18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ŞUBAT 2015 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 EMO’ya göre yurttaşın ödediği dağıtım bedeli, Ocak 2015’te Aralık 2014’e göre yüzde 29.6 zamlandı Elektriğe yüzde 30 zam u Kullanılan kilovat saat başına 2.86 kuruş olarak mesken kullanıcılarından tahsil edilen dağıtım bedeli 3.71 kuruşa çıkarıldı. 2015’te şirketlere haksız yere yurttaşın 57.2 milyon lirası aktarılacak. SYRİZA Soluğu Yunan seçmeni SYRİZA’yı işbaşına getirerek yalnız bu ülkenin halkına değil, ideoloji yorgunu Avrupa’ya da yeni bir soluk aldırdı. Bu önemli olayın önce kendi içinde, sonra da Türkiye’ye örnek olma olasılığı açısından doğru değerlendirilmesi gerekiyor. HHH SYRİZA, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye omuz veren Yunan solunun geleneklerinden geliyor; İç Savaş ve 1967 askeri cuntasına karşı verilen özgürlük savaşımlarından geçen uzun yürüyüşünün çok parlak bir sonucudur SYRİZA, öncelikle, örgütlü ideolojidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra küresel sermayenin dayattığı liberalizm dışında ideolojilerin öldüğü görüşüne karşı emekçilerin çıkarları kaynaklı bir düşünce ve eylem başkaldırısıdır. SYRİZA, solun vazgeçilmez temel ideolojisinin gerçekçi bir yaklaşımla ekonomik çöküntüye sürüklenen bir ortamda günün koşullarına uyarlanmasıdır. Örgüt içi demokrasi ve birlikte politika üretimine dayanan, özgürlükçü, eşitlikçi, bilimsel, laik ve emekten yana özelliklerini, doğruluk, dürüstlük ve erdemle tamamlayan bir yapılanmadır SYRİZA. Geçmişin deneyim ve birikimlerini; iç ve dış koşulları doğru değerlendiren ve değişik sol kesimleri birleştirmesini bilen bir önderlik ve kadro hareketidir. SYRİZA, başta kapitalizmin geleneksel silahı IMF olmak üzere küresel sermayenin saldırısı altındadır; ancak başarılı olmalıdır. SYRİZA, yalnız Yunan halkı için değil, sol düşünce ve diğer ülkelerin emekçileri için de yaşamalı ve yaşatılmalıdır. HHH SYRİZA bağlamında Türkiye’nin bugününü anlamak için çok kısa bir tarihçe gerekiyor. Daha öncesinin gelişmeleri bir tarafa Türkiye solunun 27 Mayıs 1960 sonrasında su yüzüne çıktığı ve özgürlükçü 1961 Anayasası ile yaşam bulduğu biliniyor. TİP Türkiye İşçi Partisi’nin 1965 seçimlerinde aldığı yüzde üçe yakın seçmen desteğinin 15 milletvekili ve bir senatör olarak yine yüzde üç oranında parlamentoya yansıdığı dikkate alınırsa, elli yıl sonra bugün gelinen noktanın nasıl bir geriye gidiş olduğu belki görülür. 12 Mart 1971 askeri darbesiyle başlayan bu geriye gidişin ana sorumlusu Türkiye sağıdır. Darbe, ABD’nin koruyucu şemsiyesi altında, dönemin başbakanı ve Genelkurmay başkanının bu anayasa ile ülke yönetilemez diyerek el ele vermesi sonucu gerçekleştirildi. 12 Mart’ı, 12 Eylül 1980 tamamladı. Her iki darbe sonrası izlenen faşizan yönetimlerle, Türkiye solu ezildi. Türkiye’yi demokratik ve aydınlık bir geleceğe taşıyacak binlerce olası Aleksis Çipras hapsedildi; işkenceden geçirildi ve öldürüldü. 1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, faşizan öldürme süreci, laikliği savunan Cumhuriyetçilere yöneldi. Sonrasında, demokrasiye geçtik denilen dönemlerde ve bugün de bu cinayetler faili meçhul bırakıldı. HHH Getirilen yüzde 10’luk seçim barajı solcu partilerin güçlenmesini engellerken 1989 sonrasında da önde gelen siyasal partiler demokratikleşme açılımı sergileyemedi. Bu oluşumlar, solun boğulmasıyla birlikte, 2000’li yılların başında İslamcı sağı iktidara taşıdı. Sonrasında Türkiye, eğitimi, sermayesi, kamu yönetimi, basınyayını ve kültürü ve yaşam tarzıyla giderek artan bir hızla dinci sağa savruluyor. Sağcılaşma, 1970’lerde sol açılım yaparak seçim başarıları yakalayan ana muhalefet CHP’yi de yazık ki ideolojisiyle ve üst yönetim kadrolaşmasıyla kapsıyor. HHH Türkiye’de ekonomik değil, ancak uzun dönemde ondan çok daha ağır sonuçları olabilecek bir büyük siyasal çöküntü yaşanıyor. Tünele girmeden önceki son çıkış özelliği kazanan haziran seçimlerinde AKP’nin geriletilmesi gerekiyor. Bunun için, bir an önce, tüm demokratik ve sol kesimlerin bir çatı örgütlenmesiyle SYRİZA benzeri bir seçenek oluşturulması kaçınılmaz bir zorunluluk oluyor. Yurttaşın yargı hakkı elinden alınıyor MUSTAFA ÇAKIR Ekonomi Servisi Faturalardaki kayıp ve kaçak bedelini dağıtım bedeline giydirme oyunu sonucunda dağıtım şirketlerinin, mesken kullanıcılarından tahsil ettikleri dağıtım bedeli, Ocak 2015’te Aralık 2014’e göre yüzde 29.6 oranında zamlandı. Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) yaptığı hesaplamalara göre, kullanılan kilovat saat başına 2.86 kuruş olarak mesken kullanıcılarından tahsil edilen dağıtım bedeli 3.71 kuruşa çıkarıldı. Böylece 230 kilovat saatlik asgari bir ailenin elektrik tüketimi nedeniyle dağıtım şirketlerine ödenen dağıtım bedeli 6.6 TL’den 8.5 TL’ye çıkarıldı. Bu bedellerin yıllık düzenlendiği düşünülse dahi 2014 enflasyonunun yüzde 10’un altında olduğu dikkate alındığında, dağıtım şirketlerine aktarılan dağıtım bedeli kaleminde enflasyonu da kat kat aşan zam yapıldığı görülecek. Dağıtım bedeli zammı nedeniyle elektrik faturaları aracılığıyla 2014 itibarıyla 29 ANKARA Hükümetin geçen hafta TBMM’ye sevk ettiği ve yurttaşların elektrikteki kayıp kaçak bedeli için dava açmalarını, hakem heyetlerine gitmelerini engelleyen yasa tasarısı, yurttaşın yargıya gitme hakkını engellediği gibi anayasa ve ilgili yasaya da aykırılık taşıyor. Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa’da tüketicilerin hakem heyetlerine gidebilecekleri güvence altına alınırken tasarı ile bu da ortadan kaldırılıyor. Tasarıya isyan eden tüketici dernekleri, “Bu anayasal suçtur” di yerek tepkilerini dile getirdi. Tasarıdaki gerekçeye göre, 2013’te 21 dağıtım şirketi hizmetleri karşılığında 3.5 milyar lira topladı. Aynı dönemde kayıpkaçak maliyeti ise 5.85 milyar lira oldu. Gerekçede 5.85 milyar liralık kayıpkaçak maliyetinin dağıtım şirketlerine yüklenmesi halinde bu şirketlerin iflas edecekleri ileri sürüldü. 20062014 yılları arasında sadece kayıpkaçak bedeli olarak tüketicilerden 33 milyar lira alındı. Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, yurttaşın “yargı hakkının” elinden alındığına işaret etti. milyon 337 bin 454’e ulaşan mesken abonesinden aylık asgari tüketim gerçekleştirdikleri varsayılsa bile 57.2 milyon lira şirketlere haksız yere yurttaşların parası aktarılacak. Sadece mesken abonelerinden yapılan en asgari aktarım tutarı yıllık 687 milyon liraya ulaşacak. Elektrik faturalarına gizli zam yapıldığını vurgulayan EMO, “Dağıtım şirketlerine 2014’teki kadar hedef kayıp ve kaçak bedel aktarımının aynen devam etmesi için; 2015’te azaltılması gereken kayıp ve kaçak bedel tutarı faturanın başka kalemine aktarıldı. Faturalardan çıkarılması gereken kayıp ve kaçak bedelleri ‘dağıtım bedeli’ içine giydirildi. Hükümet sadece bu kaleme yüzde 30 zam yapmakla yetinmedi, Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin payını bile dağıtım şirketlerine kaydırdı. Ocak 2015 itibarıyla mesken abonelerinin faturalarında iletim bedeli olarak yer alan kilovat saat başına 0.89 kuruşluk pay, 0.87 kuruşa düşürüldü. Asgari bir aile tüketimi dikkate alındığında, TEİAŞ’ın mesken abonelerinden tahsil edilen faturalarda dağıtım şirketlerine aktarılmak üzere feragat etmek zorunda bırakıldığı iletim bedeli tutarı, yıllık 12 milyon TL’yi aşıyor” açıklamasını yaptı. EMO’ya göre sayaç okuma başına tahsil edilen sayaç okuma bedelleri de yüzde 9.6 zamlandırıldı. Büyükler 81.5 milyar lira vergi ödedi Ekonomi Servisi Büyük Mükellefler Vergi Dairesi’ne bağlı mükelleflerin 2014’te gerçekleştirdikleri büyüme, tahhakkuk eden vergi miktarını da artırdı. Büyük mükelleflerin ödedikleri Gelir Vergisi geçen yıl yüzde 23.83 artışla 17 milyar 153 milyon liraya çıktı. Büyüklerden 2014’te 81 milyar 56 milyon liralık vergi tahsil edildi. Bu rakam, 2013’te tahsil edilen vergiye oranla yüzde 16.78 arttı. Yıllık en çok artış gösteren Gelir Vergisi tevkifatı oldu. 2013’te elde ettikleri gelirin 13 milyar 852 milyon lirasını vergi olarak veren büyük mükellefler, 2014’te bu rakamı yaklaşık 3.3 milyar lira daha artırdı. Kurumlar Vergisi’nde bir yıldaki artış oranı yüzde 18.64 oldu. Böylece büyüklerin kurumlar vergisi 7 milyar 948 milyon liradan, 9 milyar 430 milyon liraya tırmandı. Vergiler arasında aslan payına sahip olan Özel Tüketim Vergiside büyük mükellefler için bir yılda yüzde 18.59 artışla 32 milyar 878 milyon liraya çıktı. Satranç kadına iş kapısı oldu AYŞEGÜL ALTIN u Lisanslı satranç oyuncusu sayısı 10 yılda 30 binden 485 bine çıkarken ev kadınlarına da yeni gelir kapısı doğdu. ANTALYA Çocuklarını turnuvalara götürüp getiren ev kadınları zamanla satranç antrenörlüğü yapmaya başlarken, bazı kadınlar ise spor kulübü kuracak aşamaya geldi. 10 yıl önce satranç antrenörü sayısı 2 bin iken, 2015’te bu rakam 70 bini geçti. Bazı antrenörler yalnızca bu işten para kazanarak hayatını sürdürürken, bir çok antrenör ise ek iş olarak satranç eğitimi vermeye başladı. Türkiye İş Banka sı ana sponsor olduğu Türkiye Küçükler Satranç Şampiyonası Antalya’da 1600’e yakın çocuğun katılımı ile gerçekleştirildi. Türkiye İş Bankası Kurumsal İletişim Müdürü Suat Sözen, Türkiye’de 200’den fazla satranç kulübü olduğunu ve birçoğunun başında da ‘anne’lerin bulunduğunu söyledi. İçinde satranç branşı olan kulüp sayısının ise 2200’ün üzerinde olduğunu bildiren Sözer, “Ev kadınları çocuklarını yarışmalarına götürüp getirirken aynı zamanda onlara antrenörlük yapmaya da başlıyorlar. Satranç kulüplerinin yöneticilerinin büyük çoğunluğu bu annelerden oluşuyor” dedi. İş Bankası’nın Türkiye Satranç Federasyonu’na ana sponsor olduğu 2005’te 30 binlerde olan lisanslı sporcu sayısı 485 bine yükseldiğini bildiren Sözen, 10 yıl boyunca her sene artan sayıda satranç sınıfı açtıklarını, bu yıl 12 bininci sınıfın açılacağını ifade etti. 24 bin 4/C’li bir 4/A’lı etmiyor Ekonomi Servisi Bağımsız BüroSen Genel Başkanı Remzi Kızılkaya, hükümetin yıllardır kamuda çalışan 24 bin 4/C’liye üvey evlat muamelesi yaptığına dikkat çekerek, 4/C’lilerin kadrolarının verilmesi ve bu doğrultuda çalışma şartlarının iyileştirilmesi gerektiğine işaret etti. Ortalama bir memur maaşının 2 bin 200 TL olduğu Türkiye’de lisans mezunu bir 4/C’linin ortalama aylığının ise 1600 TL olduğunu belirten Kızılkaya, “4/C’liler ücret, izin, sosyal haklar ve statü gibi pek çok konuda mağdur ediliyor. Memur maaşlarının yoksulluk sınırının altında olduğu Türkiye’de 4/C’lilerin maaşları açlık sınırına yakın. Birçok kurumda 4/C’lilerin aynı işi yaptığı insanlardan daha az kazanması ise uğradıkları haksızlığın en bariz göstergelerinden biri. 4/C’lilerin kadroya (4/A) geçirilmesi sendikamızın kırmızı çizgisi. 4/C’li 24 bin personelin tamamı kadroya geçirilene dek bu sorunu her platformda dile getirmeye de devam edeceğiz” dedi. Kızılkaya yaptığı yazılı açıklamada, özelleştirmeler sonucu kamu kurumlarına nakledilen ve özellikle Türkiye İstatistik Kurumu’nda istihdam edilen 24 bin 4/C’linin büyük bir kısmının yetkili sendikaya üye olduklarını söyledi. Yunanistan’da SYRİZA’nın hükümeti kurduktan sonra seçimlerde verdiği sözleri yerine getirmek için almaya başladığı önlemler, bunlara mali piyasalardan, Avrupa Birliği bürokrasisinden, Almanya yönetiminden gelen tepkiler Avrupa Birliği projesinin gerçek yüzünü aydınlattı: Avrupa Birliği iddia edildiği gibi bir uygarlık projesi değildir! Avrupa Birliği, uluslararası finanskapitalin, Almanya hegemonyası altında şekillenen antidemokratik, emperyalist projesidir. Bu nedenle, AB projesi, finanskapitalin kriz dinamiklerini, Almanya hegemonyasının siyasi, jeopolitik sorunlarını bir sismograf gibi yansıtmaktadır. Politis (Fransız) dergisinin baş yazısının vurguladığı gibi, “SYRİZA’nın zaferi yalnızca Yunanistan’a değil Avrupa’ya ilişkin bir olgudur. Şimdi tutarlı bir söylemi ve toplumsal tabanı olan bir siyasi güç ortaya çıkmıştır”. dediniz? O da ne? SYRİZA seçilirse, “kemer sıkma politikalarına” son vereceğini, Yunanistan’a dayatılan kurtarma programını yenilemeyeceğini, borçlarla ilgili olarak troika’yı (Avrupa Merkez Bankası, AB Komisyonu ve IMF) muhatap almayacağını, alacaklılarla doğrudan görüşeceğini açıklamıştı. SYRİZA hükümeti oluşturunca, verdiği sözleri yerine getirmek için kolları sıvadı: İşten atılan kamu işçilerini yeniden işe alıyor, asgari ücreti eski düzeyine getiriyor, emeklilere ve yaşlılara ilaç ve ısınma desteği veriyor, “Bizim halktan korkmamız için bir neden yok” deyip parlamento binası önündeki barikatları kaldırıyor, seçimlerde yabancılar sorununu is Demokrasi mi tismar etmediği gibi, göçmen işçilerin Yunanistan’da doğmuş çocuklarına vatandaşlık vermeye hazırlanıyor, nihayet özelleştirmeleri durduruyor. Bir partinin oy isterken verdiği sözleri tutmasından daha doğal ne olabilir parlamenter demokratik uygarlık projesinde? Belli ki karşımızdaki bir demokratik uygarlık projesi değil. Seçimlerden önce samimiyetine inanmayan, SYRİZA’ya, nasıl olsa seçimden sonra ağzını değiştirir diye ölçülü yaklaşan, ABD ve Avrupa büyük medyası, aniden ağzını bozmaya başladı: “Voodu ekonomisi”, “ütopik vaatler”, “modası geçmiş ideoloji”, “deli solcu akademisyenler”, “Demagojik partinin lideri” (sırasıyla, Financial Times, The Guardian The Independent, Wall Street Journal, Le Monde) gibi ifadeler şimdi havalarda uçuşuyor. Finanskapital de hemen dişlerini gösterdi, Atina borsası hızla gerilemeye başladı, kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s, Yunanistan’ın notunu B’den B’ye düşüreceğini açıkladı. En açıklayıcı açıklama, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker’in Le Figaro ile yaptığı bir söyleşide geldi: “Pazardan sonra yeni bir dünya oluştuğu iddiası doğru değildir. Biz Yunan seçmeninin tercihine saygı gösteriyoruz. Ancak, Avrupa Birliği anlaşmalarına karşı demokratik bir tercih olamaz... Bir Alman diktası olduğu iddiası doğru değildir... Yunanistan hükümetinin politikalarına karşı olan başka ülkeler de vardır” (Le Figaro, 29/01, abç. ). Yanlış okumadınız “demokratik tercih olamaz”, “Alman diktası...” bunun adı da Eurogroup (üye ülkeler maliye bakanları grubu EY)” diyor. Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble’nin SYRİZA’nın uygulamalarını şantaj olarak tanımlayan ifadeleriyle ilişkiler gerilmeye devam ediyordu. (Financial Times 31/01) Daha önce bu köşede birçok kez vurguladığım gibi, küresel kapitalizm 1970’lerden bu yana yapısal bir kriz yaşıyor. Bu krizin kendi dışavuruş biçimi, aşırı üretim/birikim sorunu 1980’lerden bu yana, küresel çapta yeni piyasaların finans kapitalin kullanımına açılması, tüketimin kredi genişlemesi ile canlandırılması, sermayenin üretimden giderek spekülasyona kaymaya başlamasıyla yönetiliyor: Neoliberal küreselleşme finansallaşma! 2007 mali krizi ve onu izleyen büyük durgunluk, bu kriz yönetme modelinin de tükendiğinin, hatta iflas ettiğinin kanıtıydı. Bu kriz yönetim modelinin önceliklerini uyguladıkça Yunanistan’ın daha da batması da bu iflasın son örneğini oluşturuyor. Avrupa Birliği’nin yapılanma ve ilerleme biçimi bu krizle, yönetim modeliyle yakından ilgili, sismograf gibi derken tam da bunu kastediyorum. Alman kapitalizminin kârlarını artırırken geliştirdiği üretim kapasitesi ile bastırdığı ücretlerin sınırladığı tüketim kapasitesi arasında büyük bir açık var. Alman kapitalizmi bu açığı, toplumsal hasılasının yarısına yakın bir ihraçla kapatıyor. Bu ihracatın istikrarlı biçimde sürdürülebilmesi için üç koşulun yerine gelmesi gerekiyor: Almanya’nın göreli rekabet üstünlüğü; açık pazarlar serbest SYRİZA’nın Işığında Avrupa Apar topar Yunanistan’a koşan Avrupa Birliği Maliye Bakanları Grubu Eurogroup Başkanı Jeroen Dijsselbloem ile SYRİZA hükümetinin Maliye Bakanı Yanis Varoufakis cuma günü birlikte basının karşısına çıktıklarında, yukardaki resim bir kez daha doğrulandı: Varoufakis’in “Biz bu baştan çürük biçimde kurulan troika komitesiyle görüşmeyeceğiz, Bir Almanya sorunu kurtarma programını yenilemeyeceğiz, Yunan halkının güvenini ancak böyle koruyabiliriz” hatırlatmasına karşın Dijsselbloem, Yunan hükümetinin borç yapılandırması için talep ettiği uluslararası konferansa atıfla “borçları yeniden yapılandırmak için bir uluslararası konferans düşüncesine gelince, böyle bir konferansın olduğunu anlamanız gerekiyor, ticaret bölgesi ve yeterli bir tüketim kapasitesi. Avrupa Birliği, “birleşik pazarı”, Almanya’ya ilk iki koşulu garanti ediyor. Alman kapitalizmi için vazgeçilmez bir lebensroum (yaşam alanı) oluyor. Geriye üçüncü koşul, tüketim kapasitesi kalıyor. Avrupa Birliği içinde hiçbir ekonomi Almanya kadar kârlı ve zengin olmadığından burada bir sorun var. Bu sorun da Alman finans kapitalinin elinde biriken fazla sermayenin, özellikle Almanya karşısında rekabet gücü en düşük çevre ülkelerine kredi olarak gönderilmesiyle, sermaye ihracıyla aşılmaya çalışıldı. Böylece, hem üretim kapasitesi hem de finansal biçimde oluşan fazla sermaye ihraç ediliyor, dış krediye bağımlı tüketim kapasitesi, ekonomik yapı ve kapitalist sınıf fraksiyonları, bağımlı adeta postkolonyal toplumsal yapılar oluşuyordu. Bu, sürekli çevreden merkeze (Almanya başta olmak üzere) değer transferi üzerine kurulu, doğası gereği sürdürülemez emperyalist dinamik, hem Almanya’nın AB üzerinde hegemonyasını gerektiriyor hem de bu hegemonya için sağlam bir zemin oluşturuyordu. Küresel mali kriz Avrupa’da bu dinamiği tüketti. Bu emperyalist modeli, yeni kurtarma paketleri, Almanya’nın dayatmalarıyla sürdürme çabaları, Yunanistan, İspanya gibi çevre ülkelerin ekonomilerinin tüketim kapasitesini restore etmek yerine çökertiyor. Hem mali sermaye ile üretken sermaye arasındaki uyum bozuluyor, hem bu ülkeler borçlarını ödeyemez konuma düşüyor, hem de mali sermayenin baskısı alenen soyguna dönüşürken SYRİZA’nın tuttuğu ışık AB’nin emperyalist anti demokratik yüzünü aydınlatıyor. Tarladan sofraya fiyatlar uçtu Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üretici ve market fiyatlarında makasın bir türlü kapanmadığını ifade ederek, “Fiyat farkı maydanozda yüzde 443.79, portakalda yüzde 350, kuru incirde yüzde 332.67, mandalinada yüzde 331.22’yi buluyor. Tarlada kilosu 42 kuruş olan lahana, markette 1 lira 50 kuruşa, kilosu 82 kuruş olan limon 2 lira 78 kuruşa, kilogramı 3 lira 35 kuruş olan kuru üzüm 11 lira 29 kuruşa satılıyor” dedi. Lira bir ayda yüzde 5 eridi Küresel ekonomik gelişmeler ve petrol fiyatlarındaki hareket, doları tüm para birimlerine karşı güçlendirirken, TL ve ruble büyük darbe aldı. Yılın ilk ayında dolar karşısında en fazla değer kaybeden para birimi yüzde 14.4 ile Rus Rublesi olurken, bunu yüzde 4.56 ile TL izledi. Kayıpları yüzde 2.47’e ulaşan Ukrayna Grivnası ise üçüncü oldu. Bu para birimini yüzde 2.05 düşüşle Endonezya Rupisi, yüzde 1.02 ile Kore Wonu, yüzde 0.96 ile Brezilya Reali ve yüzde 0.7 ile Güney Afrika Randı izledi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle