İstanbul susuzluktan kırılırken ve şehir çevresinin tüm su kaynaklarını da yutmuşken eğer uçağa atlayıp doğal dengesini koruyan bir ülkeye gidecek kadar paranız olacaksa 2019 için karamsar olmaya gerek yok. Sonuç olarak siyasi ve gündelik hayatın gelgitleri arasında karamsar bir tablo görmek mümkün. Düzelir mi? Tabii ki düzelir, düzelecek. Fakat doğa için bu durum geçerli değil. Bazı geri dönülmez noktalarımız var ve 2019 doğanın son seçimi olabilir. Bu sebeple partilerin doğa politikalarını öne çıkarmaları, siyasi dayanakları bu noktadan da oluşturmaları gerekli. Seçmen olarak bizim de oy verirken 2019’da iklim sebebiyle kaçılan bir ülkede yaşamak isteyip istemediğimizi kendimize sormamız gerekir. Güçlü bir ekip Doğanın son seçimi Neler olabilir? Neye göre oy vermeli? oyuncu Boztepe öldü bir süredir lenfoma ile mücadele eden eski manken ve oyuncu sertaç boztepe, dün 42 yaşında hayatını kaybetti. boztepe’nin cenazesi bugün zincirlikuyu camisi’nde kılınan namazın ardından zincirlikuyu mezarlığı’nda toprağa verilecek. “ingiliz kemal”, “arka sokaklar” gibi televizyon dizilerinde rol alan boztepe evli ve bir çocuk babasıydı. l kültür servisi DOB İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ T . C . K Ü L T Ü R V E T U R İ Z M B A K A N L I Ğ I Çılgın projeler akkuyu nükleer santralı’nın maketi. (aa) C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle