20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ŞUBAT 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 IŞİD’in tarihi eser kaçakçılığındaki duraklardan biri Türkiye Herkes ona vurgun Avrupa’ya satıyorlar ‘Gri’nin 50 Tonu’nda Nükhet Duru sürprizi Kültür Servisi E.L James’in çoksatar romandan sinemaya uyarlanan “Gri’nin 50 Tonu”nda Nükhet Duru’nun “Ben Yine Sana Vurgunum” şarkısının kullanıldığı ortaya çıktı. Filmdeki R&B bestecisi The Weeknd’in “Often” adlı şarkının bir bölümünde, dikkat edilirse Duru’nun sesi duyulabiliyor. Filmin müziklerine imza atan The Weeknd’in, Duru’nun eski plak kaydındaki sesini dijital ortamda deforme ederek şarkının içine yerleştirdiği belirtiliyor. Büyük ilgi gören şarkı, video paylaşım sitesi YouTube’da şimdiden 30 milyon dinleyiciye ulaştı. Nükhet Duru, şarkının kullanılması için kendisinden ve bestecisi Ali Kocatepe’den izin alındığını, telif ödendiğini belirterek “The Weeknd, internet sitemde beni keşfetmiş ve bütün şarkılarımı sevmiş. Özellikle ‘Ben sana vurgunum’u erotik bir tınısı olduğu için çok uygun bulmuş” dedi. Öte yandan, geçen hafta sonunda gösterime giren “Gri’nin Elli Tonu” 292 bin kişi tarafından izlendi ve 3 milyon 800 bin TL gişe rakamına ulaştı. Aynı gün gösterime giren ve hükümet ile Cemaat arasındaki kavgayı hükümet lehine propagandayla sunduğu eleştirilerine maruz kalan “Kod Adı: K.O.Z” filmini ise 127 bin kişi izledi. “Kod Adı: K.O.Z” 1 milyon 400 bin TL gişeye ulaştı. Heybeliada’da 14 Şubat Hava puslu. Yağmur tedirginliği var. Heybeliada kış görüntüsünde. Ortalıkta pek kimse görünmüyor. Motoru mimoza satıcıları karşılıyor. Sevgililer Günü’nde ada kaçamağı yapan sevdalıların gününü renklendirmek için... Ayşe Sarısayın’dan gelen eposta “Heybeliada’da 14 Şubat Dünya Öykü Günü kutlaması” başlığını taşıyordu. Mesajda “Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Girişimi, bu yıl 14 Şubat Dünya Öykü Günü İstanbul kutlamasına Heybeliada Ruhban Okulu’nun tarihi atmosferinde bir ‘öykü şenliği’yle ev sahipliği yapıyor” deniyordu. Sezer Ateş Ayvaz, Nursel Duruel, Birsen Ferahlı, Leyla Ruhan Okyay, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Nemika Tuğcu, Yasemin Yazıcı ve şair Adil İzci’nin katkılarıyla oluşturulmuştu program. 14 Şubat’ı güzel bir yerde, Heybeliada’da, merak ettiğimiz, görmek istediğimiz bir mekânda, iyi öykücülerin sohbetlerini dinleyerek geçiririz diyerek yola düştük. Fayton, Ümit Tepesi’ne doğru tırmanırken “yine biz bize bir etkinlik” diye düşünüyordum. El ele yürüyen çiftlerin kaçı Aya Triada’ya doğru yönelir? Kaç kişi olur Ruhban Okulu’nda? Ruhban Okulu 1972’den beri kapalı. Her şeyiyle öğrencileri kabul edecek bir biçimde hazır ama ıssız. Türk hükümetinden gelecek “okul öğretime açılabilir” bilgisini bekliyor. İnanç özgürlüğünü tüm özgürlüklerden daha kutsal sayanlar kendi inancı dışındakilerin özgürlükleri konusunda duyarsız. İnanç özgürlüğünü politika malzemesi yapıp bir pazarlık unsuru olarak kullanmalarını ise artık bir çelişki olarak bile görmüyoruz. Ruhban Okulu’nun geniş bahçesinde tur atıp, Aya Triada Kilisesi’nin kilitli kapısından dönüp etkinliğin yapılacağı merdivenleri tırmanmaya başlıyoruz. İçeride heyecanlı bir hareketlilik var. Girişteki küçük alanda “Semih Poroy’un çizgilerinde öykücülerimiz” sergisi yoğun. Okulun sınıflarında insanlar dolaşıyor. Etkinlik için birinci katı işaret ediyorlar. Kalabalık gittikçe artıyor. Piskoposların resimleri ile bezeli salonda oturacak hemen hiç yer yok. İzleyiciler yerlere oturmaya başlıyor. Kısa sürede salonda adım atacak yer kalmıyor, taşıyor. Heybeliada Kütüphanesi Koruma Girişimi “Heybeliada Eski Türk İlkokulu’na ve Halk Kütüphanesi’ne ev sahipliği yapmış olan eski Triandafilidis Köşkü’nü bir halk kütüphanesi olarak çağdaş bir işleve kavuşturmak ve adanın kültürel yaşamına katkıda bulunmak isteyenlerden oluşan sivil bir girişim.” Serenad Demirhan görseller eşliğinde halk kütüphanesinin öyküsünü anlatarak girişim hakkında bilgi veriyor. Triandafilidis Köşkü’nün yeniden yapımını nasıl yakından takip ettiklerini görüyoruz. Kütüphane koruma girişimi aradan geçen zamanda sivil bir kültür hareketi halini de almış. Güzel etkinlikler yapmışlar. Ruhban Okulu da ilk kez “Ölümünün 35. yılında Behçet Necatigil’den Ayşe Sarısayın’a Edebiyat Yolculuğu” etkinliği için kapılarını açmış. Ayşe Sarısayın “Dünya Öykü Günü kutlaması”na bu kadar yoğun katılım olmasından dolayı ne kadar şaşırıp sevindiklerini söyleyerek söze başlıyor. Dünya Öykü Günü’nün ilan ediliş öyküsünü, Özcan Karabulut’un çabalarının nasıl yankı bulduğunu anlatıyor. Biz bu etkinliği yaparken birçok başka kentte de etkinlikler yapılıyor, diye ekliyor. Adalarda ne kadar çok şair ve yazarın yaşadığını hatırlatıp Kriton Dinçmen’den bir parça okuyor. Sait Faik’ten başlayarak adalı yazarları anıyor. Bu yılki Dünya Öykü Günü bildirisini yazan Murathan Mungan: “Öykünün geleceği sözün geleceğidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, sözü, meselesi, estetik kaygıları olan edebiyat, insanın aklını, ruhunu zenginleştirmeyi, içini güçlendirmeyi, her tür karanlığına direndiği dünyayı güzelleştirmeyi ve okuruna ancak iyi edebiyatın verebileceği hazzı vermeyi sürdürecektir” demiş. Murathan Mungan’ın şevk veren sözleri kulaklarımızda Dünya Öykü Günü’nü bu kadar çok insan kutlayabiliyorsa her şeye rağmen umut vardır diye Ümit Tepesi’nden iniyoruz. Kültür Servisi Suriye’deki tarihi eserlerin Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) için önemli bir kazanç kaynağı olduğu biliniyordu ancak IŞİD’in yağmaladığı eserlerin Türkiye ve Lübnan üzerinden Avrupa’daki alıcılarına ulaştırdığı ortaya çıktı. BBC Türkçe’nin haberine göre, eserleri alıcılara ulaştıran kaçakçılardan, Türkiye’de yaşayan Ahmed, IŞİD tarafından kontrol edilen alanlarda, örgütün gözetiminde yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerin Doğu Avrupa’ya satıldığını söylüyor. Ahmed, MÖ 8500 yılına ait olduğunu belirttiği bir eserin, 1.1 milyon dolara satılabildiğini anlatıyor. Aktardığına göre, IŞİD, kazılardan çıkan, “put” diye nitelediği insan figürlerini de yok ediyor. Kaçakçılığın Suriye ayağındaki Muhammed ise tarihi eser kaçakçılığını IŞİD’in kontrol ettiğini söylüyor ve “Özellikle Halep’teki müzelerden çalıyorlar” diyor. Şam’daki antika eserler bölümünün başındaki Dr. Mamun Abdülkerim ise eserlerin satıldığı adresleri “Birçok kaynak aracılığı ile birçok nesnenin Suriye’den Avrupa’ya, İsviçre’ye, Almanya’ya, İngiltere’ye ve Dubai ve Katar gibi Körfez ülkelerine gittiğinden eminiz” diye sıralıyor. Bir göç hikâyesi... ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ‘Terkedilmiş’in senaristliğini ve yönetmenliğini Korhan Uğur üstleniyor İSTANBUL MODERN, SİNEMANIN GOTİK HİKÂYELERİNİ SUNACAK ‘Sinemanın Karanlık Yüreği’ Kültür Servisi İstanbul Modern Sinema, 26 Şubat 8 Mart tarihleri arasında “Gotik: Sinemanın Karanlık Yüreği” başlıklı programda, vampirlerden kurtadamlara, hayaletlerden perilere, gotik hikâyeler anlatan sinema örneklerini sunuyor. 1945 yapımı beş hayalet öyküsünden oluşan “Ölüm Gecesi”, Nicolas Roeg’ün Venedik’in karanlık sokaklarında çektiği psikolojik gerilim filmi “Karanlığın Gölgesi” (1973) ve David Lynch’in 19. yüzyıl sonlarında Londra’da gerçekten yaşadığı söylenen, hilkat garibesi görünümlü John Merrick adlı adamın öyküsünü anlattığı “Fil Adam” (The Elephant Man), Henry James’in “Yürek Burgusu” (The Turn of the Screw, 1898) adlı eserinden uyarlanan Jack Clayton’ın “Masumlar” (1961) filmi program kapsamında izlenebilecek. Program kapsamında 26 Şubat Perşembe saat 19.00’da Fatih Özgüven ve Selim Eyüboğlu’nun katılacakları “Sinemada Gotik” başlıklı bir söyleşi de gerçekleşecek. “Terkedilmiş”, terk edilmiş bir mekânda bir film çekme arzusuyla ortaya çıkmış. Film, sanatoryumda, birbirini tanımayan kişilerin hayatlarının kesişmesi üzerine bir hikâyeyle şekillenmeye başlamış. “Yaşadığımız dünyanın da terk edilmiş olma olgusunu, biz insanların da böyle bir yerde birbirini tanımadan bir arada yaşaması gerçekliğini anlatmaya çalışan bir film” diyor filmin senaristliğini de üslenen yönetmen Korhan Uğur. Dokuz ana karakterin rol aldığı film, terk edilmiş insanların hayatlarına değinen bir göç hikâyesi aslında... Uğur, senaryoyu yazmaya karar verdiğinde birçok milletten göçmenle görüşmüş. Afrikalı, Ermeni, Azeri, İranlı ve Suriyeli.... Birçoğunun Türkiye’ye göç etmek ya da burayı basamak olarak kullanarak Avrupa’ya göç etmek dışında hayatta çıkış yolu bulamamış insanlar olduğunu söyleyen Uğur, “Özellikle Suriyeliler bunların içinde en çekingen ve ürkek olanlardı. Hepsinin gözlerinde ülkelerini terk etmiş olmanın acısı ve çaresizliği vardı. Ve hiçbirinin derdi ülkemizde sonsuza kadar yaşamak değildi. Er ya da geç ülkelerine mutlaka geri dönmek istiyordu hepsi. Bu onlarla iletişimimde en dikkatimi çeken şeydi” diyor. Herhangi bir fon desteği almadan tamamen yapımcıların kendi olanakları, oyuncu ve ekip desteğiyle gerçekleştirilen filmin çekimleri, on üç günde İzmir’de tamamlandı. Yapımcığını Mustafa Saygın, Hakan Ordu, görüntü yönetmenliğini Ali Cihan Yılmaz’ın üstlendiği filmde, Levent Ülgen, Kyamran Agabalaev, Hakan Vanlı, Konul Nagiyeva, Sema Şimşek, Hakkı Ergök, Mahmut Gökgöz, Neriman Uğur ve Burak Sarımola rol alıyor. Film 27 Mart’ta sinemaseverlerle buluşacak. ‘Feza’ Fulya Sanat Merkezi’nde Kültür Servisi Kanser hastalığı ile yaşamak konusunda toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlayan Neolife Tıp Merkezi, gelenekselleştirdiği tiyatro etkinliğinin bu yıl üçüncüsünü gerçekleştiriyor. Neolife Tıp Merkezi tedavi ekibi, idari ekip, onkoloji tanı/tedavisi almış hasta ve hasta yakınları tarafından oluşturulan dramaterapi grubu 26 Şubat Perşembe saat 20.30’da Fulya Sanat Merkezi’nde “Feza” adlı müzikli oyunla ‘perde’ diyecek. Duygu Asena ödülü Tekin’in Kültür Servisi PEN Türkiye tarafından Duygu Asena adına verilen ödül Latife Tekin ve Gümüşlük Akademisi’ne, Şiir Ödülü ise Afşar Timuçin’e değer görüldü. Gerekçeli kararda, Latife Tekin’in 1995’ten bugüne Bodrum’da, 2013’ten beri İstanbul Arnavutköy’de faaliyet gösteren Gümüşlük Akademisi ile üstlendiği misyona dikkat çekildi. Afşar Timuçin içinse, “Bizlere felsefenin ve şiirin birlikte mümkün olabileceğini gösterdi” denildi. ÖZEN YULA’DAN YENİ OYUN... Çalı ma arkada larımız, ‘Ben O İstanbul’u Çok Sevdim’ Kültür Servisi Bakırköy Belediye Tiyatroları sezona yeni bir oyunla devam ediyor. Özen Yula’nın yeni oyunu olan “Ben O İstanbul’u Çok Sevdim” 18 Şubat’ta Türkiye prömiyerini yapacak. Yula’nın yönetmenliğini de üstlendiği oyunda, Zeyno Eracar, Nurhayat Atasoy, İlkin Tüfekçi, Hüseyin Durak, Sercan Yener ve Tuğba Yarbağ rol alıyor. Oyun; İstanbul’un Kızıltoprak semtinde bir apartman dairesinde geçiyor. Muhasebeci Mine ile erkek kardeşi Ayhan’ın dairesinde sıradan ve bir o kadar da sıra dışı bir gece. Aniden garip bir konuk elinde valiziyle gelir. Gece bu apartman dairesinde sürprizlere gebedir. Şehrin kazananlarından olmayı hayal ederken hayatın içinde savrulan yetişkinlerin ve onlar gibi olmayacaklarına inanan gençlerin hikâyesidir yaşananlar. Arabesk şarkıların eşlik ettiği kara komedi türündeki oyunda, her şey hem tuhaf hem de tanıdık. Kerim Ta kan 15 ubat 2015 pazar günü hayatlarını birle tirdiler. Arkada larımızı kutluyor mutlu, sa lıklı bir ya am diliyoruz. C & Aysu Özaltan Çalışanları C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle