17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ŞUBAT 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER dönemlerinde vergi borçlarını silerler. İş böyle olunca kimse de vergilerinin ne amaçla kullanıldığının peşinden gitmez. Bu arada bu satırların yazarı, hiçbir dönemde seçim bildirgelerinde Diyanet İşleri kaldırılacak diye bir nota rastlamamıştır. Sadece HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir konuşmasında Diyanet’e değinmiş ve başa geçtiklerinde kaldıracaklarını söylemiştir. Laiklik, temelde devlet ve din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet bir hizmet organizasyonudur ve her yurttaşa eşit mesafede durması gerekir. Pasaportlarımızda İslam sözcüğünün bulunması bile laikliğe aykırı bir bilgidir. Din bir gönüllülük işidir. Örneğin tektanrılı dinlerin var olduğu pek çok gelişmiş ülkede, mahalle kiliseleri, havraları gönüllülük sayesinde ayakta dururlar. Gene gelişmiş demokratik ülkelerde hiçbir iş Allah’a havale edilmez. Hukuk, yaşamın temeline oturtulmuştur, din ise çevrededir. İnsan, ister inanır ister inanmaz ama hukuk karşısında eşittir. Şimdi bir örnek verelim, adam hasta, apandisiti patlamış, hemen ameliyata alınması gerekiyor ama adam kadın doktoru görünce feryat figan, “Ben kadın doktor istemem!” ve adam erkek doktor gelene kadar ölüyor. Çok mu abarttım, hayır, verilen o... Kadını şeytan gibi gösteren fetvaların, insanlar üstündeki etkisini yok saymayın, biz gülüp geçebiliriz ama gülüp geçmeyenler de var. Hem de sayıları çok fazla! Bütün bunlar moralinizi bozmasın, neyse ki, geçmişimizdeki uygarlıkların genleri hâlâ hepimizde var. Bin tanrılı Hititler bu topraklarda yaşamış, en güzel kadın tanrıça heykelleri yapan Frigyalılar da bu topraklardan geçmiş, Kibele bu toprakların en fettan tanrısı, bu genler sayesindedir ki, hâlâ karanlığa, bir din devletine karşı mücadele edecek kadınlarımız, kızlarımız, erkeklerimiz var! Yaşasın tanrıça Kibele’nin torunları; hadi yeniden yollara! 13 Şubat’ta yeni bir tarih yazalım. 9 Pazar günü Kadıköy, “laik ve bilimsel eğitim istiyoruz” diyerek yollara düşen on binlerin ayak sesleriyle yankılandı. Solun tüm bayrakları rıhtımdan esen rüzgârla dalgalandı. Alevi dernekleri, Eğitim Sen ve Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrısına ses veren gençyaşlı, kadınerkek oradaydı. Saçı sakalı ağarmış 68’lilerle, gencecik lise öğrencileri aynı pankartları taşıyorlardı. Ve hep birlikte şöyle düşünüyorlardı: “Laiklik toplumsal hayatın temelidir!” Ve herkesi 13 Şubat’ta yapılacak boykota çağırıyorlardı: “Veliler, çocuklarınızın karanlıktan kurtulması için 13 Şubat’ta çocuklarınızı okullara göndermeyin! Öğretmenler 13 Şubat’ta derslere girmeyin ama okul bahçesinde çocuklarınıza en güzel masalları anlatın!” Bu eylemin ne denli başarıya ulaşacağını hep birlikte Türkiye bir din devleti görünümünü alıyor. göreceğiz! Bu boykot Türk halkının laiklikle imtihanı olacak! Tabii, eğitim şuralarını da atlamamak gerek, gene AKP hükümetinin geldiği günden beri uyguladığı her kurumu (sizin, benim vergilerimizle var olan eğitim şuraları) dinselleştirme çabası, hepimize çok önemli sorgulama neredeyse anaokulundan başlayarak, çocuklara karanlık alanları açtı. Örneğin laikliğin ne demek olduğunu gerçekten bir dünya sunmak için çalışıyor. Ve en önemlisi kızerkek tartışmaya başladık. Ve karşımıza tüm zamanlarda var ayrımcılığı yapıyorlar. Özgürlük olarak yutturulan küçük olan Diyanet İşleri çıktı. Yeni kurulan bir Cumhuriyette, yaşta başını örtmek, kız çocuklarını daha minnacık yaşta dini örgütlemenin sivil halka bırakılmayacak kadar önemli kadınlaştırıyor. Hayatın dışına itiyor. olduğuna hiç kuşku yok. Bu nedenle din Bütün bunlar bizim paralarımızla işleri devletin kontrolü altına alınmalıydı. yapılıyor. Şimdi gelelim meselenin Ama artık günümüzde Diyanet İşleri laikliğin can alıcı noktasına. Gelişmiş ülkelerde birinci derecede önleyicisi. Devlet tarafından yaşayan halkların en önemli özelliği yani (benim, sizin vergilerinizle) Sünni bir vergilerinin nerelere harcandığını İslam anlayışını kalıcı kılmaya çalışan, sorgulamalarıdır. Ne yazık ki, Türkiye bütçesi Kültür, Eğitim bakanlığından daha bir kaçak cennetidir. Hemen herkes, yüksek olan Diyanet İşleri, gene (benim, sizin doğru dürüst bir vergilendirme bir türlü vergilerinizle ve bize hiç sormadan) Kuran hayata geçirilemediği için vergi kaçırır. kurslarını destekliyor; sürekli camiler yapılıyor, Kaçak elektrik kullanır, kaçak kat çıkar, üstelik bu camiler cuma günü dışında yanında çalışanların sigortasını yapmaz. Kimin torunusun? Elbette bomboş! İmamların aylıkları öğretmenlerden Esnaf (bence çok fazla olan) vergisini fazla! Üstelik sürekli fetva veriyorlar. Koskoca bereket tanrıçası Kibele’nin! ödemez, ödeyemez ve iktidarlar seçim Laiklikle İmtihan! Cumhuriyet 1979 yazıydı; aylardan Temmuz... Ankara Konur Sokak’taki üç katlı binanın merdivenlerini tırmandım. Üzerinde “Yankı Dergisi” yazan kapıyı çaldım. Salonda, sırtı balkona dönük oturan Yazıişleri Müdürü Ömer Tarkan’ın karşısına kuruldum. Kalktığımda artık gazeteciydim. Üniversite 2’ye geçmiştim. Harika bir büroya düşmüştüm. Derginin sahibi ve yöneticisi Mehmet Ali Kışlalı gerçek bir okuldu. İlk ustam oldu. Üniversiteden hocam Prof. Ahmet Taner Kışlalı, derginin yazar kadrosundaydı. Girişin tam karşısındaki odadan Hıncal Uluç’un kahkahası yükseliyordu. Kimler yazmıyordu ki: Ertuğrul Özkök, Emre Kongar, Mehmet Yakup Yılmaz, Avni Özgürel, Yalçın Küçük, Kurthan Fişek, Hikmet Bila ve diğerleri... 4 yıl çalıştığım Yankı, benim gerçek gazetecilik okulum oldu. HHH Konur Sokak, Başkent’in Babıâli’siydi. 27/7’de Yankı Dergisi vardı. 24/4’te Cumhuriyet Gazetesi... Balkona çıktığımda Cumhuriyet bürosunu görürdüm. Ankara temsilcisi koltuğunda Hasan Cemal oturuyordu. Biz yeniyetmelerin efsanesi Uğur Mumcu orada çalışıyordu. Mustafa Ekmekçi’nin odası ziyaretçilerle dolup taşıyordu. Ve o büro, geleceğin yayın yönetmenlerini yetiştiriyordu: Sedat Ergin’i, Yalçın Doğan’ı, Ufuk Güldemir’i... HHH 12 Eylül, Konur Sokak’a bir tankla çıkageldi. Yankı’nın askerle arası iyiydi; Cumhuriyet, mesafeli... 11 Kasım günü gazete, yayıncı İlhan Erdost’un askerlerce dövülerek öldürülmesini 7 sütun manşetle verdi. O gün İlhan Selçuk’un yazısının başlığı şöyleydi: “Kemalizm ideolojisi muz mudur?” Öğleyin Cumhuriyet’i “Atatürk’e dil uzatmak”tan kapattılar. Basın susmuştu. En ufak itiraz yoktu; ses vermek yasaktı. Gün, “komşu dayanışması” günüydü. 17 Kasım tarihli Yankı, kapağında Nadir Nadi’nin fotoğrafıyla çıktı. O röportajda Nadi, darbenin en sıcak günlerinde askerleri şöyle uyarıyordu: “MGK’ye yardımcı olmayı görev biliyoruz, ama hoşa gitmeyen yayınlara kızmak, sinirlenmek, yöneticileri yanlış uygulamalara sürükleyebilir.” HHH Dün, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun genel yayın yönetmenliğim için görev çağrısını alınca, Konur Sokak günlerine döndüm. Karşı balkondan gıptayla baktığım, zorlu günlerdeki cesaretine hayran kaldığım, yazarlarını örnek aldığım Cumhuriyet’i düşündüm. Şimdi, 12 Eylül’dekine benzer bir baskı döneminde, yine suskunluğa bürünmüş, havuzlarda boğulmuş bir medya düzeninde, özgür, bağımsız basının son kalelerinden birinde, eskisi gibi tehditlerle, baskılarla, davalarla yıldırılmaya çalışılan o gazetede, üstelik tarihi öneme sahip bir seçimin hemen arifesinde sorumluluk üstleniyorum. Arkamızda milli mücadeleyle başlayan bir tarih ve bir büyük gelenek var. Yanımızda, Gezi ruhuyla canlanmış, gençleşmiş, güçlenmiş mücadele azmi... Başucumuzda, bize ışığıyla yol gösteren, yitirdiğimiz ustaların fotoğrafları... Bize düşen, sâri bir hastalık gibi yayılan umutsuzluk, yılgınlık dalgasını kıracak bir cesaretle, gazetenin istisnasız bütün birikimini sahiplenip seferber etmek, onu yeniliklerle beslemek, dayanışma içinde, daha geniş kitlelere ulaştırmaya gayret etmek... 35 yıl önce, Cumhuriyet manzaralı bir büroda mesleğe ilk adımlarını atan o stajyer muhabirin heyecanıyla başlıyorum işe.. Aynı kararlılıkla, aynı inançla... (Not: Ada, 1 Mart’a kadar tatile çıkıyor. O güne kadar gazetede kampa gireceğiz.) Soma’da ölen işçiler dahil 3 bine yakın madencinin tazminatları ödenmedi İşçiye öl diyorlar TMMOB hedefte İthal mimar MUSTAFA ÇAKIR ANKARA – Hükümet, Türkiye’de bulunan ve sayıları 2 milyona ulaşan Suriyelilere de çalışma olanağı getiren düzenlemeyi Meclis’e sunarken bir kez daha Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ni (TMMOB) hedef aldı. Tasarıyla yabancı mimar ve mühendislere kapı sonuna kadar açılırken TMMOB’den görüş alınmayacak. Yabancı mimar ve mühendisler Türkiye’de 1 aydan fazla kalırsa odaya geçici aza olarak kayıt yaptıracak. YÖK’ten ön izin alan yabancı öğretim üyeleri de çalıştırılabilecek. Yabancı İstihdamı Yasa Tasarısı’nda şu düzenlemeler yer aldı: l Yabancı İstihdamı Danışma Kurulu oluşturulacak. l Çalışma izni Çalışma Bakanlığı’nca verilecek. Süre dolmadan uzatma başvurusu yapılacak. Süre dolunca uzatma başvuruları reddedilecek. l Sağlık hizmetlerinde Sağlık Bakanlığı, eğitim hizmetlerinde MEB bu hizmetlerde mesleki faliyette bulunacak yabancılara ön izin verecek. Çalışma izni başvurularında ‘gerekli nitelik ve uzmanlığı taşıyıp taşımadığına’ da bakılmayacak. l Yabancı öğretim elemanlarının çalışma izinlerinde de YÖK’ten ön izin alınacak. Ön izinden sonra ‘sahte veya yanıltıcı bilgi ve belge verip vermediğine, gerekli nitelik ve uzmanlığı taşıyıp taşımadığına, Türkiye’nin tanımadığı veya diplomatik ilişkisi bulunmayan ülkelerden olup olmadığına’ bakılmayacak. l Türkiye’de uzun dönem ikamet izni veya en az 8 yıl çalışma izni olan yabancılar süresiz izin için başvurabilecek. l Hükümet, iş ve mesleklerin yabancılarca yapılmasına izin verebilecek. Ülke, kişi sayısı gibi sınırlamalar yapabilecek. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1995 yılında kabul ettiği 176 sayılı “Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” tam 20 yıl sonra Türkiye’de de Resmi Gazete’de yayımlanarak mevzuata girdi. Sözleşmenin tam olarak uygulanması halinde Soma ve Ermenek gibi faciaların da önüne geçilebilecek. Sözleşme ile maden işçilerine çok önemli bir hak da getirildi. İşçiler güvenlik ve sağlıkları için tehlike oluşturan bir durum halinde madenleri terk edebilecek. ‘yaşam’ Madenciye MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Hükümet 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma’da verdiği sözleri tutmadı. Kimsenin mağdur edilmeyeceği söylemine karşın Soma’da yaşamını yitiren 301 madencinin bir bölümünün tazminatları bile ödenmedi. İşverenin işten çıkardığı 2 bin 831 işçi ile birlikte tazminatları ödenmeyen işçilerin sayısı 3 bine ulaştı. İşçiler seslerini duyurabilmek amacıyla Ankara’ya gitme kararı alırken Türkiye Madenİş Sendikası Başkanı Nurettin Akçul, “Binlerce işçi orada aç... İşçiler ölmediler diye sanki cezalandırılıyorlar” dedi. Pazar günü yayımlanan yönetmeliğe göre de tazminatların asıl işveren olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) tarafından ödenmesi gerekiyor. Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği facianın ardından birçok eylem yapıldı. Ancak hükümet işçilerin sesini duymadı. Seslerini duyurmak isteyen işçiler Ankara’ya gitme kararı aldı. Soma’da yaşananları anlatan Türkiye Madenİş Sendikası Başkanı Nurettin Akçul’un verdiği bilgiye göre işçilerin toplam 41 milyon 84 bin lira tazminat alacakları bulunuyor. Bunun 31 milyonunun 301 madencinin yaşamını yitirdiği Eynez Ocağı’nda, 10 milyonunun da Atabacası’nda çalışan işçilere ait olduğunu dile getiren Akçul, “Bu devlet için çok büyük bir rakam değil. Devlet nerelere neler ödüyor. Ancak işçilerin tazminatları verilmiyor” dedi. Daha önce Uyar Madencilik’te işten çıkarılan yaklaşık 400 işçinin de tazminatlarının ödenmediğine dikkat çeken Akçul, “TKİ, sürecin geriye işleyeceği, Uyar Madencilik’ten çıkarılanlara da tazminat verileceği gerekçesiyle Soma’da işçilerin tazminatlarını ödemiyor” diye konuştu. Akçul, pazar günü yayımlanan “Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımları Kapsamında İstihdam Edilen İşçilerin Kıdem Tazminatlarının Ödenmesi Hakkında Yönetmelik” gereğince asıl sorumlunun TKİ olduğunu, tazminatların da devlet tarafından ödenmesi gerektiğini vurguladı. Akçul, yönetmeliğin “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin açık açık Soma’daki ocakları da kapsama aldığını, tazminatların asıl sorumlu olan TKİ tarafından ödenmek zorunda olduğunu belirtti. Soma’da işten çıkarılan ancak tazminatları ödenmeyen 2 bin 831 işçiye dikkat çeken Akçul, “İşçiler ölmediler diye sanki cezalandırılıyorlar” dedi. Akçul, yetkili ve sorumluların facianın ardından yaraların sarılacağını, hiç kimsenin mağdur olmayacağını, işten çıkarılmayacağını söylediklerini anımsattı. İşçilerin facianın ardından çok büyük travma yaşadıklarını dile getiren Akçul, “Bu arkadaşlarımızın hiçbir gelirleri yok. Mağdur durumdalar. İşveren tazminatları ödemiyor. O zaman bu sahaları işletmeye veren kurum yani devlet de sorumludur. TKİ ve Enerji Bakanlığı da sorumludur” dedi. İşçilerin Soma’da eylemler yaptıklarını, yetkililer tarafından “sözler” verildiğini dile getiren Akçul, bu sözlerin ortada kaldığını vurguladı. Akçul, “Binlerce işçi orada aç... Herkes borçlu. İşçilere ikinci bir facia yaşatılıyor” dedi. Sendika olarak 2 talepleri bulunduğunu kaydeden Akçul, “Birincisi TKİ tazminatları hemen ödemeli. İkincisi de işçilerin istihdam edilmelerini bekliyoruz. Devlet yaraları sarmalı. Soma’da insanlık dramı yaşanıyor. İşçiler Ankara’ya gelerek TKİ’de, Meclis’te seslerini duyurmaya çalışacaklar. İşçilerin haklı bir talepleri var” dedi. hakkı l İşyerinde düzenli denetim yapılacak. Yeraltında yeterli havalandırma sağlanacak. Yangın ve patlamalara karşı önlem alınacak. İşçilerin güvenliği ve sağlığı açısından ciddi bir tehlike ortaya çıktığında, çalışanların güvenli bir yere tahliye edilmeleri sağlanacak. İşveren her madende acil durum eylem planı hazırlayacak. İşçilere eğitim verilecek. Her vardiyada gözetim ve denetim yapılacak. Soma’da facianın ardından uzun süre ocakta kaç işçinin bulunduğu belirlenememişti. Sözleşmeye göre, yer altında bulunan kişilerin isimleri ile bulundukları alanların her an doğru olarak bilinmesini sağlayacak sistem de kurulacak. İşçiler kazaları, tehlikeli durumları işverene ve yetkili makama bildirecek. Güvenlik ve sağlıkla ilgili endişe oluşturacak bir durum oluştuğunda işveren ve yetkili makamdan inceleme yapılmasını talep edebilecek. İşçiler kendi güvenlik ve sağlık temsilcilerini de seçebilecek. Sağlık ve eğitimde Resmi Gazete’de yayımlanan sözleşme bütün maden işyerlerinde uygulanacak. Sözleşmenin uygulanmasını sağlayacak önlemler ulusal mevzuatla belirlenecek. Sözleşmeye göre maden işyerlerinde işçiler için yeterli sayıda bireysel kurtarıcı solunum cihazı bulunacak. Bunların bakımları da sürekli yapılacak. 18 madencinin yaşamını yitirdiği Ermenek’teki facia eski ocakta biriken suyun galeriyi basması ile meydana gelmişti. Sözleşme ile terk edilen eski maden işyerlerinde güvenlik ve sağlığa ilişkin riskler ortadan kaldırılacak. Madenlerde yeterli sayıda tuvalet bulunacak. Yıkanmak, kıyafet değiştirmek ve yemek için yeterli tesisler kurulacak. Buralarda hijyen sağlanacak. İşveren madenlerde güvenlik ve sağlığa yönelik riskleri ortadan kaldırmak için gerekli bütün önlemleri almakla yükümlü olacak. İşveren, güvenli işletim ve sağlıklı çalışma ortamı için de önlem alacak. Zeminin sağlamlığını korumak için önlemler uygulamaya geçirilecek. 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma’da ocakta yeterli çıkış olmaması da facianın önemli nedenleri arasında sayılıyordu. Sözleşmeye göre, bütün madenlerde her biri ayrı bir yolla yeryüzüne çıkan iki çıkış bulundurulacak. Solunum cihazı l Güvenlik ve sağlıkları için tehlike oluşturan durum halinde madeni terk edebilecekler Sanki cezalandırılıyorlar Söğütsen’de grev ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bilecik Söğüt’te, Yıldızlar Holding’e bağlı Söğütsen Seramik fabrikasında çalışan bine yakın işçi aralık ve ocak aylarında almaları gereken maaşlarını alamadıkları için greve gitti. 1000 ile 1500 TL arasında maaş alan işçiler, maaşları yatana kadar fabrika önünde eylemlerini sürdürecek. Yönetimin ise işçileri “işe dönmedikleri takdirde fabrikayı kapatmakla” tehdit ettiği belirtildi. İşçiler Yıldızlar Holding’in fabrikayı 2000 yılında satın aldığını, o günden bu yana da çeşitli sıkıntılar yaşadıklarını dile getirdiler. İşverenin işçileri haberi olmadan SSK’ye girdi çıktı yaptığını anlatan işçiler, yetkililerden de destek beklediklerini belirttiler. 1973 yılında Söğüt Seramik adıyla Bilecik’in Söğüt ilçesinde, 335 dönümlük bir arazide kurulan Söğütsen Seramik fabrikası, bugün 1100 çalışanıyla 500 dönüm üzerinde 114 bin metrekarelik kapalı alana sahip. MESS, Avrupalı işverene şikâyet edildi OLCAY BÜYÜKTAŞ Avrupa çapında imalat sektörlerinde çalışan 6.9 milyon işçiyi temsil eden IndustriALL Avrupa sendikası, Avrupa Metal İşveren Federasyonu’na (CEEMET) gönderdiği mektupta, CEEMET’in üyesi olan Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) Türkiye’de grev yasağı için çağrı yapmasının hem ILO sözleşmelerine, hem de Avrupa Metal İşverenleri Federasyonu’nun kendi taahhütlerine aykırı olduğunu vurgulayarak CEEMET’ten MESS ile görüşerek bu konuyu açıklığa kavuşturmasını istedi. DİSK’e bağlık Birleşik Metal İş Sendikası’ndan alınan bilgiye göre, IndustriALL Genel Sekreteri Ulrich Eckelmann ve Genel Sekreter Yardımcısı Bart Samyn imzasıyla CEEMET Genel Sekreteri Uwe Combüchen’e gönderilen mektupta, Türkiye’de metal işkolundaki şirketlerde mevcut grup toplusözleşme döneminin devam ettiği hatırlatılarak grup anlaşması kapsamındaki müzakerelerin, yaklaşık 42 şirketteki 15 bin işçiyi kapsadığı bilgisi verildi. “Türkiye Hükümeti bu grevi yasaklayan bir karar yayımlamıştır. Ancak öğrendiğimize göre hükümetin bu kararı, CEEMET üyesi olan ve grevin yasaklanması için çağrıda bulunan, Türkiye Metal İşveren Federasyonu, MESS’in yoğun lobi çalışmaları sonucunda alınmıştır” ifadeleri kullanılan mektupta, IndustriALL Avrupa’nın, ILO 87 No’lu Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi’ni ihlal eden bu grev yasağını açık bir şekilde protesto ettiği belirtilerek aynı zamanda işveren örgütüne, IndustriALL Avrupa ve CEEMET’in, hükümetlerin veya Avrupa Komisyonu’nun toplusözleşme sistemlerine veya müzakerelere müdahalesini reddeden ortak bir deklarasyon yayımladığı hatırlatıldı. CEEMET’in, her zaman için çok açık bir şekilde, kendisinin sosyal ortaklar arasındaki konularda her türlü hükümet müdahalelerine tamamıyla karşı olduğunu belirttiğinin altı çizilen mektupta, “Dolayısıyla size sormak isteriz, CEEMET’in bir üyesinin ilgili ILO sözleşmelerine ve IndustriALL Avrupa ile CEEMET’in ortak deklarasyonuna saygı göstermemesi nasıl mümkün olabiliyor. Bizim açımızdan bu, bizim ortak pozisyonumuzun kabul edilemez bir ihlalidir” denildi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle