23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ŞUBAT 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 ‘Kızım dünyanın en ünlü psikoloğu olacaktı, belki de oldu’ diyor babası Mehmet Aslan: Geldi, görevini yaptı ve gitti... Özgecan dünyaya Tarihin Gizli Sınavı Devlete egemen olan siyasi gücün kendini toplumdan, iktidarı paylaştığı öteki güçlerden bağımsızlaştırması tarihte sık rastlanan bir durumdur. Siyaset sahnesinin parlayan yıldızları, iktidarı paylaştıkları öteki güçleri mümkün olan en kısa sürede devre dışı bırakmanın, güçsüzleştirmenin ve nihayet tabi kılmanın yollarını ararlar. Siyasi güç kendini bağımsızlaştırır, tek güç olma yolunda ilerlerken dayandığı temel, devletin görece bağımsızlığı olur. Devletin görece bağımsızlığı, hem devlete tabi olduğu sistem ya da üst sınıflar hem de giderek zorbaca yöneteceği alt sınıflar karşısında sınırlı ölçüde başına buyruk olabilme özelliği kazandırır. Aynı zamanda devlete egemen siyasi güce de görece bağımsızlık olanaklarının kapısını açar. HHH Üst sınıfların, büyük kapitalistlerin devletten beklentileri ile devlete verilen yetkilerin her zaman eşdeğer olmadığı da ortadadır. Büyük sermayedarlar devletin giderek artan ölçüde otorite istemesine bu nedenle kayıtsız kalır, egemen siyasi gücün eylemleri kendilerine yönelene kadar sessizliklerini korurlar. Alt sınıfların devlet ve siyasal güçle ilişkileri ise nesnel olarak çelişkilidir; her fırsatta itirazlarını dile getirmenin bir yolunu bulurlar. Ne var ki, devletin ve egemen siyasi gücün elindeki olanaklar alt sınıfların sonuç almasını engeller. HHH Siyasi gücün devlet çarkına, işlevlerine, bürokrasiye tümüyle egemen olması halinde işlerin biraz daha karışacağı, klasik devlette ortaya çıkan boşlukların geçici bir şekilde doldurulacağı söylenebilir. Bizim tarihimizde bu dönemler bugüne kadar kendilerini darbeler şeklinde gösterdi. Cumhuriyet döneminde siyasal güçlerin iktidar olanaklarını tümüyle kendi ellerinde toplama çabaları mutlak hâkimiyet noktasına gelmeden sonlandı. Her yeni iktidar, ister asker olsun ister sivil, kısa ömründe tam hâkimiyet sağlayamadan iktidarı devretmek zorunda kaldı. Son onon iki yıl ise karakter olarak daha farklı görünüyor. HHH Son dönem gerçekten farklıdır. Bu kez iktidar değişikliği aynı zamanda ideolojik bir farklılaşmaya da işaret ediyor. İslamcı ideolojinin vazettiği devlet biçimi bir siyasal güce, onun yönetimine, giderek tek belirleyicisine kapıları sonuna kadar açıyor. Bu da aslında klasik devlet teorisinin öngördüğü yenilenmiş bürokrasinin ya da yeni kadronun bir kişide cisimleşmiş iktidar hırsını açıklamaya elverişlidir. İdeolojik temelden güç alan kendine özgü başkanlık sistemi talebinin dayanağı budur. HHH Ne var ki, bu durum sürdürülebilir değildir. Son zamanlarda iktidar blokundaki dalgalanmalar, MİT Müsteşarı’nın nedenleri henüz anlaşılamamış istifası, iktidar partisinin kadrolarını muhtemel Başkanlık Sistemi’ne göre yenileme çabası, buna direnişler durumun pek parlak olmadığını gösteriyor. Bu sarsıntı onon iki yıllık yorucu bir iktidar yolculuğunun sonunda gerçekleşiyor. Doğal olarak aşılamaması halinde iktidardaki siyasi güce pek de parlak bir gelecek vaat etmiyor. HHH Öyleyse iktidardaki siyasi gücün alt sınıflardan gelen ve son zamanlarda güçlenen itirazlardan kurtulmak, iktidarını yeniden stabilize etmek için elinde tek bir araç kalmış demektir. Bu aracın yeni güvenlik önlemleri, yasaları olduğu ortada. İktidarı stabilize etmek, aynı zamanda kendi içinde de yeni bir düzenlemeyi, tasfiyeyi zorunlu kılıyor. Bu ama aynı zamanda tasfiye edilmek istenenleri de harekete geçiriyor. Önemli bir başka olgu ise geçen dönemin günahlarından kurtulmak isteyenlerin gemiyi bir an önce terk etme çabalarıdır. HHH Yeni bir evredeyiz. İktidardaki güç, daralan, tek merkezli otoriter bir rejimin tek kurtuluş olduğu kanısında. Politikasını buna göre biçimlendirdi. Parlamentodaki muhalefet partileri küçük bazı belirtiler gösterseler de henüz sistemin kalıpları dışına çıkarak bu durumu tahlil etme, gereğine göre siyaset üretme noktasında değiller. Kürt siyasal hareketi ise iktidar partisinin havuç sopa politikasına dayalı şantajı ile Haziran Hareketi’nin, muhalefetin çağrısı arasında bocalıyor. Ama burada tarihin kendini gizlemiş bir sınavı yok mu? İbni Haldun ünlü Mukaddime’sinin giriş bölümünde tarihin zahiri, açıkça görülen anlamı dışında bir de saklı anlamı olduğuna dikkat çeker ve der ki: “Tarihin içinde saklanan mana ise incelemek, düşünmek, araştırmak (...) hadiselerin vuku ve cereyanın sebep ve tertibini inceleyip bilmekten ibarettir.” armağan #senbidur Adam ol kadına yetiş Haber Merkezi Cumhuriyet’in siyasetteki ve toplumdaki erkek egemen söylemlerine karşı Twitter’da #senbidur hastag’iyle başlattığı kampanyaya büyük destek geldi. Binlerce kişi #sesenbidur hastag’i altında görüşlerini paylaştı. Paylaşımlardan bazıları şöyle: Adnan Kadir Acar: Sapıklara, yobazlara, bölücülere, karşıdevrimcilere karşı, yapacak ne çok iş var cumhuriyetçiler... Mustafa Çoban: Cumhurluğun C’sini sorgulamak lazım. Bu ülkenin İDAMA değil adil yasaya ve eğitilmiş kendini bilen SİYASETE ihtiyacı var. Ahmet Köksal: Kadının saçından tahrik olan zihniyet mensubu; hele #senbidur! Bari bugün konuşma! Sen daha konuyu anlamamışsın! Kaptan Kaptanoğlu: Kadın anadır kutsaldır haktır helaldir ona karşı nazik olmak cennetin kapısını açmaktır Murat Akyüz: Ya öğreneceksin toplumum ya öğreneceksin. Ve bir gün “adam” olacaksın, “kadın”a yetişeceksin. Gülhan Aksoyozlu: Katledenler Özgecan’ın ellerinden bile korktular ayırdılar bedeninden. Korktular gözlerinden,saçlarından. Yaktılar. Ama bilmediler nice Dersimli analar yiğit Özgecanlar doğurmuştu. Özlem Gündüz Altay: Ben sadece kadınlara seslenmek istiyorum. Erkekleri göklere çıkarıp kendimizi azımsayan yine bizleriz. Uyanalım. Dünyanın içersinde gelişen çağa rağmen gelişmeyen geriye giden anlayışa sahip ülkeyiz. Mehmet Z.Ç: Kendi mahallesinde bir kıza laf atanı dövüp kendi yapınca erkeklik sayanların ülkesindeyiz. Alişan Yenilmez: Kadına şiddet ve çocuk tacizlerine erkek savcı ve hakim bakmasın, iyi hal indirimi acilen kaldırılsın. Gülten Tevfikoğlu: Çok korktum anne dediğinde, baba yorgun ve çaresizce kalktı ve gitti... Çok korkmuştum. TameR Remat: Televizyonları karşısında şimdi kaç tecavüzcü ve katil ÖZGECAN haberlerini izliyordur. Deniz Hallik: Biz kadınları küçük gören, yolda geçerken laf edebileceğini sanan adam, #senbidur bizim gücümüzü bilmiyorsun. Alişan Yenilmez: Kadın davalarına kadın savcı kadın hâkim kadın üyeli yeni mahkemeler kurulsun. Emin Serkan Gültekin: Hâlâ kadınlara ne yapmaları gerektiğini anlatan zihniyet: Hele #senbidur Berat Öztözel: Devlet yokmuş gibi mahpusta yatanlardan adalet bekler duruma düştük yazıklar olsun böyle adalete. ESRA AÇIKGÖZ SELDA GÜNEYSU l Aileye destek Vekiller Mersin’e gidiyor ANKARA TBMM Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu Özgecan Aslan’ın katledilmesini gündemine alacak. CHP’li komisyon üyelerinin Özgecan’ın Mersin’deki ailesinin ziyaret edilmesini önereceği belirtilirken bu fikre AKP’li üyeler de sıcak bakıyor. Komisyon üyesi CHP’li Nedret Akova, “Sadece bu yönde bir önerimiz olmayacak. Şiddete yönelik Mor Çatı gibi derneklerin de dinlenmesini arzu ediyoruz” dedi. Kendisinin aynı zamanda bir avukat olduğunu belirten Akova, daha önce de eşi ya da yakınları tarafından şiddete maruz kalan pek çok kadın müvekkilinin olduğuna da dikkat çekerek, “Kadına yönelik şiddet toplumumuzda her geçen gün artıyor. Komisyon zaten hayati bir boyuttaydı, şimdi önemi daha da arttı” ifadelerini kullandı. Komisyonun AKP’li Başkan Yardımcısı Vural Kavuncu ise “Bu olay siyaset üstü bir boyut kazanmıştır. Komisyon üyelerinin de ailesini ziyaret etmesi, bana göre olumludur” dedi. Yasayı bilmiyorlar AKP’liler ters köşe İKLİM ÖNGEL ANKARA Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile Kadına Yönelik Şiddet Sebeplerini Araştırma Komisyonu Başkanı Alev Dedegil’in “cinsel suçlarda kimyasal kastrasyon önünde engel olmadığı”na ilişkin ifadelerin gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Geçen yıl arka arkaya gelen çocuğa karşı cinsel saldırıların ardından değiştirilen yasaya göre, yargıcın takdirine göre “tıbbi tedaviye tabi tutulma, tedavi amaçlı programlara katılma” gibi seçenekler bulunuyor. Yasadaki “tıbbi tedavi” hadım anlamına gelen kimyasal kastrasyon şeklinde açıklanmazken, hukukuçular bunun “rehabilite” anlamına geldiğini, AKP’lilerin kendilerinin yaptığı yasadan habersiz olduğunu vurguluyor. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise bir fonksiyonu işlevsiz hale getirmenin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu kaydetti. Tıbbi tedavinin “rehabilite” anlamında kullunıldığını söyleyen Feyzioğlu, “Yasada kesinlikle kastrasyon yok. Geri dönüşü olmayan cezaların hepsi yasak. Konu tartışıldı ancak yasalaşmadı. Yasayı bilmiyorlar. Çünkü biri yazıyor diğerleri parmak kaldırıyor” dedi. MERSİN Mersin’e ulaşmak için bindiğim minibüs saat 00.00’da yola çıkıyor, başta tek kadınım, sonra iki kadın daha biniyor. Yola devam ederken kafamda bir korku yok aslında. Sabah ilk iş Özgür Çocuk Parkı’na yollanıyorum. Mersin muhabirimiz Abidin Yağmur’la buluşup Özgecan’ın evine gideceğiz, taziyeye. Kafamda bir pus, öfke; katliama dönüşen kadın cinayetlerinin ancak görülebildiğine sevineyim mi, kızayım mı, bilemediğim bir his; toplumsal ikiyüzlüğümüzü kaçımız idrak edebiliyoruz şeklinde sorular… Parka varıyorum. Beklerken kaldırıma yanaşan arabadan seslenen bir adam uyandırıyor beni düşüncelerimden, “Burada yaşlı bir kadın var mıydı” diyor duyulur duyulmaz bir sesle. Yaklaşıyorum daha iyi duymak için; fal bakan bir yaşlı kadını arıyor. Arabadan uzaklaşıp kaldırıma dönmeye yeltenirken genç bir kadın geliyor yanıma koştura koştura, “Sakın” diyor tez canlı bir sesle, “Sakın, arabadan bir şey soranlara yanıt verme. Bizim bir arkadaşımızı arabaya çekmeye çalıştılar. Zor kurtardık.” Ses tonundan, koşturarak yanıma gelmesinden belli, benim için gerçekten korkmuş. Üniversite öğrencisi olduğunu, Özgecan’ın başına gelenleri düşününce artık hep tetikte olacağını söylüyor. Kendine dikkat et, telki ninde bulunup vedalaşıyor. Mersin’de kadınların yüzündeki acının yanına düşen endişe ve öfkeyi bu konuşmadan sonra fark ediyorum. Özgecan’ın evindeyiz. Susmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Babaannesi, teyzesi, arkadaşlarının doldurduğu odada, derin suskunluğa asılı kalmış yüzlerin arasından, annesini bulup yanına gidiyorum. Aslında boş bir çabadayım, ne konuşulanı dinliyor Songül Aslan, ne başsağlıklarını alıyor. Suçluların değişen ifadelerini de, insanların idam geri gelsin çığlıklarını da kendinden uzak tutuyor. Yüzüme bakıp, kafasını iki yana sallıyor sadece. İçine kaçmış. Sanki başsağlıklarını almasa kâbusu atlatacak. İki gün önce hastaneye kaldırıldığını öğreniyorum. Ne söylesem, acısını arttıracak. Bir oda dolusu insan, sessizliğini paylaşıyoruz. Gün boyu tanıdık bir doktor eşlik ediyor onlara. Özgecan, Çağ Üniversitesi’nden önce başka üniversite kazanıyor, ancak ille de psikoloji istediği için sabrediyor bir sene daha. Bu anlatı Songül Aslan’ı dile getiriyor: “İnsanlara yardımcı olmak istiyordu çünkü”. Aslında dünyanın en ünlü psikoloğu olmanın peşindeymiş Özgecan. “Sanırım bir şekilde de; böyle bir şekilde de olsa, oldu gibime geliyor” diyor babası Mehmet Aslan, “Yaşasaydı, ben inanıyorum ki, gerçekten, içindeki sevgiyi bütün dünyaya akıtacaktı. Yine böyle bir etki olacaktı… Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi, düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu” diyerek anlatmaya başlıyor bu isteğini babası Mehmet Aslan, “Bir insanın düşüncesini aydınlatmak o insanın tüm dünyasını değiştirir. Hatta bütün dünyayı değiştirebilir. Allah kime ne kader yazmış, o bilinmiyor. Kimin hangi görevle geldiği de belli değil. Kızım, geldi, görevini yaptı, gitti. Her insan bu dünyaya bir armağanla gelirmiş, bırakır gidermiş. Güzel kızımın dünyaya bıraktığı hediye çok güzel oldu”. Karanlığı aydınlatana ne mutlu Özgecan’ın arkadaşları taziye çadırına geldi, gözyaşlarına boğuldu. Kızıma ‘Hayallerinden vazgeçme’ derdim Taziyeye, Hatay’dan, Ankara’dan, İstanbul’dan acısını paylaşmaya gelenleri gördükçe, insan sözünü ettiği hediyeyi daha iyi anlıyor. “Özge kızımız”, “Özge ablamız” laflarını duyunca gözyaşları arasında, “Demek böyle insanlar da var” diyerek sarılıyor gelenlere Songül Aslan. “Gönülden gönüle yollar varmış. Özgemin gönlünde çok yol varmış” diyor baba Aslan. O, Özgecan’ı asla pes etme diyerek yetiştirmiş: “Asla pes etme. Hayallerinden asla vazgeçme. Kim ne söylerse söylesin… Ama işte, bir şeylerin yeniden doğabilmesi için çok büyük felaketlerin yaşanması gerekiyormuş. Hz. Mevlana’nın çok hoş bir sözü var; ‘Yanmadan ışık veremezsin’. Karıncayı bilirsiniz, İbrahim ASV.’ın ateşlere atıldığını duyunca, ağzına bir damla su alıyor ve gidiyor. Benim tarafım belli olsun, diyor. Aslında bütün insanlar bir yangın yerinde çırpınıp duruyor. Çaresiz. Bir el uzatılması gerekiyor insanlara”. İdam cezası geri getirilsin çığlıklarını yatıştırmayı bile acılı bir babaya bırakan bu insanlıktan, insanlığımızdan bir kez daha utanıyorum, onunla konuşurken. Bu utancı, Çağ Üniversitesi öğrencileri bölüyor. Ne belediye yetkilileri, ne siyasetçiler; kimsenin yapamadığı bir ışığı onlar yaratıyor “Özgemin sınıf arkadaşları burada mı” diye sorarken Mehmet Aslan’ın sesinde. Ama Özgecan’ın arkadaşları okulda oturma eylemindeler. Bugün daha da büyüğünü gerçekleştirecekler bu eylemin, D400 AdanaMersin otoyolunu trafiğe kapatacak, kadınlara yönelik tacize, tecavüze, şiddete karşı ses olacak, Özgecan’ı unutturmayacaklar. Özgecan’ın evinden ayrılırken üzerime yapışan acı ve sessizliği, gün boyu denk geldiğim kadın eylemleri az da olsa atıyor üzerimden. Lise öğrencisinden yaşlısına kadar her yaştan kadın sokaklarda haykırıyor çünkü; “Tecavüze hayır”, “Özgecan’ı unutturmayacağız”. Meclis’te eylem Anadolu Kadın Hareketi üyesi bir grup, Özgecan Aslan’ın öldürülmesini kınamak ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla TBMM önünde eylem yaptı. Dikmen kapısında toplanan grup, üzerinde “Kadına kalkan eller kırılsın” yazılı dövizler taşıdı. Anadolu Kadın Hareketi Başkanı Birsen Temir, “Dünyanın tüm kadınları birleşin. Anadolu’nun tüm kadınları mücadeleye devam” diye konuştu. Eyleme CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin de destek verirken bazı kadınlar gözyaşlarını tutamadı. ŞevkatDer silahçıya gitti Konya’da ŞefkatDer üyesi bir grup, Özgecan Aslan’ın öldürülmesinin ardından kadın cinayetlerinin önlenmesi için Cumhurbaşkanlığı’na çözüm taleplerini içeren faks gönderdi. Grup daha sonra kadın cinayetlerine dikkati çekmek için silah satışı yapılan bir işyerine gitti. Kadınlar buradaki silahları inceledi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle