28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 “Ustacım ya, bendenizin 1 adet var. Size bravo doğrusu. Bu kadar çocuğun adlarını iyi ki karıştırmıyorsunuz. Ama sayıca biraz çok değil mi?” Seyit Bey hafiften başını kaşıdı: “Belki öyle ama. Bizde de arazi geniş. Önce bir iki kız çocuğu doğdu. Sonra da ikinci bir hanım gerekti. Daha sonra da 17 oldu!” Diyecek bir söz yok. Ama Tayyip Bey’e o da olmazsa Davut Bey’e bir çift lafım var. Bu dönem Seyit Bey’in bir çocuğu daha oldu. Etti 18! Ama bunun siyasi bir hayrını görmedi. Kendisine ne bir bakanlık verildi ne de bir komisyonun başkanlığı!.. 1991’den beri her dönem Allah bağışlasın kariyerine yeni çocuklar ekliyor. Ama ne yazık ki bunu siyasi kariyere çeviremiyor. Dün de kalktı Başbakan Davut Bey açıkladı: “Annelik süresince kadınlara yarızamanlı iş imkânı sağlayacağız!” Ya babalara? Onlara belli ki yine baba! 18 Kez Boşa Giden Kariyer Erdoğan’ın gözüne kurnazca girmeye çabalayanlar arasında, soyadına da güvenen Sağlık Bakanı Müezzinoğlu var. Geçenlerde, “En iyi kariyer anneliktir!” diye buyurdu. Niyeti, belli ki, “En az üç hatta dört...” diye tutturan Cumhurbaşkanı’na kendine göre “zekice” hizmetkârlık! Kadın kesiminden yükselen sesler üzerine, sözde sözünü geri aldı. Daha da kurnazca bir çıkış daha yaptı: “Babalığın üstüne bir kariyer tanımam!” Bu laf aslında, ucu Kaçak Saray’a dayanacak bir densizlik. Tayyip Bey’in şakası yok. Allah bağışlasın aralarında Bilal gibisi de olan 4’lü bir “kariyer”in sahibi. Bunu kâfi görmeyip, 12 yıl başbakanlığın üstüne bir de Cumhurbaşkanlığı kariyerine yönelmek düpedüz açgözlülük. “En baba kariyer, babalık” deniyor. 18 çocuklu Hani babalıktan yüksek Şanlıurfa Milletvekili Seyit Bey’e, değil bakanlık, kariyer yoktu! komisyon başkanlığı bile verilmiyor. Ama o aldırHHH mıyor. Onun için en baba makam amcalık! Bunların işi hep yalan dolan. Tayyip Bey’in belki kıskanılacak bir kariyer! gözünden kaçtı. Geçen dönem bir ara, TBMM’de TBMM’de aslında “En baba kariyer”in “Bağımsız milletvekili sıralarında” yan sahibi yana oturuyorduk. Şanlıurfa Milletvekili Seyit Eyyüpoğlu. Ayıp kaçmasın diye kendisi ile ilgili Tam 18 adet çocuğu var. bilgileri TBMM albümünden okumuştum. Bu, değil TBMM’de, Türkiye’de bile Bir ara sordum: kaldırılmadan!” demekle yetiniyor. Apo haklı. 30 yıldır sürdürdüğü kanlı mücadele tam sonuç vermiş değil. Türkiye Cumhuriyeti resmen ne bölündü ne de en azından özerk eyaletlere ayrıldı... Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin süngüsü düşürüldü o kadar! Bir de TBMM’de, PKK’yi ve kendisini o da ürkekçe, temsil eden 2025 milletvekiline sahip, o kadar! Haklı! Çıkıp da ne yapacak? “Dokunulmazlığı” bile yok. Dolaylı olarak müzakere yürüttüğü, siyasi muhatabı kaçak maçak da olsa bir saray da oturuyor. Kendisi ise iki göz, bir mahpusluk damında. Apo haklı; bu adaletsizlikler giderilmeden çıkıp da ne yapsın?! Başbakan, o kadar da becerikli değil. Bakanları ondan uyanık ve Cumhurbaşkanı ile daha iyi paslaşıyorlar. Sayın bakanlar iyi biliyor ki, Davutoğlu’nun gözüne girmektense Erdoğan’ın gönlünde yer tutmak daha kârlı!.. Halkımız, seçimde yine hırsızlığa uğursuzluğa aldırmazsa, 67 ay sonra yeni kabine var. Erdoğan’ın gözüne girme yarışı hızlanıyor. Elbette en şanslı olanlar, rantı en yüksek arazileri “Havuza dahil eden” bakanlar. Bir de Erdoğan’ın söylemlerine sinsice hizmetkârlık yapan Yeni Ortaçağ!.. Hangi gerekçeye, düşünceye, inanca, hangi kutsala dayanırsa dayansın Charlie Hebdo’daki kanlı saldırı katliamdır. Kabul edilemez, onaylanamaz, geçiştirilemez. “Ama” ve “fakat”larla üstü örtülemez. Çünkü katliam insanlığadır, düşünce özgürlüğüne, yaşam hakkına... Cinayet, “Kutsalıma dokundu” diye perdelenemez... Dünya, adeta yeni bir ortaçağ yaşıyor. Küresel sistem, her türlü sömürüyle, ırkçılığı, dinciliği kullanarak düzeni sürdürmek istiyor. Ölümün, ölümlerin kutsandığı utanç dönemi yaşıyoruz. Paris’te aydınlığa, özgür düşünceye karşı bu vahşi saldırıyı kim, kimler, hangi amaçla yaptı? Henüz tümüyle belirmedi. Saldırı anında o denli profesyonel davranan, ne var ki kaçtıkları araçta kimliklerini “unutan”larla ilgili bir dizi soru işareti var. Ancak insanlığın yeniden ortaçağ düzenine sürüklendiği bir dönemde, ortada apaçık duran gerçekler de... En belirginler arasında siyasal İslamın, köktendinciliğin yükselişi görülüyor. Dünya sarsılıyor. Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok cinayetlerinde, Sivas katliamında benzer vahşete ülkece tanık olduk. Köktendinci El Kaide, IŞİD benzeri örgütlerin Ortadoğu’da, Kuzey Akdeniz’de, Afganistan ve Pakistan’da katliam, saldırı ve korkunç terör olaylarıyla karşılaştı dünya. Sonuçları ne oluyor? Irkçılık, gericilik ve benzeri eğilimler, en “uygar” sayılan coğrafya Avrupa’da bile yükseliyor. Bırakalım yüksek perdeden konuşmayı, geldiğimiz noktada, ortalama Avrupa vatandaşının İslama bakışı, sorgulaması değişmeye başlamıştır, bu açık. HHH Charlie Hebdo katliamına yönelik tepkiler arasında aşırı sağcıların, faşistlerin, çıkarcı, devşirmeci yaklaşımları, vahşi saldırıdan yararlanma çabaları ortada. Her ne kadar bu fanatizme karşı özgür düşünceyi, inanç özgürlüğünü savunanlar, ırkçılığa ve dinci bağnazlığa karşı çıkanlar olsa da Avrupa’da “Hangi İslam?” sorgulaması başlamıştır. Samimiler, barış içinde yaşayan, kötülükten kaçınan, inancını herhangi bir çıkar için kullanmayan, soymayan, sömürmeyen, çalmayan, iyilikten yana Müslümanlar mı? Yoksa kafa kesen, infaz eden, kız çocuklarını köle pazarlarında satanlar mı? IŞİD, El Kaide benzeri örgütler mi? Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Libya, Yemen, Katar, Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde birbirinden farklılık gösteren, ayrışan inançlar düzeninden hangisi? İslam ülkeleri arasında Türkiye’de köktendinci yaklaşımlar, dinin siyasallaşması, anayasadaki laiklik ilkesi nedeniyle AKP iktidarı gelene değin bu denli yükselmemişti. Ancak yeni Türkiye’nin iktidarıyla birlikte, “dinci” ve “kinci” kuşaklar yetiştirme anlayışı, adım adım kadını toplumsal yaşamdan uzaklaştırma, eğitimi dinselleştirme, laikliği törpüleme çabalarının tırmandığı biliniyor. Köktendincilik, uygun ortam, uygun iklimde yükseliyor. Nitekim Paris’te insanlığa karşı yapılmış kanlı saldırı için iktidarın bazı sözcüleri, medyada bazı kalemler, kınamakla birlikte “ama”larıyla ortaya çıkıyor. “İnanç özgürlüğüne saygı duymak gerekir” tavrıyla vahşeti perdelemeye girişiyor. Sosyal medyada bazı değerlendirmeler ise daha vahim, insanlık adına utanç verici, ürkütücü... HHH Türkiye’de bu iklimin yaratılmasında, ne yazık ki mevcut iktidarı, başlangıçta sözüm ona demokrasi adına destekleyen Avrupa yönetimlerinin varlığını da anımsatmak gerekiyor. Öte yandan yeni ortaçağı yaratan daha önemli bir gerçeklik var ki o da dünyamızı kana buluyor, ölümleri kutsuyor. Emperyalizmin müdahaleleri, işgalleri, operasyonları Irak, Suriye, Libya, Tunus ve diğer ülkelerdeki tezgâhları, milyonlarca insanın ölümüne yol açmadı mı? İslami köktendincilik, bir yanıyla Batı’nın tutumu yüzünden yaygınlaşmadı mı? El Kaide nasıl doğdu, IŞİD nasıl yükseldi? Irkçılık, köktendincilik beladır, felakettir. İnsanlık bu gerçekleri görüp, yeni ortaçağ bataklığına saplanmamalı... İmralı mı Saraylı mı? Elbette “elçiye zeval olmaz!” Hele elçi, cumhurbaşkanı adayı olarak halkın yüzde 10’unun desteğini almışsa hiç olmaz! Selahattin Demirtaş, İmralı’da Öcalan’ın kendisine söylediği sözleri aktarıyor: Apo demiş ki: “Kapıyı açsalar, bana da çık deseler, çıkmam!” Neden mi? “Burada bulunma gerekçem, ortadan kaldırılmadan çıkmam!” diyor. Gerekçe de ne ki? “PKK’nin ülke yönetiminde iktidar ortağı, kendisinin de eşbaşkan olması” elbette! Ama bunu tam söylemiyor. “Burada bulunma gerekçem ortadan Hizmetkârlık... lar var. Bunlara Diyanet İşleri Başkanı gibi yüksek bürokratları da dahil etmek gerekiyor. “Peygamber kardeşiyim” ya da “Akrabalara torpil İslamın gereğidir!” diyen AKP’li zevzek gerzeklere ses çıkarmaması, görevi kötüye kullanmak değilse bile görevi ihmal suçu! Bu arada “Milli Piyango haramdır!” diye fetva vermesi de ayrı bir günah. Haramdan kastı belli ki piyangonun “milli” olması. Ki özel sektöre birkaç yıllık geliri karşılığında devletin bu en kârlı kuruluşu devredildi bile. Yaşasın fetva! Babanın kim olduğu pek de önemli değil... Onun kim ve ne olarak tanındığı çok daha önemlidir! Gençlerin kollarına yaptırdıkları dövme için dün “fetva” veren Diyanet, bakanların kollarına taktırdıkları saatler için de hâlâ fetva verebilir. Zaman Üzerine Değerli dostlar, bu hafta Amerikan “New York Times” gazetesinin, çizerimiz “Musa Kart” hakkında yazdıklarından, M. Kart’ın gazeteyle yaptığı görüşmeden; “R.T. Erdoğan’ın, M. Kart’a açtığı ardı arası kesilmeyen davalardan dolayı ünlü yazar ve karikatürist “Martin Rowsan” öncülüğünde Twitter’da açılan dünya çapındaki kampanyadan söz edecektim; ama eksi dört derecelik soğuklar, kırdı döktü beni; dolaysiyle bu cuma daha önce, “1995” yılındaki bir yazımdan yaptığım alıntıları, izninizle, yeniden sizlerle paylaşmak istedim. Ama önce, “Ali Sirmen”in, “Dünyada Bugün” adlı köşesindeki “2015” yılının ilk yazısında “zaman”ı türlü bağlamlarda ele alıp, yazısını “Galiba, zaman diye bir şey yok, gelip geçen bizler varız sadece” diyerek de noktaladığını anımsatmalıyım. Ayrıca, “Hıfzı Veldet Hoca”nın “50 yıllık” Cumhuriyet yazarlığı sürecindeyeni yıldaki ilk yazılarını çoğunlukla “zaman” konusuna özgülediğini de... Başlığı “Zamanla Söyleşi” olan 20 yıllık yazıya şöyle başlamıştım: “Bilim, ele aldığı her konuda olduğu gibi “zaman” kavramı ile ilgili arayışlarını da kesintisiz sürdürmektedir. “Zamanın Oku” deyimi bu arayışların son ürünlerinden biridir.” Bilim bu okun: “Zamanın yönünü belirterek, gelecek ile geçmişi ayırdığını” ve yönünün ileriye doğru olduğunu belirtir. Ayrıca bu ok için: “Evrende durağanlığın değil, değişimin temel olduğunun bir göstergesidir” der. İnsanların “zaman” hakkında düşünce üretmelerinin de bu “zamandeğişim” ilişkisini sorgulamalarıyla başladığı ileri sürülür; eskiçağ (antik) düşünürlerine göre zaman; evrenden, bizlerden bağımsız olarak, “sonsuzdan sonsuza bir akış”tır; ayrıca bu düşünürlerin geleneğinde ne “evren”, ne de “zaman” için “yaratılmak” söz konusudur. Zamanın “Tanrı” tarafından yaratıldığına inanış, “Hıristiyanlık”la ortaya çıkar; ilk dönemlerde henüz Hıristiyan olmayan halk, bu inancı çok yadırgayıp bu konuda akılcı sorular yöneltirler; örneğin: “Tanrı, zamanı ve evreni yaratmadan önce ne yapıyordu?” gibi... Bu tür sorular karşısında Hıristiyanların yıllar boyu sıkıntıya düştükleri bilinir; “Aziz Augustinus” (354430), “İtiraflar” adlı yapıtında, bu gibi sorulara şöyle bir yanıt verir: “Tanrı, bu gibi soruları soranlar için cehennemi hazırlıyordu...” “İslam”ın bu konuya yaklaşımına bakacak olursak; daha ilk dönemlerde “evren”le (âlem) “zaman”la ilgili sorular hemen belirmeye başlar; üstelik bu soruları soranlar da Müslümanların ta kendileri olacaktır... “Din”in ilkelerini “akıl” süzgecinden geçirmeye çalışan “Mutezile” akımına göre, “zaman âlemle birlikte yaratılmış olup sonsuza dek sürecektir”. Buna karşılık “Dehriyyun” yani “Zamancılar” akımının taraftarları da: “Sonsuz gelip, sonsuza giden tek kalıcı gerçeğin zaman olduğunu” söyleyerek zamanın bir başlangıcının olmadığını, dolaysiyle bir yaratıcısının da olmadığını korkusuzca ileri süreceklerdir; öte yanda bir başka akım da Dehrilerin karşısına dikilip “zaman”ı yadsır; “zaman”ı, “insanın bir kuruntusu olarak” görür... İslam toplumunun bir bölümünce onaylanan “Kelamcılar” ise zamanın belli bir geçmişte “Tanrı” tarafından yaratıldığını ve sonsuza dek de süreceği inancını dile getirirler. “İslam”ın ünlü düşünürü “İbni Rüşt” (11261198) bu “Kelamcılar”a zaman konusunda okkalı bir yanıt verir; “Bir uçtan sonsuz olan bir şeyin, öteki ucunun da sonsuz olması, yani ileriye doğru sonsuz olanın, geriye doğru da sonsuzdan gelmesi gerekir” diyerek. Bununla da kalmaz, “yaratılmış” (hadis) bir varlık, zorunlu olarak bozulmaya (fasid olmaya) “yok” olmaya mahkumdur, oysa “zaman” sonsuzdan gelip sonsuza dek sürecektir. Burada keselim; bu kısacık anımsatma bile “felsefe dersleri”nin okullardan niçin kaldırıldığının nedenine tam olmasa da bir yanıttır sanırım; “İmam Cumhurbaşkanı”nın, “Türkçe ile felsefe yapılamaz!” tümcesiyle ortaya koyduğu şaşkınca kesinlemesinin gerisinde bütün bunların öğrenilmesini engelleme tutkusu yattığı da bir başka gerçektir; bilmem katılır mısınız? Öğretmen Eser Çapar, eylemleri organize ettiği iddiasıyla suçlanıyor Gezi’ye katıldı meslekten atıldı ADANA (Cumhuriyet) Adana’da Eğitim Sen üyesi öğretmen Eser Çapar, Gezi Direnişi eylemlerine katıldığı ve eylemleri organize ettiği iddiasıyla Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nca meslekten ihraç edildi. Son 1 ayda 19 Eğitim Sen üye ve yöneticisine uyarı cezası verildiğini belirten EğitimSen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, “AKP iktidarını uyarıyoruz; insanları sendikal kimlik ve sendikal eylemlikler üzerinden yargılamayın. Bugün olduğu gibi bundan sonraki süreçlerde de emek ve demokrasi mücadelesine yönelik yapılacak saldırıların karşısında olacağız” dedi. Adana’nın merkez Yüreğir ilçesindeki Güney Sanayi Çalışanları İlkokulu’nda görev yapan EğitimSen üyesi Eser Çapar ve 3 Eğitim Sen üyesi hakkında, Gezi Direnişi eylemlerine katıldıkları için “terör örgütü Türkiye Komünist Partisi/ Kıvılcım (TKP/K) üyesi oldukları, izinsiz eylem düzenledikleri ve polise direndikleri” iddiasıyla Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dava açıldı. Karar duruşmasına çıkmayı bekleyen Eser Çapar ile ilgili Milli Eğitim Bakanlığı da (MEB), idari soruşturma başlattı. Soruşturmanın ardından Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, Eser Çapar’ı meslekten çıkardı. Meslekten ihraç kararı Eser Çapar’a geçen pazartesi günü tebliğ edildi. Çapar ve 3 EğitimSen üyesinin yargılandığı Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma öncesi Eğitim Sen üyeleri Adana adliyesine yürüdü. KESK Eşbaşkanı Şaziye Öz ve Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca’nın da katıldığı eylemde. “Eser Çapar yalnız değildir”, “Eser Çapar onurumuzdur” ve “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları atıldı. Eğitim Sen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, son 1 ayda Eğitim Sen üyesi ve yöneticisi 19 kişiye uyarı cezası verildiğine dikkat çekti. Mahkeme, yeni gelen savcının dosyayı incelemesi için duruşmayı 3 Mart’a erteledi. BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Doğa kor 1 kusu. 2/ 2 Denizli’nin bir ilçesi... 3 Tatlı bir çö 4 rek. 3/ Ekin 5 biçme ale 6 ti... Hititlerin Anadolu’da 7 yerleştikleri 8 ilk kent olan 9 ve günümüzde Kültepe 1 2 3 4 5 6 7 8 9 olarak adlandırı 1 P R E K A R Y A lan yer. 4/ Parlak 2 R A D İ K A R E kırmızı renkte bir 3 A K İ K A K A V süs taşı... Dağ. 5/ 4 K I R İ M A M Yayla fırlatılan ucu N İ T E L İ K sivri çubuk... Şah 5 S 6 İ P E K N İ S A İsmail’in şiirlerinS de kullandığı mah 7 S U O G A N P ONO F O B İ las. 6/ Japon köken 8 li bir dövüş sporu... 9 H A R A İ S İ S İki tarla arasındaki sınır. 7/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... İlişkin, değgin. 8/ Ünsüzle biten bir sözcüğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması... Asker. 9/ Kolların gövdeye bağlandığı bölüm... Üstün nitelikli, üstün yetenekli. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hayvanların davranışlarını inceleyen bilim dalı. 2/ Moğol İmparatorluğu’nun eski başkenti. 3/ Yumurta biçiminde olan... “Yâr elinden içmiş deliyim / Üstü kan köpüklü meşe seliyim” (Pir Sultan Abdal). 4/ Tuzak, kapan... “Ulusal park” kapsamına da alınan, Ege Bölgesi’nin en yüksek dağı. 5/ Kat kat çakıl ve kumdan oluşmuş yer kıvrımı... Kalsiyum elementinin simgesi... Parola. 6/ Denizcilikte “temiz, düzgün, derli toplu” anlamında kullanılan sözcük... Bir renk. 7/ Japonlara özgü çiçek düzenleme sanatı. 8/ Cinsiyet... Bir peygamber. 9/ Boyu yüz metreyi aşabilen bir ağaç. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle