25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2015 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada örneğin muhalefete, hatta parlamentoya bile hesap vermek zorunda değiliz, derler. Sanırsınız ki, millet hesap sorar dedin mi, elleri ayakları buz kesiyor, birbirine dolanıyor... Yolsuzlukla mücadele tartışmaları başlayınca beyefendileri tutabilene aşk olsun. Amma velakin, 17 Aralık operasyonunda dört bakan ve çocuklarının ceplerini nasıl doldurdukları, edindikleri servetin kaynağı meçhul, Reza’nın dolarları Avro’ları ortaya çıkınca... ... Milletten korkan, yolsuzluklarla, rüşvetle mücadele şampiyonu iktidarımızdan... Milleti umursamayan, öyle büyük bir cesaretle kükreme izledik ki; o milletten ve de Allah’tan başka kimseye hesap vermeyeceğini gerine gerine söyleyen, baştan sona, yani efendim cumhurbaşbakanından başlayarak bütün iktidar sorumluları bir koşu başka yollardan 4 bakanın yolsuzluklarını, alınan herhalde helal rüşvetleri milletten gizlemek için seferber oldular... HHH Saftirik demokrasimiz de en nihayet AKP’nin de yola geldiğine, kimin yolsuzluk yaptığı ortaya çıkarsa bakan değil, babası olsa kolunu keseceğine inandı. Oysa şeytan tepede gizlenmiş; Meclis’te 4 bakanın yolsuzluklarını araştıran komisyonun karar vereceği günü bekliyordu... O gün geldi... Yalnız milletten korkan AKP iktidarı, yolsuzluk ve rüşvet olaylarından şüpheli 4 bakanını milletin gözüne bakarak ve de tabii milletten de korkmadığını gösterdi. Ve... 4 bakanı beraat ettirdi. Bir de bakanlarla ilgili tapelerin imhasına karar verdi. 14 tapenin 13’ünün yıllarca İstanbul Valiliği’nden sonra Bay RTE’nin emriyle milletvekili ve sonra İçişleri Bakanlığı yapan Muammer Güler ve oğluna ait olduğu ortaya çıktı. Komisyon mu? Suçluyu, yolsuzluktan sorumluyu beraat ettirmenin şaheser bir örneği bir de rapor yazdı. Ama ne rapor? HHH Dünya demokrasileri içinde ancak yalnız Türkiye’de yazılabilen içerikte bir rapor... Dillere destan rüşvetin kanıtı 700 bin liralık saatin, işlerine kolaylık sağlayan bakana Reza’nın armağanı, ancak komisyona göre bakanın kendi cebinden çıkan para ile satın aldığını 9 AKP komisyon üyesinin vicdanlarına sindirebildiği bir rapor! 9 AKP’li üye beraat kararına imza atarken vicdanları öylesine rahat ki, öylesine hukuk severler ki, suçlamalarda delil de hukuksuzluk da bulamadılar. HHH Ve bu iktidar, yolsuzluklara, rüşvete karşı öylesine duyarlı ki, komisyon raporunun Meclis Genel Kurulu’nda bir an önce, galiba gelecek hafta görüşülüp nihai beraat kararının onaylanmasında müthiş acele ediyor. Başbakan ve AKP Genel Başkanı AD, kolunu keseceğine hukukun önünü kesmeyi yeğliyor. Millet korkusunu rafa kaldırıyor. HHH Seçimden önce saftirik demokrasiyi bir kez daha kandırmak amacıyla millet önünde iki büklüm, tek ayak üstünde senden büyük yok demeye... ... Ne dünü ne de yarını düşünmeyen, bugünü yaşayarak başını kuma sokan devekuşları gibi külliyen yalanlarla mutlu olan halkımızın çoğunluğunun... ... Düne göre belki de daha az oylarıyla ama yine iktidar olmaya hazırlanıyor. İyi pazarlar Türkiye! HABERLER Charlie Hebdo baskınını yaptıktan sonra öldürülen Şerif Kuaçi’nin komşusu, onu “Sessiz, sakin, kibar, inançlı biri” olarak tanımlıyor. BBC’deki röportajında, “Dost canlısıydı. Engellilere yardım ederdi. Sakin bir hayat sürüyordu” diyor ve ekliyor: “…meğer teröristmiş.” HHH Sanırım Paris saldırısının yarattığı en büyük tahribatlardan biri bu olacak: Herkesin komşusuna kuşkuyla baktığı bir korku iklimi… “Acaba terörist mi” sorusunun kışkırttığı şüpheciliğin giderek ihbarcılığa ve cadı avına dönüştüğü bir nefret ortamı… Mikrofon uzatılan Arapların, “Üç gündür herkes bize, sanki o baskını biz yapmışız gibi bakıyor” demesi de bunun kanıtı… Barış içinde bir arada yaşayan çokkimlikli bir toplum hayali, 3 gün öncesine göre, biraz daha uzak şimdi… HHH Kuaçi kardeşlerin ailesi Cezayir bağımsızlık savaşının ardından göçmüş Fransa’ya... Paris’in 10. bölgesinde bir banliyöye yerleşmişler. Çocuklar orada doğmuş. Büyümeden öksüz ve yetim kalmışlar. Şerif, 2003’teki Irak işgaline kadar, Paris yetimhanelerinin yoksul çocuklarından biriymiş. İşgalden sonra politize olmuş ve bir kolu uyuşturucuda iken öbür koluyla radikal İslama tutunmuş. Gittiği camide din dersleri almaya, canlı bomba olarak bazı bölgelerde sokağa çıkma yasağı koydu, kitlesel tutuklamalara girişti. Hapishaneler bir anda dolduruldu. Şerif, radikalizm okuluna dönüşen o hapishanelerden yetişti. HHH Gerçi Fransa o dönemde de polisiye tedbirlerle yetinmeyip sorunun sosyal kökenlerine inmeyi ve yapısal önlemler almayı tartışmıştı. 700’ü aşkın banliyöde 5 milyona yakın insanın yaşadığı, bunların yarısının diplomasının bulunmadığı, bu bölgelerde suç oranlarının patladığı anlaşılmıştı. Lakin ayrımcılığa son vererek onlara eğitim ve iş vaat eden, katılımcı bir sosyal seferberlik yerine, göçmenliği sınırlayan, güvenliği öne alan politikalar tercih edildi. Bugüne gelindi. HHH Böyle bakıldığında Şerif Kuaçi’nin yaratılmasında, devasa bir uluslararası işbirliği görüyoruz: Fransa’nın Cezayir özgürlük savaşındaki tavrından, Amerika’nın Irak işgaline, El Kaide’nin bireysel terör saplantısından, Sarkozy’nin sosyal yaralara biber gazı sıkma çılgınlığına kadar bir dizi korkunç hatanın yarattığı bir sonuç, Şerif Kuaçi… “Meğer teröristmiş” diyenler, “Öldürdük bitti” zannedenler, onun yetiştiği bataklığa gözünü çevirene, o bataklığı kurutmak için çözüm üretene ve içerde/dışarda şiddet politikalarını terk edene kadar Şerif’ler, sadece Fransa’nın değil, yerkürenin de kaderine hükmetmeye devam edecek. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada 2010’da başlayan Arap Baharı’nın tam tersine dönmesi, Arap dünyasının daha da parçalanmasına neden olması... Soğuk Savaş’ın bitiminin ardından strateji uzmanlarının “karanlık savaş” diye özetlediği ucu belirsiz bir sürecin başlaması... Daha güzel bir dünya için mücadele eden insanlar 20. yüzyıl boyunca barışın ve refahın küreselleşmesini beklerken, sadece sermayenin ve terörün küreselleşmesi... İki kutuplu dünyanın sona ermesinin ardından yeni bir dünya düzeninin kurulamaması, buna heveslenen küresel aktörlerin her türlü yöntemi mubah görmesi... İslam coğrafyasının ve Arap dünyasının kendi içindeki ortak paydalarının azalması... Sermaye küreselleşmesinin yarattığı uçurumla fakir güney yarıküreden zengin kuzey yarıküreye ölümü göze alan göçlerin kimliksiz yeni kuşaklar yaratması... Daha da çoğaltabileceğimiz bu başlıkların her biri en az bir yazı konusu olacak derinlikte. Önümüzdeki hafta her birini tek tek sütuna yatıracağız. Bugün saldırının ana hedefi olan mizahı ve mizahın gücünü sütuna yatıralım. HHH Mizah tarih boyunca bütün diktatörlerin, zalimlerin, bağnazların, iktidar sahiplerinin hedefinde olmuştur. Çünkü mizahın gücü bütün iktidar güçlerini aşacak düzeydedir. Mizah özünde dünyayı gülünç olmaktan kurtarır. Bir kişiyi ya da olayı mizah konusu yapmak, gülünç hale getirmek kadar ciddi bir eleştiri yoktur. İşte bu yüzden iktidar sahipleri mizaha karşı cephe almışlar, hoşgörüsüz davranmışlar ve çok daha gülünç duruma düşmüşlerdir. Mizah bütün saldırılardan güçlenerek çıkmıştır. Tıpkı 60 bin tirajlı Charlie Hebdo dergisinin 1 milyon tiraja çıkması gibi. Tarih kendisini hicvedenlere zulmeden diktatörlerin çöplüğe gidiş öyküleriyle doludur. Bu geçmişte de böyleydi, bugün ve gelecekte de böyle olacak. Charlie Hebdo dergisinin de Fransa’da yayımlanmış olmasına rağmen geçmişte her türlü zorlukla karşı karşıya geldiğini çıkış öyküsünden anlıyoruz. De Gaulle’ün de hazmetmekte zorlandığı dergi, son yıllarda Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e yeryüzündeki bütün bağnazlıkları hicvetmesi ile biliniyordu. Bu anlamda Charlie Hebdo sadece Fransa değildir. Aklın özgürlüğüdür. Eleştirel düşüncenin özgürlüğüdür. Bağnazlığa karşı mücadelenin özgürlüğüdür... HHH Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıya Türkiye’den gösterilen tepkilerin yelpazesi çok genişti. İki ucu paylaşmak gerekirse, bir uçta “biz de Charlie Hebdo’yuz” diyenler, bir uçta da en hafif anlatımla “Hak ettiler” diye başlayanlar... Bu yelpaze aslında Türkiye’deki beyinsel parçalanmanın da bir göstergesi. AKP iktidarının oluşturduğu iklimden beslenen bu parçalanmışlık, ne yazık ki en az terör kadar tehlikeli. Görünen o ki, iç dinamizmimizin yanı sıra, dışımızdaki gelişmeler de Türkiye’de çarpan etkisi yapacak. AKP iktidarı içinde sağduyu öne çıkmazsa, Türkiye’nin teröre destek veren ülkeler arasına alınması bile söz konusu. Bütün bunlarla mücadele için yazı konumuzun özüne dönelim. Bütün zalimler, diktatörler gibi kendisinden başka güç tanımayan Türkiye’deki iktidarı da gülünç duruma düşmekten başka bir gelecek beklemiyor. Bütün mesele mizah gücü kadar cesur olabilmekte. Mizahın gücü zalimi yener! Şerif Kuaçi Nasıl Yaratıldı? şehit olmayı yücelten cihat videoları izlemeye başlamış. Uzun süredir Fransız polisinin radarındaymış. 2005’te, Irak’ta cihat için savaşmak üzere Şam’a uçmadan hemen önce Fransız polisi tarafından yakalanmış. Çıkarıldığı mahkemede, “Amerikalıların Irak’taki Ebu Garip Cezaevi’nde Müslüman tutsaklara yaptığı işkencelerden etkilendiğini” söylemiş. Ve cezaevinde El Kaide ile tanışmış. HHH Şerif’in tutuklandığı 2005 yılında Paris yanıyordu. Polisten kaçan iki göçmenin bir elektrik trafosunda can vermesi üzerine başlayan isyan, dalga dalga ülkeye yayılmış ve bir ay süren, büyük bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Sarkozy, o zaman İçişleri Bakanı’ydı ve sosyal sorunları şiddetle bastırabileceğini sanan her cahil politikacı gibi, isyancılara “racaille” (“çapulcu”) damgası vurup üzerlerine polis sürdü. Olağanüstü hal ilan etti, Sahte delillerin yer aldığı raporlar, ÇYDD dava dosyasından çıkarılmadı ‘Şimdi kim hesap verecek?’ HİLAL KÖSE ÇYDD Kadıköy Şubesi’ndeki bilgisayara sahte delil yüklendiğini ortaya çıkaran raporlara karşın, yargılama bu deliller üzerinden devam ediyor. Davanın sanığı, Yakın Doğu Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Filiz Meriçli, “Bana ve arkadaşlarıma hele de Sevgili Türkan Hoca’ya yapılan bu haksızlığa isyan ettim ama hep bu yanlışlığın bir gün düzeleceğine inandım” diyor. ÇYDD’ye yönelik 13 Nisan 2009’da düzenlenen operasyonda gözaltına alınıp serbest bırakılan Doğan Gazetecilik AŞ Yönetim Kurulu üyesi Tijen Mergen de sahte delillerin dava dosyalarından çıkarılmadığına dikkat çekiyor. ÇYDD Onur Kurulu üyesi olan Meriçli, gözaltı sürecini “masum bir umutla” göğüslediğini anlatıyor. Hatta, birçok projede birlikte çalıştıkları için dönemin İstanbul valisinin emniyete gelerek yanlışlığı düzelteceğini bile düşünmüş: “5 yıl önce, alacakaranlıkta evime gelen polisleri görünce, ‘şaka gibi’ demiştim. Polislere, çay ve krem peynir sürülmüş ekmekler ikram etmiştim. Vatan Caddesi’ndeki binanın bodrum katında, gün ışığı görmeyen, 24 saat ışık yanan ve bitmeyen bir gürültüyle çalışarak insanı üşüten klimalı hücrede geçirdiğim uzun zaman süresinde de hep ‘bu yanlışlık er geç anlaşılacak’ diye düşündüm.” Meriçli’yi bu süreçte en çok üzen ise yurtdışı yasağı nedeniyle, uluslararası bir kongreye gidememesi olmuş: “Çok sayıda destek aldım. Tabii, ‘aman bizim de telefonlarımız dinlenir’ diye ortadan kaybolanlar da oldu” diyor. Mergen bu operasyon sırasında gözaltına alınmış, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Hakkındaki takipsizlik kararının ardından AİHM’ye başvuran Mergen, davanın karar aşamasında olduğunu belirtiyor. Delillerin sahteliğinin TÜBİTAK ve Arsenal raporlarıyla da onaylandığını vurgulayan Mergen, devam ediyor: “O dönembirçok gazeteci arkadaşımız, çok anlamsız şekilde yıllarını içerde geçirdiler. Şimdi o suçlamaları yapanlar içerdeler. İddiaların haksız olduğu kendiliğinden ispatlanmış oldu. Ancak, ÇYDD’li arkadaşlarımızın davası hâlâ bu sahte delillerle devam ediyor. Hükümet AİHM’deki davamızda, sahte delillere dayanarak savunma verdi.” ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel ise “Bu sahteciliğin hesabını kim verecek” diye soruyor: “Şimdi birtakım istihbaratçılar, polisler de ‘sahte delili falanca hazırladı, deliller çarpıtıldı’ diye bülbül gibi konuşuyorlar. O zaman neden ötmediler? Samimiyetsiz olduklarını, utanmaları gerektiğini söylüyorum. Şimdi asıl yargılanması gerekenler sahteciliği bilip de konuşmayanlardır.” Çelikel’e göre, Türkan Saylan’ın hayal kırıklığı ile dünyadan uzaklaşmasına neden olan bu tablonun sorumlusu, sahte delil üreten polisleri o dönemde koruyan siyasi iktidar. İktidarın işbirliği içinde olduğunu vurguluyor: “İtibarlı bir öğretim üyesine, saygın bir kadına iftira atacaksınız o da buna dayanamayıp dünyadan elini eteğini çekip gidecek, 5 sene geçtikten sonra ‘deliller sahte’ diyeceksiniz. Hakikatler ortaya çıkıyor ama yargılanan 3 tane arkadaşımız var. Sorumlu o polisleri koruyan siyasi iktidardır.” Mahkeme, önceki gün, delillerin bulunduğu harddiski, ÇYDD’yi aklayan raporları ve polislerin delil inceleme tutanaklarını, Adlı Tıp Kurumu’na (ATK) gönderdi. Kurum, sahtecilik iddialarına ilişkin yeni bir bilirkişi raporu hazırlayacak. Davanın gelecek celsesi, 21 Ocak’ta yapılacak. VARDİYA BİZDE PLATFORMU 119. KEZ BULUŞTU İstanbul Haber Servisi Balyoz davası sanığı emekli ve muvazzaf askerlerin yakınları tarafından oluşturulan “Vardiya Bizde Platformu”, 119. kez Beşiktaş’ta “Sessiz Çığlık” eyleminde bir araya geldi. CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın da destek verdiği eylemde, Anayasa Mahkemesi’nin önceki gün İstanbul’daki Askeri Casusluk davasında sanıkların haklarının ihlal edildiğine ilişkin kararı kutlandı. Platform üyeleri, ellerinde Türk bayrakları ile “Hukuk ve adalet için yürekten bir ışık Sessiz Çığlık” pankartı açtı. Eylemde konuşan Balyoz davasında ilk tutuklananlardan emekli Tümamiral Soner Polat, karışık duygular içinde olduklarını belirterek, “Bir taraftan çok mutluyuz çünkü sözde Askeri Casusluk davasında Anayasa Mahkemesi 43 vatan evladının ağır hak ihlaline uğradığına hem de oybirliği ile karar verdi. Aynı zamanda kaygılıyız, çünkü hâlâ Malatya Zirve Yayınevi davasındaki arkadaşlarımızın mağduriyeti devam ediyor” dedi. Polat ayrıca emekli Hava Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok’un ağır bir baskı altında olduğunu söyledi. Balbay ise özgürlük dolu günlerin başladığını vurgulayarak, “Geride yalnızca Zirve davasından 4 kişi kaldı. O davada da katiller dışarıda, askerler içeride. Özgürlük geldi, sıra adaletin ve hukukun gelmesinde” dedi. 4 polise ihraç AYDIN (DHA) Aydın’da, 1725 Aralık operasyonu sonrasında 30 ildeki usulsüz dinleme soruşturmasında eski Aydın İstihbarat Şube Müdürü Ömür Candemir, Başkomiser Resul Köse, Komiser Yardımcısı Ali Kırcılı ve memur Serkan Demirci meslekten ihraç edildi. Türkiye’yi sarsan 1525 Aralık operasyonu sonrası 30 ilde yürütülen usulsüz dinleme soruşturması sonuçlandı. Aralarında eski Aydın İstihbarat Şube Müdürü Ömür Candemir’in de bulunduğu dört kişi meslekten ihraç edildi. 1525 Aralık operasyonu sonrası Aydın İstihbarat Şube Müdürlüğü görevinde bulunan üçüncü sınıf Emniyet Müdürü Ömür Candemir Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü görevine, Başkomiser Resul Köse, Karpuzlu İlçe Emniyet Amirliği’ne, Ali Kırcılı Bölge Trafik Müdürlüğü’ne görevlendirilmişti. Ömür Candemir konuyla ilgili açıklama yapmasının doğru olmadığını, ancak “30 ilde yapılan bir soruşturmanın sonucu söyleyeceğim tek şey bizim vicdanımız rahat” dedi. l CHP örgütünden destek istedi Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE Özkahraman aday adaylığını açıkladı Haber Merkezi Dr. Hüseyin Özkahraman, CHP İstanbul 3. bölge milletvekilliği aday adaylığını, partisinin Bahçelievler İlçe Örgütü’nde düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. “Siyasette Devrimci, Örgütte Emekçi” sloganıyla yola çıktığını belirten Özkahraman, CHPlilere, “Bana yol verin, kardeşinizin elinden tutun. Yorulduğumda kucak açın. Ben sizi asla terk etmem. Gelin soğan ekmeği bal eyleyelim. Ülkemizde hüküm süren fazişme başkaldıralım” diye seslendi. Özkahraman sözlerini şöyle sürdürdü. “İktidar bize inanın hiç uzak değil. Eksikliklerimizi acilen gidermeliyiz. Kendi içimizde demokrasiyi eksiksiz olarak uygulamalıyız. Sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri ideolojik politik hattımızdır. Üyelerin haklarının, hukuklarının korunduğu parti içi demokrasinin uygulanır olduğu, seçimle gelenlerin seçimle gittiği anlayışı hâkim olacağı demokrasiye ihtiyacımız vardır. Kendi içimizde demokratik eğilimleri inşa edemezsek ülkede demokrasiyi kurmakta inandırıcı olamayız. Tıkanan siyasette iktidar kanallarını aşmanın tek ve yegâne yolu önseçimlerdir. Örgütü hareketlendirmenin en geniş halk katmanlarını iktidara inandırmanın yolu inanın parti içi demokrasinin koşulsuz uygulanması ve önseçimlerin yapılmasıdır. Üyeden korkulmamalı, üye küstürülmemelidir.” CHP örgütünün adaletine ve vicdanına güvendiğini söyleyen Özkahraman, “Eğer; bana bu yetkiyi, izni verirseniz orada sizin yüreğiniz olacağım. Gözyaşlarınız olacağım. Sesiniz olacağım. Adaylık yolunda bana onay vermenizi istiyorum. Ben örgütün adaletine, vicdanına güveniyorum” dedi. Operasyon sırasında Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yalman davanın avukatından şikâyetçi ‘TİB’den silmişler’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan, yasa dışı yollar ile dinlemerin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından sürdürülmediğini, bir devlet kurumunun bunu yapmayacağını söyedi. Elvan, “1725 Aralık sürecinde, TİB’in veritabanındaki bilgileri maalesef silmişler. Soruşturma sürüyor” dedi. Elvan, CNN Türk’te özetle şu değerlendirmeleri yaptı: l Meclis’te Soruşturma Komisyonu 4 eski bakanla ilgili hukuki bir karar aldı. l İstanbul’da trafiğini rahatlatıcı, vatandaşlarımıza nefes aldırabilecek mega bir proje üzerinde çalışıyoruz. Ama onu belki Sayın Başbakanımızla birlikte açıklamayı düşünüyoruz, biraz zamana ihtiyacımız var. 1 ay içerisinde açıklarız diye düşünüyoruz. l Haydarpaşa Garı’nın akibeti konusunda nihai bir karar verilmiş değil. Mutlaka muhafaza edilmeli, garın başına kötü bir şey gelmez kimse merak etmesin. l Ankara İstanbul arasında hizmet veren Yüksek Hızlı Tren’i yeni bir hatla daha da hızlandıracağız. Hat doğrudan İstanbul’dan Ankara’ya uzanacak. Mesafe 1 saat 15 dakika ile 1 buçuk saat arasında katedilecek. ‘Hayata Dönüş’ avukatına soruşturma CANAN COŞKUN Türkiye genelindeki 20 cezaevine 19 Aralık 2000’de yapılan ‘Hayata Dönüş’ operasyonu sırasında Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Yalman, davanın avukatlarından Ömer Kavili’den şikâyetçi oldu. Bayrampaşa Cezaevi’ne gerçekleştirilen operasyona ilişkin 39 jandarma erinin yargılandığı davada, Bodrum’da talimat yoluyla tanık olarak dinlendiği sırada Kavili’nin konuşmasına tahrik edecek müdahalelerde bulunduğunu öne süren Yalman, “Burada şahsımın tanık yerine sanık olmam amacı taşınmaktadır” dedi. Adalet Bakanlığı da Kavili hakkında soruşturma izni verdi. Hayata Dönüş operasyonu sırasında Jandarma Genel Komutanı olan Aytaç Yalman, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde operasyonda 12 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin dava kapsamında tanık olarak dinlenmişti. Yalman’ın Bodrum 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak ifade verdiği talimat duruşmasına dava avukatlarından Ömer Kavili katılmıştı. Duruşma sırasında Yalman’ın elinde tuttuğu notlarla ilgili Yalman ve Kavili arasında gerginlik yaşanmıştı. Yalman, gerginliğe ilişkin şikâyet dilekçesinde, Kavili’nin ifadenin başından itibaren her fırsatta konuşmasını kestiği, şahsını tahrik edecek bir üslup içinde müdahalelerde bulunduğunu iddia etti. Kavili’nin elindeki notlara el konulmasını talep ettiğini kaydeden Yalman, “Mahkemenin başında, kendisi dilbilgisine hâkim olduğunu, ayrıca Avrupa Birliği Hukuk müktesebatını çok iyi bildiğinden bahsederek hâkim hanım üzerinde baskı kurma gayreti içine girdi. Buna ilaveten zabit kâtibine zaman zaman kendi ifadelerini dikte ettirmeye teşebbüste bulunarak mahkemenin disiplinini ihlal etti” dedi. Yalman, Kavili’nin tanıklıkla ilgisi olmayan birçok sorusuna da samimi duygularla cevap verdiğini öne sürerek “Ancak kendisine devlet içindeki konumumun ne olduğunu hatırlatmak mecburiyetinde kaldım. Sorumluluğumun bahse konu iki cezaevi ile sınırlı olmadığını izah ettim” ifadelerini kullandı. Yalman, “Avukat bu duruşmada tanık ifadesine önyargılı gelmişti. Bunu duruşma boyunca gösterdi. Amacı, tahrik ve taciz etmek, hatta kışkırtmaktı” dedi. Yalman, Kavili’nin kendi notlarında yer alan “10 yıldır bazı cezaevlerine girilmediği” beyanını hatırlatarak, operasyondan bir önceki sene cezaevinde sayım yapıldığını söylediğini kaydetti. Yalman, arkadaşlarından aldığı bilginin bu şekilde olduğunu söylediğini, Kavili’nin de bunun üzerine “Hazırladığınız bilgi notundan konuşacağınızı ifade etmiştiniz. Oysaki şimdi arkadaşlarınızdan aldığınızı ifade ediyorsunuz. Yani arkadaşlarınız ifadenizi yazıp elinize mi verdi? Bu notları siz tutmadınız mı?” diye sorduğunu aktardı. Yalman bunun üzerine Kavili’ye “Siz benimle böyle konuşamazsınız. Çünkü ben emekli bir orgeneralim. Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerini yaptım” dediğini anlattı. Kavili’nin de kendisine “Ben avukatım. Siz burada tanıksınız. Muhatabım değilsiniz. Sıfat sahibi değilsiniz. Ne oldu zorunuza mı gitti?” dediğini iddia etti. Yalman, Kavili’nin bağırarak ve alaycı bir şekilde sözler sarf ettiği, masaya vurarak kendisini rencide ederek hakaret ettiği iddiasıyla gerekli işlemin yapılmasını istedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle