05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 5 AĞUSTOS 2014 SALI 14 KÜLTÜR Edebiyat ustalarıyla bugünü yaşarken Türkiye’nin Oscar adayı ‘Kış Uykusu’ Nuri Bilge Ceylan imzalı film, 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin sahibi olmuştu Kültür Servisi Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı ve 67. Cannes Film Festivali’nden büyük ödülle dönen “Kış Uykusu”nun, Türkiye’nin Oscar adayı olduğu açıklandı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, verilen kararı, Twitter hesabından “67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü kazanan Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış u ‘Kış Uykusu’ filmi Oscar yolcusu. Uykusu’, Tebrikler. eğer akademi Uluslararası tarafından arenada büyük başarılar elde eden belirlenen 5 N.B. Ceylan’ın film arasına aynı başarıyı girerse, Oscar Oscar yolunda da heykelciği için göstereceğini ümit ‘En İyi Yabancı ediyor, başarılar diliyorum” Film’ dalında ifadeleriyle duyurdu. yarışacak. Turizm Bakanlığı Sanatsal Etkinlikler Komisyonu tarafından aday gösterilen “Kış Uykusu”; 87. Akademi Ödülleri’nde önce ilk 9, sonrasında ise ilk 5 aday arasında yer alma mücadelesi verecek. Eğer ilk 5’e kalırsa Şubat 2015’te düzenlenecek törende, “En İyi Yabancı Film” dalında yarışacak. Filmin aday olup olamayacağı ise 15 Ocak 2015 tarihinde belli olacak. Başrollerini Haluk Bilginer, Melisa Sözen ve Demet Akbağ’ın paylaştığı, ZeynoFilm’in ana yapımcılığını üstlendiği “Kış Uykusu”, ilkgösterimini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin yanı sıra FIPRESCI Ödülü’ne de değer bulunmuş, yabancı eleştirmenler filmi “Görkemli bir film! Bir başyapıt!” olarak nitelemişti. Meslek yaşamımın her cephesinde yoldaşım ve yol göstericim olan, nice güzellikleri 35 yıldır paylaşma şansına sahip olduğum, sevgili hocam, can dostum Prof. Dr. Sevda Şener hepimizi öksüz koyup gitmeseydi, bu yazıda yer alan belirlemeleri aklının ve duygularının süzgecinden geçirmesi için ona başvururdum. Ne ki, telefondaki sesi, bir ay önce evinde karşılıklı içtiğimiz kahvenin keyfi artık bellekteki yerini aldı. Tekrarı yok… Hoca’nın ölümünün ardından sanki yokluğuna çareymiş gibi üst üste okuduğum iki kitabın içerdiği, insana ve topluma ilişkin yaşamsal saptamaları, benden tam 40 yıldır dostluğunu esirgememiş okurlarla paylaşmalıyım şimdi. Ahmet Hamdi Tanpınar, başyapıtlarından ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ (Dergâh Yayınları), Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf da son romanlarından ‘Doğudan Uzakta’ (YKY) aracılığıyla, insanın Tanpınar ve Maalouf insanı ve toplumu sıfır noktasında gözlemliyor lü mantık bir kafada bulunur mu?(…) –Tabii bulunur. Daha doğrusu, menfaatler istikametini değiştirirse mantık da değişir.’ Neyin ‘yenilik’ neyin ‘tutuculuk’ olduğunun artık saptanamadığı bir toplumsal ortamda, çıkarlar yönünde mantık değiştirmelerine neden şaşmalı? u Ahmet Hamdi Tanpınar, başyapıtlarından ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ (Dergâh Yayınları), Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf da son romanlarından ‘Doğudan Uzakta’ (YKY) aracılığıyla, insanın birey olarak ve toplumca, ahlak değerlerinde, mantık yürütmede ve davranışlarda her türlü sağduyudan uzaklaşarak dibe vurduğu kimi aşamalara işaret ediyor. birey olarak ve toplumca, ahlak değerlerinde, mantık yürütmede ve davranışlarda her türlü sağduyudan uzaklaşarak dibe vurduğu kimi aşamalara işaret ediyor. Vurucu olan, yazarların belirlemelerinin, yapıtların biçimlendirildiği tarihsel ve kültürel ortamı aşarak içinde varolduğumuz güne de ışık tutması. Önce Tanpınar’ın ince alayına kulak verelim. ‘Hata denen şey, tashih etmek budalalığında bulunanlar için mevcuttur.’ Bir başka deyişle, düzeltmeye kalkmazsanız, yaptığınız yanlış, yanlış olmaktan çıkar, doğru sayılmaya başlar. İşte bir başka tersinleme. ‘Bilgi bizi geciktirir. Zaten ne sonu ne de gayesi vardır. Mesele yapmak ve yaratmaktır. Bilselerdi, bilselerdi… Fakat bilselerdi bunu yapamazlardı. (…) Bilgileri buna mani olurdu.’ Özetlemek gerekirse, bilgi sahibi olmak, insanı eylemsizliğe sürüklemekten başka hiçbir işe yaramaz. Demek ki işin doğrusu, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktır!.. Yaşamdaki temel değerlere gelince: ‘…sağlam kıymetler ancak bir lokma, bir hırka yaşamaya razı olanlar içindir. (Sizin gibi) her şeyi ve hepsini birden isteyenler için değil!’ Bir başka deyişle, her şeye sahip olmak istiyorsanız, temel değerleri hiçe sayacaksınız. Şimdi de, ‘yenilik’ olgusuna getirilen ‘çifte standard’ı izliyoruz. Önce ‘yenilik’ çılgınlığı: ‘Yeni, başından sonuna kadar, akıl almayacak kadar yeni! Yaşasın yenilik!’ Bu çığlıkları atanların, kendi çıkarlarına dokununca ‘yenilik’ olgusuna sırt çevirdikleri anlaşılıyor: ‘ Demek yalan söylüyorlar!.. (…) Hayır yalan söylemiyorlar. (…) yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyla seviyorlardı. Hâlâ da o şartla severler. Böyle şey olur mu? Bir insan iki türlü düşünür mü? İki tür Maalouf’un ağıtsı söylemi İnsanın toplumsalkültürel bağlamdaki mantık dışılığını, ağıtsı bir biçemde dile getiren Amin Maalouf’u da Ali Berktay’ın Türkçesinin aracılığıyla dinleyelim. ‘Doğu Akdenizli kadim bir bilge, eğer sana yardım eden biri paranı istemiyorsa, demek ki masraflarını başka bir şekilde çıkarmayı düşünüyor, der. (…) (Quisling’in) amacı, dostumuzun (…) ona bağımlı hale gelmesi ve bu yüzden onun sultası altında kalmasıydı. (…) Toplum yasaları yerçekimi yasalarına benzemez, insan genellikle aşağı değil, yukarı doğru düşer. (…) (Arkadaşımız) olayların zorlamasıyla daha birçok hata yaptı. İlkeler insanın palamarları, bağlarıdır; onları kopardığında serbest kalırsın, ama içi helyum gazıyla doldurulmuş ve yükseldikçe yükselen kocaman bir balona benzersin. Balon gökyüzüne yükseliyormuş izlenimi verse de aslında hiçliğe doğru yükselmektedir. Arkadaşımız da yükseldikçe yükseldi ve özellikle de zengin, aşırı zengin oldu.(…) Birkaç yıl hükümette kalınca nasıl bir mucize gerçekleşmiş de bir banka satın alabilecek kadar para biriktirebilmişti? (…) Ne yazık ki vatandaşlarımız bu tarz uygulamalara karşı hoşgörülü (…) davranıyorlar. Böyle gelmiş böyle gider, diyorlar. (…) köşeyi dönenlerin becerisine büyük bir hayranlık duyuyorlar.’ Usta edebiyatçı, insanı ve toplumları mercek altına yatırabilendir. Tanpınar’ın ironisi Beirut, Balkanlar’ı getirecek Kültür Servisi Batı Avrupa ve Balkan müziğini kendi yorumlarıyla harmanlayan, indierock müziğinin önemli temsilcisi Beirut, 17 Ağustos’ta KüçükÇiftlik Park’ta konser verecek. Öncesinde, 2007 ve 2012 yılında İstanbul’da konser veren topluluk, bu kez farklı enstrümanları ve müzikleriyle hayranlarıyla buluşacak. Zach Condon, Perrin Clouiter, Jason Poranski, Nick Petree, Kristin Ferebee, Paul Collins, Jon Natchez, Kelly Pratt ve Ben Lanz’dan oluşan Beirut, sahnede çello, akordeon, gitar, keman, bateri, tef, ukulele, saksafon ve mandolin gibi birçok enstrüman çalıyor. KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK n Kültür Servisi Türk müziğinin güçlü sesi Selda Bağcan, 15. Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali kapsamında yarın saat 22.30’da Kültürpark Kemal Sunal Amfi Tiyatrosu’nda konser verecek. Büyükçekmece Belediyesi tarafından düzenlenen konser öncesinde, saat 20.30’da Uluslararası Altınköprü Halk Dansları Topluluğu’nun gösterisi sergilenecek. 64 ülkeden 2000 sanat elçisinin katıldığı festival kapsamında konserlerin yanı sıra bir dizi etkinlik düzenleniyor. Selda Bağcan konseri Ressam Medine Irak’ın beşinci kişisel sergisi 5 Ekim’e kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde ‘Yersiz Yurtsuz’... ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK u Medine Irak’ın sergisinde yer alan eserleri geleneksel bir dil içeriyor, tarihi süreçte bir şeylere değiniyor ve değindiği konu güncel, ‘göç’... Deniz yoluyla yapılan bir göçte de, mekân yani müze, adeta göçün güzergâhındaki bir mola yeri gibi... tuval yüzeyine ek malzemeler girdi. Malzemenin (çakıl taşı ve kum) girmesiyle birlikte rölyef etkisine ulaştım ancak burada malzeme teknik olmanın dışında tamamen doğal bir sürecin getirdikleriydi ve sonra figür resmime tekrar girdi. Figürle birlikte kum aynı yüzeyde rastlayabildiğiniz unsurlar halinde. Tüm bunların yanında yazı yani bir anlamda kendi alfabem adını koyduğum seriler ortaya çıktı, çalışmalarımda yazıtların, kitabelerin etkisi açıkça görülüyor” diyor. Irak’ın sergisi 5 Ekim’e kadar görülebilir. Rahmi M. Koç Müzesi bu aralar yirmi beş yağlıboya ve beş desenden oluşan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Deniz yoluyla göç eden ve yerinden, yurdundan edilen insanların hayatına tanıklık eden “Yersiz Yurtsuz” adlı serginin sahibi Medine Irak... Ressamlığının yanı sıra bir üniversitenin öğretim görevlisi de olan Irak’ın çalışmalarında çok çeşitliliğe tanık oluyoruz. Serginin Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmesi eser mekân ilişkisi açı sından da uyumluluk gösteriyor. Eserlerin içeriği geleneksel bir dil içeriyor, tarihi süreçte bir şeylere değiniyor ve değindiği konu güncel, ‘göç’... Deniz yoluyla yapılan bir göçte de, mekân yani müze, adeta göçün güzergâhındaki bir mola yeri gibi... Irak, “Sergi konusu oluşmaya başladığı zaman Koç Müzesi Denizcilik binasının sergim için uygun olacağını düşündüm. Burada sanat eserinin mekân ile oluşturacağı uyum benim için önemliydi. Çünkü konu yurdundan ayrılmak zorunda kalan insanların hayatlarına dokunuyordu, göç teması etrafında şekillenen bir içerik söz konusuydu ancak bu tema daha çok güncel hayata tanıklık. Ben konunun tarihi bağlamına değinmiş bulundum burada, müzede bulunan eserlerin tarihi bir süreci var günümüzde elle tutulur, gözle görülür olma hali eserlerimle buluştu” diyor. Resim yapma sürecinin yani yaşam felsefesinin öğrenme, merak ve tanıklık üzerine kurulu olduğunu söyleyen Irak çalışmalarını şöyle özetliyor: “Figüratif anlayışla başlayan resim sürecim soyutlama ve sonrasında soyut ekspresif etkilerle devam etti, bu arada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle