17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2015 CUMARTESİ 12 DIŞ HABERLER [email protected] Hollande ile Merkel Ukrayna planını Putin’e sundu; yoksa ABD’nin Kiev’i silahlandırma tehdidi masada Dış Haberler Servisi Batı ile Rusya arasında yeni Soğuk Savaş’a vesile olan Ukrayna krizine barışçı çözüm için yeni ve belki de son bir denemede bulunan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Almanya Başbakanı Angela Merkel, planlarını Kiev’in ardından Moskova’ya sundu. Dün iki lideri ağırlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin planı hayata geçirmeyi garanti etmezse, Almanya ile Fransa’nın muhalefetine rağmen ABD’nin Kiev’deki Batı yanlısı yönetime silah vermesi bekleniyor. NATO’nun Rusya sınırlarını binlerce asker ve komutakontrol merkezi ağıyla donatma kararının ardından Moskova buluşması geldi. Dün Berlin’de önce Irak Başbakanı Haydar Abadi ile IŞİD’i görüşen ardından Ukrayna krizine el atan Merkel, “Tarafsız arabulucular değiliz, hem AlmanFransız hem de Avrupa’nın çıkarlarını savunuyoruz. Burada söz konusu olan Avrupa barışı ve bu çerçevede halkların özgür iradesi” dedi. Şansölye, planın ayrılıkçılara daha fazla özerkliğin yanı sıra toprak verilmesini içerdiği iddialarına karşı “Hiçbir devlet başkanıyla hiçbir toprak meselesini görüşmediğini, bunu her ülkenin kendi içinde halletmesi gerektiğini” söyledi. Merkel, “Belki başarıya ulaşamayacakları ve daha fazla görüşme yapmak gerekebileceği” mesajı verdi. Hollande, Putin ile anlaşmaya varmaya gittiklerini belirtip, “Herkes farkında ki, ilk adım ateşkes olmalı, ama bu da yeterli değil, geniş çaplı bir anlaşmaya varılmalı” diye ekledi. Önceki gün Kiev’e giden ve dün Münih Güvenlik Konferansı’na katılan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, FransızAlman girişimine destek sunarken, “Putin bu savaşı bitirebilecek tercihleri ya Putin ile bir deneme daha ‘İsraillilerle aynı oturumda olmam’ diyen Çavuşoğlu önemli konferanstan çekildi ünya gidişatına yön veren Münih D Güvenlik Konferansı’nın 51’incisi dün başladı. 20’si hükümet veya devlet başkanı, 60’ı bakan 400 siyasetçi ve uzmanın katıldığı konferansın odağında Rusya ve IŞİD var. Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Ukrayna Cumhuraşkanı Petro Poroşenko, Irak Başbakanı Haydar Abadi, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, ABD, Rusya, İran Dışişleri Bakanları John Kerry, Sergey Lavrov, Cevat Zarif gibi isimlerin görüşlerini açıklayacağı konferansa Türkiye’den de Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu davet edilmişti, ama her ikisi de katılmıyor. Almanya’ya giden lakin “sunum yapacağı oturuma İsrailli temsilciler de katılıyor” gerekçesiyle programını iptal eden Çavuşoğlu, “Ben konferansa katılacaktım fakat Ortadoğu oturumunda İsrailli temsilcileri sonradan koydukları için katılmama kararı aldık. Fakat Almanya ile ilişkilerimiz sadece Münih Konferansı’yla sınırlı değil. Konferans, esasen ikili ilişkilerimizi ilgilendiren bir konu değil, uluslararası bir konferans. O nedenle bu Almanya’ya yönelik bir tavır da değil” dedi. Davutoğlu ise ülke gündeminin yoğunluğu nedeniyle katılamayacağını bildirmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başbakanlığı döneminde 2009’da Davos’u İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile kavga ederek terk etmişti. Konferansı organize eden deneyimli Alman diplomat Wolfgang Ischinger gündemi şöyle açıkladı: “Son bir yılda küresel krizlerde daha önce görülmemiş bir patlama var ve uluslararası toplum baş edemiyor. Küresel düzenin çökmekte olduğu bir çağdayız. Bu boşlukta herkes ne kadar ileri gidebileceğini sınıyor, misal Rusya, Çin, İran, cihatçılar... Küresel yönetişime muazzam bir ihtiyaç var.” ‘Baskı Türkiye’de Olur, Bizde Olmaz!’ Yeni zamanların “yeni solu” ve “yeni parti”si Podemos… Podemos’un kurucusu Juan Carlos Monedero ile sürdürdüğümüz beş bölümlük söyleşide, size bu partinin siyasi, ekonomik programı, dünya duruşu ve düşünce içeriğini sunmaya çalıştık. Kurulduğu bir yılda kamuoyu yoklamalarında düzenli çıkış gösteren ve de tarihi sol “Sosyalist İşçi Partisi”ni tahtından eden, böylelikle çift partili rejimi yıkan “Podemos”u çok değişik açılardan ele almak mümkün: Genç medyatik üniversite profesörlerinin partisi… İnternet taban örgütlenmesinin partisi… Öfkelilerin partisi… Çift kutuplu sistemi yıkan parti… Postmodern Chaves’çilerin partisi… İspanya’da kasım ayında yapılacak genel seçimlere dek köprülerin altından çok su akabilir. Ama süreç içinde, özellikle SYRİZA zaferinden sonra, gözlerin “Podemos”ta olacağı aşikâr. Avrupa’da ezber bozan ve her yönüyle bir siyaset ve sosyoloji fenomeni olarak dikkat çeken bu oluşuma, tüm bu nedenlerle lider kadrosunun en önde gelen ismiyle ışık tutmaya çalıştık. “Ülkenin parçalanmasını istemeyiz” diyerek ayrılıkçılığa karşı koyan ve askerlerle “vatan” ve “egemenlik” referanslarının örtüştüğünü söyleyen Monedero ile görüşmemizin son bölümü şöyle: Katalan bağımsızlık talepleri için nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz? Karar verme özgürlüğüne sahip olmalılar, ama İspanya’dan gitmelerini istemeyiz. “Karar verme özgürlüğü” dendiğinde İspanya’da damardan “bağımsızlıkçılık” anlaşılıyor. (Franko diktatörlüğünden hemen sonra) 1977’de İspanyol Sosyalist İşçi Partisi PSOE sokaklarda özgürlük, af, özerklik, özerk statü diye bağırıyordu. Halkların kendi kaderini tayin etme çizgisini savunuyordu. (PSOE bugün merkeziyetçi oldu.) Demek geriye gittik. İspanya (farklı) ülkelerden oluşan bir ülkedir. İspanya’da herhangi bir halkın İspanya’dan ayrılmamasının, kopmamasının tek garantisi; o halkın İspanya için önemini tanımaktır. (Hükümetteki muhafazakâr) Halkçı Parti, Frankizmin Katolik ulusalcılığına sahip çıktı. PSOE de tepki geliştirmekte geç kaldı. İki parti de devletin özerklik krizini çözebilecek konumda değil. Ben, Katalanlardan “İspanya… Podemos’un İspanyası olursa, o takdirde ayrılmak istemeyiz” diyen mailler alıyorum. İspanya’nın ayrılıkçılık derdine Podemos’un merhem olacağını insanlar görüyor. İspanya’dan biz kimsenin gitmesini istemiyoruz. İspanyol devletinin çözülmesi çok büyük bir badire olur. Yüzyıllardır aramızda birbirimize karışarak yaşamışız… Bu arada Bask konusunda neden size çok saldırıyorlar? İspanya kamuoyunda iki şeytan var: ETA ve Venezüella. Saldırmak istediklerinde bizim hep ETA’cı ve Chavez’ci olduğumuzu söylüyorlar. Çarşamba ve cumaları ETA’cıyız. Salı, perşembe ve cumartesi günleri Chavez’ciyiz. Katolik bir ülke olduğumuz için pazarları da dinleniyoruz... İspanya’da “poderes facticos” denen reel politika güçleri sizden belli ki ürküyor. “Reel politikanın derin güçleri” sizi nasıl görüyor? İki tip “poderes facticos/derin güç” var: Ekonomik güçler ve asker. Biz asker ve poliste güçlüyüz. Çünkü mevcut düzen tarafından iyi gözetilmeyen bu iki kesim de hoşnutsuz. Askerler için de bir referans olan “vatan” vurgumuz ve “egemenlik” taleplerimiz ayrıca örtüşüyor. Vatanı satanlar sağda! İsviçre’de hesabı olanlar hep sağcılar. Yabancı örgütlere askeri üs veren gene onlar. Bizim kendi ülkemizi kendi halkımız için ele geçirme arayışımız askerlere hiç yabancı değil... Üzerinizde sonuçta hiçbir baskı hissetmiyor musunuz? Şimdilik hayır. Türkiye’de ve Mısır’da… Başka coğrafyalarda maalesef oluyor böyle şeyler ama Avrupa’da sizin söylediğiniz türden baskı kolay değil. Washington’la Berlin’in size bakışı ne? Washington ve Berlin bize geçmişte pek bakmadı. Şimdi de “Bu ne?” diyorlar… Ama Financial Times’da artık “Podemos haklı” diye yazılar çıkıyor. Dolayısıyla size artık bakıyor ve görmeye başlıyorlar… Evet bizi görmeye başladılar. Ekonomik güçler aslında bizden nefret ediyor ama altın yumurtlayan tavuğun öldürülmekte olduğunu gören zeki ve akıllı kesimler de var. İpin fazla çekildiği noktada kopacağını fark ediyorlar. Bu yüzden Podemos’un (sisteme) bir mantık enjekte ettiğini teslim ediyorlar. Bu mantığı olmayan ekonomide vergi kaçıran, hırsızlık yapmaya, çalmaya devam eden sektörler maaşları hâlâ kısıp, çalışma saatlerini artırmak ve mevcut düzene geçit veren çift partili (danışıklı dövüş) sistemi sürdürmek peşindeler… Podemos cumhuriyetçi mi? Biz sosyal yaşamın her alanında “karar verebilme” hakkını savunuyoruz. 21. yüzyılda bu nedenle kral ve bir hanedanın işbaşında olması çok mantıklı görünmüyor. Hele hanedan bir Borbon hanedanıysa bu daha da az mantıklı. Kimin devlet başkanı olacağına demokratik olgunluğa erişen halk karar vermeli. Göçmenler için ne düşünüyorsunuz? Göçmelerin neoliberal küreselleşmenin en ağır darbesini yiyen kesim olduğunu çok vurguladık. İnsan hakları ihlalleri içeren ve hukuk dışı alanlar olan göçmen kamplarının kapatılması konusunda da önerilerimiz var. Ama bu, sınırlar açılsın, isteyen buraya gelsin dediğimiz anlamına da gelmiyor. Böyle bir şey istenmeyen sonuçlar verir. Konunun bir Avrupa problemi olduğunun farkındayız. Afrika’yı talan eden Avrupa’nın bir sorumluluğu var… Merkel, Putin, Hollande barış planını kapalı kapılar ardında görüştü. pabilir” dedi. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ise Putin’e sert çıkıp, “Ukrayna şu anda hayatta kalma mücadelesi veriyor. ABD ve Avrupa bir bütün olarak Ukrayna’nın yanında durmak zorunda. Rusya’nın Avrupa haritasını yeniden çizmesine izin verilemez” diye bastırdı. Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez bir ülke parçalanırken seyirci mi kalacak?” Doğu Ukrayna’da Kiev hükümetine bağlı güçlerle Rusya yanlısı milisler arasındaki çatışmalar 220’den fazlası son üç haftada olmak üzere nisandan beri 5400’den fazla can aldı. Hükümet güçlerinin elinde olan ve milislerin saldırısına uğrayan stratejik Debaltseve kentinde sivil halkın tahliyesi için geçici ateşkese varıldı. 25 yolcu otobüsü halkı çatışma dışına taşıyor. Eylülde Putin’in desteklemesiyle Minsk’te varılan barış anlaşması çökmüş durumda. Anlaşma ateşkesin yanı sıra tüm silahlı güçlerin çekilmesi, esirlerin bırakılması, ulusal diyaloğa geçilmesi, ademi merkeziyetçiliği ve olaylara karışanların yargılanmamasını öngörüyordu. Moskova’nın Ukrayna’nın federasyona dönüşmesi ve doğuya kendi diplomatik ve ticari ilişkilerini kurma hakkının tanınması talebini ise içermiyordu. Çöken anlaşma cCain: Ukrayna katliamı Merkel’in umrunda değil Kiev’in Amerikan silahı talebini karşılayıp karşılamama kararını ABD Başkanı Barack Obama’nın birkaç güç içinde alması beklenirken Cumhuriyetçi John McCain öncülüğündeki bir grup senatör Obama’ya “Ya silah verirsin ya da verilmesinin önünü açan tasarı sunarız” diye baskıyı artırdı. Hızını alamayan McCain, Merkel’i “savaştan kaçınmak için düşmana ödün verme” politikası uygulamakla suçlayıp şöyle dedi: “Ya tümüyle şuursuz ya da Ukrayna’da insanların katledilmesini umursamıyor. Ayrılıkçılara adam ve silahın nereden geldiğini bilmiyor mu? M ‘Koalisyon vurdu, rehine öldü’ ‘İslamı suçlayan İsa adına işlenen suçlara baksın’ Dış Haberler Servisi ABD Başkanı Barack Obama, dini ve sivil toplum liderlerinin katıldığı Ulusal Dua Kahvaltısı’nda IŞİD katliamlarından “Müslümanların barbarlığı, Hıristiyanların üstünlüğü” sonucunu çıkaranlara seslenerek “Kendimizi dev aynasında görmeyelim” dedi. Obama, “İnsanlık tarihi boyunca bu sorunlarla uğraştı. Kendimizi dev aynasında görüp bu olayların başka yerlere özgü olduğunu düşünmeyelim. Haçlı Seferlerini, engizisyonu hatırlayalım. İsa adına çok korkunç işler yapıldı. Kendi ülkemizde kölelik ve Jim Crow (ırkçılık) yasaları sıklıkla İsa adına haklı gösterilmeye çalışıldı” diye konuştu. Dış Haberler Servisi IŞİD’in Ürdünlü pilot Muaz Kesasibe’yi diri diri yakarak öldürmesi üzerine Ürdün Suriye’nin yanısıra Irak’taki IŞİD hedeflerine de onlarca savaş uçağıyla saldıraya geçti. Ardından IŞİD, Suriye’nin Rakka kentinde Ürdün’ün düzenlediğini ileri sürdüğü bir koalisyon saldırısında ABD’li kadın rehine Kayla Jeen Mueller’in öldüğünü iddia etti. Ancak enkaz altında kaldığını söylediği Kayla’nın ölüsünü göstermezken, iddiaya dün akşam itibarıyla ABD’den doğrulama gelmemişti. Dün Rakka’yı ABD’nin de bombaladığı belirtildi. 26 yaşındaki insani yardım çalışanı Kayla, Suriyeli göçmenlere yardım için bir süre Türkiye’de Hayata Destek derneği bünyesinde çalıştıktan sonra Suriye’ye geçmişti. Bu acının normal bir şey gibi karşılanmasıyla ömür boyu mücadele edeceğini söyleyen Kayla, Ağustos 2013’te kaçırıldı. IŞİD 6.6 milyon dolarlık fidye istiyordu. Ailesinin talebi üzerine medya bugüne dek kimliğini saklı tutmuştu. Kayla haberinin gelmesi ön Asker ve poliste güçlüyüz Kraliçe Raina’nın teselli ettiği pilotun eşi, kocasının 26 yaşındaki ABD’li Kayla Suriyeli mülteo gün kötü hissettiğini ve uçmak istemediğini anlattı. cilere yardım için Türkiye’de de çalışmıştı. öfkelendi Hıristiyanlar cesi Ürdün hükümeti hava saldırılarını “Bu daha başlangıç. Her şeyimizle yükleneceğiz. IŞİD’in kökü kurutuluncaya dek devam edeceğiz” diye duyurdu. IŞİD’e atılan bombalara “Kahraman ve şehit pilot Muaz Kesasibe4nin intikamı” me sajı yazıldı. Cuma namazının ardından başkent Amman’da Kraliçe Rania‘nın aralarında olduğu binlerce kişi hükümetin IŞİD’e karşı savaşına destek gösterisi yaptı. Ürdün’ün serbest bıraktığı IŞİD’in selefi Irak Kaidesinin ruhani lideri Muhammed Mak disi de TV’ye çıkıp IŞİD’in Ürdünlü pilotu diri diri yakmasını kınayıp “tüm dinlerde kabul edilemez olduğunu” söyledi. Bu arada AB, Suriye ile Irak’taki insani kriz ve IŞİD’le mücadele için 1 milyar Avro kaynak ayırdığını açıkladı. Washington ve Berlin bakışı Bu sözleri alkışlayanlar kadar hoş karşılamayanlar da çıktı. Müslüman Savunucular Başkanı Farhana Khera, ailelerin çocuklarının Müslüman oldukları için utandırılmasından korktuğu bir ortam oluştuğunu, Başkan’ın Müslümanların sorunlarına dikkat çektiğini söyledi. Güney Baptist Etik ve Dini Özgürlükler Komisyonu Başkanı Russell Moore “Talihsiz bir karşılaştırma girişimi” diyerek “Yönetimden daha ahlaki çerçeve ve IŞİD’i yenmek için net strateji” beklediklerini söyledi. Eski Virginia Valisi Cumhuriyetçi Jim Gilmore “Hayatımda bir başkandan duyduğum en saldırgan sözler. ABD’deki her inançlı Hıristiyanı incitti. Obama Amerika’ya ya da hepimizin paylaştığı değerlere inanmıyor” diye konuştu. Obama, Ulusal Dua Kahvaltısı’nda sürgündeki Tibet lideri Dalay Lama ile bir araya gelmese de uzaktan selamlaştı ve övücü sözler sarf etti. Çin Dışişleri “Pekin’in Tibet bağlantılı meseleleri gerekçe göstererek içişlerine karışan ülkelere karşı olduğu”dedi. Yemen’de Şiiler iktidara el koydu Dış Haberler Servisi Arap isyanlarından beri çalkantı içindeki Yemen’de kendilerine Ensarullah Hareketi diyen Şii Husiler yönetimi ele geçirdi. Yemen nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Sünniler içinden yönetime muhalif grupların da desteğini alarak 21 Eylül’de başkent Sana’ya giren, güvenlik güçleri içindeki destekçilerinin kendi taraflarına geçmesiyle kontrolü ele alan ve yönetim binalarını kuşatan Husi milisleri, dün parlamentoyu feshedip siyasi geçiş süreci ilan etti. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda siyasetçi, asker ve aşiret ileri gelenlerinin katıldığı toplantıda siyasi geçiş sürecini belirleyecek “Anayasa Manifestosu” okundu. Husilerin askeriistihbarat kolu “Devrimci Komite” hükümet oluyor. Devrimci Komite’nin onaylayacağı 5 üyeli “Başkanlık Konseyi” cumhurbaşkanı rolünü üstleniyor. Manifesto, hem destek hem de “yetki gaspına” karşı protesto gösterileriyle karşılandı. ABD yönetimi “Derinden endişeliyiz. Tek taraflı adım” tepkisini verse de, Yemen’de Kaide’ya karşı operasyonlarının sürdüğünüi vurguladı. Şii Husilerle başa çıkamayan ve si Manifesto ne diyor? Halihazırdaki parlamento yerine 551 sandalyeli Ulusal Geçiş Meclisi devreye girecek. Meclis Başkanlık Konseyi’nin 5 üyesini seçecek, bunlar Devrimci Komite’nin onayını alacak. Mecliste Devrimci Komite’nin yanısıra daha önce temsil edilmeyen gruplarla eski milletvekilleri görev alabilecek. Başkanlık Konseyi, geçiş hükümetini kurmak için istediğini görevlendirebilecek. Başkanlık Konseyi, Ulusal Geçiş Meclisi ve hükümetin görev alanları Devrimci Komite’nin manifestoyu tamamlayıcı kararıyla belirlenecek. yasi kördüğümü çözemeyen SuudiABD destekli Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi geçen ay istifa etmişti. BM arabuluculuğunda partilerarası uzlaşı görüşmelerinde de sonuç alınamamıştı. Son durumu Hadi taraftarları “Husi darbesi tamamlandı”, bazı uzmanlar “Yemen’e has gelişmeler” diye karşıladı. Önceki geçiş döneminin mimarları Körfez İşbirliği Konseyi ve Suudi Arabistan’ı saf dışı bırakıldığından, BM’nin Yemen Temsilcisi Cemal Benömer soluğu Riyad’da aldı. Suudi kraliyeti, stratejik önemdeki komşu Yemen’de İran’la bağlantılı Husileri iktidarda görmenin sarsıntısını yaşıyor. Diğer yandan geçmişte bağımsız ülke olmuş Güney Yemen, Husiler Yemen’i 6 bölgeli federasyona çevirecek yeni anayasa taslağını reddettiğinden, isyan bayrağı açtı. Yemen Kaidesi’nin de Şii yönetime karşı saldırıları tırmandırması bekleniyor. Ama Yemen’i 33 yıl demir yumrukla yönettikten sonra 2011’deki halk isyanıyla giden Şii kökenli devrik Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’ten sonra bitmeyen istikrarsızlığa Husilerin çare olmasını umanlar da var. Suudilere darbe C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle