19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 9 Ekim 2015 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ 10 Aspendos ve Ötekiler (3) Asıl Ergenekon!.. umpas davalarının en ünlüsü Ergenekon’da, terör örgütü liderliğiyle suçlanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un savunması, tarihsel ölçekte önemli. Döneminde Kozmik Oda’nın aranmasına izin veren Başbuğ’un “savunma değil taarruz” olarak nitelendirdiği ifadelerindeki saptamalar, gecikmiş olsa da gerçekleri yansıtıyor. Türkiye hukuk düzeninin en komplocu, en sahtekâr davası Ergenekon’un asıl amacını şöyle tanımlıyor: “Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısından rahatsızlık duyanlar; ılımlı İslam projesini hayata geçirmek isteyenler; 2003’teki 1 Mart Tezkeresi’nin bedelini TSK’ye ödetmek isteyenler, TSK’nin ‘Milli Ordu’ oluşundan rahatsız olanlar ve PKK terör sorununa ‘siyasi çözüm’ arayanlar için engel TSK idi. O halde, TSK halkının gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi. TSK’ye komplo ‘Ergenekon Davası’ ile kuruldu.” Komploları planlayıcı ve uygulayıcıların kimliğine gelince... Başbuğ’a göre hukuk cinayetlerinin asli faili, yargı ve Emniyet içine yerleştirdikleri kadrolarla Gülen Cemaati. İkincisi, “Ne istediler de vermedik” ve “aldatıldık” ifadelerini kullanan AKP iktidarı. Üçüncüsü Ortadoğu’nun şekillendirilmesi için “Ilımlı İslam” düşüncesini ortaya koyan ABD yönetimi. Ordunun tasfiye edilmesinde AB’nin rolüne de değiniyor Başbuğ. Doğrudur... Ancak davanın amacı ve sorumlular hakkında eksik saptamaları var. HHH Dava özü itibarıyla salt TSK’yi değil, siyasal İslama karşı çıkan, demokrasiyi ve özgürlükleri, insan haklarını savunan muhalifleri, aydınları, yazarları, bilim insanlarını, Atatürkçüleri, Cumhuriyetçileri, ÇYDD ve benzeri kurumları, antiemperyalistleri, ilericileri ve solu da hedef almadı mı? Davada yalnız askerler değil, yukarıda sözünü ettiğim unsurlar da sanık olarak suçlandı. Sorumlulara gelince... ABD Gülen Cemaati ve AKP iktidarının yanında, onlara destek veren, siyasal İslamdan demokrasi uman, tetikçi medya, cemaat ve iktidar yanlısı gazeteciler, sahte aydınlar, eski ve neoliberaller, solcu dönmeleri, garabet hukuk düzeninin kurulmasına oy veren “yetmez ama evetçi” tayfası da yok mu? TSK’ye komplonun içinde yargı ve Emniyet unsurları sayılırken, içerideki cemaatçi unsurların rolü vurgulanmalı. HHH Ergenekon sürecini değerlendirmek, derin devleti, Gladyo’yu anlamak için tarihsel bir perspektiften bakmak gerekiyor. Türkiye Mustafa Kemal’den sonra bağımsız çizgisini bırakıp, adım adım kapitalist, emperyalist kutupta yer aldı. IMF’nin, Dünya Bankası’nın, NATO’nun boyunduruğuna girdi. Sovyetler Birliği’ne karşı Batı’nın ileri karakolu oldu, antikomünizm esas alındı; sol ezildi. Türkiye’nin tüm kurumları, ekonomisi, askeri, polisi, güvenliği, maliyesi, milli eğitimi giderek artan dozda Batılı küresel güçlerin beklenti ve istekleri doğrultusunda yapılandırıldı. 12 Eylül darbesiyle bağımlılık, tavan yaptı. Bugünkü iktidarın kurulması ve cemaatin büyütülmesi BOP’un altındaki 12 Eylül projesidir. AKP ve cemaat, Ergenekon ve benzeri davalarla darbe yapıp, hukuk ve Emniyet güçleriyle kamusal düzeni ele geçirdi. Ülkenin bağırsakları yeni düzenin kiriyle tıkandı. Ergenekon kumpasını kuranlar gerçekte faili meçhullerin, cinayetlerin, derin yapılanmaların üstünü örttüler. Bugün terörist diye suçlanan davanın savcısı ortada yok, kaçtı. Yarın sırada kimler var, belirsiz! Sonuç olarak anlaşıldı ki davaları açanların, yürütenlerin yani asıl kumpasçıların kendisi “Ergenekon!” Cemaatin suç ortağı siyasal iktidar da “kandırıldık” hesabıyla sorumluluğu üstünden atıp sıyrılamaz. Türkiye’nin, yüzleşmeden, hesap sormadan, komploları aydınlatmadan, sorumlularını tam olarak saptamadan hukuk devleti olması çok güç görünüyor... K spendos Tiyatrosu’ndaki “restorasyon” tartışmalarına geçmeden önce tiyatro ile kentin bazı özelliklerine göz atalım. Aspendos’un özelliği için kentin antik sikkelerini ele alalım. İÖ 5. yy sonlarında Aspendos sikkelerinin bir yüzünde çıplak iki güreşçi, arka yüzünde sapan atan çıplak bir sporcu görülür. Bu sikkeler, iki yüzyıl boyunca aynı içerikle basılmışlardı. Anlaşılan Aspendos, günümüzden 2500 yıl, tiyatronun yapılışından da 6 yüzyıl önce, güreş bu antik kent için sanki günümüzün Kırkpınar’ı idi. Önceki iki yazımızda 1930’da Aspendos tiyatrosunu gezen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüne yer vermiştik: “Bu tiyatroyu restore ediniz. Ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz. Güreşler düzenleyiniz. Fakat ne kapısına kilit vuracaksınız, ne de girenlerden para alacaksınız. İsteyenler temsil verebilecekler. Sanatın Aspendos ve sporun her dalına açık olacak.”  sikkesi... Bazı okurların, Atatürk’ün neden “güreş” önerdiği sorularının yanıtı, bu sikkelerin ışığında daha iyi anlaşılıyor! HHH Aspendos Tiyatrosu’nun önemli bir özelliğini ise uluslararası flüt sanatçımız Şefika Kutluer şöyle açıkladı: “Orada, Avrupa Birliği Oda Orkestrası ile 5 bin kişiye A larak ses düzeni bozuluyor! HHH Gelelim Aspendos Tiyatrosu’ndaki “restorasyon” tartışmasına… Türkçe olmayan bu sözcük, çok yanlış algılanıyor. Bu yanlışlığı açıklayabilmek için yabancı sözcükleri kullanacağım. “Repair (tamironarma)” bozulan bir şeyin, örneğin musluğun onarılması için kullanılır. “Restorasyon (korumak için onarma)” Aspendos Tiyatrosu’nun “estetiğini ve tarihini korumak” için yaKavşak pılan “onarım” gibi… “Renovasyon (yenileme)” ise çatının yağmurda evin bir konser verdim. Flüt gibi zarif bir nefesli sazın sesini; içine su sızdırmasını önlemek için kiremitlerle “yeniaçık havada ve mikrofonsuz olarak, en ön sırada dinle lenmesi” gibi bir örnek verilebilir. Ne var ki bu kavramlar ülkemizde birbirine kayen ile en arka sırada dinleyen aynı biçimde duyuyordu. Çünkü tiyatronun ‘akustiği (ses düzeni)’ olağanüs rıştırılıyor. HHH tü idi… Bu düzeni ne yazık ki Türkiye’de Tarihsel mirasın “restopek çok kapalı salonlarda bulamıyoruz!” rasyonu (onarılarak korunKutluer, Süleymaniye’yi yapan Mimar ması)” konusunda 1965’te Sinan ile bağlantılı bir öyküyü de anımTürkiye’nin de imzaladısattı: ğı Venedik Tüzüğü’nün 9. “Mimar Sinan, Süleymaniye Camisi’nin maddesini anımsayalım: kubbesini yaparken nargile içiyormuş! İşçi“Madde 9 Restorasyon ler Kanuni Sultan Süleyman’a Sinan ça(onarım) uzmanlık gerektiren lışmıyor diye şikâyet etmişler. Kanuni, cabir iştir. Amacı, kültür varlımiye gittiğinde Mimar Sinan’ı kubbede Aspendos’ta bir konser... ğının estetik ve tarihi değerinargile içerken görmüş. “Neden çalışmıyorsun” diye soran Kanuni’ye, büyük ni korumak ve ortaya çıkarmaktır. Onarım kendine temel olarak aldığı özgün malzeme ile güvenilir belgeleusta “Kubbenin ses düzenini (akustiğini) hesaplıyorum. Nargilenin çıkardığı sesin yansıması ile bu hesabı re saygıyla bağlıdır. Faraziyenin başladığı yerde onarım durmalıdır. (…)” yapıyorum!” demiş… Demek ki restorasyon, “uzmanlık” gerektiriyormuş. Aspendos Tiyatrosu ve Süleymaniye yapıldığında günümüzdeki “akustik (ses düzeni)” denilen “bilim da Kültür varlığının “estetiğini ve tarihsel değerini” korumalıymış! “Faraziyeye (varsayımların ya da olsa olsa lı” yoktu! Ama ülkemizde bu alandaki çağdaş yapılarda, nedense bu “bilime” dikkat edilmiyor, hatta bazı gibi yöntemlere)” bu konuda yer verilmemeliymiş! salonlarda yerlere halı serilip duvarlara paneller konuBu açılardan irdelememizi sürdüreceğiz! Özgen Acar a c A n e g z Ö KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 9 EKİM 2015 SAYI: 32874 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni HER ŞEY SIRASIYLA OLMALI’ydı SÜPER LOTO 8, 16, 35, 39, 47 ve 48 6 BİLEN: 6 milyon 910 bin 596 TL (1 kişi) 5 BİLEN: 5 bin 60.40’ar TL 4 BİLEN: 86.10’ar TL 3 BİLEN: 7.25’şer TL Can Dündar EVLAT Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı T.C. DENİZLİ 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2011/1351 Esas Davacı İçişleri Bakanlığı tarafından davalılar Mustafa Güzen, Dirençhan Güzen, Ayşe Güzen aleyhine açılan alacak davasının yapılan yargılamasında; Mahkememizce davalı Ali ve Hikmet kızı 22/02/1964 d.lu Ayşe Güzen adına duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmış olup, tebligat yapılamamıştır. Adres araştırmasından da bir netice alınamadığından dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 01/12/2015 günü saat: 09:30’da duruşmada bizzat hazır bulunmanız, veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi taktirde HMK uyarınca yargılamaya yokluğunuzda devam olunacağı hususu, dava dilekçesi ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 30/09/2015 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 154517) Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.35 05.21 05.44 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.01 12.59 16.07 06.45 12.43 15.53 07.07 13.06 16.17 Akşam 18.44 18.29 18.53 Yatsı 20.03 19.46 20.08 EDİP KIVILCIM ANGIN 04.09.1984 09.10.2014 umpas Davaları”ndan biri olan yaklaşık altı yıllık “Poyrazköy Davası”, geçen cuma “2 Ekim” günü “Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi”nde karara bağlandı. “Suçlu” sandalyesine oturtulan üniversite hocaları, “TSK”nin komutanları, “SAT” komandoları, “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” (ÇYDD), “Çağdaş Eğitim Vakfı” (ÇEV) yöneticileri ile oluşturulan “83” sanık “beraat” etti. Onlar da, “Kumpas Davaları”nda olduğu gibi, azılı bir “terörist” olmakla, “darbe”ye teşebbüs etmekle, ayrıca komutanlara “suikast”la da suçlanıyorlardı. Oysa bu davaların “yargıçlar”ı, “savcılar”ı bu suçlamaların dayanaklarının “sahte deliller”, “üretilmiş deliller” olduklarını biliyorlardı; üstelik bunların sahtelikleri yadsınamaz bir biçimde ortaya çıkarılıp gözler önüne serildiği halde yargılamayı dolaysiyle de davaları yıllarca sürdürdüler. Böyle bir yargılamanın, anayasasında “hukuk devleti” olduğu belirtilen bir devlette yaşanması kabul edilebilir mi? Ayrıca, “Afrika”nın, “kabile devletleri”nde bile, artık bu tür yargılamaların görülmediğinden söz ediliyor... “2 Ekim” günkü duruşmada, savcının mütalaasında yer alan, “eylemin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçesiyle beraat istemine”, Dz. Kur. Alb. Ali Türkşen: “Ben hangi suçu işledim ki, kanunda yazmadığı için beraatım isteniyor?” sorusuyla karşı çıktı. Savcının bu “nedenle”, “beraat” istemi hemen hemen topluca yadsındı ve ardından da “beraat” isteklerinin olmadığı dile getirildi. Bu dile getirilişin “gerçek anlamını”, bir komutanın: “Silah arkadaşlarımız Ali Tatar ve Sadettin Doğan, bu kumpaslar yüzünden burada değiller; beraat istenmiş ya da istenmemiş bir fark yok!” dediğinde, salonun balkonundaki izleyiciler arasında olan Ali Tatar’ın ablasının: “Ali’nin ruhu burada, bizimle!” seslenişinin koca salonu bir anda “iç titreten” bir sessizliğe gömmesiyle, insan çok daha iyi anlıyor. Bu “gerekçe” ile “işlenen suçun kanunda olmaması” dolaysiyle “beraat” istemine karşı koyuş, mahkeme heyetince dikkate alınarak, ileri sürülen “suçların işlendiği sabit olmadığı” anlatımıyla gerekçede yer aldı. Böylece “yargının yargıyı” yargılaması, dahası “devlet”i oluşturan “temel” öğelerden biri olan “yargı erki”nin yargılandığı bir duruma gelinmiş, düşülmüş olmuyor mu? Dolaysiyle, Mahkeme Başkanı Selçuk Kaya, “83” kişinin teker teker beraatlarını okurken, her bir “beraat” kararı böylece “devlet”in “suç”u olarak da belirmiyor mu? Belirlenmiş olmuyor mu? Öyleyse, bütün “Kumpas Davaları”nda olduğu gibi, “Poyrazköy”de de“suçlananlar”, tüm bu kumpasları hazırlayanlar, bunları bile bile yargılamayı başlatıp yürütenler hakkında, ayrıca Emniyet görevlileri, kolluk kuvvetleri ve bilirkişi kurumu için de “suç” duyurusunda bulunulmasını isterken, bunu “devlet” için de istemiş oluyorlar; doğallıkla... Ayrıca “ÇYDD”nin ışıklar içinde olmasını dilediğimiz Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın hastalığının son döneminde, evini altüst edip arayanlara, hasta yatağından yaptığı, “Aşk mektuplarımı da almayın!” uyarısı, “devlet”in ne denli “gülünç” ve “utanılacak” bir duruma düşürüldüğünün hep anımsanacak bir örneği olarak kalacaktır. “Poyrazköy” duruşmasında, Kora. Kadir Sağdıç’ın: “Bizler, Türk Silahlı Kuvvetleri, telafisi mümkün olmayan zarara uğradı” dediğinde, “Gölcük”te, “Donanma Komutanlığı”nda yapılan aramayı anımsadım. Donanma “Kur. Bşk. Tüma. Semih Çetin” bu olayı kitabında (*) anlatırken, aramayı yapan “Savcı Fikret Seçen”in, aradıklarını elinle koymuş gibi, odanın taban karolarını kaldırtıp, ortaya çıkan çukurdan, düzgün bir biçimde yerleştirilmiş, aralarında ünlü “5 No’lu” harddiskin de bulunduğu belgeleri bir bir toplarken sorumlu “Albay”ın ve öteki görevlilerin sakin sakin, hiç şaşkınlık duymadan rahatça izlemesine karşılık, S. Çetin’in sorgu dolu şaşkınlığı... İşte bu görüntünün, birbirine karşıt bu durumun, açıkça sergilenen bu gibi “tezgâh”ların, “Komutan Sağdıç”ın belirttiği gibi, “TSK”nin “telafisi mümkün olmayan” zararlar arasında yer aldığı, zamanla daha iyi görülüp dile getirilecektir... Yarın “Beşiktaş”ta buluşmak üzere! (*) Bir İhanetin Öyküsü. Devleti mahkum ettirenler “K C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle