19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 31 Ekim 2015 söyleşi SELİN ONGUN [email protected] TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 12 ‘Devleti böylesine kuşatan bir AKP yeni bir AKP doğurmaz’ Kasım sabahına dair rakamlar ve anketler son virajdayken, siyasetin manşetinde o soru da var: “Seçim sonuçları yeni parti doğurabilir mi?” Siyaset felsefesi üzerine analizleri politikanın her cephesinde karşılık bulan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Kürşat Bumin’e sorduk. n Bülent Arınç’ın “Erdoğan’a yeter dedi” yorumlarına da neden olan son çıkışıyla başlayalım. Öyle mi sizce? Siyasi hayatındaki kişisel gücenmelerini anlatan biri var o konuşmada. Beklediği ilgiyi göremediği için kimisine kırılmış, bazılarından memnun değilmiş. Başka? Ambargo nedeniyle TRT’ye ve birtakım kanallara çıkamıyormuş. Mesela karşımızda “Cumhurbaşkanı’nın mevcut anayasal yetkilerini aştığını” söyleyen, ilkesel itirazlarını aktaran biri var mı? Yok. n Ancak “1 Kasım bekleniyor. Seçim sonucuna göre AK Parti yeni parti doğuracak” kısmı hararetlendi. Saman alevi mi? Biliyorsunuz, önce Abdullah Gül için söylendi bunlar. Ne Arınç’ın ne de Gül’ün “üzgünüz, kırıldık” mealinden öteye geçmeyen sözlerinin siyasetin yönü açısından ciddi bir tartışma olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu tartışmadan, ne kadar zorlanırsa zorlansın, AK Parti’yi hırpalayacak bir oluşum çıkmaz. Bİ soRmak lazım Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Kürşat Bumin: Erbakan’dan kopanlarla Erdoğan’dan kopacak denilenler karşılaştırılamaz. AKP tamamen parti devlet. Refah devlete el süremedi 2 Vedat ARIK Kayyumla güçleneceklerini sanmak ne gaflet! n “Bülent Arınç’ın bile şikâyet ettiği medya” alıntısıyla soralım? Onları medya olarak değerlendirmek doğru değil. O bir medya değil, propaganda merkezi. Oradaki konuşmacıların da Türkiye’nin entelektüel hayatlarında bir işlevi yok. O nedenle her gece çıkıp kendi aralarında konuşuyorlar. Kendileri de etkilerinin olmadığının farkındalar. n “Bugün medyanın durumu 28 Şubat’tan daha fena” diyenlere katılır mısınız? Bugün başka bir şey var. 28 Şubat’ta medyada ideolojinin baskın olduğu yönetimler vardı. “Şeriat geliyor” diyen sahte bir laiklik anlayışının çok sayıda gazetecileri askeri de yanına almış olarak milli iradeyi savunuyorlardı. Bugün gazetecilerin daha geriye çekildiği ve patronların inisiyatifiyle şekillenen bir medya var. Son olarak Kanaltürk ve Bugün TV baskınlarında da görüldüğü gibi iktidarın gözünde gazeteciden önce patronlarla ilgilenmek daha önemli. İpek Grubu’nun sahip olduğu medya kuruluşlarının sesini kesmek için grubun tüm mal varlığına el konuldu. Bu ülkede kimi gazetelere ve gazetecilere neler çektirildiğini hatırlatmaya gerek yok. Ama bugün karşılaştığımız tablo daha farklı bir analizi gerektiriyor. n Neden? Kayyum tayin edilen medya kuruluşlarının önünde uygulamayı protesto eden göstericilere kimlerin destek verdiğini görüyorsunuz. Söz konusu medyanın bir zamanlar haklarında nasıl olumsuz, sorumsuz yayınlar yaptıklarını hatırlayınca insan “özgürlüğün etkisi o derece güçlü ki, doğru yurttaş olmanın erdemini er ya da geç herkese öğretiyor” demeden edemiyor. Diğer yandan Kanaltürk ve Bugün de kayyumlar vasıtasıyla iktidarın söylemini taşımaya mecbur edildiklerinde iktidarın gücü daha mı artacak? Bu ne gaflet! ‘ ‘ C M Y B ‘ den bir soru da hiçbir ilgiye ve mesaiye mazhar değildir. n Neden? n Türkiye “siyaseti yeniden düşünÇünkü bu isimler daha düne kadar immek” noktasında nereye geçti? zalarıyla AK Parti’nin bugünkü profiliBir kere Türkiye’de toplum artık siyanin oluşmasında ciddi rolleri olan kişiler. seti sahici anlamında konuşmak istiyor. “O adam bizi yıktı, mahvetti” de demeyePolitika ve dolayısıyla yurttaşlık başta olceklerine göre bunlardan farklı ve yeni bir siyasi söylem nasıl çıksın? Tek bir ka mak üzere pek çok kavramın bize yanlış anlatıldığını anlıyor. Çoğulluğun ‘çoğunnunu dahi reddetmeden onaylayan Cumluk’ olarak pompalandığı, farklılıkların hurbaşkanı Abdullah Gül değil miydi? ancak özel alanda kaldıkları müddetçe Benzer şekilde Arınç’ın bugün kendisini makbul, kamusal alanda gezindiklerinde ekrana çıkarmadıkları için şikâyet ettiği TRT’nin kendisine bağlı olduğu dönemde ise düşman olarak değerlendirildiğini anki yayın politikasını hatırlamadığı anlaşı lıyor. Yeni bir dalga geliyor Türkiye’ye. Bunun şimdiki adı HDP. Artık bu toplulıyor. AK Parti iktidarının Meclis’ten gemu da, özellikle gençleri, hamasi nutukçirdiği demokrasi karşıtı yasaların altınlarla, demagojiyle elinizde tutamazsınız. da onların da imzaları var. Bu iki kurmaMiting konuşmasında tekbir getirerek, yın yanına, ‘liberal’ olduğu için epeyce “Van gölü de şahittir ki” övgü alan Babacan’ı da gibi mugalataya teslim ekleyelim. Sadece MerBüyük başkaolan bir dille bu toplukez Bankası’nın özerkmu tutamazsınız. Topluliğini, üstelik kapalı binın önüne gelemun önemli bir bölümü çimde savunduğu için ne hakaret ettiği, küartık her olgun toplum bunca antiliberal yasaya gibi “Bu adam ne anlatısesini çıkartmayan biri, çük başkanın politiyor Allah aşkına!” diye ne münasebet, ‘liberal’ ka yapmak yerine sü söylenmeye başlar. oluyor? n AK Parti’ye ömür n Fakat burada hem rekli Malazgirt’e sebiçenler Gül ya da kimi AK Parti muhaliflam gönderdiği, AKP Arınç’ın harekete geçlerinin hem “Erdoğan ne eylerse güzel eyler” duraklama devrinden me şıkkını tartışırken siz başka bir yediyenlerin benzer bir sonraki devreye girdi re işaret ettiniz: AK izlenimi var: “Gül keParti’nin ömrünü hanarda bekliyor. Yeni masi söylem mi eritir? parti geliyor mu ne!” Ortadoğu’ya özgü çok büyük felaketler “AK Parti bölünecek, yeni parti gelibaşımıza gelmez ise, demokratlık bir yayor” gibi dilekleri ve umutları hiç ciddina gerçek anlamda muhafazakâr da olye almıyorum. Üstelik bu dileklerin mumayan ve büyük başkanının önüne gelehalif çevrelerde epeyce taraftar bulmasıne hakaret ettiği, küçük başkanının polinı da çok kınıyorum. Yani tek umut AK tika konuşmak yerine sürekli Malazgirt’e Parti’nin parçalanmasında! Evet, yakın selam gönderdiği bu siyasi fırkanın da geçmişte sağ partilerde böyle parçalanduraklama devrini hızla bırakıp bir sonmalar oluyordu. Fakat Türkiye artık böyraki devre girdiğini söyleyebiliriz. Bu le bir ülke değil. Bu ülkede de yepyeni değerlendirme özelkişisel nitelikte debir açıdan düşünen, ondan hareketle buğil. Toplumun gidişatı böyle. Toplum argününü ve yarınını hayal edenler, nihatık Cumhurbaşkanı’nın “mankurt” diyeyet muhafazakâr sağ ve ‘sol’ partilerin içişlerine ilişkin bu tür operasyonlara da rek varlığını borçlu olduğu yurttaşlarına hakaret edebildiği bir cumhuriyeti değil, ir ilgilerini önemli ölçüde yitirmiştir. Dolayısıyla “Arınç ne yapacak acaba” türün bu ve benzer hakaretlerin akla bile gele Siyasette yeni dalga HDP Kürşat Bumin, Bülent Arınç’ın şikâyet ettiği kanallar için “O bir medya değil, propaganda merkezi. Oradaki konuşmacıların Türkiye’nin entelektüel hayatında işlevi yok. Kendileri de etkilerinin olmadığının farkında” diyor. meyeceği demokratik bir cumhuriyet istiyor. n Buraya AK Parti’den yeni bir parti doğacak mı, sorusundan geldik. Ne var ki bu tartışılırken gündeme getirilen bir kıyas var: Erbakan’dan kopanlar ve Erdoğan’dan kopabilecekler? Erbakan’dan kopanlarla AK Parti’den kopacaklar denilenleri karşılaştırmak mümkün değil. Öncelikle Erdoğan, Erbakan değil. Sonra AK Parti o günkü Refah Partisi değil. Burada kast ettiğim AK Parti’nin devleti içine katması, Refah’ın devlete el sürememesi. Refah, devleti, bürokrasiyi etkileme konusunda çok çekimserdi. Susurluk’u hatırlayın, Susurluk Refah için aslında büyük bir fırsattı. Herkesin eli kirliydi, Refah’ın eli temizdi. Fakat bu konuya bile el atamadı. Oysa AK Parti bambaşka. AK Parti tamamen parti devlet. Refah’ın devletle bütünleşmemiş olması çok önemli. Erbakan’ın yanında hangi devlet vardı? Hatırlayın, Erbakan’ın vereceği tutuklama işareti bekleyen tek bir sulh ceza hâkimi bile yoktu! Tam tersine, dönemin hâkimleri Erbakan’ın peşindeydi. Bugün Erdoğan’ın yanında olduğu gibi Erbakan’ın yanında ordu mu vardı, polis mi vardı? Hiçbirisi yoktu. “AK Parti’nin rakibi kendi içinden çıkacak, beşinci parti geliyor” gibi lafları bu nedenle de gerçekçi bulmuyorum. AK Parti bugünkü gücüne, bu mağrurluğuna devleti kuşatan bir kadrolaşmayla ulaştı. Bürokrasisi, ordusu, polisi, savcısı, HSYK’si hepsi Erdoğan’ın yanında. Devleti böylesine kuşatan bir AK Parti yeni bir AK Parti doğurmaz. Ayrıca toplumun değişimi, başka türlü bir politikayı savunanların varlığı da buna zemin oluşturmuyor. n Kabataş’ı soralım. Son perdede, “Kabataş kurguydu” diyen bir Cem Küçük, “Kurguydu diyen sorgulansın” yazan bir Elif Çakır ve “Kurguları Erdoğan mı yaptı” diye soran bir Abdülkadir Selvi var. Burası neresi? Kabataş meselesi bir bakıma halkı terörize etmekti. O anlatılan sahne, onu uyduran ya da yaratan aklın nerelerde gez diğinin işaretlerini taşıyor. Maskeli ve AKP’nin milli irade çelişkisi üstü çıplak insanlar, başörtülü bir kadının üzerine işeyenler... Bu ancak bir n Nasıl bir yanıt buldunuz; hangisi? kâbusta olabilir. Ve bunu en başta CumBiliyorsunuz, Cumhurbaşkanı ve Başhurbaşkanı başlattı. O söyledikten sonra, bakan başta olmak üzere parti adına kodiğerleri de “olayı takip ettik, baktık, yaz nuşan siyasetçilerin en tuttukları kavdık” vs. diyor. Tabii bu anlatım ellerinram ‘milli irade’. Bütün söylevler bude kaldı. O zaman da insanlar inanmadı. nunla başlamasa bile bununla bitiyor. Çünkü insanlar aynı İstanbul’da yaşıyor. Bu durumda soralım: Rousseau’dan Başları kukuletalı, üstve dolayısıyla Fransız leri çıplak 6070 kişilik Devrimi’nden miras bu Kabataş halkı teişeyen insanlar görmükavramın muhafazakâr rörize etmekti. Bu olduğunu söyleyen bir yorlar. Burası başörtülü görünce saldıran partide neden bu kadar rası başörtülü görünve üzerine işeyen bir rağbet görüyor? Eskinin ce saldıran, üzerine toplum değil. Bu top‘genel iradesi’nin bugün lumun yarısı başörtü‘milli irade’ olarak kimseişeyen bir toplum delü zaten. Üstelik bunun ye söz hakkı tanımamağil. O anlatım ellerinde sını nasıl izah etmek gesöylendiği vakit, Türkiye çok şükür ki barek? Bu kavramın ‘iradekaldı. Kabataş senarşörtü meselesini aşmışci’ bir siyasetin temel taşı yosuna ilham veren tı. Cumhurbaşkanı’nın olduğunu ve dolayısıyla muhalefetin de katkısahici muhafazakârların Cumhurbaşkanı’ydı. sıyla başörtüsünün kabu siyasete dün olduğu mu hizmeti verenler gibi bugün de selam veraçısından da problem olmamasının yomediğini söylersek, AK Parti’nin ‘milli lunu açan gelişmeyi hatırlatıp toplumun irade’ ve Abdülhamit hayranlığı arasında vicdanını selamlaması gerekirdi. Ama ne nasıl bir uzlaşma sağladığı haklı bir merede! Dolayısıyla Kabataş, kendi seçmerak konusu. nini artık olmayan bir cephenin varlığına n Bunu nasıl somutlarsınız? inandırmak ve bunun üzerinden tahrik Yani bir yanda Abdülhamit, öte yanetmek için yapıldı. da sultanı tahttan eden ittihatçıların AK n Medya kronik sayfası hazırlayaParti’yi de sarıp sarmalayan Türkçücak olsaydınız, sizin Kabataş manşetilük özlemleri. Olsun ne zararı var, hepsi niz ne olurdu? ‘biz’den! Rousseau da zaten ‘sivil din’den Kabataş senaryosuna ilham verenin söz etmiyor muydu? Ne rahat bir siyaCumhurbaşkanı olduğunu söylerim. set: ‘Milli irade’ esastır, ‘milli irade’ sann Adı nedir bu durumun? dıktan çıkan oyları kapan ‘milli irade’nin Ne kadar büyük hırslar var. İktidarın sahibidir! ‘Milli irade’ye girmemiş seçkaybedilmemesi için o ne korkular! Asla menler ise ‘bir’e karşı çoğulculuk filan iktidardan düşmemeliyim. Ancak iktidar gibi zararlı kavramlar tarafından ‘milda olduğum zaman var olabilirim, gibi bir li irade’nin dışındaki iflah edilmeleri geruh hali. Başbakan Davutoğlu geçen gün reken unsurlardır. Unutmayalım ki, buyine, Allah bizi koalisyona muhtaç etmegünün dünyasında demokrasiye izin versin, diyordu. Sadece kendisinin yönetime meyen tercihlerin başında bir zamanmuktedir ve ehliyetli olduğunu sanan bir lar ulusdevletin çimentosunu oluşturan zihniyet. ‘milli irade’yi temel alan siyaset anlayışı n Tam burada “Erdoğan diktatör” digelir. Ne diyelim, Türkiye’nin şanssızlığı: yenler var. Öyle mi sizce? Bu ülkede milli iradeyi başımıza dert edeBen diktatör demiyorum, çünkü hiç de cek olan da ‘muhafazakâr’ bir partiymiş. ğilse ülkemizde bu sıfatı ve konumu zamanında layıkıyla işgal etmiş şahsiyetlerin hakkı yenilmiş olur! Ayrıca Türkiye, çok tekrarlandığı gibi seçimle gelen bir Meclis, bunun yanında da kendisini bir türlü toparlayamayan yargı erkinin hüküm sürdüğü bir sistemdir. Ortada artık değiştirilmesi gerektiği sıkça tekrarlanan bir anayasamız ve buna mukayyet olan bir anayasa mahkememiz bile vardır. Kobani’de savaşırken ölen Aziz Güler’in cenazesinin Türkiye’de defnedilmesine bir yürütme kararına dayanılarak izin verilmemesi üzerine ailenin bu mahkemeye yaptığı başvurunun hangi gerekçelerle kabul edilmediğine ilişkin kararına göz atmak, yargının hali hakkında yeterince bilgi veriyor. Dolayısıyla diktatör olmakla suçlananların da tekrarladığı gibi böyle bir sistemi diktatörlük olarak adlandırmak hangi vicdana sığar! Sorunuzu farklı bir açıdan cevaplayayım. n Buyurun... Meselenin özü bu parti ve iktidarın siyasetini hangi kavramlardan, hangi siyaset felsefesinden, hangi siyaset kulübünden yana olduğunu irdelemekten geçiyor. ‘Muhafazakâr’ mıdır, ’demokrat’ mıdır, yoksa bir başbakan yardımcısının içeriğinde “Biz sosyal devlete karşıyız, çünkü sosyal devlet aile içindeki dayanışma bağlarını zayıflatıyor” türünden gülünç iddiaları kaleme aldığı broşürde söylendiği gibi ‘muhafazakâr demokrat’ mıdır? ‘
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle