24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 AĞUSTOS 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 İkisi de birbirinden talihli.. Doğdukları tarihten belli: Ahmet Burak, Amerikan Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz’da (1979) doğdu. Necmettin Bilal ise tam bir mucize!.. O da bizim Milli Egemenlik Günü’nde, 23 Nisan’da (1980)! (Padişaha sultana yine takıldı Vatan.. Göklere uçamayız doğmuş Bilal Erdoğan) HHH Babası ona göbek adı diye hocası Erbakan’ın adını verdi. Necmettin “dinin yıldızı” demekti. Talihe bakar mısınız? Erbakan da 29 Ekim günü (1926) doğmuş! Onun hedefi de bu takdiri ilahiyi, takdiri siyasiye çevirip.. Cumhuriyetin başına geçmekti. Ama kısmet ona değil.. Kendi eliyle siyasete soktuğu bir başka 29 Ekim doğumluya, Abdullah Gül’e nasip oldu. AbdUllah zaten “Allah’ın Kulu” demekti. Ama bu işler için Allah’ın kulu olmak yetmiyor.. Allah’ın sevdiği kul olmak da gerekiyordu. Ya Kadir Gecesi doğmak ya da Tayyip Bey gibi Recep ayında!.. (CHP açısından muharrem ayı kurtarır mı, bunu da göreceğiz!) Resmi Gazete’de bugün yarın YSK Mazbatası ile birlikte yeni Cumhurbaşkanı’nın mal beyanı da yayımlanacak: Bu beyanda “elbiseci bursu” ile okuyan ve babası başbakan olduğunda 22 ve 23 yaşında olan iki oğulun gemileri de yer alacak mı? Tıpış tıpış gitmeyenler dahil milletçe göreceğiz!.. Stratejik Derinlikli Başbakan’a 2 konuda “devam” talimatı oldu: “PKK ile Barış – Gülen ile Savaş sürecek!” PKK demek, büyük ölçüde ölçekte Öcalan demek. Ve onu da Tayyip Bey gibi iyi anlamaktanımak gerek. Çocukluğuna bakmak gerek. O da bir nevi babazede ve aile mağduru! Apo’nun kendi ağzından aynen: “İpini koparmış bir çocuktum. Çocukları bir kuşun budu için dağa çıkarırdım. Babam sinmiş bir insandı. Yükselme hırsı yoktu. Onun en büyük eylemi dağa çıkıp küfretmekti.(...) Babam Ermenilerle dosttu. Türklere, faşistlere karşıydı. Babam bu çürümüşlükte herkesçe dışlanmıştı. Çocukluğumu anlatıyorum. Çünkü sonrası burada gizli. Ben Kürt halkı mücadelesine Kürt olduğum için değil, sosyalist olduğum için el attım.” (Kürt Bahçesi – Yalçın Küçük, Şahin Matb. Ank. 1993) HHH “Kendimi bildim bileli aile içinde kavgacıydık. Ailede şiddetli huzursuzluk vardı. Ailede çok dayak yedim. Annem iki eliyle gırtlağımı sıkar; üç defa öyle kaldırır indirirdi. Tövbe ettirirdi. Tabii kurtulur kurtulmaz, dışarı kaçar, evi taş yağmuruna tutardım!” (M. Ali Birand, Sabah20 Ocak 1993) HHH İşte böyle.. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği bu iki “babazede”nin elinde.. Allah evlatlarımıza acısın. Resimlik Resmi Gazete! ‘Babazede’ Olarak İki Portre Apo ile RTE... Bu konuda binlerce kaynak var. Ama TC’nin geleceği bakımından bize üç beş tane özgün kaynak yetiyor. Gazeteci Ruşen Çakır ve Fehmi Çalmuk’un ortak araştırma kitabı “RTE Bir Dönüşüm Öyküsü” bir tür temel kaynak. Babadan ne görürsen, oğluna çevrene de öyle davranırsın gerçeği, Erdoğan’ın özyaşamından örneklerle anlatılıyor. Kitaptan aynen:. “(Baba) Reis Kaptan sinirliydi. Öfke anlarında evde kimse ona yaklaşamazdı.(..) Recep Tayyip, babasını üzdüğü zaman ilginç bir yola başvururdu: Eğilir ayakkabılarını öperdi. Bunu gören Reis Kaptan sakinleşir, gözlerinden yaşlar süzülürdü. Çok otoriter bir adamdı. Denizcilik kurallarını evine de taşımıştı; örneğin cezalar bile deniz kurallarına göreydi. Bir gün Recep Tayyip’in ağzının bozuk olduğunu bilen kapı komşuları Müşerref Abla, ona yine küfür ettirmişti. (..) Bunu duyan Reis Kaptan, beşaltı yaşındaki oğlunu tavana asarak cezalandırdı. 1520 dakika sonra dayısı küçük Tayyip’i indirdi...” cım..” sedasındaki DNA izlerini, küçükken ayağından tavana asılan Tayyip’in feryatlarında aramak yanlış olmayacaktır. Benzer “gen haritası”nı Erdoğan ailesinin gemicilik tutkusunda da bulmak mümkün. Tüm bunları, günlerdir bir tür “korsan başbakanlık” da yapan Seçilmiş CumBaşkanı Erdoğan’ın, halkın yüzde 48’inin katılmadığı, 29 Ağustos Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Çifte Zafer Bayramı nedeniyle kayda geçirmek gerek!.. Çünkü naçiz bir ifadeyle... Kayda geçmeyen gazete, kayda değmez! İkinci ve asıl babazede Liberalizm, Ulusalcılık ve Sol!.. Bu liberal, neoliberal tayfa tarihsel görevini sürdürüyor. CHP’yle uğraşıyorlar. Komünist, sosyalist partileri, yapıları küçültme derdindeler. Hedeflerinde ulusal sol, yurtseverlik... Aralarında dönek, eski solcu ve Marksistlerin, sağcıların, neoliberallerin olduğu bu ekibin hesabı, Cumhuriyet kurumlarını dönüştürmek... HHH Siyasal İslamcı anlayışı, “demokrasi getirecek” diye, cemaatleri “sivil toplum örgütleri” diye kakalamaya çalışmışlardı, anımsayın. AKP’nin meşrulaştırılmasında, gericiliğin büyümesinde, ülkenin varlıklarının özelleştirme adıyla yabancılara peşkeş çekilmesinde katkıları çoktu bunların. Ama ne oldu? Bir peçete gibi kullanılıp kenara atıldılar. Kimileri kaçtı gitti, kimileri pişkin, kimileri pişman şimdi... Şimdi bu tayfanın merkez medyada kalan “kılıç artığı” unsurları, küreselleşmenin, gericiliğin değirmenine su taşımayı sürdürüyor. Hedeflerinde CHP var. CHP’yi zayıflatmak, parçalamak, dönüştürmek... Ancak bu tayfanın TKP’yi bile bayrak ve Kürt meselesi üstünden ulusalcılıkla suçladığını anımsatayım da, meselenin CHP’yle sınırlı kaldığı sanılmasın. (Sahi TKP’yi niye ikiye böldüler?..) Hadi diyelim partide “CHP milletvekiliyim ama CHP’li değilim” diyenleri, cemaatler, tarikatlarla kucaklaşanları unutturuyorlar. Ya CHP’deki ulusalcıları suçlayan bu takımın, komünistlere de “sol olmadıkları” gerekçesiyle aynı damgayı vurmalarına ne demeli? Bu muhteremlere göre ulusalcıların solculukla ilişkisi yok. İki, Kürt sorunu bu unsurlarla çözülmez... Bak sen! Bu arada, “ulusalcı” diye nitelendirilenlerin, aynı siyasi perspektife sahip olmadıklarını vurgulayalım. HHH Bu takım, bir zamanlar Kürtçülük yapanları, destekleyenleri “solcu” diye pazarlamaya çalışıyordu. Gazları azaldı, inandırıcılıkları ufaldı, ama Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ortaya çıktığı gibi, yılların etnik temelli siyasetçisini yeniden “solcu, Türkiye’yi kucaklıyor” diye kakalamaya, parlatmaya başladılar. Bütün bunlar neden? Cahil olmadıklarını biliyorum. O zaman? Çarpıtıyorlar... Küresel güçlerin bu coğrafyadaki planlamalarının gereğini yapıyorlar. “CHP altı oku bıraksınmış”, “bazıları gereksizmiş”. Antiemperyalist, ulusal bağımsızlıkçı bir anlayış terk edilerek nasıl solcu olunacak acaba? Tabii doğrudan söylemiyorlar ama hedeflerinde emperyalizme ilk tokadı vurmuş, işgali kırmış, gerici bir düzenden Cumhuriyeti kurmuş Mustafa Kemal Atatürk var... HHH Hiç Güney Amerika’daki solsosyalist partileri örnek göstermezler nedense, ama Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi olsunmuş CHP. Bu partilerin durumu ortada! Piyasa ekonomisini savunacağım diye kendilerine oy veren insanların, emekçilerin, halkın ücret ve sosyal kazanımlarını nasıl tırpanladıkları, küçüldükçe küçüldükleri biliniyor. Nasıl sağcılaştıkları, nasıl liberalleştikleri görülüyor... HHH Bırakın bunları, CHP’ye “solculuğu” önerirmiş gibi görünüp sağcılığı tezgâhlayanlar, tersten çakanlar. Kan gölüne dönüşen coğrafyamızda uluslaşamayan ülke ve toplumların acıları, parçalanmışlıkları, vahşi sömürüye, tecavüze uğramaları hiç mi bir şey anlatmıyor size? Asıl küreselleşmenin dümeninde, sermayenin birliklerinin gölgesinde, vahşi kapitalist ilişkilerde solculuk yapılamaz. Solculuk da yurtseverlik de emperyalizme karşı çıkmadan mümkün değil! Not: On günlük yıllık iznin ardından, görüşmek üzere... Gemicilik aile aşkı Babası Ahmet Kaptan’ın “gemicilik aşkı” hiç kuşkusuz misliyle oğlu Tayyip Bey’e de intikal etti. Ama “kuvveden fiile” dönüşmesi için bir kuşak atlaması gerektiriyordu. O da birçok baba gibi mutluluğu, kendi geride kalmış hayallerini oğullarının gerçekleştirmesinde arayanlardan. Gözbebeği iki oğulun çımacı veya miçoluktan armatörlüğe yükselmesini istemek, beklemek bir tür ayaklarından tavana asmak olurdu. Nasıl olsa o intikamını hayattan aldı. Belediyede işçi kadrosuyla futbol oynayarak, gofretbisküvi satarak ticarette dolar balyaları yaratılabildiğini, siyasette ise devletin tepesine çıkılabildiğini dünya âleme kanıtladı. Oğullar terfi ederken Her neyse.. Meselemiz yıldız falı değil. Baba oğul ilişkisi.. Bu ilişkinin oğulların karakterini ve dolayısıyla kaderini belirlediğine ilişkin bilimsel olgularbulgular! Evet, karakter kader idi!.. Kaderi de büyük ölçüde babaların çocuklarına tavrı belirliyordu. Burak ve Bilal kardeşler, iki gün sonra, 29 Ağustos’ta “Cumhurbaşkanı Çocuğu Rütbesi”ne terfi ediyorlar. (Kızların durumu muğlak. Evli oldukları için, dinen ve şer’en onlardan kocaları sorumlu, deniyor!) Oğulların kaderini çocuk iken babalarından gördükleri muamele belirliyor. DNA’da deniz haritası Çok şükür 1725 Aralık Belgeleri’nde, babasından öğrendiği benzer bir işlemi Tayyip Bey’in dolar sıfırlama özürlüsü oğluna uyguladığına ilişkin bir bulgu yok. Ama Bilal’in titreyen “Babacım.. Baba ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com CHP Örgütü’ne: Egemenlik Kayıtsız Şartsız Kılıçdaroğlu’nun mu? CHP örgütünün sevgili yüz binleri, Partide iddia edildiği gibi “ortalığı karıştırmak isteyenler” ve “düzenden yana olanlar” yok. Zaten her CHP’li partinin iktidarını ister. Önerilen yollar farklı olabilir. Bugün il başkanlarına, tüm üyelere ve delegelere sesleniyorum: Atatürk ne yaptı? Parlamenter rejimi ve demokrasinin altyapısını getirip “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” dedi. Egemenlik, herkesin eşitçe oy vermesiyle halka paylaştırılmış oldu. Halk “Ben oy hakkımı Sultan’a verdim” dese, egemenlik halka inmezdi! Bu seçme hakkı, parti içinde de kullanılıyor. Ama bizde uygulanan harika bir demokrasi makyajlı köle sistemi var: Delege sistemi. İller delegelerini kurultaya yolluyorlar ve genel merkez politbürosunun baskısıyla parti meclisi adayları için “blok liste”ye gidiliyor ve bu sistemin PM’si seçilmiş oluyor. Ardından bu payeyi hediye gibi almış olan PM, tüm milletvekili ve belediye başkanı adaylarını “atama” hakkını genel merkeze “tıpış tıpış” devrediyor. Böylece özetle örgütün tüm yetkileri, genel başkana teslim edilmiş oluyor. Yani “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” cümlemiz, o andan itibaren: “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Genel Başkanındır” oluveriyor. Tek adam. Tek seçici. Tek Sultan. Sizlere de düşen önemli rol şu: Figüranlık. Yurdun her yerinden gelip katılma, beraber ayran içip sandviç yeme onuru! Herhalde “bu da size yeter” diye düşünüyorlar! Arkadaşlar soruyorum: Cumhuriyeti kuran, demokrasiyi getiren, tüm ilerici yasaların çıkış noktası olan parti CHP. Sonra da parti içi demokrasiyi katleden parti de CHP! Bu yakışıyor mu? Umarım, “acaba bu laflara kulak kabartıp, parti disiplin suçu mu işliyorum?” diye tereddüt etmiyorsunuz! Yalnız mantığınıza güvenerek dinleyin: Mükemmeliyet, Allah’a mahsus! En zeki insan beyni bile, kalkıp Türkiye’nin her noktasında, parti için en iyi kim milletvekili, belediye başkanı, PM üyesi olur, bunların hepsini bilebilir mi? Kesinlikle Hayır. Peki, o zaman CHP’yi yöneten Politbüro, niye bu ilkel iddiayla her şeyi 12. kattan kendileri seçmek istiyorlar? Çünkü böylece, kendi dağıttıkları payelerle onurlandırılmış kişilerle ilerleyecekleri için kendi yerlerini sağlama almış oluyorlar! Size iyi bildiğiniz ilkel bir tabloyu hatırlatmak istiyorum: Maalesef yıllardır genel merkez atamasıyla dağıtılan sıfatların açıklanmasından sonra hep aynı şey yaşanır: İstifalar, protestolar, siyaseti bırakmalar… Boş hayallere sürüklenen örgüt maalesef neredeyse dağılır. Çünkü haftalarca herkes elinden geldiği kadar Politbüro’ya ulaşmak ve 12. katta yaşanacak dağıtımların parçası olabilmek için elinden geleni yapmıştır. Telefonlar, mesajlar, ricalar, minnetler! Sakın alınmayın ama bunun resmi adı “kulis” olsa da, esasında yaşanan “genel merkez dilenciliği”dir. Sultan’dan taçlandırma alabilmek için kendini “en büyük” görenler sıraya dizilmiştir. İşte o beklentiler kadar yüksekten olur düşüş! Ne gerek var bu ilkel yöntemlere? Tek bir tüzük değişikliğiyle, genel başkana yüzde 5 kontenjan tanıyıp her kademedeki adaylar tüm üyelerin katılımıyla saptanırsa kimsenin kızacağı “tek seçici” kalmaz. Seçilemeyenler suçu kendilerinde ararlar. Üstelik tüm üyeler burada oy kullandığından, herkes yakınına destek olmak için CHP’ye üye olur. Üye sayısı patlama yapar. Bu sistem, örgütü kapı kulu, Türkiye’yi de AKP’nin çiftliği olmaktan kurtaracak tek yöntemdir! Şimdi soruyorum: Yakışıyor mu sizlere paye beklentisiyle yaşamak? Kimin hangi sıfatı hak ettiğini, her yerde yalnız o bölgenin örgütü bilir. Örgütünün seçimine güvenmeyen başkan da, zaten genel başkan olmayı hak etmez. Seçme yetkisini gözü kapalı bir kişiye devredip paye beklemeye koyulan örgüt ise içinden kurşunları alınmış boş silahtan ibarettir. Bunu yapan sol parti de zaten “sol” değildir. Atatürk egemenliği genel başkana verecek olsaydı, zaten demokrasi ve Cumhuriyet için o kadar uğraşmazdı, gider kendini padişah ilan ederdi! Bizler, bir yandan aynen bunları yapan RTE’den yakınırken bir yandan da aynı sistemi uygulayamayız! Aşırı sağ partilerin biat kültürüne uyan tek adam sistemleri asla CHP’de sonuç veremez. Yıllardır bedelini en ağır şekilde ödeye ödeye bunu hâlâ öğrenemedik! Mustafa Kemal’in sizden ricası: Kurultaya gelirken “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” cümlesini alnınıza yazın ve sizden beklenen özenle oyunuzu her sıfat için kullanabilmek amacıyla büyük bir devrim yapın! Yakınmayı, teslimiyeti elinizin tersiyle itin. Seçeceğiniz genel başkan, partinin diktatörü değil, 20 saat çalışan hamalı olsun! Sizlerin her birine kölelik değil, Mustafa Kemal’lik yakışır! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN Açıklama ve Özür: Yazarımız Bedri Baykam’ın geçen haftaki yazısı editoryal değerlendirme neticesinde yayımlanmamıştır. Konuyu ilk toplantısında değerlendiren İcra Kurulu’nca, bu uygulamanın yazarın yorum, eleştiri özgürlüğüne “müdahale niteliğinde” olduğu belirlenerek sorumluları hakkında gereken yaptırımın uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenle yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. Saygılarımızla Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir bilgi 1 sayar siste2 mini oluş3 turan fizik4 sel öğeler. 2/ Oğuzların 5 toplumsal 6 örgütlenmesinde aileden 7 sonra gelen 8 ve birbiriyle 9 akraba birkaç aileden 1 2 3 4 5 6 7 8 9 oluşan küçük 1 H A C I B E Y K topluluk... Göre 2 A K A R P UMA celi. 3/ Uzun tüy 3 F ON Ç İ Ğ İ T lü bir süs köpe4 I R AMA K MA ği... Elektrik doN İ P E L M natımında, bağ 5 Z Y A R A S A lantıların yerleş 6 A D U R tirilmesine yara 7 L İ V A N E yan yuva. 4/ Hi 8 İ B İ S M A M A cap... Bir motor 9 A P E L HON da biyellerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren mil. 5/ Kuytu ve sıcak yer... Duman lekesi. 6/ “Akya” da denilen bir balık... Yaldızlı. 7/ Hacim. 8/ Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma... Suudi Arabistan’ın plaka imi. 9/ Türkçenin de içinde yer aldığı dil ailesi... “Sevmiş iki ufku görürler daha engin” (Y.K. Beyatlı). YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Rakının “aslan sütü”, turizmin “bacasız sanayi” biçiminde adlandırılması örneklerinde olduğu gibi, bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı birden çok sözcükle anlatmaya verilen ad. 2/ Gereğinden çok yemek yiyen... Vilayet. 3/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Ödenmesi gereken bir paranın, alacağa sayılarak bir bölümünün ödenmesi. 4/ Avrupa’da bir ülke. 5/ Nikel elementinin simgesi... Eski Mısır’da güneş tanrısı... Romanya’nın para birimi. 6/ Osmanlılar döneminde Rum korsanlara verilen ad. 7/ “Akaju” da denilen bir ağaç... Kemiklerin yuvarlak ucu. 8/ “İstanbul’da Boğaziçi’nde / Bir Orhan Veli’yim”... Kenar süsü. 9/ Başörtüsü, yemeni... Dinsel duyguların egemen olduğu AleviBektaşi ritüeli.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle