03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 ‘Sıfır sorun’ politikasından vazgeçen Davutoğlu, yeni tanım yaptı ‘Stratejik derinlik’ten DUYGU GÜVENÇ ‘stratejik düzlem’e ANKARA Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir önceki AKP hükümetinin programında mimarı olduğu ‘sıfır sorun’ politikasından kendi kurduğu hükümet programından vazgeçti. Bunun yerine ‘insan odaklı dış politika’ sloganını benimseyen Davutoğlu, 62’nci hükümet programının dış politika bölümünde bölgedeki değişim süreci için ‘stratejik düzleme etkisi olan etkisi on yıllarca hissedilecek dönüşümler’ tanımını kullandı. 61. hükümet programında yer alan Gazze’ye yönelik ‘ambargonun kaldırılması’ talebi ise 62. hükümet programında ‘kısıtlamaların kaldırılması’na dönüştü. Davutoğlu’nun Meclis’te önceki gün açıkladığı hükümet programında IŞİD’in adı hiç yer almadı. Davutoğlu, programında sadece ‘terör örgütleri ve şiddet yanlısı gruplar’ tanımını kullandı. Programın dış politika ayağından dikkat çeken başlıklar şöyle: Davutoğlu, programında yeni bir tanımlamaya daha gitti ve bölgede sınırların değişmesinin tartışıldığı bir dönemde yaşanan süreç için şu ifadeleri kullandı: “Küresel düzeyde önemli değişimlerin yaşandığı, yakın bölge mizde kuzeyde ve güneyde stratejik düzleme etkisi on yıllarca hissedilecek dönüşümlerin cereyan ettiği bir dönemin içindeyiz. Bölgesel düzlemde kapsamlı bir geçiş sürecinin öne sürdüğü çal kantıların etkin şekilde yönetilmesi, şu an itibariyle dış politi kamızın önündeki başlıca sınamayı oluşturmaktadır.” Programın Suriye ve Irak bölümünde, bölgede etkin hale gelen IŞİD tehdidine yer verilmedi ve bölgedeki radikal gruplara yönelik bir mücadele yöntemi yerine yeni bir tespitte bulunularak, “Her iki ülkedeki (Suriye ve Irak) siya si otoritenin halkın meşru siyasi taleplerini dikkate almaması nedeniyle, oluşan boşluğu doldurma ve toplumsal beklentileri karşılama iddiasındaki terör örgütleri ve şiddet yanlısı gruplar bu ülkelerde zemin kazanmıştır” denildi. 61’inci hükümet programında İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için 3 koşul yine sıralanırken, Gazze’ye yönelik beklenti “Gazze’ye ambargoyu kaldırmadıkça ilişkilerin normalleşmesi düşünülemez” ifadeleriyle yer almıştı. Davutoğlu hükümetinin programında ise ambargodan vazgeçilirken, oldukça kısa yer verilen İsrail başlığında, “Normalleşme sürecinde ilerleme kaydedilmesi, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları ve başta Gazze olmak üzere uyguladığı kısıtlamaları sona ermedik çe mümkün olamayacaktır” değerlendirmesi yapıldı. Kör Karanlık... Yaşanmışı anlamaya çalışmak, duyguların değil bilgilerin içinde dolaşmak, siline siline yok olan varoluşumuzu unutmamak... Bu kavramlar bir anlaşılmazlığın kendisi midir, diye çoğu zaman düşünürüm. O çektiğin acı ballanmış, kekremsi bir tat almıştır... Hapislik günlerin ise anılarda... Coşku, geçmişte kalmış... Sevgiyi, korkuyu, sevinci; en acısı da 40 yıl öncesi yaşadıklarını çoktan unutmuşsundur... Zaman zaman “Tarih Baba” yeniden anlatmaya başlar sana... Birden irkilip, gözlerini bir boşluğa dikersin, emekli Orgeneral Faik Türün’ü, Ziverbey Köşkü’nü, işkenceyi, kontrgerillayı anlatmaya çalışırsın... O güzelim 20’li yaşların çalınmıştır, rütbelerin sökülmüştür... Duygu dolu bir yaşam seni duyarlı yapmıştır... Ertelenmiş sevdalar, sevecenlikler... Düşünürsün: “Yaşam deneyimlerim bana eski korkularımdan korkusuzluk çıkarmış mıdır?” Çünkü korkuların ve geçmiş deneyimlerin sana hayatı öğretmiştir. Sevgiyi, barışı, aşkı, sevdayı, umudu, umutsuzluğu... HHH Bir gün önce Mehmet Basutçu’nun haberini, dün de Can’ın (Dündar) yazısını okuyunca anımsadım “Tarih Baba”yı... Tarih Baba şunu dedi: “Tabuları yıkmak sanatçıların, aydınların görevidir!” Bir sanatçı kendisi için üretmez... Onun isteği, yarattığı yapıtı insanlarla bölüşmek, bilincin derinliğine bunu yerleştirmek! Demokrasi ve özgürlük, insan bilincini geliştirip mutluluğun temelini oluşturur. Paylaşım kavramının da bir anlamı olduğunu unutmayın... Toplumsal mutluluk, felsefenin temelinde gelişir, çiçeklenir, yağmur sonrası göğe uzanan gökkuşağının yedi rengiyle tümleşir. Tarihle yüzleşmek gerekir! ‘Düzlem’e etkisi’ Köşk’te ilk devlet günü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu program dışı bir zirve gerçekleştirdi. Davutoğlu’nun günlük programında yer almayan görüşmelerin içeriğine ilişkin bir açıklama yapılmadı. Görüşmelerde ABD, İngiltere ve Almanya’nın Türkiye’yi dinlediği iddialarının masaya yatırıldığı bildirilirken, Ukrayna, Irak, Suriye ve Filistin’de yaşanan gelişmeler üzerinde de duruldu. Davutoğlu, Başbakanlık’taki zirvenin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la haftalık olağan görüşmesini yapmak üzere Köşk’e çıktı. Erdoğan’ın Davutoğlu’nu kabulü yaklaşık 1 saat sürdü. Çözüm süreci, dış politika ve ekonomi görüşmenin temel üç konusu oldu. Erdoğan, Davutoğlu’nun ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kabul etti. Erdoğan’ın haftalık kabullerini yarın yapması planlanıyordu. Ancak Erdoğan’ın NATO Zirvesi nedeniyle yarın İngiltere’ye gidecek olması, görüşmelerin takvimini öne çekti. Erdoğan, Köşk’teki kabullerin ardından ikinci resmi ziyaretini yapmak üzere Azerbaycan’ın başkenti Baku’ya gitti. IŞİD’in adını anmadı Önce Dışişleri Konutu’na, sonra AOÇ arazisindeki binaya Saray Erdoğan’ın olacak ANKARA (Cumhuribu itirazı olanlar yet Bürosu) Cumhurda itirazlarını yabaşkanı Tayyip Erdoparlar. Olay bu kağan, AOÇ arazisi üzedar basitttir ve itirinde devasa bir alan razda da kimlerin üzerinde inşa edilen yehakkı vardır, kimni Başbakanlık binasılerin yoktur bunnı kendisinin kullanacalar hukukta belliğını açıkladı. Erdoğan, dir” dedi. ikinci yurtdışı gezisini Erdoğan, toplangerçekleştirmek üzere tıda yeni dönemde Azerbaycan’a harekenerede ikamet edetinden önce düzenleceği yönündeki soru 17 Ağustos, diği basın toplantısınüzerine de AOÇ’deCumhuriyet da gazetecilerin soruki yeni Başbakanlarını yanıtladı. lık binasını gösterErdoğan, oğlu Bilal di. Halen SubayevErdoğan’ın da şüpheleri’ndeki konutunu lileri arasında yer aldığı 25 Aralık kullandığını anımsatan Erdoğan, Absoruşturmasında takipsizlik kararı dullah Gül’ün, Dışişleri Konutu’nu verilmesinin anımsatılması üzeriboşaltmasının ardından buraya taşıne “Öncelikle yargı, kararını vernacağını söylerken, şöyle devam etti: di, nedir takipsizlik kararı. Takip“Yeni yapılan binalara Cumsizlik kararının ne anlama geldihurbaşkanlığı olarak taşınmayı ğini, herhalde hukukla yakından planlıyoruz. Şu andaki Cumhuruzaktan ilgisi olanlar varsa bubaşkanlığı binasına da, aynı zanu bilirler. Dolayısıyla takipsizlik manda konutlara da başbakanıkararına itirazları olanlar varsa, mızın taşınmasını aramızda planlamış durumdayız.” Erdoğan, Köşk’teki ilk 30 Ağustos resepsiyonuna muhalefetin katılmamasının anımsatılması üzerine de tarafsızlığını unutarak konuştu. “Ben hatırlarsanız, partimizin kuruluş yıldönümü resepsiyonunda bir açıklama yapmıştım ve bu açıklamada şunu söylemiştim; ben bir davet ederim, iki davet ederim, üç davet ederim. Gelirler gelirler, gelmedikleri takdirde ondan sonra da bir daha davet etmem demiştim” diyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Çünkü burası duygusallığı taşıyan bir yer değildir. Burası ülkenin zirve noktası, Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Biz ana muhalefet partisinin başındaki zatı zaten parlamentodaki yemin töreni dahil, orada yapılan kitabın kalkıp Meclis başkanımıza fırlatılması ve genel başkanın şu ifadeyi kullanması ‘bu bir meşru müdafaadır’ ifadesi çok manidardır. Neyin meşru müdafaa olduğu, neyin olmadığı ortada.” Tarihle yüzleşemeyen toplumlarda ne insan sevgisi ne de doğa sevgisi vardır... Fatih Akın’ın Venedik’te gösterime giren yeni filmi, 1915’i anlatıyor... Elbet filmi görmeden bir şey yazacak değilim... Umarım “The Cut” (Kesik) Türkiye’de gösterime girer! Sinema eleştirmenleri, sinema sahipleri, dağıtımcılar ikiye bölünmüş... Gösterilsin, gösterilmesin! Gösterime girmezse dünyaya rezil oluruz! Hem sansüre, zulme, baskıya, şiddete karşı çıkacaksın, “özgürlük” diye ahkâm keseceksin; hem de “oynamasın” diye direneceksin... Tanrı aşkına söyleyin; bu mudur aydın olmak, sanatçı olmak... HHH Kars’ta “İnsanlık Anıtı” yıkıldı, sanatın içine tükürüldü, yontular kırıldı, ardından “kol nakli” yapıldı... Sus! Yerinde otur! Yazma! Filmi gösterme! Fatih Akın açık konuşuyor zaten: “Benim tabularım yok!” Can Dündar da yazısında “Kesik”i anlatıyor: “... Geceyarısı Ekspresi, ırkçı bir filmdi; perdedeki bütün yabancılar iyi ve masum; bütün Türkler kötü ve zalimdi. Kesik, öyle değil. Topyekun bir karalama yok. En önemlisi kindarlık hissi yok.” Hâlâ bu ülkede “Ziverbey”in filmi yapılamadı! Fatih Akın “kana kan intikam” demiyor, halkların bir arada yaşamasını, 1915 yılında yaşanan bir katliamın tarihsel dokusunu filme çekiyor... Sanatçı korkuyla yaşamaz! Sanatla egemenliğin sarmallaşan bağıntıları vardır. Egemenliğin somut dışavurumu siyasal iktidar biçiminde olur... HHH Kimi devrim atılımlarında siyasallaşma sanatın önüne geçmiştir... Kimi tutucu iktidarlar sanata pranga vurup sanatçıyı köleleştirmek için çabalar. İnsanlığın uzun tarihine bakarsak sanatçıyı uşak sayan anlayış binlerce yıl sürmüştür. Sanatçının bilinci yaşadığı dünyanın gerisindeki kör karanlıkta kaldığı zaman ortalıkta sanat da kalmaz! Ambargo yerine kısıtlama l İzmir Büyükşehir davasında içerik değişti ‘İhaleye fesat’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da 397 yılla yargılandığı büyükşehir davasında, savcı, sanıkların katlı otopark ihalesi, İZBAN tanıtım filmi, seçim bürosuna sandviç gönderilmesi gibi suçlamalar nedeniyle “ihaleye fesat karıştırma” maddesinden değil, “görevi kötüye kullanma”dan yargılanmasını istedi. 129 kişinin yargılandığı dava, dün İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam edildi. Mütalaasını okuyan Savcı Berkant Karakaya, sanıkların tüm ihalelerle ilgili 2886 sayılı yasa ile 4737 sayılı yasanın karıştırıldığını, bu nedenle yeniden bilirkişi raporu alınması raporu alınması ve kamu zararı olup olmadığına bakılması gerektiğini söyledi. Çankaya katlı otopark ihalesiyle ilgili ihaleye fesat karıştırma suçu oluşmadığını, çünkü ihalenin yerel yönetime bırakılmadığını, iptal edildiğini belirtti. Bu nedenle olayda ancak görevi kötüye kullanma suçu unsurlarının tartışılabileceğini belirterek, Kocaoğlu başta olmak üzere ilgili bürokratların ihaleye fesat suçundan beraatlarına karar verilmesini, ancak aynı kişilerle ilgili TCK 257/1 maddesine görevi kötüye kullanma suçundan ceza suçlaması artık yok landırılmaları ihtimali nedeniyle ek savunma alınmasını istedi. Sanık avukatlarının mahkemeye yönelik görevsizlik talebine ise karşı çıktı. Mahkeme Başkanı Menderes Yılmaz’ın bilirkişi raporlarına itiraz olup olmadığını sorması üzerine konuşan Kocaoğlu’nun avukatı İzmir Barosu Başkanı Ercan Demir, “Bu davanın başından itibaren teknik takip ve izleme aşamasında hukuka akırı yöntemlerle deliller elde edildiğini söyledik. İletişim tespit ve teknik takip konusundaki değerlendirmelerimiz yeni düzenlemeyle kanunlaşmış oldu. Biz elde edilen bilgi ve tutanakların hukuka aykırı olduğunu söylüyoruz. Bu dosyada mevcut olan tüm delillerin dosyadan çıkartılmasını talep ediyoruz” dedi. Mahkeme Başkanı Yılmaz, tapelerin yok sayılması ile görevsizlik taleplerini reddetti. Diğer isteklerin, 2 Aralık’taki duruşmada görüşüleceğini bildirdi. Duruşma sonrası soruları yanıtlayan Kocaoğlu, “Savcının ‘İhalelerde fesat yok, görevi kötüye kullanmak var’ değerlendirmesi oldu. Biz hem ihaleye fesat, hem de görevi kötüye kullanmak suçunun olduğuna inanmıyoruz. Kesin kararı bekleyeceğiz” diye konuştu. Ergin K. adlı okur bir mail yolladı. Şöyle yazmış: “Ya IŞİD, ya Ezidiler... Durmadan onları yazıyorsun. RTE Çankaya’ya çıktı, Atatürk’ün koltuğunda oturuyor, senin umurunda değil. Senin gibi Cumhuriyet yazarı olmaz olsun...” Eğer Ergin K. gibi düşünenlerdenseniz bu yazıyı tam burada bırakın ve bir başka meslektaşımın yazısına geçin. Yok, okumaya devam ediyorsanız, yazıya ara verin ve Tırmık’ın içine gömülmüş fotoğrafa bir daha, bir daha bakın. Fotoğraf iki hafta önce, sınırın öte yakasında, Şengal Dağı’nda çekildi. Biri HDP milletvekili Faysal Sarıyıldız’a ulaştırdı. O da bana. Orada IŞİD katillerinden kaçarken dağlarda susuzluktan ölen bebeklerini gömen ve ölen bebeklerinin ardından ağlayan genç ve yaşlı Ezidileri ve ölen bebekleri görüyorsunuz. Belki bir yerlerde de yayımlanmıştır. Belki siz benden çok önce bu fotoğrafı görmüştünüz. Hiç önemli değil. Bir kere daha bakın. Gözleri Bir Bebek Ölür, İnsanlık da... nizi ayırmadan bakın. Bana gelince, günlerdir, Brüksel’de, dönüş uçağında, evde, gazetede o fotoğrafa bakıyorum ve... Ve sahiden de o “Ezidi bebekler gerçeği” ile göz gözeyken Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışı da umurumda değil, AvroDolar paritesindeki hareketlenmeler de, Merkez Bankası’nın faiz indirmesi ya da yükseltmesi de, konuşmasında “epistomoloji” terimini kullandığı için Ahmet Davutoğlu’nu “filozof” ilan edilen medya yalakaları da, hafta sonu başlayacak CHP Kurultayı da umurumda değil. Şengal Dağı’nı aşıp Türkiye’ye sığınmaya çalışan ve sınır kapıları “Müslüman olmayan” bu kadim Ortadoğu kavmine yı, tanık olmayı bile reddedip günübirlik siyasetin çorak dehlizlerinde dolanmayı yeğlemekteler. İsteseler o bebeklerin ölmeyebileceği olanaklara, donanımlara sahip iken sorunu “IŞİD ne zaman bizim topraklarımıza gelip eylem yapacak ve bunu nasıl önleyebiliriz” hesabına düşen ABD ve AB ise insanlık suçunun seyircileri değil, suçluları... Cumhuriyet’ten kapı yoldaşım Çiğdem Toker, sınır boyunda sığınacak kucak arayan Ezidi göçüne tanıklık etti. Yazdıklarını okurken bir gazetecinin satırlarını mı, bir annenin çığlığını mı okudum bilmiyorum. Bağdat’ta, Kosova’da, Saraybosna’da, Afganistan’da çok acılara tanıklık etmiş bir gaze kapatıldığı için, dağlardan, daracık geçitlerden, sınır telleri arasından geçmeye çabalayan Ezidiler, çorak, taş çölünü andıran dağ tepelerinde susuzluktan ölüp gitmiş bebeklerini gömdüler. Bir bebek değil, on değil, belki yüz, belki birkaç yüz... Dağ tepelerinde susuzluktan, açlıktan ölen her bebekle insanlığın bir kerre, bin kerre daha öldüğünü unutmuş, belki de hiç kavramamış kara vicdanlılar ise seyirci olma teciyim. Yüreğim nasır bağlamadı ama gözlerim ve bilincim epey alıştı. Hiç birinde Ezidilerin çaresizliği kadar yürek burkanını yaşamadım. IŞİD gerçeğinde İslam en büyük düşmanını yaşıyor. IŞİD ister istemez kendini değil İslamı sorgulatacak bir zihniyeti, bilincin derinlikleri kadar kan bulaşmış bir zihniyeti yansıtıyor ve kendi özüne yönelen bu kanlı saldırı karşısında İslam dünyası suskun. Sormayalım mı? Gazze için kolları sıvayan İHH, Ezidiler için herhangi bir kampanya(cık) düzenledi mi? Suriye’de Baas rejiminden kaçanlar için art arda çadırkentler, konteynırkentler kuran AKP yiğitleri Ezidiler için ne yapıyor? İslami referansları ağır basan medyada IŞİD’den kaçan Ezidiler için ne okudunuz, ne seyrettiniz? Yarın yine Ezidiler, yine IŞİD üstüne yazmak niyetindeyim. Ergin K. ve benzerleri okur mu, okumaz mı umurumda değil...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle