19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2015 CUMARTESİ 12 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Canpolat ile ilgili Adli Tıp raporu geldi: Hastanede infaza devam n Baştarafı 1. Sayfada Ahmet Hakan’ın yayımladığı İslamı aşağılayanların listesini ya eksik ya tamam diye kabullenip yine Müslüman âleminde örneğin El Kaide, IŞİD benzeri örgütlerin terörist eylemleriyle Müslümanların ilgisi olmadığını savunmaya devam edelim. Bütün bunlara diyecek bir şey yok ama eklenecek bir şey var: Bu örgütlerin eylemlerine tanık olan dünya, en başta Avrupa devletleri, ülkelerinden Suriye’ye giderek IŞİD’e katılanların ve bunlar arasında geri dönenleri sayısını biliyor. Ama ülkelerinde hangi terör marifeti yapacaklarını bilemediği vatandaşlarının, onların, yaşam ve yetişme koşullarını izlemediler galiba. HHH Charlie Hebdo’ya baskın yapan üç kişiden en genci polise teslim olup diğer iki saldırganın Cezayir asıllı Fransız vatandaşı olduklarını, adlarını polise söylemese idi acaba Fransız polisi saldırganların isimlerini ve kimliklerini bu kadar kısa sürede saptayabilecek miydi? Zayıf olasılık! Üstelik şimdi ateş bacayı sarmış görünüyor. Sadece Avrupa ülkelerinde değil, halka çaktırmamak isteseler de bizde de sayıları özenle saklanan, sanki hiç yokmuş gibi gizlenen IŞİD’e gidip dönenlerin Paris benzeri eylemler yapması olasılığından bakanlar katında söz ediliyor durmadan. HHH Kuzum lütfen söyler misiniz, dünyanın çeşitli ülkelerinde Müslümanları caniyane biçimde alçakça öldürenler Katolikler, Yahudiler mi? Sıralayalım: Pakistan’da okul basarak öğrencileri ödürenler, Daha dün 100, bir haftada 16 kasabada iki bin kişiyi öldüren Niyeryalı Müslüman Boko Haram teröristleri, Boyunlarını keserek katlettiklerinin kasetlerini Batılılar izlesinler de ders alsınlar diye ABD TV’lerine gönderen IŞİD, Suriye’de Müslüman Esad’ın Müslüman askerleri, Irak’ta birbirini öldüren Şiilerle Sünniler... ...Müslüman değiller mi? HHH Bu tablo Diyanet İşleri Başkanı’nın, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın durmadan İslam barış dinidir söylemini pek doğrulamıyor. İslam, İslamı öldüren örgütleri doğuruyor. Dünyanın pek çok ülkesinde Müslümanlık adına örgütler Müslümanları öldürüyor. Bizimkiler başta, dünya liderleri bu gerçeği örtecek açıklamalar yapıyor. Evet bu tablo, öldüren örgütlerin de öldürülenlerin de Müslüman olduklarını, Müslümanın Müslümanı öldürdüğünü bal gibi kanıtlayan bir tablo! Paris katliamı dünyayı haklı nedenlerle ayağa kaldırdı. Müslüman karşıtlığının Batı dünyasında ivme kazanması tartışmaların baş konusu. Pekâlâ ama başka ülkelerdeki Müslümanın Müslümanı şu veya bu ad altında öldürmesine gazete haberleri dışında Batı dünyası, Paris katliamı kadar aynı duyarlılığı neden göstermiyor? Gazetelerde bir gün haber olup ertesi günü unutuluverilen şu birkaç örneğin; Müslüman olmayan kadınların pazarlarda köle gibi satılmasının, farklı mezheplerdeki Müslümanların camilerini törenle hava uçuranların peşine neden düşülmüyor? Örnek çok ama Bay RTE’nin nasılsa gerçekleşmez diye önerdiği devletlerin Müslümanlığa karşı olanlarla müşterek mücadele önerisine Paris katliamı fırtınasına yakalananlardan da, BM’den de, diğer benzeri örgütlerden de ses yok! Şu sıra herkes Müslüman karşıtlığını analiz etmekle meşgul. Ama... İslam karşıtlığı giderek güçleniyor. HHH Neredeyse bu olayları olağan vakalar kabul edecek bir görüntü veren Türkiye’de; Kadri Gürsel hem Milliyet’teki yazısında hem de dün gece bir TV programında… ...aydınların ve düşünce özgürlüğünün katlinin Paris’ten çok önce Türkiye’de, 1993’te Madımak yangınında yaşandığını anımsattı... HHH Oysa akılları doğum mekanizması gördükleri kadında. Bay RTE’nin yıllardır her evli veya yeni evlenenlerin, üç, hatta dört çocuk yapması önerisini yasal koşullarla kadınla erkeklere kabul ettirmenin peşindeler. Sokakta ekrandan başını uzatan kadın ise bugünkü sosyal yaşam koşullarında çok çocuk biraz para programını pek benimsemiş görünmüyor. HHH Dört çocuğa karşılık aile gelirine ayda altı yüz lira ek. Dört çocuğun bakımına, ailenin yaşam koşullarında harcamakla bitmez! Aman RTE’yi, Başbakan’ı kırmayın, üzmeyin kadınlarımız… ...bir an önce koşun dört çocuğa! Ölümüne infaz... HİLAL KÖSE Beyin tümörü nedeniyle 3 operasyon geçiren, nefes alamadığı için boğazı delinen yoğun bakımdaki hükümlü Mehmet Canpolat’ın (48) tahliyesi için beklenen Adli Tıp raporu savcılığa gönderildi. Savcılığın sorularının yanıt bulmadığı raporda, hükümlünün infazının hastanede devamının uygun olacağı bildirildi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Yönetim Kurulu ve Cezaevi Komisyonu üyesi Rahim Noz, “Adli Tıp, Canpolat’ın son durumunu değerlendirmeden, dosya üzerinden bir rapor hazırlamış. Doktorlar ‘her şeye hazırlıklı olun’ diyorlar. Bu rapor kabul edilemez. Savcıyı takdir yetkisini kullanmaya çağırıyoruz” diyor. Komünist Partiİnşa Örgütü davasında müebbet hapis cezasına mahkum edilen ve 18 yıldır cezaevinde olan Canpolat’ın infaz erteleme talebi, ağırlaşan hastalığına karşın karara bağlanmıyor. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosu, Canpolat’ın İstanbul Haber Servisi Cezaevinde akciğer kanseri olan ve 24 Ekim’de tahliye edilen PKK davası hükümlüsü 25 yaşındaki Abdülmecit Arslan, dün Siirt’teki evinde yaşamını yitirdi. Arslan’ın yaşam hakkı, devletin sorumluluğundaydı. Ancak hastalığı geç teşhis edildi, ölüm sınırına gelene kadar tahliye edilmedi. Arslan, 2007’de yaşanan çatışmada 18 yaşındayken yaralı halde yakalandı ve Muş Alay Komutanlığı’nda gözaltına alındı. “PKK üyesi olmak” suçundan müebbet hapse mahkum edildi. Bir süre Muş E Tipi ve Van F Tipi Kapalı Geç verilmiş bir tahliye kararı daha cezaevlerinde tutuldu. Arslan, Kasım 2013’te Tekirdağ 1 No’lu Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi. Doktora her gidişinde bronşit teşhisiyle koğuşuna gönderilirken, akciğer kanseri sinsice Arslan’ın tüm vücudunu sardı. Savcılık, Adli Tıp Kurumu’nun hükümlünün cezaevinde kalamayacağını bildiren raporuna karşın tahliye kararı vermek için 2 ay bekledi. Arslan, birkaç ay önce “yapılacak bir şey kalmadı” denilerek taburcu edildi. Tahliyesinin ardından Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Ünitesi’nde tedavi altına alındı, ancak kurtarılamadı. İslamofobi Neden Değil Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan İslamcı saldırı çok daha vahim olayların başlangıcı olabilir. Çılgınlık tırmanmasının önlenebilmesi için akıl ve sağduyunun, meczupluk ve bağnazlığa üstün gelmesi, bunun için İslam âleminde de, geri kalan dünyada da büyük çaba harcanması gerekmekte. Ne var ki aklın, sağduyunun ve soğukkanlılığın sesinin üstün gelmesi güç. Çünkü çılgınlık ve bağnazlığın avaz avaz bağırmasına karşın, akıl ve sağduyu sakin sesle konuşur. Onun için, akıldan yana olanlar; bıkmadan sanmadan uğraşmak zorundalar. Önce herkes kendi tarafındaki kusuru ararken, aynı zamanda, sakız gibi çiğnenen sloganlardan kaçınıp, çuvaldızı karşısındakine yöneltmeden evvel iğneyi kendisine saplamalı ki, sağduyu egemen olsun. Kusuru bakmayın! “İslamda teröre yer yoktur. İslam bu değil” yollu def’ilerin bir anlamı yok. İslamda terör olup olmadığı sorusunun yanıtı hangi İslamı kastettiğinize göre değişir El Kaide’nin, IŞİD’in İslamında bal gibi terör vardır. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin İslamında tabii ki terör yoktur, hoşgörü vardır. “Asıl İslam bu!” savının da geçerliliği yoktur. Çünkü IŞİD’ci de asıl İslamın kendisininki olduğunu söylüyor, “İslam’da teröre yer yoktur” diyenin de kafasını yine kendi İslamı adına kesiyor. HHH Bütün mesele genellemelerden kaçınmaktır. Tek kelimeyle “İslam şöyledir, Hıristiyanlık böyledir” demek yanlışların en büyüğüdür. Hangi İslam sorusunun yanıtı ise belirli anda, belirli toplumda halkın algıladığı ve uyguladığı veya uygulamaya çalıştığı İslam hangi İslam ise o İslamdır. Çünkü o sırada egemen olan kural ve uygulamalar odur. Bir gerçeği daha görmemiz gerek. Charlie Hebdo’nun İslamcı teröristler tarafından basılıp 12 kişinin öldürülmesi üzerine verilen demeçlerde, yapılan kınamalarda, İslamofobi deyimine rastlamak çok şaşırtıcı oldu. Çünkü Batı dünyasında yaygınlaşmakta olan İslamofobinin iğrenç cinayetlerle arasında bir illiyet rabıtası yok. Yani İslamofobi, o cinayetlerin nedeni değil, olsa olsa sonucu olabilir. Yoksa İslamofobi ne cinayetlerin mazereti olabilir, ne de hafifletici nedeni. Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan İslamofobinin nedenlerini araştırıp, anlamak isterken, İslamcı terör örgütlerinin eylemlerinin etkilerini göz önünde bulundurmak tabii ki zorunludur. Ama buradan hareketle İslamofobiyi yayanlar, İslam karşıtlığı yaratmak isteyenler kendi davranışlarını haklı göstermek için İslamın özünde terör vardır gibi safsatalara mazeret olarak sarılamazlar. Unutmayalım! Her genelleme bağnazlığın ve ırkçılığın ürünüdür. HHH Unutmayalım! Aklın egemen olduğu yerde ne El Kaide, ne IŞİD ne de Hizbullah dinler savaşı çıkarabilir. Dinler savaşı çıkmaz demiyorum. Çıkar. Ama onun çıkabilmesi için önce aklın ortadan kaldırılması gerekir. Aklın kaybolmaması, insan davranışlarına egemen olması için yapılması gereken ilk şeylerden biri de, kendi tarafında görünenin saçmalığını karşı tarafta görünenin davranışlarıyla mazur kılacak genellemelerden kaçınmaktır. Yapılması gereken, kendi safında görünenin yanlışını ortadan kaldırmak veya etkisiz kılmaya çalışmaktır. Karşısındaki de bu durumda kendi yanlışını düzeltmek gereğini duyacaktır. İslamofobi Batı’nın işi, onu ortadan kaldırmak, düzeltmek onun görevi. Bize düşen Rahip Santoro cinayetlerini engellemek, bir daha olmasının önüne geçmek. Herkes kendi kapısının önünü temizlemek zorunda. Yoksa 7 Ocak 2015 bir milat olur! Hem de dehşet verici bir milat! tahliyesini değerlendirmek için Adli Tıp’tan “hükümlünün hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği”nin bildirilmesini istiyor. Adli Tıp Kurumu ise savcılığın, 10 Aralık’ta gönderdiği sağlık dosyası üzerinden incelemesini tamamladı. Hazırlanan raporun sonuç bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Hükümlünün hastane şartlarında yatırılarak infazına devam edilmesinin uygun olduğu, kişiye uygulanan operasyon notunun aslının, ameliyat öncesi ve sonrası kitleyi gösterir filmlerinin, akciğer kanseri öyküsü bulunup bulunmadığı konusunda düzenlenecek raporun, kesin tanısı konularak, bundan sonraki süreçte uygulanması planlanan tedavi yöntemi konusunda düzenlenecek raporun teminen gönderilmesi sonrasında, sorulan hususlar açısından değerlendirilerek mütalaa düzenlenebileceği oybirliğiyle mütalaa olunur.” Savcılık da eksik belgelerin temin edilerek Adli Tıp’a gönderilmesi için işlemlere başladı. İnfaz erteleme talebini ise karara bağlamadı. Canpolat’ın refakatçi ablası Elmas Kılıç, “Bu raporu duyunca çok üzüldüm, çok ağladım. Doktoru yine ‘her şeye hazırlıklı olun, tedavi ye yanıt vermiyor, kemoterapi uygulayamıyoruz’ dedi. Yanına girdiğimde de hiç tepkisi yok” dedi. Noz, Adli Tıp’ın eksik bilgiyle rapor düzenlediğini belirterek şöyle devam etti: “Canpolat, 12 gündür hiç tepki vermiyor. Sağlık dosyasını da biz elden savcıya iletmiştik. Son durumunu gösterir evraklar istenmeden rapor hazırlanmış. Adli Tıp’ın önüne gideceğiz, hesap soracağız. Herkes son günlerinin olduğunu biliyor, görüp vedalaşmak istiyor. Ama infaz erteleme süreci uzadıkça uzuyor, tahliye kararı çıktığında çok geç olacak.” Ankara Hacı Bayram Mahallesi’nde 200’e yakın mülteci kamplara gönderildi Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Önce fişlendiler sonra kampa gönderildiler SERTAÇ EŞ ANKARA Terör örgütü IŞİD’e katılımlarla dünya kamuoyunun gündemine gelen Ankara Hacı Bayram Mahallesi’nde yaşayan Suriyelilerin çadırları yıkıldı. Polisin operasyonuyla 172’si çocuk, 74’ü kadın ve 62’si erkek olmak üzere 308 mülteci Gaziantep Islahiye’de bulunan kampa gönderildi. Gönderilenlerin yakınları enkazlardan eşya ve paralarını topladı. Mahallede, Suriyelilere “yardım yapılacağı” gerekçesiyle önceki gün tespit yapıldığı, Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar’ın bölgeyi ziyaret ettiği öğrenildi. Ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen ve Ankara’nın Hacı Bayram Mahallesi’nde belediyenin yıktığı eski binaların üzerine kurdukları derme çatma çadırlarda yaşamaya çalışan Suriyeliler, kamplara gönderildi. Havaların soğuması ve kış koşullarının ağırlaşması üzerine mültecilerin kampa gönderilmesine valiliğin karar verdiği dile getirildi. Mahallelilerden alınan bilgilere göre mahallede yaşayan Suriyeliler önceki gün gelen görevlilerce “yardım yapacağız” gerekçesiyle tespit edildi; isimleri alındı ve sayıları çıkarıldı. Yardım bekleyen Suriyeli mülteciler, dün sabah 07.00’de polisleri karşısında buldu. Dar sokaklardan geçerek polislerle birlikte getirilen küçük kepçe, mahallenin en yüksek noktasındaki 28 mülteci çadırını kısa sürede yıktı. Çadırlarda kalan Suriyeliler ise polisler tarafından 6 otobüse bindirilerek Emniyet’e gönderildi. Suriyelilerin Gaziantep, Kilis ve Mardin’deki mülteci kamplarına gönderileceği öğrenildi. Polislerin Hacı Bayram Mahallesi’ndeki Suriyelileri götürmesinin ardından geceyi başka yerde geçiren yakınları yıkılmış çadırlara geldi. Adının Hüseyin olduğunu söyleyen bir mülteci 5 çocuğu olduğunu, hasta olan bir çocuğunun eşiyle birlikte Diyarbakır’da bulunduğunu söyledi. Yıkıntılar arasından battaniyeleri ve eskimiş eşyaları toplayan Hüseyin, daha sonra topladıklarını başka bir yere taşıdı. Mahallede yaşayan Türkler de sabahın erken saatlerinde çadırların yıkılmasına tepki gösterdi. Bir mahalleli, “Kimi bavulunu bile alamadı. Sobalarının üzerinde daha yeni su ısıtılıyordu. Herkesi toplayıp götürdüler, çadırları yıktılar” dedi. Bazı mültecilerin yıkıntılar arasından kendilerince değerli eşyaların yanı sıra tamamı metal olan avuç avuç paraları bir kutuya doldurdukları gözlendi. Yıkıntılar arasından eşyalarını ararken tercüman aracılığıyla konuştuğumuz mülteciler, kampa gitmek istememelerinin nedenini “tecavüz” olarak gösterdiler. Mülteciler, kamplarda kadın ve çocuklara tecavüz edildiğini iddia ederken bunu, önceki gün kendilerini ziyaret eden Vali Mehmet Kılıçlar’a da söylediklerini ilettiler. Vali Kılıçlar’ın, önceki gün mültecileri ziyaret ederek “Sizler bizim misafirimizsiniz. İstediğiniz yerde kalamazsınız. Bizim gösterdiğimiz yerde kalacaksınız” dediği öğrenildi. Ayrıca, mahalledeki evleri kiralayarak kalan bazı Suriyeli mültecilerin de bavullarını arabalarına yükleyerek bölgeyi terk etmeye hazırlandıkları gözlendi. Yıkılan çadırlarda mültecilerden kalan metal parçaların ve eşyaların bazı mahalleli tarafından hurdacıya satılmak üzere toplanmak istenmesi gerginliğe neden oldu. Tecavüz iddiası ORSAM VE TESEV RAPORU Asayişi Suriyeliler 1. İnönü Savaşı’nın 94. yılı bozmuyor İKLİM ÖNGEL ‘Gür sesi dünya duydu’ İstanbul Haber Servisi Başbakan Ahmet Davutoğlu ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 1. İnönü Savaşı’nın 94. yıldönümü nedeniyle yayımladıkları mesajlarla zaferi kutladı. Başbakan Davutoğlu İnönü Zaferi ile Türk milletinin özgürlüklerinden vazgeçmeyeceği yönündeki gür sesinin tüm dünya tarafından duyulduğunu belirterek, “Milletimizin Ordu ve Meclisi’ne duyduğu güven ve inancı artırarak tek bir yürek halinde kenetlenmesine vesile olmuştur. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti dünyanın sayılı devletleri arasında yer alabilmişse bunda en büyük pay, kanı ve canı pahasına bu vatanın istiklali için mücadele vermiş olan şehit ve gazilerimizindir” dedi. TBMM Başkanı Çiçek hiçbir kuvvetin Türk milletini hürriyet ve bağımsızlık ülküsünden vazgeçiremeyeceğini kaydederek özetle şunları söyledi: “Türk ordusunun Batı Cephesi’nde kazandığı bu zaferle, emperyalist istilanın hiçbir şart altında kabul edilmeyeceği bütün dünyaya ilan edilmiştir” dedi. l Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: l Gerekçe belgelerde eksik olma ihtimali ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 1915 iddialarını Avrupa İnsan Hakla rı Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e destek verdi. Çavuşoğlu, Ergenekon davası nedeniyle yurtdışı çıkış yasağı bulunan Perinçek’in davaya gitmesini arzu ettiğini söyledi. Çavuşoğlu, Büyükelçiler Konferansı’nın son gününde düzenlediği basın toplantısında, Perinçek ile telefonla görüştüğünü de açıkladı. Çavuşoğlu, “Perinçek’in 28 Ocak’ta Strasbourg’daki mahkemeye katılmasını ben de arzu ediyorum. Yargıtay’ın karar vermesi lazım ama biz Türkiye Perinçek’in davaya Talatpaşa Komitesi katılmasını isterim Yunanistan’a sokulmadı olarak bu davaya tarafız ve tezlerimizi en iyi şekilde savunuyoruz” dedi. Terör saldırılarının Türkiye’de de gerçekleşmesi olasılığının sorulması üzerine Çavuşoğlu, “Önümüzdeki süreçte bu terör faaliyetleri dünyanın her yerinde devam ederken nerede ne zaman terör saldırısı olacağını kestirmemiz zor” dedi. ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki’nin, Hamas üyelerine Türkiye’nin kapılarının açık olmasına karşı ABD’nin bu ilişkiden duyduğu rahatsızlığı ilettiği de anımsatılması üzerine Çavuşoğlu, “İlk defa Türkiye’ye gelmedi ki, sürekli geliyorlar. Hamas terör örgütü listemizde yok” yanıtını verdi. İstanbul Haber Servisi Yunan Parlamentosu’nun 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını reddetmeyi suç sayan yasayı kabul etmesi üzerine kararı protesto etmek için Yunanistan’a giden Talatpaşa Komitesi üyeleri, “Schengen ve vize belgelerinde eksiklik olabilme ihtimali” üzerinde ülkeye sokulmadı. Talatpaşa Komitesi’nden 13 kişi dün sabah 09.30 uçağıyla Atina’ya gitti. Saat 10.45 sıralarında Atina Havaalanı’na inen heyettekiler, diğer Türk yolculardan ayrılarak özel bir kontrole tabi tutuldu. Kontrol sırasında yetkililer heyet üyelerine “basın açıklamasının Sintagma Meydanı’nda mı yoksa otelde mi yapılacağını” sordu. Basın açıklamasının meydanda yapılacağı yanıtı üzerine Talat Paşa Komitesi Heyetine Yunan makamları tarafından Schengen ve vize belgelerinde eksiklik olabilme ihtimali gerekçe gösterilerek “Atina’ya giremezsiniz. Saat 13.40’da Aegean uçağı ile Türkiye’ye geri gönderileceksiniz” denildi. Talatpaşa Komitesi öğlen 15.00 sıralarında yurda döndü. Heyet Atatürk Havalimanı’nda bir grup tarafından ellerinde Türk bayrakları sloganları ile karşılandı. Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “Türk ve Yunan halkı dostça yaşamak, iyi ilişkiler kurmak istemektedir. Biz bu yasayı reddediyoruz” dedi. ANKARA Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ile Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), “Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Etkileri” başlıklı raporunda, Suriyelilerin asayişi bozduğu yönünde kamuoyuna yansıyan bilgilerin gerçekdışı olduğu ortaya çıktı. Rapora göre; Suriyelilerin karıştığı adli olayların oranı son derece düşük ve Suriyeliler genelde davacı pozisyonda. Rapora göre en büyük güvenlik riski olarak “Suriyelilere karşı tepkinin provokasyonlarla desteklenip kitlesel şiddete dönüşmesi” gösterildi. Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mersin ve Kahramanmaraş’ta 3 ay süren çalışmanın sonunda bir rapor hazırladı. Resmi rakamlara göre 1 milyon 645 bin Suriyelinin bulunduğunun belirtildiği raporda, sayının 2 milyonu aştığı kaydedildi. Suriyelilerin yüzde 85’inin kamp dışında yaşadığına dikkat çekilen raporda, sorun yaşayanların kamp dışındakiler olduğu bildirildi. Raporda dikkat çeken başlıklar şöyle: l Türkiye, göçmenleri için 3 yılda 4.5 milyar dolar harcama yaptı. BM ve Avrupa ülkelerinden gelen yardım ise yaklaşık 246 milyon dolar. l Topluma uyum sağlamakta güçlük çekiyorlar. Yerel halkta çok eşlilik yaygınlaşıyor, boşanmalar artıyor. Çocuk işçiler yaygınlaşıyor. l Temmuz 2014’e kadar suça karışan Suriyelilerin sayısı 519. Yaşam koşullarının zorluğu ve eğitim olanağından faydalanamamaları suç oranlarının artmasına neden oluyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle