19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 6 Ekim 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 ngiliz yüzbaşı arkeolog casus T. E. Lavrence ile de Türkiye’de arkeolojik kazı ve araştı[email protected] malar yapmış olan İngiliz arkeolog David Gewww.ahmettan.com orge Hogarth, 1909’da Aspendos tiyatrosu hakkında şöyle demişti: “İtalya, Fransa, Dalmaçya ve Afrika’da antik tiyatrolar, Mısır ve Yunanistan’da tapınaklar, Girit’te saraylar görmüş olabilirsiniz. Antikçağdan günümüze gelen kalıntılara belki doydunuz ya da belki onlardan hiç hoşlanmadınız. Ama Aspendos’taki tiyatroyu henüz görmediniz ki!” Türkiye’nin güney kıyılarındaki arkeolojik alanları adım adım dolaşan, yöre hakkında çeşitli kitaplar yazan İngiliz arkeoloji profesörü George Evart Bean de 1997’de şöyle yazmıştı: “Tiyatro’nun içerisine ilk girdiğim an benliğimi saran hayranlık duygusunu asla unutmadım. Antik anıtları eksiksiz ve hasarsız görmekten hoşlananlar (kim hoşlanmaz ki!) Aspendos’a mutlaka gitmelidirler…” Önceki yazımdan Mustafa Kemal Atatürk’ün 1930’daki sözlerini anımsayalım: “Bu tiyatroyu restore ediniz. Ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz. Güreşler düzenleyiniz. Fakat ne kapısına kilit vuracaksınız, ne de girenlerden para alacaksınız. İsteyenler temsil verebilecekler. Sanatın ve sporun her dalına açık olacak.”  HHH 7 Mart 2001 Hürriyet: “Aspendos tiyatrosunun restorasyonunu, Kültür Bakanlığı Anıtlar Kurulu’nun denetiminde YKS Yapkim ürünleriyle yapıyor. Yapkim Genel Müdürü Cüneyt Dayıoğlu, tiyatroda 1950’li yıllarda birtakım onarım çalışmalarının yapıldığını söyledi. ‘Ancak bu onarımlar o zamanın teknolojisine göre özel malzemeler bulunmadığı için çimentolu harç ile yapılmış ve ne yazık ki bunun sonucu olarak mevcut dokuya uymayan tamir bölgeleri oluşmuş.’ ” 2 Nisan 2007 Cumhuriyet: “Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, aralarında Aspendos’un da bulunduğu, gösterilere kapatılması yolunda rapor verilen 5 antik tiyatroda kuvvetlendirme çalışması yapılacağını bildirdi…” HHH İ Özgen Acar Kavşak a c A n e g z Ö Aspendos tiyatrosu gece... reken maksimum ses düzeyinin 30 Db olması gerektiği vurgulanmıştır. Hatta (Anadolu Gösteri Eğitim Prodüksiyon Hizmetleri Ltd. Şti. / Anadolu Ateşi), protokolde yer alan şartlara uymayarak, tiyatroya yasal kapasitesinin (en fazla 2 bin 500 kişi) çok üstünde, 7 binin üzerinde seyirci aldığı ve izin verilen Db sınırın çok üstünde ses kullandığı için para cezası verilmiş ve sözleşmesi iptal edilmiştir. Gerekli güvenliği sağlanmamış bir yapıda bu derece yoğun kalabalıkların ve yüksek düzeyde gürültünün yaratabileceği ve geri dönüşü olmayan tahribatların bir an önce önüne geçilmezse, ortaya çıkacak facianın bilançosu çok ağır olabilir. Üstelik bu sadece bir tiyatronun yıkımı ve tahribiyle kalmayıp can kaybına yol açabilir. Şüphesiz hiçbir eser, bir insanın hayatından daha önemli değildir. Aslında, Aspendos Tiyatrosu için özelleştirdiğimiz bu tehlike, diğer antik tiyatrolar ve mimari yapılar için de geçerlidir. Ancak bunların hemen hemen hepsinde arkeolojik kazılar yapılmakta olup, bilimsel incelemesinden olduğu kadar korunma ve onarımında da sorumlu olan hafirlerin yakın gözetimindedirler. Bu açıdan Aspendos Tiyatrosu ayrıca mahrumdur. Çünkü 1930’larda, Atatürk’ün direktifleriyle yapılan onarım çalışmaları dışında, tiyatroda uzun vadeli bir çalışma yapılmamıştır.” Konuyu sürdüreceğiz. Siyasetin insaniyet ile imtihanı il, kemiği olmayan bir başka organımızdır. (Öteki elbette kulakböbrekvs.) Dil akıllıca kullanılıyorsa yılanı deliğinden çıkarabilir. Ama hoyratça kullanıyorsa, bülbülün bile başını belaya sokabilir. Dil, dilim dilim çeşit çeşittir. En önemli enstrümanları olduğu için mi nedir, kimi siyasetçiler dili en çok istimal ve istismar edenlerdendir. Ki bu gibilerin çoğu konuşmaları gereken yerde susarlar ya da konuşurlar ama bir şey söylemezler. Klişeleri yineler dururlar. Dil elbette çok önemli bir enstrüman. Akıl, erdem ve ferasetle her daim uyumu ve akordu gerektirir. Gönüllere oradan da toplumsal yaşama barış, huzur ve mutluluk ancak bu sayede gelebilir. HHH Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın dilleri farklı notaları okuyor. Ama tutturdukları terane aynı. Davutoğlu biraz da hocalığına sığınarak sığ, sentetik ve destansı üslupla “insanlığı” öne çıkarmaya çabalıyor, çabalıyor. Erdoğan’ın böyle bir derdi yok. İnsanlığı bile siyaset için yapıyor. Asrın lideri olma aşkına elde olmadan, Suriyeli misafirlere kapıları aralıyor. İpin ucu kaçınca da “insaniyet” diye Avrupa’da “siyaset” yapmaya yöneliyor. HHH Oysa siyaseti insanlık ile uzlaştırmak hiç kolay değil. Kolay olsaydı, sosyalizmin “herkesten yeteneğine, herkese ihtiyacına göre” cenneti dünyanın bir köşesinde bugüne dek çoktan kurulurdu. İsviçreli Alman yazar Hermann Hesse’nin (18771962) “İnsanlık ile siyaset birbirini dışlar. İkisine birden hizmet etmek hiç kolay değildir” demesi hiç boşuna değil. HHH Şu sıralarda İnsanlık ile Siyaset cephesinde çok çarpıcı iki örnek yaşıyoruz. Hürriyet’ten Ahmet Hakan sabıkalı ve partili saldırganlarca dövüldü. Yetmemiş gibi, 7 failden 6’sı serbest bırakıldı. Şırnak’ta öldürülen Hacı Lokman adlı çukur kazıcı bir örgüt üyesi öldürüldü. Yetmemiş gibi cesedi bir aracın arkasına bağlanıp sürüklendi. Faillerle ilgili bir bilgi yok. Olacağı da pek yok. Bu iki olaya hangi cepheden bakmak gerek? İnsaniyet mi siyaset mi? HHH Zamanın ruhuna ve iktidarın meşrebine en uygun yanıtı başımızdaki ikilinin kullandıkları dile bakarak verebiliriz. Biri önce siyaset, öteki görünürde insaniyet diyor. Ama kullanabildikleri dil aynı: “Dayak hadisesini tasvip etmek mümkün değildir!” “Araç arkasında ceset sürüklemek tasvip edilemez!” Bu klişe, şiddeti lanetlemekten çekinen bir devlet dilidir. Bu dil kesilip atılmadan hukuk da barış da gerçekleşemez! Bunun için avaz avaz “Partili haydutlara gazeteci dövdürmek de, cenazeye ip bağlayıp sürüklemek de alçaklıktır kepazeliktir!” diye ilan etmek gerekir. “Tasvip etmek mümkün değil!” yavesi, durumu geçiştirmektir. HHH Tasvip Arapça bir sözcük. Uygun bulma ve (okun) hedefe isabet etmesi anlamına geliyor. “Sevap”taki harfler yüzünden mi nedir, devlet katındaki zevat, benzer her kepazelikte sevap kazanmak için olacak, “tasvip mümkün değil!” deyip duruyor. D Aspendos ve Ötekiler (2) Aspendos tiyatrosu gündüz... 25 Şubat 2008, Yrd. Doç. Birol Can: Yüksek lisans tezini Aspendos tiyatrosu hakkında yapan arkeolog Can’ın bir makalesinden alıntılar yapalım: “Bu gösterilerin hepsi, hem binlerce insanın katılımı, hem de gösterinin yüksek ses ve ışık performansı gerektirdiği düşünüldüğünde, risk oluşturabilecek durumdadırlar. Zira bir bilimsel çalışmada, bu etkinlikler esnasında ses düzeyinin 50 desibele (Db) kadar çıktığı tespit edilmiştir. Oysa yapılan akustik ölçümler neticesinde, tiyatronun dokusuna zarar vermemek için kullanılması ge Argodan al haberi DÜMBELEK ÇALMAK: Yalan söylemek KENDİ KENDİNE FİLİM OLMAK: İlginç olaylar yaşamak AKORT ETMEK: Haddini bildirmek topus Ceza Sahası’na girmek için muhtardan hücum kâğıdı alınsın! hasar tespit komisyonu Millet balatayı sıyırdı!.. FİKS MÖNÜ Balkonda Yalancı Dolma Kıllı Tulumba Tatlısı Bireysel ve kolektif saldırılar ağaç ekimi Memleketim kel kaldı diye üzülmeyin. Uzman ellerde kelliğe kesin çözüm. 3 dakikada orman ekiyoruz. Hem de istediğiniz renklerde. KELGİT A.Ş. hmet Hakan’a saldırı bireysel bir saldırıdır, bir kişiye yapılmıştır. Hedef bireydir. Ergenekon kurgusu ise kolektif bir saldırıdır. Toplumsal olarak faşist güçlerin toplumu tersyüz edip istedikleri yöne götürülmesi amacı ile yapılmıştır. Basın, üniversiteler, yazarlar, hatta sanatçılar hedef seçilmiştir. Bazı egemen güçler tarafından önce isimleri çizildi. Onlar, “faşist ve egemen güçlerin yolu üzerindeki engeller olarak görülmüştür”. Seçilmiş 200300 kişi Silivri’ye atılarak toplumun bütünü üzerinde korku, baskı ve terör yaratılmak amacı güdüldü. Bu bir sessiz darbeydi. İnsanlar birbirleriyle konuşmaya, telefon etmeye korkar hale getirildi. Komşu ihbar edecek diye sessiz kaldılar. Bu ortam yaratıldı. Ergenekon ve Ahmet Hakan’a saldırı arasında, işin özünde sadece yöntem farkı vardır; Ergenekon kolektif, geniş kapsamlı, küresel ve bölgesel bir organizasyondur. Hakan’da ise birey hedef seçilmiştir. Ancak her ikisinin ortak yönü vardır; toplumda korku, baskı ve terör ortamı yaratarak insanları koyun sürüsü gibi güdebilmek. Ahmet Hakan’a saldıranlar da, Ergenekon kumpasını üretenlerin maşalarıdır. Bazen eli sopalı kişileri sokağa salarlar; bazen de televizyon kanallarına kimi cici kızları veya geçkin (!) bayanları sürerek amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Bu maşalar televizyon kanallarında hâlâ, “Ergenekon kumpası gerçekleşmeseydi darbe olurdu” diyerek, faşist düzenlemelerin bir maşası olduklarını itiraf ediyorlar. Kolektif sivil darbeler ve Ahmet Hakan örneğindeki gibi bireysel saldırılar birbirini tamamlayan oluşumlardır. 1990’lı yıllarda da Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı operasyonlarında olduğu gibi bireysel saldırılar, kolektif operasyonların öncü girişimleriydiler. 1970 sonrasındaki bireysel saldırılar, 12 Eylül kolektif askeri darbeyi hazırladı. Cavit Orhan Tütengil, Abdi İpekçi benzeri saldırılar, arkasından gelen askeri ve sivil darbelerin altyapısını hazırladı. Birçok öğretim üyesi ve yazar, “baskıcı ve antidemokratik” bir toplumsal yapının hazırlanması için katledildiler. Bugün de Hürriyet’e ve Ahmet Hakan’a yapılan faşist saldırılar, “arkalarındaki kolektif yapının teşviki sonucu ortaya çıkmaktadır”. Kesinlikle bireysel bir tepki değildir. Toplumda kimi odakların kolektif olarak yarattıkları çürümüş düzenin sonuçlarıdır. Arkadaki bataklık kurutulamaz ise sokan sinekleri tek tek yok edemezsiniz, faşist saldırılar sürer. Aydın Doğan iki gün önce, “Hükümet yanlısı olmaya mecbur değiliz, karşıtı da değiliz” diyerek, “taraf değilsen bertaraf olursun” kuralını (!) çiğnemiş oluyor, bütün suçu bu! Düzeltme Notu: Sayın Erol Manisalı’nın 29 Eylül Salı günkü “İç savaşın eşiğine nasıl geldik?” başlıklı yazısında, ilk üç maddenin rakamları teknik bir nedenle çıkmamıştır. Özür dileriz. A ILIMLI İZDİVAÇ Parayı eş olarak kabul ediyo musun? EVEEET! Bir ayakkabı kutusunda kocayın! Aynı kapıya çıkar 6 EKİM 2015 SAYI: 32871 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Normalde, biliyorum benden Ahmet Hakan’a yapılan saldırı hakkında görüşlerimi beklerdiniz. Ama aslında hedef gösterip emri verenler belli, uygulayan AKP’liler de zaten ortaya çıktı. Umarım Hürriyet hatalarını anlar ve gereksiz yere kadrosundan çıkardığı yazarlarını geri kazanamasa da, mesela Tufan Türenç gibi hâlâ ekibinin parçası olan değerli isme umarım tekrar sütunlarını açar. Baskıya ödün vererek bir yere varamayacaklarını artık anlamaları şart. İlk gece hastanede görebildiğim Ahmet Hakan’a ve tüm basınımıza geçmiş olsun. Kısaca Ahmet Hakan rezaleti ‘Kullanım kılavuzu’ saptırmaları hi saptırmaktan başka bir şey değildir. Sanat dünyasının içinde olmayanların bazen anlayamayacağı sert ayrımlar vardır. Tuval resmini ve sanatçılarını düşman görecek kadar at gözlüğüyle bakmak, çağdaş bir insana yakışmayacağı gibi, “güncel” bir sanatçıya hiç mi hiç yakışmaz... Bu ilkel tavrı yabancı müzelerde gösterseler, alay konusu olurlar. Sonuçta şimdi bu kitaplarda tuval resimleri ara sıra var, ama en azından ana hattı tuval resmi olan sanatçılar “seçilememiş”. Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.32 05.17 05.42 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.58 13.00 16.11 06.42 12.44 15.56 07.04 13.07 16.21 Akşam 18.49 18.34 18.57 Yatsı 20.08 19.51 20.13 Gelelim sanat tarihine. Önceki yıllarda, bu sütunda, çağdaş sanat tarihini saptırdığına inandığım iki kitabı eleştirmiştim. Biri Artİst’in çıkardığı “Türkiye’de Güncel Sanat: Kullanım Kılavuzu 19862006” adlı Halil Altındere ve Süreyyya Evren’in çıkardığı kitap, diğeri de Garanti Bankası’nın sponsorluğunda, Transglobe adlı yayıncının “Unleashed” kitabıydı. Sanat tarihi yazmak dev bir sorumluluk. Altındere, ısrarla “Çağdaş Sanat” yerine “Güncel Sanat”ı kullanıp çağdaş sanatı 80’lerin başından itibaren geliştirmiş isimlerle aralarında sahte bir statü farkı yaratmaya çalışıyor. İşin özünde dünyada “güncel sanat” gibi uydurma bir deyim var olmadığı için, İngilizce kullanılan başlık “Contemporary Art”. Şimdi Altındere, aynı kitabı 2. kere, benimkiler de dahil olmak üzere, tüm bu eleştiriler ışığında çıkarıyor sandım. Sözde tek fark, bu sefer 19862006 arasını değil, 19752015 arasını kapsaması. İyi de ikinci ciltteki sanatçıların yarısı ilk ciltte var, ama ilk kitapta yer alan 26 isim yeni kitapta yok! Yani mesela Haluk Akakçe, Hüse Sanat tarihini kafasına göre yazmak... yin Çağlayan, Aydan Murtezaoğlu, Bülent Şangar arada elenmişler! 10 yılda değerlerini toptan kaybetmişler, öyle mi? Öte yandan 50 sanatçı, her iki kitapta var! Aralarında Halil Altındere dışında Erdağ Aksel, Vahap Avşar, Gülsüm Karamustafa, Şükran Moral, Serkan Özkaya, Şener Özmen, Sarkis gibi isimler var. Sağ olsunlar, ilk kitapta olmayan ama ikinci kitapta olan 51 sanatçı arasında ben de varım, rahmetli Hüseyin B. Alptekin de! Ama seçimler öyle yapılmış ki neredeyse, yalnız multimedya ve kavramsal sanat yapan sanatçılar seçilmiş. Sorun yok, isteyen öyle bir kitabı da çıkarabilir. Ama o zaman adı “Türkiye’de MultiMedia/Kavramsal Sanat” olur, hatta o zaman bile sonuna “...’tan bir kesit” diye belirtmek gerekir (“Güncel Sanat” bulvarı üstünden giderek iz bırakmaya çalışanların çoğunluğu ilginç bir şekilde Kürt sorununa tek yanlı bakanlar, Ermeni soykırımı propagandistleri veya antiKemalist sanatçılar. Bu da gelecek için ayrı bir araştırma konusu olarak kalsın). “Contemporary Art” diye kitap çıkarıp içine Adnan Çoker, Özdemir Altan, Devrim Erbil, Komet, Kemal Önsoy, İsmet Doğan, Yusuf Taktak, Mustafa Horasan, Hale Arpacıoğlu, Tomur Atagök, Mehmet Aksoy, Mehmet Güleryüz, Bubi, Mustafa Ata, Ömer Uluç, Hüsamettin Koçan, Haluk Akakçe, İrfan Önürmen, Denizhan Özer, Canan Tolon, Ansen gibi birçok ismi koymamak, tari Birbirini tamamlar Sanat tarihi, nasıl üretilir? Halil Altındere, eski bir genç dostum. Kariyerinin başında çok paylaşımlarımız olmuştur. Kendisine yine hatırlatayım: Bir sanat tarihi kitabını bir sanatçı hazırlıyorsa, 10 misli dikkatli olmalıdır. Saydığımız mahsurların ötesinde, elenen veya yok sayılan sanatçılara üstünlük sağlamak için mi bu yayını çıkarıyor sorusu gündeme gelir. Hele kitabın adı bu kadar iddialı ve geniş kapsamlıysa... Keşke, “Sevdiğim kavramsal sanatçılardan bir kesit” deseydi de, herkes rahat etseydi! Eleştirdiğim kitap şık bir yayın. İnsanların ciddiye almaları için her şey mevcut. Ama içerik, bu sunum kalitesini ve de kitabın adını taşımaktan uzak. Sonuçta, boşlukları örten makyaj gibi duruyor. Gelelim değerli yazarlara: Aradan 10 yıl geçmiş, kimi yazarların aynı yazıları konulmuş kitabın yeni versiyonuna. Ama yeni yazı vermiş olanlar bile, bu yanlı seçimlere aracılık edip kendi güvenilirliklerini ateşe atmış. Sonuç mu? Tarihle çok yakından ilgilenin. Ama devamlı şüpheci kalarak! ON NUMARA 5, 6, 10, 14, 16, 21, 23, 26, 29, 33, 37, 42, 49, 55, 65, 66, 67, 68, 70, 73, 74, 77 10 BİLEN: 276 bin 390’ar TL (1 kişi) 9 BİLEN: 2 bin 194’er TL 8 BİLEN: 137.65’er TL 7 BİLEN: 24.90’ar TL 6 BİLEN: 4.30’ar TL HİÇBİR NUMARAYI DOĞRU TAHMİN EDEMEYEN: 3.15’er TL C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle