19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2015 PAZAR 6 Ayakkabının arkasında kimin olduğunu biliyoruz Cumhurbaşkanı Kaçak Saray’ında otursun, hiçbir söylemini eleştiri konusu yapmak istemiyorum. Medya Mehmet Ali Ağca’yı, hapisten çıktıktan sonra haber yapmamıştı. Medyanın aynı tutarlılığı Erdoğan için de yapması lazım. HABERLER Türkiye ‘Yapay Ülke’ mi? Şiddetin Kaynakları İslam ülkeleri yoksulluk içinde... Derin gelir farklılıkları, cinsiyet eşitsizlikleri var. Petrolcü ülkeler yoksul Müslüman ülkelerden milyonlarca “köle” çalıştırıyor. Bütün “aşağılık” işleri yaptırmak için. Zenginlerin öyle işlerle uğraşacak zamanları yok. Karılarıyla sefahat yapacaklar. Gezecekler tozacaklar, paralarını çoğaltacaklar, faizlere ve şirketlere yatıracaklar... Petrolü olmayan ülkelerde halk sürünüyor. Eşitsizlikler dağ gibi. Dolayısıyla din bir no’lu etken, geniş yoksul yığınların boynuna yorumladığın dinin kör inancını vur, sonra hayatını sür. Üretmeyen, bilime, sanata, düşünceye, özgürlüğe, teknolojiye dayalı, yaratıcı bir ekonomik ve sosyal yapı inşa edemediğin sürece, dünyada çağdaş yaşama adım atman mümkün değil. Üstüne üstlük, emperyalist boyunduruk da var. Katmerli sömürü... Durmadan dışa muhtaçlık: Küresel kapitalizmin her zaman istediği koşullar. Bu bataklıktan her şey doğar... Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, yaratıcılık vb. doğacak değil ya. 4 4 Ayakkabı fırlatan kişi haklı bir protesto yapsa saygı gösteririm. Biz onun birileri tarafından görevlendirilip bu provokasyonları yaptığını biliyoruz ama ortaya çıkaracak olan devletin savcısı, hâkimidir. 4 HDP’nin siyasi parti olarak bağımsız olarak böyle bir karar alamayacağını (seçime parti olarak girme) biliyoruz artık. Farklı odaklardan talimat alan bir siyasi parti. AKP ile yakın bir işbirliği kurduklarını da tahmin ediyorum. AYŞE SAYIN / FIRAT KOZOK ANKARA CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta “Kampus yerine külliye diyelim” sözleriyle gündeme gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a medyanın Mehmet Ali Ağca muamelesi yapması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bu çıkışları gündemde kalmak için yaptığını belirtiyor. TBMM Soruşturma Komisyonu’nda 4 eski bakanı aklama gerekçesinde “Bakanların tüm suçlamaları kabul ettiklerini varsaysak bile yeterli şüphe uyanmadı” diyen AKP’li komisyon üyesine CHP lideri “Artık vicdanını, kimliğini ve kişiliğini sattığını kabul edebiliriz” sözleriyle tepki gösteriyor. HDP’nin parti olarak seçime girme kararını kendi başına alamayacağını söyleyen ve “AKP ile yakın bir işbirliği kurduklarını da tahmin ediyorum” diyen Kılıçdaroğlu, AKP’nin ilk kez yüzde 40’ın altına gerilediğini kaydetti. CHP lideri, “saygın bir hareket” olarak nitelendirdiği Birleşik Haziran Hareketi’ne de “Bölünmek değil, birleşmemiz lazım” çağrısı yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’nde Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı: l Emeklilerin sorunlarını ele aldığınız bir toplantıda ayakkabılı saldırıya uğradınız. Olay sırasında oldukça sakindiniz. Sizce eylem bir kurgu muydu? Bütün emekli derneklerini çağırdık, hepsiyle ilgili bir toplantı yaptık oturduk, konuştuk, tartıştık. Fakat böyle bir olay çıkınca, 11 milyon emekliyi ilgilendiren bir olaya gölge düşürdüler. Olayın büyütülmesinden yana değildim. Paniğe kapılıp onun beklentisine uygun davranmak istemedim. Bir de tabii bu tür şeylere artık politikacı olarak alıştım. Bu, CHP’nin izlediği politikaların etkinliğini de gösteriyor aynı zamanda. Bana sordular “Şikâyetçi misiniz?” diye “Hayır” dedim. l Bu tavır başkalarını da cesaretlendirmez mi? Şikâyetçi olsanız da olmasanız da zaten serbest bırakılacak... İkincisi; haklı bir protesto olsa ben ona da saygı gösteririm. Örneğin kendisinin haklarına yönelik bir söylemim olabilir, haklarını sınırlayan, onu rahatsız edecek bir söylemim olabilir... Ama bunların hiçbirisi yok. Ben demokariside olması gereken kurallar içerisinde görevimi yapmaya çalışıyorum. Onun birileri tarafından görevlendirilip bu provokasyonları yaptığını biz biliyoruz ama onu ortaya çıkaracak olan da devletin savcısı, hâkimidir... l Aynı eylem Erdoğan’a yapılmış olsaydı... Aramızda fark var tabii... Benim demokrasiye, insanlara bakış açımla onlarınki arasında fark var. CHP lideri, gelişmeleri Cumhuriyet’e yorumladı ardımcı olma, üstelik parçala ve yok et! Kendi başlarına bırakılsalar, belki ülkelerinde bir denge kuracaklar, zamanla evrilecekler, etkilenecekler. “Gelişmiş Dünya”nın yapacağı tek şey, onlara bu dönüşümlerinde yardımcı olmaktı. Ama küresel kapitalizmin, onların iktidardaki temsilcilerinin, Fransız, Amerikan, Alman, İngiliz iktidarlarının böyle bir sorunu olabilir mi? Tam tersine! Mesela İslam ülkelerini üstüne üstlük, zar zor kurdukları “devlettoplumsal düzen”i parçalayıp unufak ediyorlar. İç savaşlar, milyonlarca ölüm, dört bir yana dağılan hayatlar. Irak’ı, “Katil Saddam’ı yok edeceğiz” diye parçaladılar. Irak’ta 2011’e kadar ölenlerin sayısı 250 binden fazlaydı... Tabii yaralanıp sonra ölenler dışında. 2003’te Irak’ı işgal edenABD’li General Tommy Frank’ın “We don’t do body countsCeset sayımı yapmıyoruz” sözü ünlüdür. Sadece 2013’te 8 bin sivil Iraklı öldürülmüştü... Her yıl benzer rakam. Ülke parçalandı, kılıf hazır “zaten yapay bir ülkeydi”... Utanmazlar... Türkiye de “yapay” bir ülke mi? Baksanıza Kürt nüfus yoğunluğunun Türkiye sınırları içinde olması, aynı tanımlamanın bu ülkeye de uygulanmasını gündeme soktu, farkında değil misiniz? Ortadoğu’da tüm yapay ülkeler parçalanacak ve dağıtılacak... Yazmıştım: “Ortadoğu mezhep ülkeleri çağı”na girdi. Y Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ l Şişli konusu günlerce tartışıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Şişli kişisel bir mesele. Şişli halkına sunulan hizmetlerde, çalışanlarında bir aksaklık yok. Bir taraf “tehdit edildim”, öbür “tehdit etmedim” diyor. Olay nereye intikal etti? Savcılığa intikal etti. Biz de tavrımızı ona göre alacağız. l Yargı sürecinin bir siyasi sonucu da olacaktır değil mi? Elbette. l Basın özgürlüğünün dibe vurduğu bir ortamda dün çalışan gazeteciler günü kutlandı. Oysa geçen hafta gazetelerin Soruşturma Komisyonu haberlerini okuyan televizyonlara ce sonucu olur Şişli’nin siyasi za yağdırılmıştı... Çalışan ve çalışmayan gazeteciler için izin verirseniz söyleyeyim, çünkü AKP hükümetiyle beraber çok sayıda gazeteci işinden oldu. Eğer bir ülkenin medyası özgür değilse o ülkenin özgürlüğü yoktur, yurttaşın özgürlük hakkı elinden alınmış demektir. RTÜK medya özgürlüğünü kısıtlama organıdır. Oysa kuruluş yasasında medyada etik değerleri korumakla görevli bir kuruluş olduğu yazılıdır. Bırakın etik değerleri, haber yapma özgürlüğünü kısıtlayan bir kuruluşa döndü. Çünkü AKP’nin arka bahçesi konumundadır. İki temsilcimiz var orada, iki temsilcimizin de RTÜK üyeliğinin düşürülmesiyle ilgili çalışıyorlar, neden, doğruları söyledikleri için. Bizim üyelerimize büyük imkânlar da sağladılar, konuşmasınlar diye. Aslında AKP’nin bir çiftliğidir RTÜK. Nerelere, ne kadar para harcadıklarını çıkıp bir anlatsınlar. onun karşısında. Ezilen, her söyleneni yapan, el etek öpen bir kişi olarak duruyor. Onun için onlara bilim insanı denmez zaten. Zavallı insanlardan bilim insanı olmaz. l Tartışmalı bir diğer konu da anneliğin kariyer olup olmadığıydı... Adam bakanlık koltuğunda oturuyor da, kariyerin ne olduğunu bilmiyor. Annelik doğanın kadına verdiği bir haktır. Bunun kariyerle ne ilgisi var? Kadının doğurma gücü vardır. Bu kadar basit. Kariyerle ne ilgisi var? Tıp fakültesini okuyunca mı anne olacak? Siyaset bu kadar ucuz olmamalı. Siyasetçi ağzından çıkanları da biraz ölçüp tartmalı. l HDP’nin parti olarak seçime girme kararını nasıl yorumluyorsunuz? Siyasi partilerin kendi kimlikleriyle, unvanlarıyla veya etiketleriyle seçime girmeleri onların en doğal hakkıdır. O nedenle siyasi partiler arasındaki yüzde 10 oranının düşürülmesi gerekiyor. HDP böyle bir karar aldı. HDP’nin tek başına siyasi parti olarak, bağımsız olarak böyle bir karar alamayacağını hepimiz biliyoruz artık. Dolayısıyla HDP’yi diğer siyasi partiler gibi görmek de doğru değil. Farklı bir siyasi parti. Farklı odaklardan talimat alan bir siyasi parti. AKP ile yakın bir işbirliği kurduklarını da tahmin ediyorum. l HDP’nin barajın altında kalması halinde AKP’nin anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşacağı, HDP’nin bölge parlamentosu kuracağı gibi senaryolar konuşuluyor, böyle bir ihtimal görüyor musunuz? AKP’nin anayasal çoğunluğa ulaşması mümkün değil. Bu gerçeği herkesin bilmesi lazım. AKP inişe geçmiştir. İlk kez yüzde 40’ın altına düşmeye başlamıştır AKP. Bu gerçeği herkesin bilmesi lazım. Burada bütün yurtseverlerin, bütün namuslu insanların güçlerini adaletten yana, hukuktan yana, hukukun üstünlüğünden yana, temiz siyasetten yana konumlandırmaları gerekir. l HDP bir ittifak arayışı içinde. Birleşik Haziran Hareketi’yle, ÖDP ile görüşecekler. Sizin HDP ile ya da başka bir partiyle güç birliği arayışınız olur mu? Bütün yurtseverlerin gerçekçi bir tavır içinde seçimlerde pozisyon almaları gerekiyor. Ülkede demokrasi yok, özgürlükler yok. Basın özgürlüğü yok. Kadın erkek eşitliği süratle bozuluyor. Kadınların hak talep etme, hak arama hakları hemen hemen ellerinden büyük ölçüde alınmak üzere. Bütün bu gerçekler ortadayken en güçlü partiye destek vermelerini biz isteriz. Bu ülkenin aydınları bu ülkenin geleceğini düşünen insanlar o insanların taşıdıkları kaygıları aynen biz de taşıyoruz. O zaman olması gereken en büyük partiye destek vermeleridir. Bölünmek değil, birleşmemiz lazım. Yani birlikten güç doğar benim bildiğim kadarıyla. Ayrışmayla güç elde edileceğini kimse şu ana kadar iddia etmedi zaten. ma’sız kınanmalı l Paris’teki katliam konusunda hükümetin açıklamaları ve Batı’nın Türkiye’den beklen ‘A tileri konusunda neler söylersiniz? Son olaylar bize şunu gösterdi ki, artık terör hem uluslararası hem ulusal bazda bütün ülkelerin ortak temel sorunu olmayı sürdürecektir. Bu konuda hem ülkelerin hem de uluslararası kuruluşların ortak bir politika gütmeleri gerekiyor. Asla ve asla, terör suçlanırken hele hele bu olay kınanırken, “ama”sız kınanmak zorundadır. Bunun “ama”sı yoktur. Hükümetin bu konuda tavrının böyle olması lazım. Bakın, Fransız Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması var, “Biz terörle mücadele ediyoruz, Müslümanlıkla değil...” Son derece sağduyulu ve dikkatli bir açıklama. İkincisi, “Biz demokrasiyi özümsemiş bir ülkeyiz. Dolayısıyla eylem yapacakların can güvenliğini sağlamak bizim görevimiz” diyor. Aynı tablo Türkiye’de olsaydı... Biber gazları, plastik mermiler, TOMA’lar. Bırakın can güvenliğini sağlamayı anayasal hakkını kullananların can güvenliklerinden endişeleri olurdu. l Bir de Sultanahmet saldırısı oldu... Türkiye’nin Ortadoğu’daki terör konusunda karnesi kırık. Pek çok sorunun Türkiye’den de kaynaklandığı, Türkiye’nin belli çevrelere, gruplara destek verdiğini herkes biliyor. Türkiye’nin süratle bu bağlamda arınması ve temizlenmesi lazım. Tavrını çok net ortaya koyması lazım. Yoksa uluslararası arenadaki kuşkuyu perçinleyecektir. Terör artık tek bir ülkeye özgü olmaktan çıktı. Nitekim Sultanahmet’e giren bir teröristin bombayı patlatması, bir polisimizin şehit olması, akla DHKPC’nin gelmesi ve DHKPC’nin de bunu üstlenmesi... Bu da çok ilginçtir. Sonra Çeçen çıktı, sonra baktılar ki başka birisi... l Meclis Soruşturma Komisyonu 4 eski bakanı akladı. Tutanaklara göre bazı AKP’li üyeler diyorlar ki, ‘Bakanların tüm suçlamaları kabul ettiklerini varsaysak bile yeterli şüphe uyanmadı...’ Şimdi bunu söyleyen milletvekilinin vicdanını, kimliğini ve kişiliğini sattığını kabul edebiliriz. Bu kadar ağır konuşuyorum. O zaman o komisyonda niye oldunuz, niye seçildiniz? Yolsuzlukları bile bile savunan bir kişi parlamentonun çatısı altında görev yapamaz. l Geçen haftanın iç gündem konularından biri de Erdoğan’ın külliye çıkışıydı. Aynı toplantıda bir dekanın Erdoğan’ın elini öpmeye yeltendiği karelere yansıdı... Birincisi şunu söyleyeyim, Cumhurbaşkanı koltuğunda otursun, “Kaçak Saray”ında otursun, onun hiçbir söylemini eleştiri konusu yapmak istemiyorum. Yani o kendisini sürekli gündemde tutmak istiyor, medya da bu tuzağa düşüyor. Bu tuzağa düşmemek lazım. Medya çok güzel bir karar almıştı Mehmet Ali Ağca için, hapisten çıktıktan sonra hiç haber yapılmadı. Aynı kararlı ve tutarlılığı medyanın Erdoğan konusunda da yapması lazım. Dekanın el öpmesine gelince... Bir bilim insanının kendisini yurttaş değil de kul olarak görmesi tablosudur o tablo. Acınacak nokta da budur zaten. Onuruyla, bilgisiyle birikimiyle durmuyor bir cumhurbaşkanı karşısında. Saygınlığı olan bir kimlikle durmuyor ransızlar ‘bombardımanı durdurun’ dedi mi? Suriye’yi kim kaşıdı? Sünnileri kim kaşıdı ve Esad’a karşı kışkırttı? Bütün ipuçları Amerika’nın kapısına çıkıyor. ABD, turuncu devrimleri burada denedi. Mayıs 2014’te iç savaşta ölenler 167 bindi! Peki Libya? Libya diye bir şey yok. Afrika ülkeleri oraya müdahale planları yapıyor, çünkü baş belası terör kendilerini de vuruyor. Bizim inşaatçıların 4 milyar dolar alacağı varmış. Davutoğlu çanta içinde 300 milyon dolar götürmüştü Libya’ya, anımsayan?! 3 ülke saydık, şimdilik yoklar. Kim yaptı bunu? Tamam Kaddafi, Saddam, Esad.. sevmek zorunda değilsiniz. Uluslararası toplum bu ülkelerin evrilmesine yardımcı olabilirdi... Ama emperyalizmin tek bildiği vurup yıkmak, parçalayıp yok etmek. Merak ettim: Fransa Libya üzerine bomba yağdırırken, Fransız halkı kitlesel bir gösteri yaptı ve “bombardımanı durdurun” dedi mi?.. Yoo hayır, bunların hiçbiri, Behiç Ak’ın “bir soykırımdır” dediği isyancı ruhumla örtüşen bir nesil karikatürcülerin katledilmesini haklı çıkartacak değil. Je suis Charlie! Binlerce kez! Ama soracağız, dedi mi? Yoksa Fransa’nın emperyalist saldırısına ortak mı oldu? Vicdan bir bütündür, parçalayıp bir kısmıyla idare edemezsiniz. En azından benim vicdanım öyle... Çünkü olayların ilmikleri küresel köyde birbirine geçmiştir. Hem küçük köye dönüştük diye böbürleneceksiniz, ama bu köyün sorunlarını birbirinden parçalayıp ayıracaksınız. HHH Fransa’nın katliamcılarının kimliklerini okudunuz mu? Yetimhanede büyüme, ucuz ve alt işlerde çalışma, kimlik arayışı, kendini önemli ve büyük görme... Neyle? Yükselen küresel İslamcı köktendincilikle birleşerek! Kendilerini “kaybedecek bir şeyleri olmayan” kimseler olarak gören, kültürel kimlik olarak köktendinci eylemle bütünleşen, kayıp gençlik demeyeceğim, var olmaya çalışan bir nesil... Hayır, empati yapmıyorum ve sizi de buna değil, sadece olayların bütünselliğini görmeye çağırıyorum. Gerisi, olayı anlamak için bir hikâye! Mesele gözyaşı değil, gözyaşı her yerde! Irak ve Suriye parçalanınca, iç savaşta yüz binler ölür ve milyonlar sürünürken... Oradaki ortamdan ne doğmasını beklerdiniz? Demokrasi (hareketleri) mi? Böyle düşünmek ancak saldırganın kafasını taşımaktır. O toprakların hamurunda ne varsa, parçalanmışlık ve ölümler o topraklarda neyi doğurabilecekse... IŞİD, El Nusra, El Kaide, yüzlerce silahlı çete... Eğer bir ekonomik sosyal bütünlük parçalanmışsa, yerini bunlar alabilir ancak: Ekmeğini savaştan kazanan çeteler! Ankara’nın Suriye politikasıyla Paris katliamı arasında isterseniz bağlantılar kurabilirsiniz. Ankara hâlâ orada Esad’a karşı ABD ile savaş oyunları düzenleme peşinde. Suriye’nin yeniden devlet olarak örgütlenmesi, ülkesine egemen olması, çeteleri temizlemesi, Türkiye’nin yararına tek politika iken… Esad’ı yıkmaya ve iç savaşı körüklemeye yönelik bütün politikalar, Türkiye’nin de parçalanmasına, terörün ülke içinde fışkırmasına yarayacağını bile bile... Bu akıl tutulması nedir? Yoksa bilinçli bir politika mı bu? F ‘TÜRKİYE’DEKİ YOLSUZLUĞU DÜNYA BİLİYOR’ l Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland, ziyaretinde Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun hassasiyetlerini de Türkiye’deki yetkililerle paylaştı... 4 eski bakanla ilgili iddialar konusunda uluslararası düzeyde girişiminiz olacak mı? Jagland’ın söylediği şu; “Türkiye’deki yolsuzluğu bütün dünya biliyor” bu kadar açık, net bir cümle kullandı. Dolayısıyla bizim bir yere anlatmamıza zaten gerek yok... Tabii bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği bir şey var; bu kadar yolsuzluğa bulaşmış bir siyasal yapı nasıl yerinde durabilir? Herkesin hayret ettiği nokta o. Bu dosyalar kapanmaz. Artık bugün kahve köşelerinde, camilerde, cemaatlerde her yerde konuşuluyor. l Anayasa Mahkemesi’nin seçim barajı ile ilgili kararını nasıl yorumluyorsunuz? Hak ihlali konusunda bir karar alabilirdi, ama almadı. Aslında yüzde 10 seçim barajı milli irade hırsızlığına yol açıyor. “A” partisine verilen oy, karşılığında “B” partisinden milletvekiili çıkartıyor. Hem darbeden, 12 Eylül’den şikâyet edeceksin, hem de darbecilerin getirdiği anayasayı aynen savunacaksın. O zaman çifte standart var. Bak AB’ye. Oradaki seçim barajını getirebilirsin. l AYM’ye baskı uygulandığını düşünüyor musunuz? Sayın Haşim Kılıç mahkeme üyeleri üzerinde baskı olduğunu açıkladı. Zaten biz de biliyoruz. Karar alınmadan, hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın yerden yere vurması zaten başlı başına bir baskıdır. Ankara’da süren akıl tutulması DAVUTOĞLU’NU ZORLAYACAK PARİS SORULARI Haber Merkezi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bugün “Terörü Telin ve Fransız Halkı ile Dayanışma Yürüyüşü”ne katılmasıyla ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yürüyüş öncesi Twitter’dan Davutoğlu’nu zorlayacak sorular yöneltti. Bazıları şöyle: l Charlie Hebdo isminin, dönemin Cumhurbaşkanı, milli kahraman De Gaulle ile dalga geçmek için Charles’ten üretildiğini biliyor mu? Burada mesela ‘Reco Dergi’ kurulabilir mi? l Daha birkaç yıl önce Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı’nın mahkum olduğunu biliyor mu? l Kendisi, orada beraber yürüyeceği milyonların ortak paydasının, laik demokrasi ve hukukun üstünlüğü olduğunun farkında mı? l Yürüyüşte IŞİD’in terörist olmadığı ifadesini hatırlayacak mı? Kılıçdaroğlu yayımladığı mesajda ayrıca “Kendisi orada beraber yürüyeceği milyonların ortak paydasının, laik demokrasi ve hukukun üstünlüğü olduğunun farkında mı? Yürüyüş sırasında, IŞİD’in terörist olmadığına ilişkin ifadelerini hatırlayacak mı? Bu yürüyüş vesilesiyle Davutoğlu’nun, kimlik siyasetinden vazgeçmesini, ülkemizdeki antidemokratik rejimin rotasını yeniden laik, demokratik sosyal hukuk devletine çevirmesini diliyorum” ifadelerine yer verdi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle