06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 AĞUSTOS 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA “Milletimizin iki mümeyyiz vasfını” o, Tayyip Bey’den çok önce keşfetti. Ve... Karınca kararınca onu kadar da iyi değerlendirdi. Benzetmek gibi olmasın, sonları benzemez inşallah!.. HHH İki vasıf? Halkımızın bir kesimi kolayından, çabuğundan ve mümkünse “avantadan” mülk sahibi olma sevdalısıdır. Ve 1 koyup 3, hatta mümkünse 13 alma meraklısıdır! Bu yüzden elindekini avucundakini kaybeder. Banker faciası ile bunu yaşadı. Yeşil sermaye ve yapı kooperatifi dolandırıcıları nice aileyi perişan etti. HHH Fadıl Bey, “Çılgın Proje” merakımızı Tayyip Bey’den de erken keşfedenlerden. Esin kaynağı, belli ki Aziz Nesin ile Sülün Osman!.. Ticari adımlarını “Aziz Nesin’in yüzde 60’lık” saptamasına göre attı. Meydan saatlerinin, tramvayların bile “uyanıklara” pazarlanabileceğini de herhalde Sülün Osman’ın maceralarını okuyarak öğrendi. (Sülün Osman Bey, merhum pederimin Sirkeci’deki lokantasının devamlı müşterilerindendi. Osmanlı’nın son hattatlarından Hamid Aytaç Efendi’nin oturmayı itiyat ettiği masaya otururdu. İnce ve zarif kişiliğinin etkisiyle idi belli ki bu tercih! Dönemin Mali Polis Şefi Saadettin Tantan, gazeteci kudümzen Nezih Uzel, 40 yıl sonra AGİT parlamentosunda birlikte görev yaptığımız Prof. Nevzat Yalçıntaş gibi sonra meslektaş olacağımız birçok Babıâli efradı müdavimler arasındaydı. Sülün Osman okkalı bahşiş verirdi. Garsonlar ucunda bir 13 JetPa ile milyonlar vurdu. Hayali fabrikaların ürettiği hayali otomobillere imza attı. Emlak işinden otelciliğe her sektöre el attı. Ama aklı siyasette idi. Tayyip Bey’den atak davrandı. 2002’de Siirt’ten bağımsız aday oldu. Ama yurtdışında kaçaktı! Interpol’ün kırmızı bülteniyle aranıyordu. İstanbul Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gıyabi tutuklama kararı vardı. Adaylık başvurusu önce reddedildi. Avukatlarının itirazını Yüksek Seçim Kurulu kabul etti. Adaylığı kesinleşti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun itirazlarını nedense YSK kabul etmedi. (Akacak kan damarda durmaz misali, halkın Maldivler’de batacak parası varmış demek ki!) HHH Tutuklanma korkusuyla seçim sürecinde yurda ve Siirt’e hiç gelemedi. Kampanyasını avukatı Veysi Yaşar “vekâleten” yürüttü. Fadıl Bey ise arada bir telefonuna bağlanan hoparlörlerden Siirtlilere hitap etti. Sonunda tarihte bir ilk gerçekleşti. Bir kanun kaçağı, avukat marifetiyle vekâleten milletvekili oldu! Şimdi ise polise yakalanmadan TBMM’ye giriş yapması gerekiyordu. Yemin etmeden “Mv. sıfatı” kazanılamıyordu. Helikopterle Meclis’in çatısına inebileceği ve çılgın bir başka proje ile Genel Kurul’a sızabileceği konuşuldu. Ama bu gerçekleşmedi. Bu arada Tayyip Bey boş durmadı. Siirt’teki seçimin iptalini sağladı. Fadıl Bey’in boşluğu böylece doldurulmuş oldu. Sonrası ise malum!.. Çılgın Projeciliğin Sonu... duğu gibi ticarette de “finansçı da finansçı” sloganı kadar geçerli akçe. “Dünyada mekân, ahirette iman!” teması ise halkımızla göz ve gönül teması kurabilen herkes için en kestirme yöntem. Ak Parti bunu TOKİ’lerle sağladı... Akgündüz ise... Millete Maldivler’de “devre ada” satarak gerçekleştirdi. HHH Bir başka göze ve gönüllere girme yöntemi ise futbol... Başbakan’dan 4 yaş daha genç. Ama o, forma giymek gol atmak yerine, bir futbol kulübüne toptan sahip olmaya yönelecek kadar büyük düşünenlerden. Siirt Spor’u parasını verip toptan satın aldı. Tayyip Bey’den bu anlamda daha kapasiteli! Üstelik, arkasında ne hakaracı makaracı bakanlar var ne de dubaracı milletvekilleri... Engin denizler gibi geniş bir hayale ikna gücünden başka bir şeyi yok. Yoksa, haritadaki yeri bile bulunamayan bir okyanus adasını cennette parsel satar gibi pazarlayabilir miydi? HHH Neyin Kafası!.. İkilem yaşıyorum. Ciddiye mi almalı, yoksa kahkaha atıp geçmeli mi? Kimileri, “gündem değiştirmeye çalışıyor, değmez” görüşünde. Katılmam... Kadın, her daim tarihin ve geleceğin gündemidir çünkü. Ciddiye alıyorum çünkü, o kafa istemesem, beğenmesem, itiraz etsem de iktidardır. Ülkeyi yönetiyor, köşe taşı, ayrımcı, erkek egemen... Kadına iffeti öğretiyor, “Herkesin içinde kahkaha atmayacak” diyor, ne ayıp. Tepkiler geliyor. Çark ediyor: “Konuşmamın bütününe bakın, içinden cımbızla çekip almayın.” Baktım bütününe... Bütünü de öyle... HHH O kafa, neyin kafası! Cinayet, tecavüz, şiddet dalga dalga büyüyor. Kadına yönelik şiddette 10 yılda yüzde 1400 artış. Dünya Ekonomik Forumu’nun raporlarına göre, kadın erkek eşitliğinde Türkiye, 135 ülke arasında 132. sırada. “Töre”, “namus” diye her gün ortalama 5 kadın cinayeti işleniyor bu topraklarda. Çocuk gelinlerin sayısı, utanç çemberi... HHH Daha ne olsun! İktidarın başı “Kadın erkek eşit değildir” demiş bir kere. Eylemci genci “Kız mıdır kadın mıdır?” diye tanımlamış. Yetmemiş, “Kürtaj ve sezaryen cinayettir” buyurmuş. Kadına şiddetin abartıldığını söylemiş. Bakan Bey, “Tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüsüyle evlensin, yargının iş yükü hafiflesin” rezilliğini sergilemiş. Hız kesmemiş, tecavüze uğrayanın doğurmasını, gerekirse çocuğuna devletin bakabileceğini önermiş. “Kürtaj”, “cinayet” de demişler, “Kadınlar çalıştığı için işsizlik yüksek” de... O kafanın hukuku, “eşinin çantasında doğum kontrol hapı bulan” katil kocayı, haksız tahrike uğradı saymış. “Kot pantolon giyip tanımadığı erkeğe cilveli şekilde saati sorması”ndan ötürü cinayet işleyen kocaya da aynı gözle bakıp ceza indirimine gitmiş. Toplu tecavüz güruhu, mağdur “yapmayın” diyemediği için, “hafifletici sebepten” yararlanmış. Erzurum’da boşanma davası sürerken 3 yıllık eşini başka bir erkekle aynı otomobilde gördüğü için bıçaklayan adam için mahkeme, kadının otomobilde “hafif yana yatmış vaziyette oturmasını” ve “tayt giymiş olmasını” tahrik saymış. O kafanın üniversitedeki profesörü, “Sen dekolte giyinirsen tecavüze uğrarsın” demiş. Bir diğeri hamilelerin sokağa çıkmamasını istemiş. Milletvekili, “Cehennemlik olanlar da bana gösterildi, çoğunun kadın olduğunu gördüm” yazan bir kitapçığı TBMM’de dağıtmış. Aynı çatı altında İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, kürtajın tecavüzden daha büyük bir suç olduğunu öne sürmüş, tecavüze uğrayan kadınların doğurmasını savunmuş. O kafanın yerel yöneticisi, yayımladığı kitapta kadınların dövülebileceğini, kız çocuklarının 9 yaşında evlendirilmelerinin caiz olduğunu yazmış. Yasaklanmış bir başka yerde, “Hanımlar Lokali” adıyla hizmete açılan sosyal tesislere 7 yaşından büyük erkek çocukların alınması. Erkeklere yasak “Kadınlar Parkı” açılmış... HHH “Kadınlar kahkaha atmasın” diyene tepeden tırnağa, katıla katıla gülüyorum... Kahkaha yaşamdır. Kadını ikinci sınıf görmek, aşağılamak, eve kapatmak ilkellik!.. Direklerden söz etmiş, “Utanın” demiş, pişkince. Asıl siz utanın!.. şeytanlık olabilir diye bazen almaya tereddüt ederlerdi. Bir ara bizim mütevazı lokantayı da gözüne kestirdiği bir müşteriye pazarlar diye bekledim. Ama çok şükür ekmek yediği yere ihanet etmedi. Neyse...) HHH Fadıl Bey, küreselleşmiş dijital çağa ayak uydurmuş postmodern bir Sülün Osman! Biletçisinin öndeki bölüme geçtiği sırada el ve ağız çabukluğuyla tramvay satılabilen bir ülkede Hint Okyanusu’nda ada satmak marifet olamazdı. Yeter ki etiketin üstünde “Müslüman” damgası bulunsun! Din iman, peygamber söylemi siyasette ol Demirel’in Sofrasından Notlar Efsane başkanlardan Ali Şen, Süleyman Demirel’i Bodrum’da Balıkçı Sait’te ağırladı. (Baba, bu arada geçenlerde 98 yaşına basan selefi Kenan Evren’i de unutmadı, ona doğum günü pastası gönderdi.) Yemekteki konuk yelpazesi genişti: İsmet Sezgin, Nahit Mendeşe, CHP’li Celal Do ğan ve Fikret Ünlü, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Taylan Bilge, Orhan Keçeli, Yavuz Donat, Mehmet Barlas, Can Pulak... HHH Can Pulak en kıdemli Ankara gazetecilerinden. Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Özal’a başdanışmanlık yaptı. Onun ölümünden sonra Bodrum’a yerleşti. Çevrenin korunması ve kıyı yağmacılığına karşı uzun yıllardan beri aktif mücadele veriyor. Yemekle ilgili izlenimlerini sorduk: “Geride bıraktığımız elli yıl, film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Gürsel’li, İnönü’lü, Demirel’li, Bölükbaşı’lı, Ecevit’li, Özal’lı yıllar... Türk basını ülkemizi Demirel’in yurt gezileriyle, dünyayı ise rahmetli Özal’la yaptığı dış seyahatlerle... İki liderin de Türk basınına yaptığı katkılar unutulmaz. Keşke siyasette rakip olacaklarına, birlikte çalışma imkânı yaratsalardı da, Türkiye’yi uçursalardı. Birlikte çalışmayı ‘Demirel CumhurbaşkanıÖzal Başbakan’ önerisini Ekrem Ceyhun, Süleyman Bey’e götürmüştü. Ama maalesef kabul görmedi. Eğer kabul edilseydi, ülkemiz bugün bambaşka bir durumda olurdu!” Baba Bodrum’da... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Ayrımı Görelim! Değerli dostlar biliyorsunuz, Türkiye’nin pek çok ilinde, ilçesinde “Sessiz Çığlık” eylemleri sürüyor; İstanbul “Beşiktaş”taki eylem de geçen cumartesi günü “97.”sine ulaştı. Bu kez de “söz”, son dönemlerdeki gibi yerinde ve haklı olarak özgürlüğüne kavuşan değerli komutanlarımızdaydı. Genelde konuşmalarında yargılama sürecinde “hukuk”un; “adalet”i uygulayanlarca ne kertede, ne boyutta çiğnendiğine, açıkça işlenen “hukuk katliamları”na değinirler. Söylemlerini; apaydınlık, net, her kesimin anlayacağı bir dille yaparlar; tıpkı kitaplarındaki gibi; gerçekten kitaplarında da gerek anlatım, gerek dil yönünden dikkat çekici bir biçemleri (üslupları) var; kitapları okuyan dostlar, bu değerlendirmeye (bilmem) katılır mısınız? Ya da ne dersiniz? Ayrıca bu “97.” “Çığlık” da, bazıları gibi, özelliği olan “Sessiz Çığlık”lardan biriydi; “22 Temmuz” günü, İstanbul’un ve öteki illerin “Emniyet”lerinde yapılan “Cemaat Operasyonu”ndan sonraki ilk eylemdi. Bu “operasyon”la, “Başbakan”ın “efsane yaratan” polisleri, “şef”leri gözaltına alınmışlardı; gerçi bu durum “17 ve 25 Aralık”ta yapılan Başbakan ile dört bakanın oğullarına dayanan “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonlarından bir “öç” almaydı; ama yine de kumpas davalarıyla içleri yananların, halkla birlikte yıllarca haykırdıkları “Bir gün olur sap döner, keser döner...” atasözünün tam karşılığıydı. “Sessiz Çığlık” eylemlerine katılan özellikle çocukları hüküm giymiş “analar”, artık dayanamaz olmuşlardı; zaman zaman öyle içten seslenirlerdi ki, “kumpasçılar”ın, çocuklarına yıllarca yaşattıklarını onların da yaşamaları için... Bu “analar”, çocukları özgürlüğe kavuştuktan sonra ilk yapılan “Sessiz Çığlık”ta büyük bir “sevinç” içindeydiler doğal olarak; ama yazgıları eşleşen öteki analar için direnişlerini kesintisiz sürdüreceklerdi. Ne var ki bu “coşkulu sevinç”, “Emniyet”te yapılan son operasyonlar ardından gerçekleşen “97.” eylemde bu ölçüde yaşanmadı... Oysa “analar”ın istekleri eksik de olsa yerine getirilmişti; gerçi yüzler gülüyordu ama, “Oh olsun! Çektirenler çeksin” anlamında bir sevinç ortamı kesinlikle yaratılmadı. O gün konuşanlar da; sorgulanan, tutuklanan “Emniyetçi”lerin, “sahte örgütler, resmi belgeler, CD’ler, darbeler” yaratarak; dahası “delilleri yok edip suç uydurarak”, “telefonları izinsiz dinleyerek”, “kişisel verileri hukuka aykırı kaydederek”, tüm bunlarla suçlandıklarının “unutulmaması” gerektiğine vurgu yaptılar, sözlerini de “adil yargılanma” dileyerek noktaladılar. O cumartesi, “Aydınlık”taki köşesi “Ay Işıltısı”nda, E. Tümg. “Ahmet Yavuz” da aynı görüşü: “Geçmişte bizlere yapıldığı gibi ‘adil yargılanma hakkı’ ihlal edilmemelidir” diyerek paylaşacaktı. Ayrıca; bu ünlü “Emniyetçi”lerin buyruğundaki “efsaneci” polislerin, “kumpas” davalarının daha ilk adımında; evlere, bürolara yaptıkları baskınlarda ele geçirdikleri “suç” delillerinin en büyüklerinden biri, “Atatürk”ün “Söylev”iydi (Nutuk’tu) (!) Bu “suç delili” (!) yeter artardı; toplumun hangi “kesimleri”ne ve “kimlere” “tuzak” kurulduğunun işareti olarak. Kuşkusuz; “TSK” kesimine kurulan özel “kumpas”ın da, hangi “komutanlar”ı “kurban” seçeceğinin göstergesi olarak... “Emniyet”i bir bakıma“Kumpas Bürosu”na çeviren “Emniyetçi”lerin, “ürettikleri” “sahte” bilgilere dayanarak sözde “Ergenekon Davası”nın iddianamesini hazırlayan Cumhuriyet Savcısı “Zekeriya Öz” de, “Atatürk”ün “Bursa Nutku”nu, ele geçirilmiş en büyük “suç delili” olarak görmüş; bu seslenişin “Atatürk”e ait olup olmadığını “Türk Tarih Kurumu”na sorup, soruşturmuştu... Sanırım “Atatürk”, dolaysiyle “Söylev” konusunda gerek yargıçlara, gerek savcılara en kapsamlı yanıtı, Kr. Plt. Tğm. “M. Ali Çelebi” verecekti, savunmasını “Söylev”e dayandırarak. Bilmem anımsanır mı, “M. A. Çelebi”nin suçlanmasının, “Adli Emanet”teki cep telefonuna bu “efsaneci” polislerden birinin yaptığı yüklemelerle oluşturulduğunu “33 ay” tutukluluktan sonra da “sehven olmuş” denildiğini... O günlerin “TEM” Şb. Müdürü “Yurt Atayün” bugün tutuklandığında, cep telefonunun “Adli Emanet”e teslimini görüntü kaydıyla yaptırmış... Yine o günlerin, başta “PKK” olmak üzere, türlü “terör örgütleri”ne karşı savaşmış komutanlarını, J. Alb. “H. Atilla Uğur”u “yasadışı örgüt”, “terör örgütü” kurmak ya da yönetmekle suçlayan “Emniyet”in “Şb. Md’leri” bugün “örgüt” kurmakla, yönetmekle suçlanıyorlar; bunların yargılanmalarını da izlemek gerekir; ama önce “Yarın Beşiktaş’ta olalım!” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Toy, acemi, 1 deneyimsiz... 2 Tantal elementinin simgesi. 3 2/ Güzel, ince 4 ve alımlı ka 5 dın... Kızılırmak 6 Deltası’nda, birçok kuş türünü 7 barındıran set 8 gölü. 3/ Bulgur 9 ya da pirinç ve kıymayla yoğ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 rulduktan sonra kü 1 O T O F A J İ A çük küçük yuvarla 2 M A T İ Z C İ N nıp haşlanarak yapı 3 N AM L I lan bir yemek. 4/ Bir 4 N U R İ N İ S İ Y A L birine yakın adalar Ş U F A E H topluluğu... En kısa 5 U M L A T A zaman süresi. 5/ Te 6 M İ A N EMA S S raziyi denklemek için 7 hafif gelen kefeye ko 8 A R A L A M A K nulan ağırlık... Mer 9 S E R A A L İ L yem Ana’ya verilen bir başka ad. 6/ Kocaman, çok iri. 7/ Bir nota... Yaklaşık 7590 cm’lik eski bir uzunluk ölçüsü. 8/ Binek hayvanlarının kıllarını ve derisini temizleme... Orta Avrupa’daki dağ sırası. 9/ Akarsu yatağı, mecra... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı devletinde yönetimden rütbe ve nişan almış kişilere bu haberi ileten görevli... Uzaklık işareti. 2/ Ceylan... Bir burç adı. 3/ Hatay yöresine özgü bir tür peynir. 4/ Asya’da bir göl... İki tarla arasındaki sınır. 5/ Bir değiş tokuşta üste verilen şey... Medine kentine verilen bir ad. 6/ Vezir ve sadrazamların giydikleri bir tür kavuk. 7/ Lantan elementinin simgesi... “Çünkü” anlamında kullanılan bir bağlaç. 8/ Osmanlı toprak düzeninde, yıllık geliri üç bin akçeden yirmi bin akçeye kadar olan dirlik... Yiğit, kahraman. 9/ Sakız elde edilen kök... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle