27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 OCAK 2015 PERŞEMBE CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 İŞ SANAT’TA MÜZİKLİ TİYATRO OYUNU ‘Bir Varmış Hiç Yokmuş’ Pamela Spence başrolde Kültür Servisi İş Sanat bu sezon ilk kez sahnelenecek yeni müzikli tiyatro oyunu Keloğlan’ı sahnesine davet ediyor. Zekâsı, şansı ve hazırcevaplılığıyla yediden yetmişe herkesin sevdiği Keloğlan, “Bir Varmış Hiç Yokmuş” isimli oyun ile kendini yine bir dizi maceranın içinde buluyor. Meddah, ortaoyunu, Hacivat ve Karagöz gibi geleneksel Türk tiyatrosu öğeleri ile Anadolu’nun zengin tekerleme ve masal karakterlerinin bir araya geldiği oyunu Işıl Kasapoğlu yazdı ve sahneye uyarladı. Başrollerini Pamela Spence ve Serkan Keskin’in paylaştığı oyunun müzikleri Alper Maral’a, kostüm ve kukla tasarımları ise Karina Cheres’e ait. Oyun, 11 Ocak Pazar günü saat 15.00’te sahnelenecek. Yaşasın Yolsuzluk! Etkisinden hiç ama hiç kurtulamadığım; hâlâ “kült” filmlerin başında gelen, adeta sürrealist manifesto sayılan bir film vardır. İspanyol Fernando Arrabal’ın “Viva La Muerte” adlı filmi... “Viva la Muerte” yani “Yaşasın Ölüm!”ün İspanyolcası. 1971 yapımıydı. O yıllarda seyretmiş olmalıyım... Kimi sahneleri hâlâ gözümün önündedir... “Viva la Muerte” İspanyol faşistlerin sloganıydı. İspanyol, Alman, İtalyan, Türk, Arap hiç fark etmez... İspanyol İç Savaşı’ndan bu yana ölüme tapanların, ölümü kutsayanların, sloganı oldu. Sözüm ona “namus” için, “ahlak” için, “iktidar” için, “ideal” için, ölümü ve öldürmeyi yüceltenlerin sloganı. “Viva la Muerte” filminde Arrabal’ın vurguladığı “düşman” sadece faşizm ya da faşist polis, faşist iktidar değildir. Faşizmden bin kat daha tehlikeli olan insanların kendilerini ve birbirini aldatmasıdır. Zulüm ve işkence, yalanı doğruymuş gibi kabullenmekle, başlar. Başkalarına da kabul ettirmekle yayılır. Nereden çıktı şimdi bu film demeyin! Günlerdir yaşadığımız gerçekleri gördükçe bu filmi anımsıyorum. Ölüme değil, yolsuzluğa teslim oluşu, yolsuzluğu “aklamamızı”, yolsuzluğu nasıl kutsallaştırdığımızı görüyorum. “Yaşasın Yolsuzluk!” sesleri yükseliyor her yandan! Tıpkı bir film sahnesini izlermiş gibi o dört bakanın yüzlerini, sözlerini, tavırlarını izliyorum. Gülüşleri, yürüyüşleri, duruşları... Önce söyledikleri, şimdi dedikleri... Hiçbiri silinmeyecek... Ama ne kadar kötü oyuncular. Kendileri bile inanmıyorlar oynadıkları role... (Ah nerede “Viva la Muerte”nin anneyi oynayan o muhteşem oyuncusu Nuria Espert!) Bundan böyle Yeni Türkiye’nin yeni sloganı “Yaşasın Yolsuzluk” olmalı. Yaşasın Yolsuzluk! Yolsuzluk kutsalımızdır! Yolsuzluğumuza kimse karışamaz! Yolsuzluğumuza dokunan ölür! Ya yolsuzluktan yanasın yani bizden ya da yok olmaya mahkumsun! Kim ki yolsuzluğa biat etmez, silinip gidecektir! Daha çok yolsuzluk, daha yeni Türkiye! Daha çok yolsuzluk, daha çok Rönesans! Daha çok yolsuzluk, daha çok gökdelen, daha çok rant, daha çok doğa katliama, daha çok zenginlik, daha çok ayakkabı kutusu. Yolsuzluk kartopu gibidir. Yuvarlanmaya başladı mı, çığ gibi büyür! Yaşasın büyüyen ve yayılan Yolsuzluk! Daha çok yolsuzluk, daha çok ayırımcılık! Yolsuzluğa tapmamız bundandır! Yaşasın Yolsuzluk! Çünkü yolsuzluk darbeyi önler! Çünkü hastalara şifa, kellere saç, yoksullara sadaka verir! Yaşasın Yolsuzluk! Çünkü yol yordam öğretir. Çünkü yoldan çıkanları, yolunu şaşıranları, yol kesenleri, kötü yola düşenleri hizaya sokar. Yaşasın Yolsuzluk! Haydi Yeni Türkiye, sen bu kapkara yolda devam et! Mehmet Güleryüz’ün retrospektif sergisi ‘Ressam ve Resim’ bugünden başlayarak İstanbul Modern’de ‘Sadece ressamca yaşamak’ ÖZLEM İNAY ERTEN İstanbul Modern, Türkiye’de figür resminin en önemli temsilcilerinden biri olan Mehmet Güleryüz’ün “Ressam ve Resim” isimli retrospektif sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı sergi, Güleryüz’ün 60’lı yıllardan günümüze resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışlarını yansıtmasının yanı sıra ressam ve resim kavramlarını çağdaş sanatta yaşanan gelişmeler üzerinden tartışmaya açmayı ve sanatçıyı çevreleyen sosyalpolitik koşulların değişimini ortaya koymayı amaçlıyor. 150’ye yakın yapıt ve multimedya sunumuyla 200’e yakın desenin bir araya geldiği bu kapsamlı sergiden önce Mehmet Güleryüz, sergiyi ve resim sanatına bakışını anlattı. İstanbul Modern’de açılan bu serginizin daha önce açtığınız diğer retrospektiflerinizden en önemli farkı ve sizin için anlamı nedir? Diğer retrospektiflerden ayrılan yanı bu bir müze sergisi, Türkiye’nin en önemli çağdaş sanatlar müzesinin kararlaştırdığı bir sergi olması açısından farklı bir önemli var. Serginin başlığının “Ressam ve Resim” olması küratörün kararı ve onun bakış açısını çizen bir tema. Bugün resim ve ressamın ne olduğunu herkes biliyor; fakat çağdaş sanatta son yıllarda resim ve ressam çokça tartışıldı. Hükmü geçmiş bir şey gibi görülen resim, daha sonra itilmiş olduğu yerden tekrar geri geldi. Bazı küratörlerin zombi olarak tanımladıkları resmin ve ressamın ne demek olduğunu tartışmak açısından başlığın bu tür soruları cevaplayabileceği düşüncesinden yola çıkıldı. Bu retrospektif sanatınızla ilgili ne gibi sorulara yanıt veriyor? u Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği sergide 60’lı yıllardan günümüze 150’ye yakın yapıt ve multimedya sunumuyla 200’e yakın desen yer alıyor. ri olmadım. Biz bir kuşak olarak figürde gitmeyi arzuladık, ortaya çıkan biçimlerden her birimizin etkilendiği de muhakkak ama anlattığım nedenlerle bulduğum sorularımı karşılayan ve yapımın insan temelli oluşundan ötürü insanın halleri ve sonunda da bir durum resmi çıktı. Ayrıca hayvan halleri de var. Bu hayvanlar bazen biz oluyorlar, bazen biz onlar oluyoruz. 1960’lı yılların ortalarında soyut değerlerin ağır bastığı, lekesel bir resme geçiyor; fakat daha sonra devam etmiyorsunuz. Bu önemli bir karar anı, yaşamınızda bu tarz ayrımları nasıl yaptınız? Bunların çoğu çok kararlılık ifadesi gibi gözüküyor, çok hesaplı gibi gözükse de aslen sezgilerinizin bu gereksinimleri oluşturması çok önemli. Ataklığınız, heyecanınız, haleti ruhiyeniz, ressam olarak edindikleriniz, resmin teknik meseleleri, büyük ustalar vs. bunları ayrı bir noktada birleştiriyorsunuz. Bütün sorun bunları bir araya getirme meselesi, eğer ressam doğmuşsanız bunları çok kolay bir araya getirirsiniz. Akademi’den mezun olduğunuzda kurduğunuz hayallerinizle bugün geldiğiniz noktayı karşılaştırdığınızda yapmak istediklerinizi tam olarak gerçekleştirdiğinize inanıyor musunuz? Hiçbir zaman bu kadar ilerideki bir meseleyi düşünmedim. Gençlikte hiçbir şeye aldırmıyorsunuz, şimdi de öyle. Aldırışsızlık, istediğin resmi yapmak, hesapsızlık çok önemli. Sanatta hovardalık yapmak, yani o alanın içinde rahat davranmak korkak, pısırık bir yaşam sürmemek bence en önemlisi. Bu yüzden her zaman keyifliydi, istediğin gibi yaşamak sadece ressamca yaşamaktır. Bir ressam nedir, bu sergi biraz da onu anlatıyor… ‘Ressam doğmuşsanız…’ Yeni Türkiye’nin sloganı Her zaman meselelerin masanın üzerine konulup tartışılmasından yana oldum. Kendi düşünce yapımla, oluşturduğum sanatın arasında bir çelişki olup olmadığı, birbirini takip eden süreçlerin nasıl yaşandığı ve farklı yöne gitmelerine rağmen bunlar arasında nasıl bir dip bağ olduğu, hiçbir zaman bir üslup, bir derdi ve bağlanmasının olmaması, sosyal, politik eleştirel ve sorgulayıcı, dönüştürücü bir resmin tutarlılığının olup olmadığı gibi her bir noktanın son derece açıklayıcı olması önemliydi. Siz ve sizin kuşağınızdan olan ressamlar Akademi’de soyut resmin hâkimiyetine karşı figür resmini savundunuz ve figürün farklı yönleriyle tekrar ele alınması gerektiğine inandınız, bu ihtiyacın gereklilikle ‘Vücuttan sakınmadım’ Düşünce ve sanat ri neydi ve sizi kuşağınızın diğer ressamlarından ayıran farklar nelerdi? Öğrenciliğimizin temelindeki dayanak figür resmiydi tabii; ama bunun akademik bir figür oluşu ve D Grubu’ndan gelen Akademi hocalarının eğitimde önerdikleri, Akademi’nin temel eğitim programı içinde yer alan, yaşanmışlığı olmayan figür söyleminden hareket ettik. Benim resmimin çevremdeki arkadaşlardan farklı yönü, öncelikle tiyatro ile olan ilişkim. Tiyatro figürü başka bir derinlikte inceleyen bir sanat dalı. Orada beden çalışmalarından tutun, stüdyo çalışmalarına kadar figürü sorgulama yöntemleri çok daha farklı. Ben figüre çok daha yakın bakıyorum, figür peyzajın içinde erimez, gayet nettir adeta içine girilir, bu başka bir vücut vücuda olma halidir. Vücuttan sakınan ve vücudunu sakınan bi Bir ressam nedir? Ayla Gürses yaşamını yitirdi Kültür Servisi TRT sanatçısı Ayla Gürses, (69) yaşamını yitirdi. Ses sanatçısı ve bestekâr Yıldırım Gürses’in eşi olan Ayla Gürses’in cenazesi, Zincirlikuyu Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. TRT sanatçısı Ayla Gürses, kendisi gibi Türk sanat müziği sanatçısı olan Yıldırım Gürses ile 1962’de evlendi. Yıldırım Gürses, 18 Kasım 2000’de 62 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Zsa Zsa Gabor’un kızı öldü Belgeselciler de yarışacak İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen Köprüde Buluşmalar, 2015 yılında 10’uncu yaşını kutlayacak. Festivalin direktörü Azize Tan, festivalde bundan böyle belgesel bölümünün yarışmalı olacağını duyurdu Kültür Servisi 34. İstanbul Film Festivali kapsamında Anadolu Efes’in destekleri ile düzenlenecek, Türkiye’den sinemacıları uluslararası profesyoneller ile bir araya getiren Köprüde Buluşmalar, 2015 yılında 10’uncu yaşını kutlayacak. Konuyla ilgili olarak dün Cezayir Restoran’da bir toplantı düzenlendi. Öte yandan, toplantıya katılan İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan, festivaller ilgili olarak yeni bilgi paylaştı. Tan, festivalde bundan böyle belgesel bölümünün yarışmalı olacağını, Anadolu Efes’in de ödül vereceğini duyurdu. Geçen 9 yıl boyunca 29 film projesinin tamamlanmasına katkıda bulunan Köprüde Buluşmalar atölyelerinde uzun metrajlı kurmaca, belgesel projeleri ve yapımı devam eden filmlerin ilk uluslararası sunumları yapılırken sinema profesyonellerine yönelik birçok panel, sinema dersi ve forum da düzenleniyor. Köprüde Buluşmalar, 10. yılında Film Geliştirme Atölyesi’ne seçilen projelerin yönetmeni yapımcı ve varsa senaristleri için kapsamlı bir eğitim programı düzenleyecek. Mart ayında yapılacak ön hazırlık programına ek olarak Köprüde Buluşmalar atölyelerinde başarı yakalamış filmler de üniversitelerde ücretsiz olarak gösterilecek. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde başlayan Köprüde Buluşmalar gösterimleri yıl boyunca Galatasaray ve Kadir Has gibi üniversitelerde devam edecek. Film Geliştirme Atölyesi’ne başvuru süreci uzatıldı: Son başvuru tarihi 15 Ocak. ‘İstanbul Hepimizin’ Kültür Servisi Gezi Direnişi sonrasında kurulan İstanbul Hepimizin adlı yurttaş girişimi “İstanbul Hiçbirimizin” adını verdiği bir fotoğraf yarışması düzenledi. Yarışmaya katılacakların fotoğraflarında “Değişen İstanbul’da sen neyi kaybetmek istemiyorsun” sorusuna cevap vermeleri isteniyor. Son katılım gününün 20 Şubat olduğu bildirilen yarışmanın jürisi Ara Güler, İpek Akpınar, Levent Erden, Murat Germen, Selva Gürdoğan’dan oluşuyor. Yarışmada birinciliği kazanan bir akıllı cep telefonuyla ödüllendirilecek. İlk üçe girenlere jüri ile buluşma olanağı sunuluyor. İlk 50’ye girenlerin ürünleri sergide yer alacak. İlk yüze girenlere ise 100 fotoğrafın yer aldığı kitap armağan edilecek. LOS ANGELES (AA) Macar asıllı Amerikalı aktris Zsa Zsa Gabor’un Conrad Hilton ile evliliğinden olan kızı ve tek çocuğu Francesca Hilton öldü. Basın sözcüsü Edward Lozzi, Francesca Hilton’un ölüm sebebinin kalp krizi ya da inme olduğunu belirtirken, olaydan birkaç dakika önce kendisiyle telefonda görüştüğünü ifade etti. New York’ta 1947 yılında dünyaya gelen Francesca Hilton, oyunculuk, fotoğrafçılık ve yazarlık yapmış, 1980’ler ve 1990’ların büyük bölümünde halka açık etkinliklerde annesi Zsa Zsa Gabor’un yanında yer almıştı. Francesca Hilton, “Forever Fabulous”, “Pterodactyl Woman From Beverly Hills” ve “Liz: The Elizabeth Taylor Story” filmlerinde rol almıştı. ‘Süsün Ardı’ sergisi açıldı Kültür Servisi İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülname Turan’ın betonu ana malzeme olarak kullandığı işleri, İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi’nde ziyarete açıldı. “Süsün Ardı” adını taşıyan sergi; mumluk, kolye, küpe gibi birçok tanıdık süs nesnesine farklı bakmayı ve üzerine düşündürmeyi hedefliyor. Sergide öne çıkan malzeme beton. ‘Süsün Ardı’nın düşünsel altyapısı, betonun nasıl kullanıldığına bağlı olarak yapay çevre içinde farklı anlamlar taşıdığı ve estetik deneyim yaşattığı kabulü üzerine kurgulanıyor. UNESCO Genel Direktörü Bokova, Kadir Has Üniversitesi’ndeydi ‘Hiçbir toplum kültürü olmadan güzelleşemez’ Kültür Servisi UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, UNESCO’nun 70. yılı kutlama etkinlikleri kapsamında Türkiye’ye yaptığı ziyaretinde dün İstanbul’daydı. Kadir Has Üniversitesi ile UNESCO arasında Dünya Miras Alanlarının Yönetimi ve Tanıtımı: Yeni Medya ve Toplumsal Katılım konulu “UNESCO Kürsüsü”nün kurulmasına ilişkin protokol imzalandı. UNESCO Kürsüleri Programları’nda Dünya Mirası ile Türkiye’de ilk dünyada dördüncü olan bu kürsü, Türkiye ve bölge coğrafyasında bölgesel olarak kültürel mirasın korumasına hizmet edecek bir merkez olma hedefiyle çalışacak. Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın, Türkiye’nin zengin kültürel, arkeolojik değerleri arasından Dünya Mirası Listesi’ne girmek için aday olan varlıkların sayısının 52 olduğunu söyleyerek, Kadir Has Üniversitesi UNESCO Kürsüsü için birer çalışma alanı olacağını belirtti. “Kürsümüz, sürdürülebilirlik ve toplumsal kapsayıcılık adına uluslararası bilimsel işbirliği sağlamak için çalışmalara evsahipliği yapacak” dedi. “Herkes İçin Daha İyi Bir Gelecek Adına Geçmişi Korumak” başlıklı konuşma yapan Bokova, Kadir Has Üniversitesi’nde kurulan UNESCO Kürsüsü’nü, “Türkiye’nin kendi mirasını koruma konusundaki kararlılığının yansıması” olarak gördüğünü belirtti. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki şiddet sonucunda 1.6 milyon mülteciye destek verdiğini hatırlatarak, bu zamanların büyük değişim zamanları olduğunu söyledi. “Toplumlar ve şehirler her zamankinden daha farklı oluyor, ancak hoşgörüsüzlük artıyor. Bu yeni ortamda önemli olarak gördüğümüz başlıca hareket; insanlığın, kültürel mirası ve haklar etrafında bir araya gelmesi, ortak değerleri yetiştirmek için ortak projeler etrafında insanları bir araya getirmesidir” dedi. Bokova, kültürel mirasın herkes için daha iyi bir gelecek oluşturmak ve insanlık bağlarını güçlendirmek adına bir kuvvet olduğunu özellikle vurguladı: “Daha çok şey yapmalıyız. Yerel aktörlerin katılımlarıyla, dünya kültürel miras alanları etrafında ‘koruma kültür bölgeleri’ yaratmak gerektiğine inanıyorum. Hiçbir toplum kültürü olmadan güzelleşemez.” C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle