07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Gazeteciler, Gazetecilikten Vazgeçiyor Fikret İlkiz hukukçudur, ama gazetecidir de. Hem de “Gazeteciyim” diyen birçoğumuzdan daha ilkeli bir gazeteci. İlkiz, basın özgürlüğüne sahip olması gerekenlerin başında gelen gazetecilerin korunmasından yana. “Çünkü” diyor, “ifade ve basın özgürlüğünün, sadece olumlu karşılanan veya zararsız görülen fikirleri değil, aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir bölümünü kırıcı, şoke edici veya rahatsız edici fikirleri de kapsar.” Bizde de iki tür gazeteci var: Biri rahatsız eden, diğeri de rahatsız edenden rahatsızlık duyan... O yüzden de İlkiz’in, “Önce ‘basın’ kendi görevinin ne olduğunu sorgulamalı, anlamalı ve basın özgürlüğü konusundaki anlayışını gözden geçirmelidir” değerlendirmesine gönülden katılıyoruz. Ve ardından sıraladıklarına da: “Demokrasilerde ‘dördüncü güç’ olarak bilinen basının, günümüz kapitalist sistemi içinde ‘devletsermayemedya’ üçgeninde nasıl bir yeri olduğunu yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Kapitalizmin gereğine uygun olarak medya patronu ile gazeteciler arasında bir ‘ara sınıf’ oluşmuştur. Bu ara sınıftakilerin meslekleri gazeteciliktir, ama medya patronu adına gazeteyi ya da çalışan gazetecileri idare etmekte, iş ve çalışma koşullarını sermayenin isteklerine göre her gün yeniden tasarlamaktadırlar. Sanki işleri budur. Gazetecilerin işten atılmasında olsun, sermayeiktidar ilişkilerinin düzenlenmesinde olsun ‘yönetici sınıf’ görevini üstlenmişlerdir. Öcalan’ın en yakınlarından Aysel Tuğluk, son yapılan Demokratik Toplum Kongresi’nde “Ayrılma, bölünme değil, kendimizi yönetmek istiyoruz. Devlet değil, demokrasi istiyoruz. Kendimizi yönetmek istiyoruz ama ayrılarak değil. Özgürleşerek ve özerkleşerek bunu Sözümüzle Direneceğiz Rus şair Mayakovski, şiir üzerine bir yazısında, “tek şiir yazma yönteminin de şairin esinle kafasını geriye atarak, kutsal şiir perisinin kabak kafasına kumru, tavuskuşu ya da devekuşu biçiminde konmasını beklemek olduğunu sanmanın” saçmalığından söz açar. Aslında Mayakovski yalnızca şiirin değil de, aslında yazmanın, bir yazın yapıtını yaratmanın temel ölçütlerini de sıralar: “Ambarı (buradaki ambardan kasıt anlaşılacağı üzere akıldır, bilinçtir I.K.) hiç durmadan doldurmak, kafalardaki siloları gerekli, dışavurumcu, az rastlanır, uydurulmuş, yenileştirilmiş ve üretilmiş her türlü sözcükle doldurmak.” Ambarlarını oldum olası dolduramamışların yönettiği bir ülkede yazmak, okumak, bilinçle iş yapmak, uygarlıktan yana olmak, sıra dışı güzel duyuyu yakalayabilmek zor, zor olduğu kadar engellenen bir çaba. İsveçli şair Tomas Tranströmer’in dizelerini okuduğumuzda örneğin, ortasında debelendiğimiz çamurlu bataklığı anlatıyor sanki: “Çocuk olmak gibi ve büyük bir hakaret gibi / geçiriliyor insanın başına bir çuval gibi / çuvalın düğümlerinden güneş gözüküyor / ve vişne ağaçlarının sesini duyuyor insan.” Tranströmer’in dizeleri arasında saklı imgeleri, bugün yaşadıklarımızla özdeşleştirebiliyorsak eğer, gökyüzünden pırıl pırıl bir yıldız gibi bizi izlediğine inandığım değerli dostum Gürhan Uçkan’ın çevirisine borçluyuz. Gürhan Uçkan da bize ödünç bıraktığı dizeleri ile gökçe uzaklıklardan dillendiremediğimiz bir gerçekliği gönderiyor günümüze: “siz geç kaldınız aslında / biliyor musunuz / hem de çok geç kaldınız / nereden bakarsanız bakın / yanlış şafaklarda uyandınız.” Yanlış şafaklarda olduğumuz kesin. Uyanık mıyız, işte orası karışık. Ama, Gürhan Uçkan’ın “yanlış şafaklarda uyandınız” dizesiyle; yanılgılarımız, pişmanlıklarımız, özlemlerimiz, ömür boyu kaçırdıklarımız ve çaresizliklerimiz toptan üzerimize üzerimize geliyor. Şair Gülten Akın’ın “sözler direnerek, karşı çıkarak, uyumla sürerek, görünürde özel, ama gerçekte genel, insani bir özü, anlam alanına taşırlar” diyerek anlatmak istediği tam da budur işte. Sözümüz var ve olmalı. Direnmeliyiz! Kolay Ölümler Aşağıdaki veriler Türkiye İstatistik Kurumu ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 17 Temmuz 2014 tarihli ve 18510 sayılı ortak haber bülteninden. Bültendeki verilere göre 2013 yılında Türkiye’de 1.207.354 trafik kazası olmuş. Bunlardan “maddi hasarlı” kaza sayısı 1.046.048. “Ölümlü/yaralanmalı” kaza sayısı ise 161.306. Bu kazalarda 274.829 kişi yaralanmış 3.685 kişi de yaşamını yitirmiş. Türkiye yalnızca ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi değil, ölümle sonuçlanan trafik kazalarında da yıllardır ilk sırayı başka bir ülkeye bırakmıyor. 20042013 yılında trafik kazalarında ölenlerin toplam sayısı 42.447. Resmi verilere göre son 10 yıl içinde, Bayburt’un nüfusunun (75.620) yarıdan fazlası insanımız yollarda can vermiş. Bunların yüzde 42.8’ini sürücüler, yüzde 39.5’i yolcular, yüzde 17.7’sini de yayalar oluşturuyor. 2013 yılındaki ölümlü/yaralanmalı trafik kazalarına 251.729 taşıt karışmış. Bu taşıtlardan yüzde 50.3’ü otomobil, yüzde 16.2’si motosiklet, yüzde 16.1’i kamyonet, yüzde 5.7’si kamyon, yüzde 3.2’si otobüs yüzde 5.6’sı da diğer taşıtlar. Bu kazaların çok büyük çoğunluğunun alkollü araç kullanma, dikkatsizlik, trafik kurallarına uymama, aşırı hız gibi sürücü hatalarından kaynaklandığını söylemek bile gereksiz. HHH Mecidiyeköy’deki son asansör kazasından sonra çok yazıldı, çizildi. Ama yine de anımsatmakta yarar var. 20042013 yılları arasında iş kazalarında can veren işçi sayısı 11.733; bu yılın ilk sekiz ayında ölenlerin sayısı da 1.270. Yaz geliyor, yüzlerce insanımız denizlerde, göllerde, ırmaklarda, barajlarda can veriyor. Kentlerimizi sel basıyor, insanlarımız cadde ortasında sel sularına kapılıp yaşamlarını yitiriyorlar. Su kenarında piknik yaparken baraj kapakları açılıyor, çoluk çocuk su taşkınında ölüyor. HHH Türkiye bir “kolay ölümler” ülkesidir. Burada bir çay bahçesinde arkadaşınızla sohbet ederken üzerinize bir ağaç devrilir, altında kalıp ölebilirsiniz. Ya da bir maganda kurşununun kurbanı olabilirsiniz. Dehşet verici toplamdan söz etmek istemiyorum, ülkemiz erkeklerinin 2013 yılında 214 kadını ve 10 çocuğu öldürdüklerini söylemekle yetiniyorum. Bebeniz hastalanır, hastane hastane dolaşırsınız, yolda can verir. Eğer yoksulsanız bir çuvala koyup bebenizi sırtlanır, köyünüze dönersiniz. Tüm bunlar yaşanmıştır bu ülkede. Kısacası bu cennet vatanda ölümün kime, ne zaman, nerede ve hangi ortamda geleceğini bilmek olanaksızdır. İnsanlar burada gece yataklarında uyuduklarına şükrederek yaşarlar. Çünkü yaşanan hayatlar her daim kolay bir ölümü içerir. Örneğin, yaşadığınız kentin en işlek caddesinde yürürken kafanıza bir pencere, bir taş, bir kiremit düşebilir, ölürsünüz. Bizimki gibi ülkelerde görkemli başkanlık sarayları yapmak, dünyanın en büyük havalimanının ya da yeryüzünün en sayılı asma köprülerinden birinin inşasına girişmek, dünya sıralamasında 10. büyük ekonomi olmayı hedeflemek böylesi kolay ölümler yaşandıkça hiçbir anlam ifade etmez. Tüm bunlar uygar, çağdaş ülkeler sınıfına girebilmek için yeterli değildir. Amaç insan gibi yaşamaktır. Ölümün ucuz, kolay olduğu ülkelerde insan, insan gibi yaşayamaz. Yoksa? Tıpkı tarihteki ‘kapolar’ gibidirler. İşten atıldıkları zaman gazetecilerin meslek ilkelerini ve doğru davranış kurallarını hatırlamaktadırlar. Dışında, hafızasızdırlar. Küreselleşen dünyada, yeniden tasarlanan ‘devletsermayemedya’ ilişkilerine göre basının toplumla olan ilişkisi, devletin ve büyük sermayenin halkla ilişkilerini yürüten güce dönüşmüştür.” İlkiz’in “Gazeteciler, gazetecilikten vazgeçiyorlar. Gazetecilere sermayenin veya ‘güçlerin medyası’ olmaktan vazgeçmek çok daha zor gözüküyor” saptaması ise çok çarpıcı. Böyle bir tutumun sonu belli çünkü: “Basın özgürlüğünden vazgeçme sürecini yaşayan basın, bir gün gelecek sahibi olduğu hak ve özgürlüklerinin ve kendi kaleminin gücünü de çoktan yitirmiş olacak.” diyor. Hemen ardından aynı Karışık Turşu yapacağız” Kongre, PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılarak “uluslararası mekanizmalar tarafından halk savunma gücü olarak tanınması” kararı alıyor. Oh ne âlâ Muallâ... Devlet olmak istemiyorlar, ama silahlı kuvvetleri olacak! IŞİD SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İslamiyetin en büyük düşmanlarının başına bugün hiç tereddüt etmeden IŞİD’i koyabiliriz. Öfke temelli radikalizmi kanlı bir cihat zihniyetine dönüştüren, bu uğurda hiç ara vermeden korkunç cinayetler işleyen IŞİD ile ilgili en tehlikeli gerçek de örgütün Türkiye de dahil dünyanın her tarafındaki Müslümanlardan kendine destekçi bulabilmesidir. Özelikle ülkemizde örgütün çok ciddi bir sempatizan topluluğu var. IŞİD’e karşı düzenlenecek operasyon için Türkiye’den fiili destek bekleyen ABD’ye verilecek cevap, söz konusu memlekette uyuyan IŞİD hücreleri, ısrarla sürdürülen tehlikeli, mezhepçi zihniyetle birlikte örgütün elinde bulunan 46 rehine engeline takılıyor. Tabii bir de IŞİD’e karşı savaşmak için Türkiye’den silah isteyen PKK ve Türkiye bu talebe olumsuz yanıt verse bile onu desteklemeye hazır gibi görünen ABD sorunu var. Özetle Türkiye’nin dış derdi bugünlerde boyundan aşkın. Havada endişe bulutları ve yoğun bir bela kokusu var… açılması, CHP yönetimindeki Ataşehir Belediyesi’ne bağlı bazı bölgelerin AKP yönetimindeki Ümraniye Belediyesi’ne aktarılması gibi rant kokulu maddeler de eklendi. Bu sırada, TOKİ’nin, TÜRGEV’in ve Bilal Erdoğan’ın isimlerinin de karıştığı kupon arazi entrikalarına da şahit olduk. Böylece akla karanın tek torbaya sığdırıldığı paket, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk onayını saatler içinde, jet hızıyla alıp yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi. orunlar’da düşen asansör… Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen Stadı’nın yıkılmasının ardından ortaya çıkan “çok rantlı” araziyi kapan Torunlar Gayrimenkul’e ait inşaatı devam eden binada 32. kattan zemine çakılan asansörün içinde 10 işçimiz feci şekilde hayatını kaybetti geçen hafta. Kaza mıydı? Çöken asansörle birlikte ülkemizde çökmüş durumdaki iş güvenliği sistemleri ve çökmüş denetim mekanizmaları bir kez daha gözler önüne serildi. Mimar ve mühendis odalarının, il, ilçe, büyükşehir belediyelerinin denetim yetkilerinin, onay haklarının ellerinden alınması ve bu işlerin TOKİ üzerinden gördürülmesiyle birlikte yaşanan ihmaller, tedbirsizlikler, eksiklikler zincirinden doğan bu cinayet, söz konusu inşaatların bir numaralı sorumlusu tarafından, “sektörel vaka” olarak dile getirebildi. Dilden dökülen “sorumlulardan hesap sorulacak” mavralarının aksine, gerçek suçluların bu cinayetten de kolaylıkla sıyrılacağına yönelik öngörülerimiz ciğerlerimizi yakmakta, bir kez daha. Zira daha iki gün önce Soma için yaşandı aynı şey. T ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Arşı, herkes şaştı kaldı Hayallerin gerçek olduğu, olmazların oldurulduğu ülkemiz yine bir ilke imzasını atıyor. Bir futbol takımına ait taraftar grubunu, dünyada bir ilk olarak, silahlı terör örgütü olmakla suçluyor, haklarında hükümete karşı darbe girişiminden dava açıyor. Üstelik bunu, her fırsatta halkın, mazlumun, ezilmişin, haklının yanında sesini yükselten, insanına, toplumuna, doğasına, özgürlüklerine, tarihine, Cumhuriyetine, değerlerine sahip çıkan çArşı gibi bir gruba yapıyor, yapabiliyor. ç BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY eclis’e düşen Torba Yasa… Meclis nihayet yeni torba yasayı da onayladı. Böylece bir kez daha birbiriyle hiçbir ilgi, alakası olmayan bir dolu madde tek seferde yasalaşmış oldu. Madencilere tanınan geç kalınmış bazı hakların yanına, zaten düşe kalka ilerleyen internet özgürlüğüne bir darbe daha vuran, TİB’in (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yetkilerini genişleten, bu kuruma, mahkeme kararına ihtiyaç duyulmaksızın canının istediği gibi erişimi engelleme hakkı veren yetki de eklendi. Çeşitli borçların yeniden yapılandırılmasının yanına mera, yaylak gibi yerlerin kamu yatırımı (!) yapılması için imara M oma’da düşen soruşturma… Geçen Mayıs ayında 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciasında, madeni denetlemekle görevli müfettişler hakkında soruşturma açılmasına, bir başka deyişle ihmallerin, tedbirsizliklerin, usulsüzlüklerin, eksikliklerin, denetimsizliklerin ortaya çıkmasına izin verilmedi. Çünkü biliyoruz ki burası, her yıl iş kazalarına 1000’in üzerinde canın feda edildiği ve en büyük sorumluluğun her seferinde geride kalanların değil, sadece ölenlerin üzerine yıkıldığı bir ülke. Böylece emeğe sahip çıkışını, insana verdiği değeri gördüğümüz Yeni Türkiye’ye bir kez daha merhaba. [email protected] S UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İçi cevizli bir 1 hamur tatlısı. 2/ 2 Terlemekten ya da sıcaktan vü 3 cutta görülen 4 küçük pem 5 be kabartılar... 6 Böreği, terazisi ve muhallebisi 7 vardır. 3/ Üstü 8 toprakla örtülü 9 saman yığını... Ekin biçildik 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ten sonra toprakta 1 T E R E N N Ü M kalan köklü sap. 4/ 2 E B O Ş A Y A S Seslerin gittikçe en 3 G E M E T E N E yüksek bir noktaya 4 A R A L T I A R doğru kuvvetlene5 N N E R I Z A ceğini anlatan müzik terimi. 5/ Argo 6 N O T A M S A N N D da esrar... Bir etkinli 7 İ T İ R A F A Z R A İ E ğin geçici olarak dur 8 durulduğu süre... Bir 9 A Ğ M A N ÇO R cetvel türü. 6/ Ege Bölgesi’nde bir dağın, ovanın ve akarsuyun ortak adı... Yankı. 7/ Mikroskop camı... İçinde anason, sakız gibi kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı. 8/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 9/ İlhan Berk’in bir şiir kitabı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İzmir yöresine özgü, kabakla pişirilen bir yemek. 2/ Birbirini tutar renk ve yapıda olan... Sodyum elementinin simgesi. 3/ Kastamonu’nun bir ilçesi... Pokerde aynı renkten beş karta verilen ad. 4/ Azgın binek hayvanı... Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü. 5/ Endonezya’nın plaka imi... Hiç doğurmamış hayvan. 6/ Sakız elde edilen bitki kökü... Eski dilde su. 7/ Neodim elementinin simgesi... Ateş. 8/ Biber... Vücutta biriken ve idrarla dışarı atılan azotlu bileşik. 9/ Eli işe yatkın, becerikli... İlaç yapmaya yarayan maddelerin genel adı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle