28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 23 Ekim 2015 KULTUR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Altan’ın bir doğum günü partisi Çetin Altan ailesi ve sevdikleriyle İstanbul’da kendisi için verilen özel doğum günü partisinde (2012). 17 72 yıl kalem tuttu Haziran 1927’de İstanbul’da doğdu. Dedesinin babası, Kırım’dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım’dır. Galatasaray Lisesi’ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 19431944’de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak’da şiirleri ve düz yazıları çıktı. 1943’te büyükannesinden edindiği para ile bastırdığı ilk kitabı ‘Üçüncü Mevki’ yayımlanır. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe, Hür Ses’de fıkra yazarlığı ile devam etti. Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı. 1959 yılında Abdi İpekçi’nin teklifi üzerine Peyami Safa’nın (1899 1961) yerine, Milliyet gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonra Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Altan 19651969 arasında Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekilliği yaptı. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, 22 sonra da iade edilen ilk milletvekili olma sıfatını taşıyan Altan’ın, yine aynı dönemde, 1968 yılında meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nâzım Hikmet’e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu ve Hamit Fendoğlu olmak üzere, Adalet Partisi milletvekilleri ile 20 Şubat 1968’de karıştığı kavga ile çokça gündeme gelmiştir. Bu dönemdeki anılarını ‘Ben Milletvekiliyken’ adıyla kitaplaştırdı. Gazeteci yazar ayrıca, 12 Mart’tan sonra, daha önce yazdığı bir yazıdan ötürü hüküm giyse de, gözlerindeki rahatsızlık sebebiyle 1973’te Cumhurbaşkanı tarafından affedildi. 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen Devrim gazetesi mensubu olduğu gerekçesiyle, bu “Millî Demokratik Devrim” darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi. Altan, Cumhurbaşkanlığına hakaret davasından, Doğan Koloğlu ile birlikte 1972’de yargılandı ve mahkum oldu. Altan’ın ‘Büyük Gözal tı’ (1973 Orhan Kemal Ödülü), ‘Bir Avuç Gökyüzü’, ‘Viski’ ve ‘Küçük Bahçe’ isimli dört romanı da Fransızcaya çevrildi. Bu eserlerden, ‘Büyük Gözaltı’ İsveççe, Yunanca, Bulgarca ve İspanyolca; ‘Bir Avuç Gökyüzü’ ise İspanyolca ve Rumence basıldı. ‘Büyük Gözaltı’ ise, Fransız liselerinde seçmeli ders kitabı olarak okutuldu. Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300’den fazla dava açıldı. 1972 yılında gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkum oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Yazarın hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştı. Yine, ABD’li belgeselci Catherine Stryker, Soğuk Savaş dönemi ve Çetin Altan’ı 2006’da anlattığı, 29 dakikalık ‘The Life and Times of Çetin Altan’ belgeseliyle, Massachusetts Film Festivali’nden ödülle dönmüştü. Zülfü Livaneli, Ara Güler ve Çetin Altan. Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı ‘Korkusuz bir mücadele adamıydı’ “B lın ikinci yarısından itibaren sanatta, siyasette, düşün ve edebiyat hayatında yaşadığı değişim ve çalkantılardan demokrasi, özgürlük, bilim ve akla dayanan çağdaşlaşma kavgasının bayrak kişiliklerindendi. Eserleri sonsuza kadar medeniyetimizin müstesna örnekleri arasında yaşayacaktır.” Can Dündar, Çetin Altan ve Orhan Pamuk. NE DEDİLER... üyük bir düşünürü, özgün bir edebiyatçıyı, bir basın emekçisini ve korkusuz bir mücadele adamını kaybettik. Çetin Altan’ın hayatı Türkiye’nin rönesansının hikâyesidir. Altan, Türkiye’nin 20. yüzyı ‘Okurların ufkunu genişletti’ Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ HDP Eş Genel Başkanları ‘Baba dostunu kaybettim’ Işık Öğütçü 970’de babamın cenazesini karşılamak için Kapıkule’de hep beraber olmuştuk. Çocukları ağabeyim ve arkadaşımdı. 1973’te Orhan Kemal Roman Armağanı ödülü verildiğinde çok mutluydu. Hapiste bu ödülü alan ilk yazardı. Daha sonra roman armağanının seçici kurul üyeliği de yapmış, çok sevdiği arkadaşına vefasını göstermişti. Benim için Çetin Roman: Büyük Gözaltı (1972) 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı, Bir Avuç Gökyüzü (1974), Viski (1975), Küçük Bahçe (1978), Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri (1985), Aşk, Sanat ve Servet (1998) Şiir: Üçüncü Mevki (1946) Öykü: Dünyada Bırakılmış, Mektuplar (1997), Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat (2009) Oyun: Beybaba (196061), Yedinci Köpek (1964), Çemberler (1964), Mor Defter (1965), Suçlular (1965), Dilekçe ve Tahtırevalli (1966), Komisyon (1969), Islıkçı (1977), Bütün Tiyatro Eserleri (2001) Anı: Ben Milletvekili İken (1971), Bir Yumak İnsan (1977), Kavak Yelleri ve Kasırgalar (1999), İyi ki Şu Köyceğiz Var (2001) Gezi: Bir Uçtan Bir Uca (1965), Al İşte İstanbul (1981) Deneme: Atatürk’ün Sosyal Görüşleri (1965), Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar (1991), İdam Edilen 44 Veziri Azamın Dramı (1991), Şeytanın Gör Dediği (1997), Kadın, Işık ve Ateş (1998), Yeryüzü Tanrıçaları (2000), Kullar ve Sultanlar (2000), 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 (2001), Enseyi Karartmayın (2003), Uçuk (2004) Mizah: Taş (1964), Sömürücü ESERLERİ... “T lerle Savaşı (1965), Onlar Uyanırken (1967), Geçip Giderken (1968), Kopuk Kopuk (1970), Suçlanan Yazılar (1970), Kahrolsun Komünizm Diye Diye (1976), Nar Çekirdekleri (1976), Zurna’da Peşrev Olmaz (1978), Gölgelerin Gölgesi (1981), Şeytan Aynaları (1982), 2027 Yılının Anıları (1985), Sobe (1999), Çocuk, lfabe (2006) Çeviri: Aptal Kız (1962) ürkiye gazeteciliği için nadir nitelikte, edebi ve evrensel bakışını mizahla buluşturan, okurların ufkunu genişleten bu yeri doldurulamaz kayıptan ötürü, ailesine, dostlarına ve halklarımıza başsağlığı diliyoruz.” “1 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ‘Meslek ustamız’ “T ürkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi ve Basın Şeref Kartı ve 1998 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi gazeteci –yazar Çetin Altan’ı kaybettik. Gazetecilik mesleğine uzun yıllar hizmet veren Çetin Altan’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. Değerli üyemiz meslek ustamız gazeteci yazar Çetin Altan’ın ailesine, sevenlerine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz.” Amca’ydı. Basınköy’de gördüğüm, evine gidip konuştuğum, sohbetine doyum olmaz amcamdı. Onun babam için yazdığı yazıyı, ben ona ve tüm sanatçılarımız için yazıyorum: Bir gün gelecek, Türk halkı kendisi için hayatını ziyan etmiş dürüst Türk sanatçılarıyla bugünkünden çok daha fazla övünecektir. Ben de buna inanıyorum.Eserlerin ve sıcak dostluğunla, hep yüreğimde yaşayacaksın.” ‘Ne bağnaz, ne aptal ne de köle oldu’ Celal Üster 960’larda, Akşam gazetesindeki ‘Taş’ gibi yazılarını okuyarak yetişenlerdenim. Lord Byron’ın bir sözü vardır: ‘Aklını kullanmayanlar bağnazdır, aklını kullanamayanlar aptaldır, aklını kul ‘En büyük kalemlerdendi’ Fikret Bila Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni “1 lanmaya cesaret edemeyenler ise köle.’ O yüzden, Çetin Altan ne bağnaz, ne aptal, ne de köle oldu. Hoşgörüyle, aklıyla ve bağımsızca düşündü ve yazdı. Kıvrak zekâsına, eleştirel bakışına, alaycı yergisine en çok gereksinim duyduğumuz günlerde yitirdik onu...” 2009’daki Kültür Bakanlığı ...O benim babam ama o Çetin Kültür ve Sanat Büyük Altan. Ödülü töreni. Onun yazdığı ve söylediği cümleler belirledi benim hayatımı. Babaca değildi öğütleri hep yazarcaydı. “Yazıya ihanet etme” dedi, “bu ihanetlerin en büyüğüdür.” Bir yazarı izleyerek büyüdüm. Yazarlar, yüz binlerce, milyonlarca insanın dikkatini çeken büyük bir ışık gibidirler, o ışığı onların içinde yanan nasıl bir ateşin yarattığına tanık oldum. Bir hapishanenin parmaklıkları araO ateş, milyonları ısıtıp aydınlatırsında nasıl yaralı bir aslan gibi durduken yazarın kendini de yakar. ğunu gördüm. Bir yazar olabilmek için bazen bir İlk torununun yüzüne ilk kez demir yaşamdan vazgeçmek gerekir. bir kafesin arkasından bakarken yüKendimi bildim bileli onun yazıları zünde beliren gülümsemeyi gördüm. nı okurum, birçok yazısını ezbere biYeryüzündeki bütün yazarlar gibi lirim, birçok yazısı bana hayatta nayazar olmanın tek kişilik çilesini çesıl durulması gerektiğini öğretmiştir, kerken, bu ülkede yazar olmanın gebaşkalarına öğrettiği gibi. tirdiği belaları nasıl sırtlandığını da Ama ben o yazılardan başka şeyler gördüm. de gördüm. Meclis’te onu linç etmeye kalktıkCebinde sadece elli kuruş varken larında eve, yüzlerce adamın alçakça gazeteden nasıl istifa ettiğini gördüm. çiğnediği mosmor vücuduyla döndüHer sabah tek başına evden çıkıp ğünü gördüm. mahkemelere gittiğini gördüm. Ben Taksim Meydanı’nda onun elli Bir şafak vakti, darbecilerin polisbin kişiyi bir sözüyle güldürüp, bir söleri onu almaya geldiklerinde, onlara züyle ayağa kaldırdığını gördüm. nasıl gülerek, “ben hazırlanırken bir Sıkıyönetim mahkemelerinde sakahve için beyler” dediğini gördüm. vunmasını yaparken, onun sözlerin Çetin Altan ve başbakan den korkan askerî yargıçların nöbetçilere “susturun onu” diye nasıl bağırdıklarını gördüm. Doğru bildiğini söyleyebilmek için bütün taraftarlarını ve dostlarını kaybetmeyi göze aldığını gördüm. Ben onun, bugün ikisi de başka diyarlara uçmuş olan annesiyle karısına sövdüklerinde nasıl yumruklarını sıktığını gördüm. Ben onu gördüm. Ben onu her yerde gördüm. Ben sadece “baba” dediğim bir adamı değil, ömrüm boyunca bir yazarı gördüm. Bugün böyle bir yazı yazıyorsam, bunu babam için değil, bir yazar için yazıyorum. Ben onu önceki gün Aya İrini’de gördüm. Bir ödül veriyorlardı. Ama orada bir ödülden daha başka bir şey gördüm. Seksen iki yaşındaki bir yazar konuşurken, bir başbakanla kültür bakanı, iki genç delikanlı gibi bir kenara çekilip ayakta dinlediler. Birçok şey gördüm ama bunu hiç görmemiştim. Böylesine doğal bir nezaket, böylesine zarif bir saygı... Belalarla kutsanmış bir hayatın herhangi bir noktasında karşılaşacağımı sanmadığım, bu topraklarda pek rastlanmamış bir sahneydi. Bundan etkilendiğimi itiraf edeyim. Nasıl bir ülkede yaşadığımı biliyorum, yazarlara bu ülkede neler yaptıklarını, ne acılar çektirdiklerini biliyorum, onları öldürdüklerini, işkencelerden geçirdiklerini, hapishanelerde çürüttüklerini biliyorum. Bazen, “hiçbir şey değişmeyecek mi” diye umutsuzluğa kapıldığım da oluyor. Ama önceki gece Aya İrini’de yaşananları izlerken, “bir şeyler değişiyor galiba” duygusuna kapıldım. Yazarları linç ettiren, hapislere attıran başbakanlardan, yazarlara saygı gösteren başbakanlara gelmek az iş değil... Yarın belki yeniden bizi ümitsizliğe düşürecek olaylarla karşılaşacağız ama bugün ümitliyim. Ve, şunu anladım, “ümitli olmak” güzelmiş. Şunu da anladım, “ben çocuklarımızın bu tür bir saygının gelenekselleştiği, böyle bir gelişmişliğin doğallaştığı bir ülkede yaşamalarını istiyorum.” Öyle bir ülkeyi hayal etme imkânını gördüm ben geçen gece. Ve bu hayal hiç bozulmasın istedim. Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesi’nde çıkan 3 Şubat 2009 tarihli köşe yazısından... etin Altan Türk basını ve edebiyatının en büyük kalemlerinden biri idi. Eserleri, birçok dile çevrilerek Türk yazın dünyasının dünyaya açılmasına öncülük etmiş bir yazardı. Çetin Altan, sadece usta kalemi değil, felsefesi ve siyaseti ile de Cumhuriyet kuşağı genç “Ç liğinin ve ondan sonraki neslin zihin dünyasını açmış, düşünme yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunmuş bir filozoftu. Kaybı, Türkiye içinde olduğu gibi, dünya edebiyatı için de büyük bir kayıptır. Uzun yıllardır Milliyet yazarı olarak mesleğini sürdürüyor olması biz Milliyet mensupları için her zaman övünç ve mutluluk kaynağıdır.” ‘Çok cesur bir gazeteciydi’ Sami Kohen Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı erşeyden önce mücadeleci bir karakteri vardı. Yazılarını da bu amaçla yazıyordu. Demokrasiye, özgürlüğe, sosyal adalete büyük inancı vardı. Bu yazılarını böyle bir idealin gerçekleşmesi için yazıyordu. Çok cesurdu. Hapis cezasına çarpılmak pahasına, bu yazılarını samimi olarak, inandığı gi H bi yazmakta hiç tereddüt etmedi. Çok kültürlüydü, bir dünya görüşüne sahipti ve dünya meselelerini çok yakından izlerdi. Ben Milliyet’te kendisi ile 50’lerin sonlarından itibaren beraber, yan yana çalıştım. İşimiz bitince, odalarımızda toplanır, tabiri caiz ise dünyayı kurtarmaya çalışırdık. Onun hiç bir zaman unutulmayacak, iz bırakmayan hangi yazısından bahsedeyim? ‘Yazı yazmadan yapamazdı’ Altan Öymen Radikal Gazetesi Köşe Yazarı er gün yazmayı şöyle tarif ederdi: ‘İnsanın her sabah kalktığı zaman yapması gereken işler vardır. Yüzünü yıkamak, dişlerini fırçalamak gibi, yazı yazmak da benim için öyle bir şey. Yazı yazmadan rahat edemiyorum.’ Bir yazısı da ünlüdür. Tek cümlelik bir yazıdır. 1960 Nisan’ın H da, ünlü tahkikat encümenine karşı olaylı gösterilerde, bir öğrenci ölmüştü. Olaylara yayın yasağı konulmuştu. Hiç bir şey yazılamıyordu. Çetin Altan, Milliyet’te ikinci sayfadaki köşesinin tamamını boş bırakmıştı. Sadece ortasına bir cümle yazmıştı. Şöyle: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Bu yazı, neyi anlatmak istediğini herkese anlatmış oldu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle