06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE 4 HABERLER ANKARA Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan ve 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün oğlu Osman Korutürk bugün CHP milletvekilleri olarak parlamentoda. Kendileriyle “Milli Şef’in torunu”, “Cumhurbaşkanı çocuğu” olmak üzerine sohbet ettik. “Bu sıfatlar imtiyaz mı yoksa özel yaşamınızda bir kısıtlılık, dikkatli olma zorunluğu mu getirdi” diye sorduk. “Anayasal” sınırları zorlayıp “başkanlık” mesajları veren Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylemi, “sıfırlama” konuşmaları zihinlerde olan Bilal Erdoğan’ın “cumhurbaşkanı oğlu” olarak Çankaya’ya çıkması olasılığı üzerine konuştuk. Bugün Osman Korutürk, yarın da Gülsün Bilgehan’ın anlattıklarını size aktaracağız. Osman Korutürk, Erdoğan’ın “monşer” diye suçladığı kesimden emekli bir diplomat. “Başbakan’a oturmasını Bir zamanlar Çankaya’da! TÜREY KÖSE kalkmasını bilen, temiz terbiyeli konuşan, sağa sola bulaşmayan, işini iyi yapan insanlar batıyor. ‘Monşer’ lafı da oradan çıkıyor” diyor. Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması olasılığıyla ilgili olarak “Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çıkacak kişinin ithamlardan aklanması, alnı açık çıkması lazım” görüşünü dile ‘Haram Lokma’ Yakın zamana kadar “o yollarda beraber yürünen” ama artık düşman konumuna gelen cemaate karşı polis içinde sürdürülen operasyonun en unutulmayacak anı, hiç kuşkusuz eski Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcısı Hayati Başdağ’ın kelepçeli ellerini yukarı kaldırarak, heykel gibi dururken, bir yandan haykırmasıydı: Haram lokma yemedim. Dünün cellatları, böylelikle bugünün kurbanları görünümüne bürünüyorlardı. Böyle olaylar görülmüştür. Nazi Almanyası’nda “Sturma Abteilung”ların (SA) tasfiye edildiği 30 Haziran 1934 gecesi de 1000 kahverengi gömlekli öldürülüyor ve tarihin en ünlü cellatlarının kimileri bir anda kurbana dönüşüyordu. Haram lokma konusuna gelince: Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların sanık ve şüphelilerine uygulanan yargısız infaz yönteminden biz kaçınacağız ve Hayati Başdağ’ın “haram lokma yiyip yemediği” konusunda bugünden bir şey söylemeyecek, yargı kararını bekleyeceğiz. Yalnızca bir noktayı vurgulamak isterim. Bir zamanlar, Hayati Başdağ henüz iktidarın gözdesi olarak, Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcısı iken, 557 maaş taltif almıştı. Haklarında soruşturma sürdürülen emniyet mensupları arasında astronomik taltif düzeyine erişmiş olan yalnız Başdağ değil, Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün 731 maaş taltife ulaşmış. Bu taltiflerin hangi “üstün başarı!”ların sonucu olduğunu takdirinize arz ederim. HHH Bu arada haram ile ilgili bir noktayı daha vurgulamak isterim: Haram illa rüşvet veya hırsızlık şeklinde olmak zorunda değildir. Adaleti zulme çevirmek de haramdır, hem de en âlâsından. Ama korkarım ki, Hayati Başdağ’ın haram yiyip yemediği konusunda sağlıklı bir sonuca hiçbir zaman varmayacağız. Çünkü Türk Hukuk Kurumu Başkanı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun da belirttiği gibi, sadece “17 Aralık”ı kapsayan soruşturmadan bir sonuç çıkmayacaktır. Tıpkı Ergenekon davasında olduğu gibi, Erdoğan bu dosyanın da “savcısı, avukatı, hâkimi ve belki de infaz memurudur”. Kanadoğlu’nun bu gerçekleri dile getirdiği gün Erdoğan gözaltında olan polislerin cep telefonlarını talimatla toplatıyor, onlarla birlikte fotoğraf çektirenleri de suçlu ilan ediyordu. HHH Adaleti zulme çevirmenin bir örneği de, bir görevliye görevinden ayrıldıktan iki yıl sonra meydana gelen bir olayın hesabını sormaktır. Avukatlarının iddiasına göre “Sahur Operasyonu”nda gözaltına alınan ve önceki gün İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimi İslam Çiçek tarafından tutuklanan eski İstanbul Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Yurt Atayün’e böyle bir soru sorulmuştur. Yurt Atayün’ün, Balyoz Davası soruşturmasında görev aldığını ve Balyoz’da da benzer durumların yaşandığını belirtmek isterim. O zamanlar bu işler Emniyet ile Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri aracılığıyla yürütülüyordu. Eski “özel yetkili mahkemeler”in yerini şimdi malum HSYK tarafından özel olarak atanmış ve de bu işlerle görevlendirilmiş sulh ceza yargıçları aldı ve yeni bir özel yargı oluştu. Böyle olunca gayet ilginç durumlarla da karşılaşılıyor. Örneğin Tevhid ve Selam Örgütü’nü dinleme kararını veren hâkimler, o dinlemeyi yapan polislerin de bu yüzden tutuklanmalarına karar verebiliyor. Bu arada söz konusu örgütün mensuplarının bir kısmının Başbakan ve kimi bakanların danışmanı olduğu göz önünde bulundurulunca, Saygı Öztürk’ün şu sorusu gündeme geliveriyor: Terör örgütü üyeliğiyle suçlanan kişiler o danışmanlık görevlerinde ne arıyorlar? Kısacası Hayati Başdağ’ın haram yiyip yemediğini açıklıkla öğrenemeyeceğiz.Çünkü bu soruşturmadan ve bu yargıdan adil bir karar çıkmaz. Olsa olsa, zalim ile mazlum yer değiştirecektir ki, bu da zulmün yok olmasını sağlamaz. Zaten devletliler de öyle bir şey istemiyorlar ki! 1 getiriyor. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda en başta tereddütleri olan ancak daha sonra imza veren Korutürk, “Cumhurbaşkanı olmaya layık, namuslu, dürüst, akademik birikimi olan, kamu görevini çok uzun süredir iyi yapmış bir insan. Mesafenin nedeni, Ekmeleddin Beyi daha ziyade bir merkez ya da sağ partinin adayı olarak daha uygun olur diye düşünmemdir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumu daha da vahimleştirir, onun için Ekmeleddin Bey’i desteklemekten başka çare yok. Herkesin kime oy verirse versin, mutlaka sandığa gitmesi gerek” diyor. Korutürk, “Cumhurbaşkanı oğlu olmanın imtiyaz değil, kısıtlamalar getiren bir durum olduğunu” anlatıyor. “Cumhurbaşkanı oğlu olduğumuzu çok kimse bilmezdi. Çok yakın arkadaşlarım bilirdi, arka kapıdan girerlerdi Köşk’e” diyor. B Beni odadan kovdu Salah Korutürk’ün Osman Korutürk, Cumhurbaşkanı babasına akıl vermeye kalkınca azar işitmiş üyükelçi Candemir Önhon babamın özel kalem müdürüydü. Görev süresini doldurdu, yerine yeni bir özel kalem müdürü gelecek. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir liste hazırlayıp göndermişler Köşk’e. Ben de o zaman gencim, yaverler de genç, boş kaldığım zaman yaverlerin odasına gidiyorum, otururken nöbetçi yaver “Bir liste geldi, gördün mü” dedi. Birkaç senedir bakanlıktaydım, baktım onlar babama uyan adamlar değil. Boş bulundum babama dedim ki: “Onlar sana yaramaz”. Çok kızdı, “Sen kim oluyorsun? Sen Dışişleri Bakanlığı’nda küçük rütbeli birisin, 2. kâtipsin, sen sicil mi veriyorsun, sana mı soracağım ‘bunlar yarar mı’ diye! Soracak olsam Dışişleri’nde adam mı kalmadı. Çık dışarı, bir daha keserim ayağını buradan, gider Moda’da oturursun” diye azarladı. Çok pişman oldum. Dışişleri sınavı Babamın Cumhurbaşkanlığı döneminde kardeşim Salah, Dışişleri Bakanlığı sınavlarına girdiğinde ilk sınavı kazanamadı. Girecek olanları 23 kişi artırsalar listeye giriyor. Çağlayangil, babama “Böyle bir şey oldu ama bir yanlışlık var, bakacağız” demiş. Babam sinirlenmiş. “Yanlışlık olmaz, zaten ben söylemiştim, yeteri kadar çalışmadın, diye. Bir dahaki sefer çalışır girer. Böyle bir şeyi duymamış olayım” demiş. O zamanlar babama mahsus bir tutum değildi bunlar, devlet adamlığı böyleydi. Dışişleri’nde çalıştığım dönemde bana hep bayram, yılbaşı nöbetlerini koyarlardı. O zaman sabaha kadar nöbet vardı. Bilirler, bir şey söyleyemeyiz. “Babası Cumhurbaşkanı onun için itiraz etti. Ayrıcalık mı istiyorsun” derler diye sesimizi çıkaramazdık. Vantilatör kayışı kutlaması! Bakanlığa girdiğim sırada babam cumhurbaşkanı değildi, senatördü. Ben askerliğimi yapıyordum, İstanbul Boğaz Komutanlığı’ndaydım. Topçu birliklerinde nöbetçiydim tepelerde. Bizim bataryalar uzak olduğu için personel servisle alınıyor. Bize bir kamyon tahsis ettiler, işimize yarayacak bir şey değil, albaya “bunu servis aracı yapalım” dedim. Arabayı hazırladık, şoföre “top sahasında bir dön gel” dedik. Tamam çalışıyor, dedi. Albaya, tamam, dedim. Fakat sonra şoför geldi “Vantilatör kayışı kopmuş, çalıştırmadık” deyince komutan “Bir işi kıvıramıyorsunuz, rezil olduk” dedi. Ben de kendime iş edindim. Kayış bulduk, gece 02.0002.20’de arabayı çalıştırdık, sabah da bu gitti servise. Sabah bizim personel onunla geldi, araçtan çıkıyorlar “Asteğmenim tebrik ederiz” falan diyorlar. “Valla çok uğraştım ama sonunda başardık” deyince durdular. “Neyle uğraştınız” falan diye. “İşte sabaha kadar çalıştık, kayışı bulduk” dedim. “Ne kayışı ya, babanız cumhurbaşkanı oldu” dediler. Tebrik ederiz, dedikleri oymuş, hiç haberim yoktu. Trafikte bir cumhurbaşkanı oğlu A rkadaşlarınızın yaptığı her şeyi siz yapamıyorsunuz en genç yaşlarınızda “aman laf gelmesin” diye. Bir keresinde Ankara’dan İstanbul’a gidiyorum arabayla, süratli kullanıyorum. Polis çevirdi, baktı evraklara “Sizin cumhurbaşkanıyla alakanız var mı” diye sordu. Oğluyum, dedim; “Bir daha tekerrür etmesin” dedi. “Öyle şey olmaz, neyse cezası verelim” dedim. “Cezası sizi biraz üzer. 120 lira cezası var, arabayı trafikten çekeceğiz, sizi de mahkemeye sevk edeceğiz” dedi. Onun üzerine, “Anlayışınız için teşekkür ederim” dedim. İlk defa, bir kere kullandık! O zamanlar 160170 lira alıyordum maaş olarak... Bir kere yine arabam bozuldu, kuzenimin arabasına bağladık. Pangaltı’da polis çevirdi, yasak böyle götüremezsiniz, diye. Sabit demirle çekeceksin, dedi. Ya arabanın freni bozuk, dedik; kabul etmedi “Peki, cezası neyse ödeyelim” dedik. “Sizin kiminiz kimseniz yok mu, buralarda herkes bir şeyler söyler, birinin yakınıdır” dedi. “Yok, söylemiyoruz” dedik. “O zaman, sen de bendensin, hadi, tamam...” dedi. Babam sivil dikten 67 yıl sonra başkâtiplik sınavına giriliyor normalde, eğer doktoranız varsa iki sene kıdem alıyorsunuz, avukatlık stajınız varsa ve meslekle ilgisi varsa 2 yıl daha kıdem alıyorsunuz. Sonra bu “meslekle ilgili olma”yı da kaldırdılar. Benim Cenevre’de iki arkadaşımın doktoraları vardı, erken başkâtiplik sınavına alındılar, benim de avukatlık stajım var dedim ama sınava almadılar. İzin aldım, Ankara’ya geldim, “Sen hiç uğraşma, seni sınava sokarsak cumhurbaşkanının oğluna istisnai muamele yapıldı, derler” diye geri çevirdiler. Dava açtım Danıştay’da, kazandım da. hayatın içindeydi Danıştay’a dava: Bakanlığa gir Müftü: Dövme yaptırmak haram CEMİL CİĞERİM SAMSUN Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk, “Dövme yaptırmak İslam dinince kesinlikle caiz değil ve haramdır. Dövmeyi gören kişilerin bundan rahatsız olması da ayrı bir durum. İnsanların gözüne hoş gelmiyor” dedi. Öztürk, gençlerde dövme yaptırmanın yaygınlaştığını ancak İslam dininin dövmeyi kabul etmediğini belirtti. Dövme yaptırmanın Allah’ın yarattığı vücut üzerinde değişiklik yaptırmak anlamına geldiğini belirten Öztürk, “Allah’ın yarattığı; en güzel olandır. Dövme yaptırmak vücuda eziyet verir. Dövmesi olan kişinin abdest ve namazı kabul olur. Ancak insanın kendine acı vermesi vücudunu değiştirmesi nedeniyle caiz değildir” diye konuştu. Kentteki protokol camisi yaptırmak için Tarım Meslek Lisesi’ni yıktıran Müftü Öztürk, pazaryerleri ve kentin belli noktalarına da mobil camiler konulmasını önermişti. Öztürk’ün “Sokakların imamı, kahvelerin imamı, meyhanelerinde de imamı olduğu zaman bu toplumun nasıl yüceldiğini hepimiz göreceğiz” sözleri de tartışma yaratmıştı. B aşbakan “Tarafsız olmayacağım. Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk mü tarafsızdı...” diyor. Babam asker olmaktan mutluydu, övünürdü ama askere karşı sivil cumhurbaşkanı olarak seçildi. O zaman Silahlı Kuvvetler Faruk Gürler’i dayatıyordu. Benim nöbetçi olduğum, kayışla uğraştım zamanlarda babamı zannediyorum Çağlayangil aramış, partiler sizin üzerinizde anlaşıyor, demiş. Babam da İhsanoğlu’nun dediği gibi “Bu milli görev, kabul etmemek olmaz” demiş. “Ama Meclis’te grubu bulunan partilerin çoğunluğunun teklif etmesi lazım, bir tek tura girerim, kazanamazsam adaylığımı geri çekerim, 2. bir tura girmem” dedi. Aday olduğu ilk turda seçildi. Erdoğan, babamı hedef alıyor. 1960’ta ayrıldı Deniz Kuvvetleri Emel Korutürk’ün resimleri Annem Türkiye’nin ilk kadın ressamlarındandır. Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun, çok önemli insanlarla aynı okulda okumuş. Annem sergilere giderdi, çoğu sınıf arkadaşı, okul arkadaşı ressamların. Resim hediye etmek isterlerdi, “Kabul edemem. Eğer hediye etmek isterseniz bana değil, Köşk’e hediye edin ‘alındı’ belgesi karşılığında. Köşk’te Türk ressammları koleksiyonu olsun” derdi. Köşk’teki pek çok resim o dönemde hediye edildi. Ferruh Başağa, Nuri İyem, Hulusi Mercan, Avni Arbaş, Selim Turan annemin sınıf arkadaşıydı. Bedri Rahmi de çok ahbabıydı. Komutanlığı’ndan, 73’te Cumhurbaşkanı seçildi. O arada büyükelçilik, senatörlük yaptı, sivil siyasi hayatın içindeydi. Sivil, anayasa ile kısıtlı, parlamenter demokrasinin işlemesine önem veren bir Cumhurbaşkanı oldu. Bugün anayasada cumhurbaşkanına Başbakan’ın vehmettiği yetkileri veren bir hüküm yok. Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek, yetkisi var, edersiniz; orada çayınızı, kahvenizi içersiniz, eğer başbakan sizinle aynı fikirde değilse, “ziyade olsun sayın cumhurbaşkanım” der, gidersiniz. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok. “Saksıydı” falan o ifadeleri Türkiye’nin Başbakanı’na yakıştıramam. YARIN: İSMET İNÖNÜ’NÜN TORUNU GÜLSÜN BİLGEHAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle