26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2015 CUMARTESİ [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Charlie Hebdo Fransa’dır Bu saldırı çok önemli bir sembol. Nasıl Dünya Ticaret Merkezi, İslamcıların gözünde “kapitalist ve emperyalist” Amerika’yı temsil ediyorsa, “Charlie Hebdo” da dine (ama hiçbir dine) saygısı olmayan, her dogmanın eleştirilebileceğine, ti’ye alınabilmesi gerektiğine inanan  Fransa’yı temsil ediyor. Doktorlarımıza Sahip Çıkalım... Toplum olarak en büyük şansımız, iyi yetişmiş meslek mensuplarına sahip oluşumuzdur: Özellikle doktorlar, mühendisler, mimarlar, öğretmenler, avukatlar gibi profesyoneller, sadece kendi mesleklerini iyi icra etmekle yetinmiyor, toplumun çıkarlarını da koruyorlar... Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, çevre değerlerimizin yaşanabilir standartlarda kalması için canını dişine takmış uğraşıyor... Bu nedenle de AKP iktidarının hedefinde; yapısını ve işlevlerini değiştirmek için yasa teklifi hazırlandı. Doktorların meslek kuruluşları olan Tabip Odaları sadece meslek sorunlarına değil, toplumun sağlık sorunlarına da eğiliyor, toplumu çağdaş standartlarda sağlık hizmetlerine kavuşturabilmek için büyük bir uğraş veriyorlar.. Özet olarak Mimarlar, Mühendisler, Doktorlar bize sahip çıkıyor, bizim çıkarlarımızı savunuyorlar; bu nedenle biz de onlara sahip çıkalım, onları dinleyelim, izleyelim, toplumsal ve siyasal olarak destekleyelim. HHH İstanbul Tabip Odası, bugün çok önemli bir bilimsel sempozyum gerçekleştiriyor: Saat 9:30’da İstanbul Tıp Fakültesi, Kemal Atay Amfisi’nde (Dekanlık binası yanı) başlayacak ve bütün gün sürecek olan toplantının adı bu sütunun okurlarına hiç de yabancı gelmeyecek: “Biber Gazı Yasaklansın Tıbbi Sempozyumu.” Konunun, başta tıbbi sorunlar olmak üzere bütün yönleriyle tartışılacağı bu bilimsel toplantıya katılmak sadece bilgilenmek için değil, doktorlarımıza sahip çıkmak bakımından da çok önemli. Tabip Odası davet mektubunda şöyle diyor: “Üretimi çok eski yıllara dayansa da dünyada yaygın olarak kullanımına 1990’lı yıllarda başlanan biber gazı, ülkemizde neredeyse gündelik bir uygulama halini almış durumda. Toplumsal olaylarda kullanımındaki yaygınlık ve özensizliğin insan ölümleri ve ağır yaralanmalara yol açmış olması ve hemen her adli olayda kullanılan araç haline getirilmesi, biber gazını ne yazık ki herkesin her an maruz kalabileceği bir ‘kimyasal madde’ haline getirdi. Dönem dönem yarattığı yaşamsal ve tıbbi sorunlar kullanıldığı olayların politik tartışmaları arasında görünmez hale gelebildi. Ülkemizde son yıllarda başta Gezi süreci olmak üzere her toplumsal olayda binlerce biber gazı fişeği kullanılmış olmasını ve yarattığı ölümcül tıbbi tabloyu dikkate aldığımızda ülkemiz hekimlerine de önemli görevler düştüğü açık. Biber gazının yarattığı tıbbi tabloları belgelemek, irdelemek ve yaşanan deneyimlerden bilimsel sonuçlar çıkarmak ertelenemez bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Bu sorumluluktan hareketle konunun uzmanlarının sunum yapacağı ve biber gazı maruziyetinin yarattığı sonuçları bizzat gözlemlemiş meslektaşlarımızın deneyimlerinin paylaşılacağı bir bilimsel sempozyum gerçekleştirilecektir.” HHH Bu sempozyuma katılmak sadece vatandaşlık görevi değil, aynı zamanda kendimize saygının da gereğidir! UNUTMAYIN, HEPİMİZ CHARLIE HEBDO’YUZ! F Prof. Dr. SAMİM AKGÖNÜL Strasbourg Üniversitesi ransa’da yapılan saldırılar hem genelde Müslümanların büyük bir sorunu hem de Fransa’nın özel durumunun bir meyvesi. Sonuçlarına gelmeden bu iki çerçeveyi çizmek gerek. Genelden özele gidelim. Müslümanların sorunu zira Müslüman toplumlar iki kutuplu dünyanın çökmesinden itibaren yakın tarihte görülmemiş bir bağnazlık ve dogmatiklik dönemine girdi. Bu duruma çözüm olarak geliştirilen “ılımlı İslam”, “İslamda reform” vs. gibi fikirler göreceli olarak iflas ettiler. Genel olarak bütün İslam dünyası gittikçe koyulaşan bir sofuluk sürecine girmiş durumda. Bu sofuluk hem İslamın derin ruhani yorumlarını ikinci plana atıp yüzeysel bir dindarlık ortaya çıkarıyor hem de kendilerinden, kimliklerinden ve hatta inançlarından emin olmayan bu yüzeysel İslamcılar her türlü eleştiriye tam bir “ergen tepkisi” verip bütün tartışmaları “İslamofobi” kilidi ile kapatmak istiyorlar. İslamofobi kavramı, Avrupa’da yaşayan Müslüman azınlıklara ait bireylerin ayrımcılığa uğramaları ile mücadeleden çok, İslamın kutsallarının tartışma dışı, eleştiri dışı, hiciv dışı bırakılmasına odaklı kullanılıyor. Bu, tam bir can simidi. H Müslüman dünyasının genel muhafazakârlığına, azınlıktaki Müslümanların özel durumlarını eklemek gerek. Azınlıklar çelişkili bir durumdadırlar hep. Bir taraftan kendilerini tehlikede hissettiklerinden tabularına daha bir kemikleşmiş bir biçimde sarılırlar. Diğer taraftan azınlık oldukları için İ YEN AM! GR O R P FALAN FİLAN CUMARTESİ 23:00’DE le bakabiliyorlar. Tek varoluş biçimi radikal İslam ve onun meşrulaştırdığı şiddet oluyor. Bu marjinalleşme sürecinin Müslüman cemaatinden de uzaklaşma olduğunun altını çizelim. Terör saldırılarında bulunan, şiddete eğilimli ya da Fransa dışında örneğin Suriye’de cisel kimlikleri aracılığı ile çok daha koister istemez çoğunlukla etkileşim hahat savaşçılarına katılan bireylerin helindedirler. Bu etkileşimden sürekli ye lay mobilize edilebiliyorlar. Sınıfsal ormen hemen hepsi cemaatle, aileleriyle ni sorunlar, yeni sorular çıkar ve bu so taklığın yerini, kutsallıklar, semboller, ve özellikle de camilerle ilişkilerini kesdavranış biçimleri alıyor. Böyle bir durunlara cevap bulamayanlar radikallemiş insanlar. Toplumsal frenler ve çerrumda hiçbir yerden hiçbir yere göç etşir, kendilerini toplumun çeperlerine çevelemenin azalmış olduğu ortamlarkoyar ve sık sık da çoğunluk tarafından memiş, Fransa doğumlu Fransa’da büda, tabiri caiz ise kendi kendilerine küyüyüp sosyalleşmiş, Fransa vatandamarjinalleştirilirler. Bu hep iki taraflı çük gruplar halinde, özellikle de sosyal şı Müslümanlar bir oyundur. medyayı kullanarak hâlâ “göçmen” Fransa’da 5 ila 6 milyon birey İslamradikalleşiyorlar. yani gayrimeşru la bir şekilde ilişkili. Hepsi inançlı olH olarak görüldükmasa da, önemli bir kısmı tamamen seAncak Fransa’nın lerinde rahatlıkla küler olsa da aidiyet açısından hem çobaşka bir özelliMüslüman dünğunluk tarafından “Müslüman” olarak ği daha var. 1789 yasındaki şekilcialgılanıyorlar hem de kendilerini böyve 1968 devrimleliği, hoşgörüsüzle tanımlıyorlar. Zira gene 1990 sonrinden geriye kalan lüğü ithal edip, rası dünyasında dinsel kimlik, sınıfsal en önemli değerleriçinde yaşadıklakimliğin önüne geçmiş durumda. Kitden biri, Fransa’yı rı topluma nefretleler sosyal kimliklerinden ziyade dinFransa yapan vazgeçilmez unsurlardan biri düşünce, inanç (ve inançsızlık) ve ifade özgürlüğü. Bu kavram kendi içinde üç aşamadan oluşuyor: Düşünceyi oluşturabilmek için gerekli bilgilere ulaşabilmek; her türlü düşünceyi en aykırı olanları bile korkmadan inşa edecek ortam; ve gene en aykırı düşünceleri bile kamuya açık bir şekilde ifade edebilecek araçlar ve bu ifadeyi koruyan yasal çerçeve. İşte burada “Charlie Hebdo”nun Fransa’yı ne kadar güçlü bir şekilde temsil ettiğini görmek gerek. 1968 devriminin hemen ertesinde kurulan Charlie Hebdo, 1960’ta kurulan “Harakiri”, 1915’te kurulup 1968’de bugünkü formatına giren Le Canard Enchainé ya da apolitik mizahın kalesi Fluide Glacial gibi hiçbir dogmayı kabul etmeyen bir dergi. Ama “Charlie Hebdo”nun başka bir özelliği daha var. Dergi “Droit au Blasphème” yani bütün dinsel kutsallıkları alaya alma, eleştirme hakkına en çok sahip çıkan yayın organı. Hedefleri en çok Katolik kilisesi, Papalık, Ortodoks Yahudilik, İsrail, Fransız milliyetçi sağ partileri ve son zamanlarda Selefi ve şiddet yanlısı İslam. Herkesi çok kızdırsa da Fransız toplumu bu saygısız mizahın varlığını özgürlüklerinin bir garantisi olarak görüyor. O yüzden de bu saldırı çok önemli bir sembol. Nasıl Dünya Ticaret Merkezi, İslamcıların gözünde “kapitalist ve emperyalist” Amerika’yı temsil ediyorsa, Charlie Hebdo da dine (ama hiçbir dine) saygısı olmayan, her dogmanın eleştirilebileceğine, ti’ye alınabilmesi gerektiğine inanan Fransa’yı temsil ediyor. Halbuki Charlie Hebdo ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmen düşmanlığı gibi konularda da hep acımasız oldu. Mizahı sert, şaşırtıcı, komik, şoke edici oldu hep. Ve bütün ideolojik hiyerarşilerle dalga geçti. Fransa devleti dahil. İşte tam da bu yüzden aynı Charles de Gaulle’ün Fransa’nın Cezayir politikalarını eleştiren Jean Paul Sartre’ın tutuklanması talep edildiğinde “Sartre aynı zamanda Fransa’dır” (Sartes, c’est aussi la France) dediği gibi, bugün de sokaklarda yüz binler “Charlie Fransa’dır” diye haykırıyorlar. Bu saldırının orta ve uzun vadede sonuçları olacağı kesin. Elbette herkesin de anladığı gibi en büyük zarar Fransa Müslümanlarına verildi. Zaten varoluş meşruiyeti arayışı içindeki yeni nesillerin Fransız milliyetçileri tarafından hedef gösterileceği kesin. Aynen bu gençler arasında saldırıya hayranlık duyup toplumdan intikam almak için radikalleşeceklerin olacağı gibi. Ancak iki durumun da Fransız toplumunda (Fransız MüslümanlarıHep işlerini konuşturdu, artık konuklarını konuşturacak. nın bu toplumun ayrılmaz parçaları olduklarını düşünüyorum.) küçücük bir yere tekabül tv.cnnturk.com/falanfilan ettiklerini ve tam aksine bu elektroşokun bütwitter.com/mehmeturgut tün Fransızların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik mottosuna daha sıkı sarılmalarını sağlayacağını düşünüyorum. Mehmet Turgut ile C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle