23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 sormaktan ve sorgulamaktan. HHH Fotoğrafa bakıyorum. Yüreğim acıyor... “Bilal” programı uygulanmaya başlandı. Geçen sonbahar yapılan Eğitim Şurası cehalete giden yolun taşlarını döşemişti... Okullara mescit... Zorunlu din dersleri... Anaokuluna inen örtünme... Yakında, hiç merak etmeyin, kız ve erkek öğrenciler de birbirlerinden ayrılacaktır. Baştan açıklamışlardı: “Dindar ve kindar bir gençlik” istediklerini... Onlar “gençlik” derken sadece erkekleri düşünüyorlar. Kadınların bir “araç” olarak görevlendirilmesi yeter onlar için. Doğurmak için araç; 16 yaşında evlendirilmek için araç; ev işlerini görmek, ailenin hasta ve yaşlılarına bakmak için; iktidarda hep dinci bir hükümetin kalabilmesi için araç... Yavaş yavaş düşünmeyi de unutacaklar... Hele hele eleştirel düşünmeye hiç ama hiç fırsatları olmayacak... Zaten onlardan istenilen düşünmeleri Karanlığın tanıkları anlatıyor 12 Eylül döneminin anlatıldığı ‘Netekim Karakolu’ adlı filmin galası Mersin’de yapıldı ‘Babam başladı, ben tamamladım’ “Netekim Karakolu”nun öyküsünün 1970’li yıllara kadar uzandığını söyleyen Y. Korkmaz, “44 yıllık bir film aslında. Babam ve birkaç arkadaşı macera filmi çekmek isterler. Ancak film yarım kalır. DarABİDİN YAĞMUR beden sonra filmin negatiflerini bulan jandarma komutanı köylülerin silahlı eğiYasin Korkmaz, Zeynel Korkmaz, Şamil Mehmet Korkmaz. MERSİN Mersinli yönetmen Yasin tim yaptığını düşünür ve silahları bulmak Korkmaz’ın, 12 Eylül darbesi döneminde Yılmaz Köksal, Yılmaz Şerif ve Muharrem için köylüleri işkenceden geçirir. Filmde yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenerek çekti Erdemir de katıldı. o günleri, dönemin tanıklarının anlattıklaği, oyuncularının büyük kısmını yöre köylüleriYasin Korkmaz’ın, babası Zeynel rı doğrultusunda işledik. Babamın başlayıp nin oluşturduğu “Netekim Karakolu” filminin Korkmaz’ın senaryosundan beyazperdeye akyarım bıraktığı filmi, babamın senaryosuyla galası yapıldı. Filmin galasına amatör oyuntardığı filmde, 12 Eylül darbesi öncesinde film ben tamamlamış oldum. İlginç bir aile çalışcuların yanı sıra yönetmen Yılmaz Atadeniz çekmek isteyen ancak projeleri yarım kalan, ması oldu. Filmin tamamı Mersin’de çekildi. ile oyuncular Suna Yıldızoğlu, Yusuf Sezgin, darbe döneminde ise film sahnelerini gerçek Umarım seyirciler beğenir” dedi. Filmde babası Zeynel Korkmaz’ın gençliğini oynayan Şamil Mehmet Korkmaz, işkence sahneleri üzerinde uzun süre çalıştıklarını belirterek “Darbe döneminde yaşananlara mizahi bir dille yaklaşsa da acı bir olayı anlatıyor Bir nezarethanede, taş duvar dibinfilm. O nedenle işkence sahnelerinin gerçekde sıralanmış beş on kişi… çi olması gerekiyordu. Gerçeğe en yakın şeKimler yok ki aralarında… kilde çekmeye çalıştık” diye konuştu. Üniversite öğrencisi Zeynel, İşkenceci ve ruhsal sorunları olan bir jandaronun çocukluk arkadaşı Elvan, ma komutanını oynayan Deniz Sandalcı da baElvan’ın babası Kıbrıs gazisi Ahzı işkence sahnelerinde oyunculara gerçekten met, aklı gidip gelen Kore gazisi, vurduğunu belirterek “Çekimlerden önce, 2 hayvanlarının derdine düşmüş Avay kadar jandarma komutanı hakkında bilgi şar Ali, pijamalı bir ihtiyar, renktopladım. Davranışlarını, mimiklerini, tikleli gömlekli, dağınık saçlı bir pavrini öğrenmeye çalıştım. Karakterle bütünyoncu, ayağı şalvarlı bir leştim. Ama işkence sahnelerinin gerçekçi köylü kadın… olması lazımdı. Bunun için bazı oyunculara u 12 Eylül askeri darbesi 12 Eylül askeri darbegerçekten vurdum. Ben bu yaşıma kadar hiç si döneminde, öyle ya da döneminde, öyle ya da böyle şiler tarafından yapılmıyor. kimseye vurmamış, kavga bile etmemiş bir böyle yolu karakollara insanım. Bu film benim için ilginç bir oyunyolu karakollara düşmüş, İşkence sahneleri, mağdudüşmüş, dayaktan geçirilculuk deneyimi oldu” ifadelerini kullandı. dayaktan geçirilmiş, hakarete run korkulu rüyalarına serpişmiş, hakarete uğramış sıZ. Korkmaz, “Ben o zamanlar çocuktum. tirilerek gizlenmiyor. Askı, uğramış sıradan insanlar radan insanlar ilk kez karFilm çekmenin de kolay bir şey olduğunu safalakaya yatırma, ıslatma, kanırdım. Bir kamera olursa iş biter diye düşımızda, ilk kez beyazperilk kez karşımızda, ilk kez ba dayak; karanlık bir hücreşündüm. Bir kamera buldum, senaryo yazdeye çıkıyorlar… beyazperdeye çıkıyorlar... de değil, apaydınlık odalarda, dım, filme başladık. O zaman ne kadar zor “Netekim Karakolu” güpegündüz, çay içerek, penolduğunu anladım. Kadın oyuncu bulamafilmini, bugüne kadar yacereden dışarı bakarak, sohyınca film yarıda kaldı. 10 yıl sonra da başıpılmış diğer 12 Eylül filmlerinden ayıran bet ederek, gülerek, eğlenerek yapılıyor. Ve mıza bela oldu” diye belirtti. en önemli özellik bu. Filmde 12 Eylül’e, o kimseden korkusu olmayan, kimseye hesap Z. Korkmaz, gerçeğe yakın çekilen işkenkaranlık döneme, İstanbul’un sisli sabahla vermek zorunda olmayan işkencecinin yüce sahneleriyle ilgili olarak da “Yapım sürerından değil, politik karakterlerin gözünden zü ilk kez bu kadar açık görülüyor… Ünicinde işkence sahnesi çekimlerini izlemedim. değil, taşranın dumanlı yaylalarından, sıraforması da, apoleti de… Aslını görüp yaşadığım için oyun halini gördan insanların gözünden bakıyor yönetmen. Bütün bu “radikal” sahneleri, seyirciyi mek istemedim. Gece 3.00’te, astsubaya, ‘Git 12 Eylül dönemini anlatan onlarfilmin içine çekerek, gererek, korkutarak, Kocahasanlı’dan dayağa dayanıklı 6 tane adam ca filmden bir farkı daha var “Netekim bazen güldürerek sunuyor “Netekim Karagetir de dövelim. Yorgunluk atalım’ diyebiKarakolu”nun. Sorgular, işkenceler, bir kolu.” Ama asla kabalaşmıyor. Kaba, sallen bir subayı görüp tanıdık. O dönemi en tepe lambasının sadece masayı aydınlattığı dırgan, küfürbaz bir gerçekçilikle değil, yaiyi anlatan cümle budur. O dönemi bir filmkaranlık bir odada, yüzleri görülmeyen kilın bir gerçekçilikle kuruyor hikâyesini. le anlatmak kolay değil” dedi. Damarlarımızdaki Asil Kan: Cehalet Önümdeki fotoğrafa bakıyorum. Gözlerim acıyor. O kız çocukların hepsini tek tek okşamak istiyorum. Ellerim yanıyor. İçim kan ağlıyor. Bu bir anaokulu. Yuva. İstanbul’da, 2015 yılında... Fotoğrafı çeken ya da çektiren gülümseyin demiş çocuklara. Zorlanıyorlar gülümsemekte... Hatta kimileri bakışlarını yerden kaldırmakta, başını dik tutmakta zorlanıyor. Oysa yaşları 5, yaşları 6... Dolu dolu kahkahalarla gülecek, avaz haykıracak, sokaklarda koşup oynayacak yaştalar. Kendi seçmedikleri, büyük bir olasılıkla ailelerin kararıyla tepeden tırnağa örtündükleri bu kılıkla zaten koşup oynamaları, rüzgârı saçlarında hissetmeleri imkânsız. Yaşları 56... Bir sünger gibi her şeyi kapacak, kendilerine her sunulanı alacak yaştalar. En çok ve en çabuk öğrenecek yaştalar. Gördükleri her şeyi merak etme, sorgulama yaşındalar. Çevrelerinde olan biteni, aileden, arkadaştan duyduklarını, televizyonda gördüklerini, her şeyi her şeyi merak etme ve sorma yaşındalar... Sora sora, sorgulaya sorgulaya öğrenme yaşındalar. Ama hayır, onlar bilmedikleri, konuşmadıkları, anlamadıkları bir dilde Arapça dualar öğrenecekler. Tekrarlaya tekrarlaya ezberleyecekler. Ezberlediklerini sorgulamayacaklar. Herhangi bir kavram üretemeyecekler... Yavaş yavaş düşünmeyi de unutacaklar... İçlerinden en cesaretli olan bir ikisi belki bir şey sormaya kalkışacak hocaya, aldığı yanıt belki artık sonsuza dek soru sormasını engelleyecek. Belki kafasının içini dogmalarla, hurafelerle ya da önyargılarla dolduracak... Büyük bir olasılıkla onlar da bir süre sonra vazgeçecek u Filmin senaristi Zeynel Korkmaz, “Gece 3.00’te, astsubaya, ‘Git Kocahasanlı’dan dayağa dayanıklı 6 tane adam getir de dövelim. Yorgunluk atalım’ diyebilen bir subayı görüp tanıdık. O dönemi en iyi anlatan cümle budur. O dönemi bir filmle anlatmak kolay değil” diyor. sanan jandarma komutanı tarafından işkenceden geçirilen köylülerin başından geçen olaylar anlatılıyor. 12 Eylül’ün sıradan insanları... değil. Tam tersi düşünmemeleri, sorgulamamaları... Sadece itaat etmeleri... Sorgulamasınlar, ne o ezberledikleri ve tek sözcüğünü bile anlamadıkları duaları; ne evlerde ayakkabı kutularında, yüzme havuzlarında, kasalarda saklanan paraları; ne 13’ünde evlendirilen kız çocuklarını ne de öldürülen kocaları, sevgilileri, babaları, ağabeyleri tarafından öldürülen kadınları... Fotoğrafa bakıyorum, içim acıyor. Geleceğimizin nasıl çalındığını görüyorum. Dilimin ucunda bir tanımlama: Damarlarımızdaki asil kan: Cehalet! EğitimSen, Birleşik Haziran Hareketi ve Alevi örgütleri 13 Şubat gerici eğitime ve zorunlu din derslerine karşı Bilimsel, Laik ve Anadilde Eğitim için okul boykotu gerçekleştiriyor... Haydi hayırlısı. 50 milyon sterlinlik ‘hediye’ u Emekli elektrikçi Pierre Le Guennec, yapıtların yaptığı hizmetler karşılığında kendisine Picasso’nun ikinci karısı Jacqueline tarafından “hediye edildiğini” ileri sürüyor. Picasso’nun elektrikçisi 271 yapıtı ‘yasadışı biçimde elde etmekle’ suçlanıyor PINAR SELEK’TEN YENİ KİTAP Kültür Servisi Sosyolog Pınar Selek, Strasbourg’ta Quai des Brumes kitabevinde, bu hafta piyasaya çıkan “Çünkü Ermeniler” (Parce qu’ils sont Armeniens) adlı yeni kitabının tanıtımına katıldı. Selek toplantıda, kitabıyla ilgili “12 Eylül’ün karanlık yıllarından başlayıp Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi öncesi ve sonrası nasıl bir dönüşüm olduğunu anlatıyorum. Aynı zamanda Türkiye’de pek çok farklı hareketin nasıl dönüştüğünü... Bu ‘Çünkü Ermeniler’ kitap sadece bir tanıklık. İtalyan yazar, filozof, gazeteci Antonio Gramsci’nin ünlü sözü ‘aklımın karamsarlığıyla, irademin iyimserliğini’ birleştiriyorum. Bu kitap bu ikisini anlatıyor” dedi. Kitap önümüzdeki ay Türkiye’de de yayımlanacak. ZUhAL OLcAY’IN ALBÜMÜ YARIN ÇIKIYOR Başucu Şarkıları Kültür Servisi Zuhal Olcay, 90’lı yılların hafızalardan silinmeyen Türkçe Pop şarkılarını yeniden yorumladığı “Başucu Şarkıları 3” albümünü Ada Müzik etiketiyle 13 Şubat’ta yayımlıyor. Albümde, Nadir Göktürk’ten “Eksik Bir Şey”, Atilla Engin’den “Kumsalda”, İlhan Şeşen’den “Ağlıyor İstanbul”, Cem Karaca’dan “Sevda Kuşun Kanadında”, Ahmet Kaya’dan “Yalan da Olsa”, Ülkü Aker’den “Söyleyemedim”, Fecri Ebcioğlu’ndan “Dünya Dönüyor” ,“Pencereler Önünde” ve sözleri Leyla Tuna, bestesi Onno Tunç’a ait “İyisin” şarkısı yer alıyor. EUROvISION’A AvRUPA DIşINDAN KATILIM Bu yıl Avustralya da yarışacak Kültür Servisi Bu yıl Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenecek olan Eurovision şarkı yarışmasına ilk kez Avustralya da katılacak. Eurovision organizasyon komitesinin yaptığı açıklamaya göre Avustralya yarı finallerle katılmadan doğrudan yarışmanın 23 Mayıs’ta düzenlenecek final bölümüne katılacak. Avustralya’nın yarışmaya, etkinliğin 60. yılı sebebiyle katılacağı açıklandı. Avusturya Kamu Televizyonu ORF Genel Müdürü Alexander Wrabetz ise Avustralya’nın katılımıyla yarışmanın yeni bir seviyeye geldiğini belirtti. Avrupa’yla Avustralya arasındaki saat farkına rağmen yarışmada Avustralyalı seyircilerin oy kullanabilmesi öngörülüyor. Yarışmada, katılacak diğer 39 ülke seyircisi de Avustralya için oy kullanabilecek. Yarışma bir önceki yıl kazanan ülkede düzenleniyor. Avustralya’nın yarışmayı kazanması durumunda yarışma Avustralya yerine bu ülkenin Avrupa’da seçeceği bir kentte düzenlenecek. Kültür Servisi Bir zamanlar Pablo Picasso’nun Pierre Le Guennec ve karısı elektrikçiliğini yapan ve mahkemede. ufak tefek işlerine bakan Pierre Le Guennec ve kaleri 19001932 yılları arasına tarihrısı, sanatçının 50 milyon sterlin lenen yapıtlar arasında Picasso’nun (yaklaşık 190 milyon TL) değer ilk karısı Olga’nın portreleri, 36 biçilen 271 yapıtını yasadışı bir milyon sterlin değer biçilen Kübiçimde ele geçirmekle suçlanabist kolajlar, sanatçının Mavi Dörak yargılanıyor. neminden bir suluboya resim, Picasso’nun, aralarında kızı Ma Picasso’nun elinin çizimleri, guaşya RuizPicasso’nun bulunduğu lar, 30 kadar taşbaskı ve 200 desen 6 mirasçısı, Pierre ve Danielle Le yer alıyor. Guennec’i, sanatçının resim, kolaj Le Guennec’ler, 2010 yılında, elve çizimlerini 37 yıl boyunca Rilerindeki yapıtlardan 175’ini bir viera’daki evlerinin garajındaki bir çantaya koyarak Picasso Vakfı’nın kutuda saklamakla suçluyor. Paris’teki merkezine gitmişler; Bugün 75 yaşında olan Pierre Le Picasso’nun terekesini yöneten oğGuennec ise, yapıtların kendisine lu Claude Picasso’dan yapıtların 40 yıldan fazla bir süre önce Côte hakikiliğinin onaylanıp belgelend’Azur’deki evlerinde Picasso ve mesini istemişlerdi. ikinci karısı Jacqueline tarafından Yapıtları inceleyen sanat uzmanverildiğini ileri sürüyor. larının, en usta sahtecinin bile bu Le Guennec’in, yaptıkları hizkadar farklı tarzlardaki yapıtların metler karşılığında Jacqueline tasahtesini yapamayacağı sonucuna rafından bir paket içinde kendileri varması üzerine, polis yapıtlara el ne “hediye edildiğini” ileri sürdük koyarak soruşturma başlatmıştı. ‘YAYINLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ YOLUNDA’ ‘Gazeteciler tehdit altında’ Kültür Servisi Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yürüttüğü “Yayınlama Özgürlüğü Yolunda Projesi”nin önceki gün yapılan İstanbul bölge toplantısında, PEN Türkiye Merkezi Başkanı Zeynep Oral, son yıllarda basın özgürlüğüne yönelik baskıların, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde dahi yaşanmadığını belirterek “Bir gazeteci ve kadın olarak kendimi tehdit altında hissediyorum” dedi. Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ise “Haberleri olduğu gibi halka objektif olarak aktarabilmek demokrasi için elzemdir. Eğer objektiflik söz konusu olmazsa demokrasi ortadan kalkar” diye konuştu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle